Bugun...



2016,ABC Gazetesi manşetlerinden

ABC Gazetesi, 2016 yılı boyunca sadece olanları değil, yazılmayanları, yazılmaya cesaret edilemeyenleri de yazdı.

facebook-paylas
Güncelleme: 01-01-2017 06:44:26 Tarih: 01-01-2017 00:30

2016,ABC Gazetesi manşetlerinden

2016,ABC Gazetesi manşetlerinden

 

 

Ömer Ödemiş'in Suriye izlenimleri: Dengeler tamamen değişti

Bölgedeki son gelişmeleri yerinde görmek üzere Suriye'ye giden ABC Gazetesi Ortadoğu Temsilcisi Ömer Ödemiş'in Suriye izlenimleri.

Ömer Ödemiş/ŞAM/ABC Gazetesi                                             31.01.2016 12:40
Suriye’ye ilk girdiğim dünlerde daha önceki gelişlerimden farkını çok açık bir biçimde gördüm. İlk 2 gün Şam’da tek bir silah sesi duymadım. Oysa daha önceki gelişlerimde neredeyse sabaha kadar susmayan top ve patlama sesleri ile güne yayılan silah sesleri hiç kesilmezdi. Ancak bu kez birkaç gün hiç ama hiç silah ve patlama sesi duymadım. Bu durum bile Suriye'de özellikle Şam’daki yaşanan sürecin ulaştığı noktayı göstermesi açısından önemliydi.

HALK BU SAVAŞI KAZANACAĞINA İNANIYOR

Aynı durumu yaşamın her alanında görmek mümkün oldu. Kent içinde yaptığım uzun turlarda halkın ne kadar rahatladığı, sokakların ne kadar dolu olduğunu gördüm. Halkla konuştuğumda müthiş bir moral ve motivasyon olduğunu daha ilk sohbetlerde gördüm. Halk bu savaşı kazanacağına inanmış. Özellikle Rusların sürece müdahalesiyle zafere olan inançlara daha bir artmış. Güne dönük telaş ve kaygı yerini gelecek planlarına ve kaygılarına bırakmış. Yer yer binaların tamirat bakımları yapılmaya başlanmış.

 

Şam kentine giden yeni birine birileri bu kent ve civarında savaş ve çatışmalar var demese, asla fark edilemeyecek bir noktaya ulaşılmış durumda. Kafeteryalar eğlence merkezleri, restoranlar gecenin ilerleyen saatlerine kadar açık. Gençler kadınlar süslenip giyinip tatil gününde Şam sokaklarını dolduruyorlar. Hemen her yerde bir hareketlilik var.

Şehrin önemli merkezlerinde bazı yaya yürüme yollarına da kontrol noktaları konmuş. Şüphe duydukları kişilerin çantalarına bakıyorlar. Askerlerde bir rahatlama gördüm. Zaman zaman bu rahatlamanın da gevşemeye dönüştüğüne tanık olduk.

Bakan Yıldırım'dan, Körfez Köprüsü açıklaması: Dünyanın en ucuz yoludur

11.02.2016 15:28

35 dolar +KDV olarak açıklanan fiyatıyla dudak uçuklatan Körfez Köprüsü hakkında Bakanı Yıldırım, " Dünyanın değişik yerlerindeki yollarla kıyasladığımızda burası geçiş ücretleri bakımından en ucuz yoldur" ifadelerini kullandı.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, 2014 yılında ortaya çıkan dönemin başbakanı Erdoğan’a yönelik 'sıfırlama' kayıtlarına ilişkin, “Ben, o ses kayıtlarını ilk dinlediğimde çok açık bir montaj olduğunu hissettim” demişti.

Geçtiğimiz günlerde de Çevre ve Şehircilik Bakanı Veysel Eroğlu, gazetecilerin Yassıada'nın imara açılmasından sonra basına yansıyan fotoğrafla ilgili sorusu üzerine "Ben görmedim şu anda ama sahtedir'' ifadelerini kullanmıştı.

Bu kez Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, AKP'li bakanların sezgilerinin ne kadar kuvvetli olduğunu bir kez daha kanıtladı!

