Bugun...


Haluk Yurtsever yazdı: Madde ve maya
Tarih: 20-08-2019 23:34:38 Güncelleme: 20-08-2019 23:34:38 + -


Geçen yazıda, ülke siyasetinde taraf olmanın, programı, eylemi ve örgütlenmesiyle toplumsal proletaryaya dayanan bir siyasal pratik inşa etmekten geçtiğini, bu pratiğin ise kendiliğinden tonu ağır basan toplumsal muhalefetin içinden mayalandırılabileceğini, soruna sınıflar-devlet, sınıflar-siyaset açısından yaklaşmak gerektiğini yazmıştım

facebook-paylas
Tarih: 20-08-2019 23:34

 Haluk Yurtsever yazdı: Madde ve maya

Madde ve maya

Haluk Yurtsever

Geçen yazıda, ülke siyasetinde taraf olmanın, programı, eylemi ve örgütlenmesiyle toplumsal proletaryaya dayanan bir siyasal pratik inşa etmekten geçtiğini, bu pratiğin ise kendiliğinden tonu ağır basan toplumsal muhalefetin içinden mayalandırılabileceğini,  soruna sınıflar-devlet, sınıflar-siyaset açısından yaklaşmak gerektiğini yazmıştım.

 

Bu genel formülün yaşama geçirilmesinin yazıldığı kadar kolay olmadığını tarihten ve kendi deneyimlerimizden biliyoruz.

 

“Maddi dünya”, üretim, mülkiyet ve sınıf ilişkileriyle birlikte ideolojik, kültürel vb. etmenlerin oluşturdukları karmaşık bir bütündür. Oluşumu açısından tarihsel, andaki somut gerçeklik anlamında güncel, çelişkili bir bütün.

 

Bu karmaşık bütünü anlamanın ve devrimci yoldan değiştirmek,  bilimsel- teorik soyutlama gücüyle birlikte, bir yapma, kurma, oluşturma, dönüştürme etkinliği –sanatı olan siyasal inisiyatif gerektirmektedir.

 

Nesnel-öznel, yapı-özne, altyapı-üstyapı, nihai amaç-güncel hedef, teori-pratik, temel çelişki-baş çelişki vb. dünyayı değiştirme sorunsalındaki diyalektik ilişkiyi anlamak, çözümlemek için başvurulan kavramlardır. Sorunu tüm zaman ve toplumlar için çözecek bir formül henüz bulunmamıştır. “Zamanın ruhu” ve toplumsal süreçlerin önceden tümüyle görülmesi olanaksız cilveli devinimi, her somut durumun somut çözümlemesini, nihai amaca bağlanacak ana halkaların doğrulukla seçilmesini gerektiriyor.

 

Bunu yapamayan siyasal hareketlerin etkisizleşmesi kaçınılmazdır.

 

***

 

Bir durum saptaması olarak, Türkiye Sosyalist Hareketi’nin (TSH) kabaca son 40 yılda birbirini izleyen likidasyon dalgaları altında marjinalleştiğini, etkisizleştiğini söyleyebiliriz. Söz konusu dönemin, 12 Eylül ve SSCB’nin çözülmesi gibi iki büyük tarihsel olayın belirlediği koşullarının işçi ve komünist hareket açısından son derece elverişsiz olduğu açıktır.  Tarihi insanların yaptığı ne kadar doğruysa, “verili koşullar”ın yapılabileceklere sınırlar çizdiği de o kadar doğrudur. Dolayısıyla yukarıdaki saptama, salt iradeci bir yaklaşımla, TSH’nin söz konusu dönemde büyük devrimci dönüşümleri gerçekleştirmek olanaklıyken, fırsatları değerlendiremediği türünden bir ima taşımıyor. Sormak istediğimiz ve yanıtını arayacağımız sorular şunlardır:  Aleyhteki nesnel koşullara rağmen, hareketin bu ölçüde etkisizleşmesi, marjinalleşmesi, kaçınılmaz mıydı? “Kaçınılmazdı” demiyorsak, bugünkü durumun buradan çıkışa da yol gösterecek siyasal nedenleri üzerinde düşünmemiz, tartışmamız yerinde olacaktır. Vurguyu, bilerek  “siyasal”a yapıyorum. Çünkü sonul amaç, nesnel koşullar,  sınıf mücadelesi görevleri arasındaki bağı kuracak başlıca araç siyasettir.