Binali Yıldırım, İstanbul-İzmir otoyolu üzerinde bulunan Körfez Geçiş Köprüsü'yle ilgili açıklamalarda bulundu. Bakan Yıldırım, "Dünyanın değişik yerlerindeki yollarla kıyasladığımızda burası geçiş ücretleri bakımından en ucuz yoldur" diye konuştu.

Köprünün geçiş ücreti 35 dolar+KDV olarak belirlenmişti.

“KÖPRÜDEN GEÇİŞ PAHALI DİYORLAR AMA...”

Köprüdeki ilk geçişin mayıs ayı sonunda olacağını belirten Yıldırım, “6 dakikada İzmit’ten Altınova tarafına geçmiş olacağız. Gebze-Dilovası arası 12 kilometrelik kısım. Bunun alternatifi 45 dakikada arabalı vapur, 1.5 saatte de 90 kilometrelik Kocaeli-Gölcük trafiğine geçiştir. Bazen köprüden geçiş pahalı olacak diye haberler çıkıyor. En pahalı hizmet olmayan hizmettir. Bunun böyle bilinmesi lazım.

'İŞLETMECİNİN PARASINI TOPLAMASI LAZIM'

Bu tamamen yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilen projedir. Buraya 30 trilyon yatıran işletmeci de bu parasını belirli bir süre içerisinde toplaması lazım. Peşin yaptırıyoruz, taksitle ödüyoruz. Burada geçen trafik garantisi eksik kalırsa, devlet olarak farkını biz vereceğiz. Eksik kalmazsa bir şey yapmak gerekmiyor. İstanbul-İzmir arasını hesap ettiğimizde bu yol çok karlı. Dünyanın değişik yerlerindeki yollarla kıyasladığımızda burası geçiş ücretleri bakımından en ucuz yoldur. Ücretler belli, ama şuanda ezberimde değil” şeklinde konuştu.  Bakan Yıldırım, konuşmaların ardından araçla yolu gezdi. Yıldırım, Yalova ve Gebze’de incelemelerde bulunacak.

ABD'ni yeni başkanı Donald Trump

09.11.2016 09:05
ABD başkanlık yarışında Donald Trump 276 delege kazanarak ABD'nin 45. Başkanı oldu.
Trump'ın partisi Cumhuriyetçiler, Senato'da 51 sandalye ve Temsilciler Meclisi'ni de 233 sandalye alarak çoğunluğu elde ettiler.

Demokrat Parti adayı Hillary Clinton'ın delege sayısı ise en son 218 düzeyinde bulunuyordu.
ABD Senatosu'nda Demokratlar 47 ve Cumhuriyetçiler 48 sandalye kazandı; 51 sandalyeye ulaşan çoğunluğu kazanmış oluyor.

Temsilciler Meclisi'ni ise Cumhuriyetçiler, şu ana kadar 220 sandalye alıp, 218'lik çoğunluk sınırını aşarak kazandılar.
İSTİKRAR DEĞİL RİSKLİ DE OLSA DEĞİŞİM KAZANDI
ABD'li seçmen, Bush yönetiminden ekonmik kriz içinde devraldığı ekonomiyi yeniden toparlayan ve büyümeyi sağlayan Demokratların istikrar politikasına karşın, Trump'ın bir çok riski içerse de değişim vaadeden programına daha büyük oranda destek verdi.
AKP'LİLER SEVİNÇLİ
Trump'ın başkan adaylığını büyük oranda garantilemesi, Türkiye'de de AKP'ye yakın internet sitelerinde büyük bir sevinçle karşıladı. AKP, Trump'ın kazanmasını istediğini açıkça belli etmişti. Bunun gerekçesi ise Clinton'un Fethullah Gülen'i iade etmeyeceği ancak Trump'ın seçilmesi halinde iade edebileceği beklentisi. Ayrıca Obama yönetiminin son dönemde Türkiye'deki anti demokratik uygulamalara yönelik uyarıları da bunda etkili oldu.

ABC Gazetesi, 2016 yılı boyunca sadece olanları değil, yazılmayanları, yazılmaya cesaret edilemeyenleri de yazdı.

Bugün 2016'nın son günü. Adettendir, yılın son günü bir hafıza turuna çıkmak. Ancak 2016 yılı o kadar yoğun geçti ki, "Yılın önemli olayları" derlemesi yapılsa belki de her güne bir kaç haberi derlemeye koymak gerekecek kadar önemli gelişmeler yaşandı.

Ancak biz ABC Gazetesi olarak 2016'da sadece olanları aktarmakla kalmadığımız gibi, yazılmayanları, söylenmeye cesaret edilemeyen konuları da okurlarımızla paylaştık.O yüzden size bir almanak değil, kısa bir hatırlatma yaparak ABC Gazetesinin 2016 yılında attığı "TÜM NMANŞETLERİNE" göz atmanızı tavsiye ederek bir yıl sonu özeti çıkarmayı uygun gördük.

2016'NIN KISA ÖZETİ

Bol ölüm, bol bomba, bolca çark, bir darbe girişimi, yalanlar ve gerçekler....

BOLCA ÖLÜM: 2016'ya Ocak ayında Sultanahmet'teki bombalı saldırı ile girdik. Yıl içinde bunu bir çok bombalı saldırı takip etti. Kimini IŞİD'in kimini PKK ve TAK'ın üstlendiği bombalı saldırılarda yüzlerce vatandaş hayatını kaybetti, binlercesi yaralandı.

BOLCA KADIN CİNAYETİ: 2016'nın 2015'ten devraldığı bir miras ise kadına karşı işlenen şiddet ve kadın cinayetleri oldu. Yıl içinde yine yüzlerce kadın ölümü haberini maalesef sayfalarımıza taşımak zorunda kaldık.

OLCA ÇARK: İsrail,Rusya, Suriye... AKP iktidarı hemen her konuda olduğu gibi dış politika konusunda da 2016 yılı içinde bolca 'çark' etti ve dış politikada daha önce savunduğu posizyonun tam tersi bir konum aldı.

TUHAF BİR DARBE GİRİŞİMİ: 2016'nın Temmuz ayında Türkiye dinci bir cemaatin darbe girişimini atlattı. Bugün dahi hala tam olarak aydınlatılamayan darbe girişiminde 250'ye yakın vatandaş hayatını kaybetti, yüzlercesi yaralandı. Takip eden süreçte 100 bine yakın kamu görevlisi açığa alındı, 35 bine yaklaşan tutuklama yapıldı. Ama hala darbenin bir numarası ve siyasi ayağı belli değil!

BOLCA İŞ CİNAYETİ VE ÇEVRE KATLİAMI: 2016'da ülkenin değişmeyen kaderi yine iş cinayetleri ve çevre katliamı oldu. 'Milletin a... koyacağız' diyen yandaş müteahhitler için milletin meraları, dereleri, ormanları yağmalandı, emekçiler yine iş kazası adı altında ölümcül koşullarda çalışırken can verdi.

VE BİTMEYEN BAŞKANLIK TARTIŞMASI: 2016 boyunca tüm bunlar yaşanırken fonda hep AKP ve Erdoğan'ın başlattığı 'başkanlık' tartışması vardı. Tüm gelişmeler ona endekslendi, tüm ülke Erdoğan'ın başkanlık hayaline esir edildi. Bahçeli'nin desteği ile yılın son günlerinde komisyondan geçen anayasa değişiklik paketi ile, Erdoğan başkanlk hayaline bir adım daha yaklaştı.

 

 

 

 

 

Can Ataklı'dan şok iddia:Darbe gün içinde bastırılmıştı

 

05.11.2016 14:50

Korkusuz yazarı Can Ataklı, 15 Temmuz darbe girişiminin gündüz saatlerinde bastırıldığını, sokağa çıkan askerlerin ise hükümetin bilgisi dahilinde çıktığını söyledi.

Habertürk TV'de Didem Arslan Yılmaz'ın sunduğu "Türkiye'nin Nabzı" programında 15 Temmuz darbe girişimi ve eski genelkurmay başkanlarının Meclis Araştırma Komisyonu'na yaptığı açıklamalar tartışıldı.

Korkusuz yazarı Can Ataklı, programda 15 Temmuz darbe girişimi hakkında çarpıcı iddialar dile getirdi. 