 

TSH içindeki eğilim ve çizgi farklılıklarını anlatmak üzere, en popülerleri “liberalizm” ve “ulusalcılık” olmak üzere çeşitli tanım ve tasnifler yapılıyor ve bunlar önemli ölçüde gerçeği de yansıtıyor.

 

Bu yazıda konuya başka bir açıdan yaklaşmaya, ilk bakışta birbirine zıt görünen siyaset tarzının iki uçtan nasıl aynı sonuca giden yolu döşediklerini göstermeye çalışacağım.

 

***

 

Bu yazı açısından anlaşılma kolaylığı yaratsın diye bunlardan birincisine ileriye doğru kaçış, ikincisine geriye doğru kaçış diyebiliriz. İkisi de son çözümlemede komünist siyasetten ve sınıftan kaçış sonucunu getirmektedir.

 

İleriye doğru kaçış, nesnelle öznel arasındaki çelişkiyi, nesnele küserek, tüm söylem ve eylemi teorik ve steril nihai amaca endeksleyerek gidermeye koyulan, sürmekte olan mücadelelerin dışından tarihe mektup yazan toptancı siyaset tarzıdır. Bu yaklaşımda olanların, toplumun verili uğrakta yüz yüze olduğu tarihsel ve sınıfsal sorunların çözümü için önerebildikleri tek şey uzaktan sosyalizm hedefi göstermektir. Bu tarzın pratik siyasete yansıması, devlet ve düzen içindeki çelişkilere,  emekçi kitlelerin ivedi gereksinmelerine, bunların yol açtığı ülke çapındaki hareketlenmelere “düzen içi” etiketi yapıştırarak uzak durmak, hatta kimi haklı gerekçeleri kullanarak karşı çıkmak biçiminde oluyor. Geçerken parantez içi iki not ekleyelim: Bir, cumhuriyet mitingleri, Gezi isyanı, adalet yürüyüşü, sarı yelekliler vb. milyonları seferber eden büyük yığın hareketlerine, yalnızca, hatta esas olarak, onlar üzerinde hegemonya kuran siyasal-sınıfsal öznelere bakarak tutum belirleme bu tarzın pratik siyasetteki temel yanlışlarından biridir. İki, buradaki”ileri” sözcüğüne olumlu bir anlam yüklememek gerekir. Çünkü bu eğilim, aslında ve çoğu durumda yaşanmış sosyalizm denemelerinin öncesine  çağrı yapmaktadır.

 

TSH’nin sayıca daha ağırlıklı bölümü ise geriye doğru kaçış eğilimi içindedir. Geriye doğru kaçış tarzının alameti farikalarını (ayırdedici belirtilerini), nesnelliği ve güncelliği abartarak nihai amaçtan, devrimci programdan uzaklaşma, dar pratikçilik ve kuyrukçuluk olarak özetleyebiliriz. Dünya ve ülke siyasal-sınıfsal güç ilişkilerindeki değişikliklerin, eksen kaymalarının, Türkiye iktidar bloklaşmalarındaki başkalaşımların, bunların getirdiği “acil görev” vb. dayatmalarının bu eğilimi beslediğini kabul etmek gerekiyor. Sonuçları ise yıkıcıdır: Sosyalist hareketin varlık nedeninden, sınıf temelinden, yeni toplum-yeni insan iddialarından uzaklaşması,  bunlarla güncel mücadele arasındaki bağın kopması.