​Ataklı'nın açıklamaları şöyle:

"DARBE ASLINDA GÜN İÇİNDE BASTIRILMIŞTI"

"Son derece beceriksiz bir eylem. O zaman ben şundan şüphelenme hakkını buluyorum kendimde. Bu darbe önceden bastırıldı bitti. Bu darbeyi yapanlar, darbenin emir komuta zinciri içinde olduğunu, genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının da içinde olduğunu zannediyorlar. Fakat içerde bastırıldı. Sonra "biz bunu bastırdık ama, halka bunu nasıl anlatacağız" denildi. O zaman bir iki noktadan bir uç verelim..."

"MİT MÜSTEŞARI 'SELA OKUNSUN' TALİMATI VERDİ"

 

"Bazı iktidara yakın arkadaşlar farkında olmadan itirafta bulunuyor. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay'daki görüşmenin ardından Diyanet İşleri Başkanı ile görüşerek 'Bu gece tüm teşkilat hazırlıklı olsun. Tüm camilerden eş zamanlı olarak sela ve ezan okunacak' talimatı veriyor. Bunu AKP'li arkadaşlar da itiraf ediyor."

Hani kimse ölmemişti? Köprüde tekbir getirilerek linç edilen askerin babası ilk kez konuştu 

Boğaziçi Köprüsü’nde sözde darbeyi protesto ettiğini söyleyen gericiler tarafından linç edilen piyade er Kurtuluş Kaya’nın babası Satılmış Kaya, "Oğlumu oraya götüren komutanlarından ve linç edenlerden davacı olacağım" dedi. Gerici basın olayı gizlemişti.

Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bur grubun 15 Temmuz darbe girişimi sırasında, kalkışmanın kilit noktalardan biri olan, daha sonra adı Şehitler Köprüsü olarak değiştirilen Boğaziçi Köprüsü’nde linç edilen piyade er Kurtuluş Kaya’nın babası Satılmış Kaya, "Oğlumu 'tatbikat var' diyerek oraya götüren komutanlarından ve linç edenlerden davacı olacağım" dedi.

Köprüde teslim olan askerler, sözde darbeyi protesto eden ve IŞİD slganları atan gerici bir grubun saldırısırna uğramıştı. Tekbir getirilerek kemerlerle döcülen, yerlerde sürüklenen, tekmelenen askerlerden bazılarının boğazları kesilmişti. Yandaş ve gerici basın bu linç olayını

gizlemeye çalışmış, kimsenin ölmediğini iddia etmişti.

Çankırı merkeze bağlı Germece Köyü’nde yaşayan 4 çocuk babası Satılmış Kaya, İstanbul'daki Kuleli Askeri Lisesi Lojistik Destek Komutanlığı emrinde kantinci olarak vatani görevini yapan oğlu Kurtuluş Kaya'nın, terhisine 12 gün kala darbe girişimi sırasında linç edildiğini söyledi. Baba Kaya, vatani görevini yapması için gönderdiği oğlunun linç gibi korkunç bir olaya kurban gitmesinin acısını yaşayan Satılmış Kaya, bunun peşini bırakmayacağını belirtti.

"HİÇ BİR KOMUTAN ARAMADI"

Satılmış Kaya, şunları söyledi:

"Ben oğlumu vatan borcunu ödemesi için gönderdim. Tatbikat var diye oğlumu götürmüşler. Orada halk tarafından linç edilerek öldürülmüş. Köyün muhtarı internetten linç görüntülerinden tanıyıp haber verdi. Hiçbir yetkili aramadı, ben oğlumun vefat ettiğini köylülerimden öğreniyorum. Ben devletin yardımlarıyla geçinen bir insanım. Benim çocuğum darbe nedir bilmez, anlamaz. Hiç bir cemaatten ilgisi yoktur. Kendi halinde bir Anadolu delikanlısıdır. Onu tatbikat var diyerek alıp götüren komutanların hepsinden ve linç edenlerden davacı olacağım. Ve bu işin peşini sonuna kadar bırakmayacağım."

 

Darbe sürecinin diyalektiği; sonuçlar ve olasılıklar

Merdan YANARDAĞ

22.07.2016 15:15

Darbeler döneminin kapandığı, Erdoğan-AKP iktidarının en güçlü günlerini yaşadığının ileri sürüldüğü bir dönemde, Türkiye 15 Temmuz darbegirişimiyle sarsıldı. Krizin devam ettiği bugünlerde, ne olup bittiğini değerlendirirken, bastırılan darbenin bir polisiye roman kıvamındaki hikayesinden çok, dikkatleri bu durumu bir fırsata çevirmeye çalışan AKP gericiliğine ve ülkenin bu aşamaya nasıl geldiğine çekmek gerekiyor. 

Cemaatçi darbenin başarısızlığa uğradığının anlaşıldığı 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gecenin sabaha döndüğü dakikalarda, Tayyip Erdoğan’ın “Bu bize Allah’ın bir lütfu” şeklindeki sözleri henüz kulaklarımızda yankılanmaya devam ediyor. Erdoğan, tam hakimiyet sağladığını düşündüğü 20 Temmuz günü akşam saatlerinde yaptığı ve Türkiye’nin birçok meydanına kurulan dev ekranlardan cılız kalabalıklara dinletilen, dolayısıyla önceden üzerinde çalışılarak hazırlanmış konuşmasında da, “öncekilere benzemeyen yeni bir kuruluş döneminin başladığını” ilan etmesi, bu tablo içinde anlamlı görünüyor.

Bu nedenle dikkatleri, darbenin üzerinde daha uzun süre konuşulacak operasyonel ayrıntılarından çok, –ki bunlar önemsiz demiyorum, ama onu biraz heyecan arayan sitelere, gazetelere ve televizyonlara bırakabiliriz- bu çılgın girişimin ortaya çıkardığı siyasal sonuçlara, olası gelişmelerin yönüne ve niteliğine çekmekte fayda var.

AKP’YE BİR YIL ÖMÜR BİÇMİŞTİM

Anımsanacağı gibi, ABC Gazetesi’nde kısa süre önce kaleme aldığım bir dizi yazıda Erdoğan-AKP iktidarının tarihinin en zayıf döneminden geçtiğini vurguladım. Dahası “silkelense” yıkılabilecek durumda olan AKP iktidarının, önümüzdeki bir yılı tamamlamasının bile zor olduğunu ileri sürdüm. 

Sonuç olarak bir yıl bile beklememize gerek kalmadı ve Erdoğan-AKP iktidarı uçurumun kenarından döndü. Çünkü geleneksel ya da eski iktidar blokunu dağıtan ancak yerine yeni bir iktidar bileşimi kuramayan AKP iktidarı, bütün iç ve dış ittifaklarını kaybetmiş, yalnızlaşmış durumdaydı. Ekonomik yağma ve talandan pay almaya çalışan kesimler bir yana bırakılırsa eğer –ki onlar ortalıkta görünmediler zaten- neredeyse sadece cami cemaatine dayanan bir parti ve iktidar haline gelmişti. Durum hala değişmiş değil.

Ancak ilerici, cumhuriyetçi, halkçı ve sol muhalefet güçlerinin etkili bir demokratik alternatif oluşturamadıkları durumda, başka arayışların devreye girmesi kaçınılmazdı. Bu olasılığa işaret ederek örtük şekilde olası bir darbe girişimine de dikkat çekmeye çalışmıştım. Nitekim olayların akışı bu öngörümü de doğruladı.

GERÇEKTE NE OLDU?

Komplo teorilerinin havalarda uçuştuğu, spekülasyon ve bilgi kirliliğinden gözün gözü görmediği şu günlerde; gerçeği tam olarak kavramak için durumu biraz sadeleştirmek ve nedenleri ilk (saf) halleriyle ele almak gerekir. Ben de böyle bir yöntem izleyeceğim. Gerçekte ne olduğunu, olasılıkları ve ortaya çıkan sonuçları analiz etmeye çalışacağım.

Bunun için belli bir akış içinde ve fakat öncelik sıralaması olmadan ilerleyerek, darbe sürecini, bu harekete yol açan nedenleri ve bu olayın yarattığı siyasal sonuçları irdelemeye çalışacağım.