 

Belki daha önemlisi, komünistler açısından “zaman”ın ancak, toplumsal kurtuluşçu amaçlar yolunda bir güç biriktirme, yeniden kuruluş, kültürleşme süreci, uzun erimli bir “yatırım” etkinliği olarak değerlendirildiğinde kazanılmış olacağının unutulmasıdır. “Zaman” ana teslim olana değil, kendi hedefleri doğrultusunda taş üstüne taş koyana yardımcı olmaktadır. Zamanı devrimci amaçlar yolunda (katılımcı- interaktif yöntemle var edilen, işlevsel nitelikte bir devrim ve mücadele programı, toplumsal proletarya içinde gerektiğinde karınca adımlarıyla yol katederek köprü başları tutma vb) en doğru biçimde değerlendirmek için, güncel zamanın saptırıcı basıncından özgürleşmek gereklidir. Bir yeni toplum ve sınıf hareketi, en azından bu nitelikte bir maya olarak komünist toplumsallığı yeniden oluşturmayı mücadelenin ve çalışmanın başat önceliği haline getirmek yerine, sermaye ve devletten gelen dayatmalara aynı eksende (karşıtında olmak aynı eksende olmaktır) tepki ve karşıtlık geliştirmek, “barış”, “demokratikleşme” türünden içi boşalmış belgiler, güncel siyasal “açılım” ve saçılışlar üzerinden siyasal varlık ve gelecek aramak çıkmaz sokaktır.

 

***

 

Bu yazıda da, sorunu hâlâ olumsuzundan, yapılmaması gerekenler açısından ele almış olduk. Bunun bir nedeni, “ne yapmalı” sorusunun her zaman “ne yapmamalı” sorusuna yapışık olmasıdır. Öte yandan, sorunun burada bırakılmayıp, daha somut ve pratik yönleriyle irdelenmesi, yaşamın, yürüyen hareketin gösterdiği ipuçlarından tutularak, yeni kavramlaştırmalar, yeni yol ve yöntemler üzerinde tartışılması bugün gerçek bir ihtiyaç olarak kendini dayatmaktadır.

 

Elimizden geldiğince bu ihtiyaç üzerine tartışmaya devam edeceğiz.

*****

Toplumsal süreçlerin “madde”si toplumun kendisidir.

 

Özne ise insandır.

 

Toplumsal devrimler, gelişlerini, büyük altüst oluş ve kalkışmalardan önce, öncü bir azınlığın düşünce ve eylemleriyle duyururlar.

 

İnsanların büyük çoğunluğunun doğal-güdüsel isteği yalnızca “iyi” yaşamaktır. “İyi” görelidir. Zamanın ve toplumsal gelişmenin koşullarına göre değişir.

 

Devrimci sıçrayışlar, zamanı gelmiş düşüncelerle büyük yığınların iyi yaşama isteğinin pratikte buluştuğu noktada gerçekleşir.

 

Zamanı gelmiş düşünce

 

Günümüzün zamanı gelmiş düşüncesi komünizmdir.

 

Bir: Günümüzün üretici güçleri kapitalist kabuğa sığmıyor.

 

İki: Sınıflar arasındaki eşitsizlik herhangi bir toplumsal “düzen” in kaldıramayacağı sınırlara dayanmıştır. Kurtuluşçuluğun nesnel mantığı, sömürünün sınırlandırılmasını değil, sınıfların kaldırılmasını gerektiriyor.

 

Üç: Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, toplumsal ilerleme için yeni bir uygarlığa geçişi zorunlu kılarken, ezilen kadın bilincinin yükselişi  büyük bir devrimci gizil güç ve enerji doğuruyor.

 

Dört: Ekolojik yıkım, iklim krizi yeryüzünde canlı yaşamı tehdit edecek boyutlara varmıştır.

 

Beş: Bugün açlık, yoksulluk, evsizlik vb. maddi yoksunluklardan, milyonlarca insanı yerinden yurdundan savaş ve göçlerden temel kamu hizmetlerinin ve insan ihtiyaçlarının metalaştırılmasına vb. kadar her şey esas olarak yapısal kriz içindeki kapitalizmin neden olduğu sonuçlardır.. Başka bir anlatımla, bugün, insanlığın doğrudan kapitalizme bağlanamayacak herhangi bir temel toplumsal sorunundan söz etmek mümkün değildir.

 

Altı: Bugünkü dünya düzeni, insanın kendi yaşamını, yazgısını belirleme, kendisini gerçekleştirme, ifade etme, toplum yönetimine katılma hak ve olanaklarını, kişisel yaşamın gizliliği ve dokunulmazlığı vb. ilkelerini fiilen yok etmiştir. Güncel kapitalizm, doğrudan demokrasi bir yana kendi burjuva demokrasisini bile taşıyamamaktadır. Kapitalizm içinde “demokratikleşme” kanalları tıkanmıştır.

 

Yedi: Üretici güçlerin gelişme düzeyi, kapitalizmin tarihsel ve teorik sınırlarını belirginleştirirken, komünizmin, yeni bir toplumsal düzenin olanaklarını da var etmektedir. Komünizm, düşsel değil, olanaklı, gerçekleştirilebilir bir toplum tasarımıdır.

 

Yenilikçi olmak

 

Komünist siyaset, komünist program, yukarıdaki bir bölümüne değinilen başlıkların mücadele konuları, ivedi eylem hedefleri ve kurucu toplumsal önermeler olarak sentezleştirilmesinden, bugünkü gereksinmelere yanıt veren yeni bir tarz olarak yeniden üretilmesinden başka bir şey değildir.

 

Bunun için ise her konuda ama özellikle şu üç noktada yenilikçi olmak gerekiyor.

 

Bir: Programın ve siyasetin nasıl, hangi yöntemle üretileceği, neredeyse içerik kadar önemli hale gelmiştir. Bugün, ideolojik-siyasal yetkinliği ve otoritesiyle yeni bir düzen için savaşmaya istekli güçlerin iradesini kabul edeceği komünist-devrimci bir merkez yoktur. Kendini yetkili kılmış herhangi bir odağın üreteceği bir programın bilimsel ve siyasal açıdan doğru saptama, eleştiri ve önermelerle dolup taşsa bile mayayı tutturması olanaklı değildir. Program ve siyaset, sömürülen, ezilen sınıf ve katmanların ivedi ve tarihsel gereksinmelerine yanıt vermek içinse, üretimi de esas olarak onların eseri olmalıdır. Toplumsal proletaryanın kendiliğinden pratik eleştirel hareketi bu konuda zengin bir veri tabanı oluşturuyor. Doğrudan demokrasinin, yalnızca komünist toplumda uygulanacak bir hedef olarak değil, bugünkü mücadelenin pratik bir ilkesi olarak içselleştirilmesi gerekiyor. Devrimci toplumsal öznenin reel bir güç-seçenek olarak biçimlenmesi çok önemli ölçüde bireylerin ortak mücadelenin eşit haklı özneleri algı ve bilinciyle hareket etmelerine bağlıdır. Devrimci toplumsal enerjinin en önemli kaynaklarından biri budur.

 

İki: “Kapitalistle işçi arasındaki mücadele, sermaye ilişkisinin kendisiyle başlar” (Karl Marx, Kapital, Yordam Kitap, 1. cilt. s. 408) Sermaye ilişkisi, sömürü, üretim araçları üzerinde mülkiyet ve denetim erki üzerinden yükselmekte, giderek tüm toplumsal ilişkileri içine almaktadır. Emek-sermaye çelişkisi, bugün en temel üretici güç olan bilgi-enformasyonun denetimi üzerindeki kavgada yoğunlaşıyor.  Bu alandaki önemli yenilik  ise “sömürünün ikincil biçimleri” nin öne çıkmasıdır. On dokuzuncu yüzyıl ortalarında, Komünist Manifesto’nun yazıldığı zamanda, toplumsal yeniden üretimde bu biçimler bugünkü ağırlıkta değildi. Buna rağmen, Marx ve Engels şöyle yazmışlardı: “İşçinin fabrikatör tarafından sömürülmesi ücretini nakden almasıyla o an için sona erer ermez bu kez de burjuvazinin öteki kesimleri, ev sahibi, bakkalı, tefecisi vb. çöker tepesine.” (Komünist Manifesto, Yordam Kitap, Birinci Basım, Nisan 2008, s. 28) Bugün bakkalın, tefecinin vb. yerine, kentlerdeki büyük taşınmaz tekellerini, kredi kartı alacaklısı bankaları, sürekli artan dolaylı vergi ve harçları, emekçi gelirlerinin önemli bölümünü yutan ulaşım, elektrik, su, gaz giderlerini vb. koyabiliriz.  Fransa’daki Sarı Yelekliler hareketinin ya da Batı Avrupa’daki sağcı-ırkçı hareketlerin yükselişlerinde bu ikincil sömürü biçimlerine karşı öne sürülen somut taleplerin etkili olduğunu görmek gerekiyor. Örneğin 800 bin civarında kişinin “evsiz” olduğu Almanya’da, nüfusun yüzde 52.5’i kiralık konutlarda barınıyor. Bu nüfusun gelirlerinin yarısından çoğu konut kirasına,  elektrik, gaz, su, onarım vb. konut yan ödemelerine gidiyor. Bu ülkede konut ve taşınmaz tekellerinin dayattığı fahiş kira miktarları önemli bir mücadele konusu olma potansiyeli taşıyor.

 

Üç: Maddenin mayalanmasında üçüncü önemli halka, komünistlerin yalnızca siyasal değil aynı zamanda “sosyal” işlevler üstlenmesidir. Siyasal etki ve toplumsallaşma yalnızca sosyalizm propagandasıyla yaratılamıyor. Toplumcu denemelere, uygulamalara, nelerin yapılabileceğini örneğin gücüyle göstermeye ihtiyaç var. Ovacık deneyimi yalın bir pratikle bazı şeylerin var olan koşullarda bile başka türlü olabileceğini, kolektif çaba ve dayanışma ile zorlukların yenilebileceğini gösterdiği için etkili oldu. Latin Amerika’da ve Ortadoğu’da toplumsallaşan birçok hareket siyasal hedeflerinin yanı sıra halkın ekmek, su, temizlik vb. gereksinmelerine somut, pratik yanıtlar ürettiği için toplumsallaştı.

 

Örnek olsun, bugün emekçiler için en yakıcı sorun olan işsizlik ve geçim sıkıntısına karşı, somut ve pratik olarak yapılabileceklere yoğunlaşsak  “işsizleri sosyalizme örgütlemek”  hedefinden daha etkili ve yararlı mesafeler alabiliriz. Buradaki “biz” le herhangi bir ayrım yapmadan tüm sol/sosyalist yoğunlukları kastediyorum. Etkimizdeki meslek örgütleri, sendikalar, barolar, dayanışma-semt evleri, belediyeler vb. üretim ve hizmet kooperatifleri kurmaktan mimar ve mühendis odalarının özellikle genç ve diplomalı işsizlerin iş bulmalarını kolaylaştıracak parasız kurslar düzenlemelerine, internet olanaklarından yararlanılarak  ihtiyaç fazlası giyecek, yiyecek, her türlü eşya değiş tokuşunu örgütlemeye kadar gönüllülük ve dayanışma temelinde yapılabilecek o kadar çok şey var ki…

 

Sol ve sosyalist hareketin sahici bir dönüştürücü güç olarak toplumsallaşması için bu konularda cesur, yaratıcı ve atılımcı olmak gerekiyor.




Kaynak: İleri haber

Editör: Yeniden ATILIM

Bu haber 1065 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Basından yazılar Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
YUKARI