1- Öncelikle saptanması gereken şudur; darbe girişiminde bulunanlar, 2014 yılına kadar Türkiye’yi birlikte yöneten iki gerici ve Amerikancı güçten biridir. Darbe girişiminde bulunanlar, AKP’nin 11 yıllık iktidar ortağı, birlikte cumaya gittikleri dava arkadaşları, ortaklaşa cumhuriyeti boğazladıkları ve laik rejimi (geriye ne kaldıysa) beraber tasfiye ettikleri Fethullah Gülen Cemaati’ne bağlı silahlı güçlerdir. 

2- Darbeyi yapanlar, AKP ile birlikte Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Devrimci Karargah, KCK gibi soruşturma tertiplerini kuran ve bu davalar üzerinden kendileri için tehlikeli olarak gördükleri muhalif ve cumhuriyetçi güçleri tasfiye eden illegal İslamcı bir yapılanmadır. Bu gücün (Cemaatin) nasıl tehlikeli bir yapılanma olduğu ortaya çıkmıştır. Geçmişte Hrant Dink, Danıştay, Necip Hablemitoğlu cinayetlerini gerçekleştiren bu yapılanmanın; nihai amaçları için bütün ülkeye ateşe atmaktan kaçınmayacakları şeklindeki geçmişte ortaya attığımız, kimi muhafazakar çevrelerin ve liberallerin inanmadığı bütün tezlerimiz doğrulanmıştır.

3- İslamcıların darbe yapmayacağı, darbelere karşı olduğu palavrası kesin olarak bitmiştir. Darbeyi yapanlar şeriatçılardır. Başarıya ulaşmak için Erdoğan iktidarından nefret eden cumhuriyetçi güçleri de kazanmayı amaçlayan bu yapılanmanın devlet ve ordu içinde nasıl gizli, sinsi ve etkili bir yapılanma olduğu ortaya çıkmıştır. Cemaati bir “sivil toplum yapılanması” olarak değerlendiren liberal tezler kesin olarak çökmüştür.

ŞİMDİ ASIL TEHDİT ERDOĞAN-AKP DARBESİ

4- Hemen yapılması gereken ikinci tespit ise şudur; Erdoğan ve AKP hükümeti,  darbenin bastırılmasını bir fırsata çevirmeye ve kendi dinci-faşizan rejimini kurmaya çalışıyor. Olağanüstü Hal (OHAL) ilanı, hem bir Erdoğan-AKP darbesi hem de elden kaçırdıkları devlet kontrolünü yeniden oluşturma hamlesidir. Bu anlamda günümüzde yakın tehlike ve tehdit gerici-faşizan bir Erdoğan-AKP darbesidir. İktidar, fiili durumdan yararlanarak bir insanlık suçu olan işkenceyi yeniden meşrulaştırmaya ve idam cezasını geri getirmeye çalışmaktadır.

5- Darbeci güçlerin ilk müdahale günü olarak 20 Temmuz’u saat olarak da 03.00 belirledikleri anlaşılıyor. Bu tarih, Cemaatçilere yönelik kapsamlı bir tasfiyenin beklendiği –ki 800 subayın ihraç edileceği belirtiliyordu- Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısının başlama tarihi olan 1 Ağustos’tan 10 gün önceye denk gelmesi nedeniyle mantıklı görünmektedir. Darbe tarihinin öne alınmasında ise operasyonun haber alındığı ve bir tutuklama dalgasının gelebileceği endişesinin rol oynadığı kesindir. Saat 22.00’de, Türkiye’nin yarısının sokakta olduğu saçma bir zamanda harekete geçilmesinin anlamı budur.

İKİNCİ DALGA OLASILIĞI VAR MI?

6- Darbecilerin, harekete geçen ve şu anda tutuklu olan güçten daha geniş bir kadrodan oluştuğu düşünülmelidir. Olayların akışı ve eldeki veriler analiz edildiğinde bu olasılığın güçlü olduğu görülecektir. Cemaatin TSK’da hala bir gücünün olabileceği akılda tutulmalıdır. Bu nedenle, ‘şok’ suikastlar ya da sabotajlarla oluşturulacak bir kaos ortamının ardından ikinci bir darbe hamlesinin gelebileceği hesap edilmelidir. Bu konuda ve/veya bağlamda diğer bir olasılık da gelebilecek ikinci dalganın Cemaati çok aşacak bir bileşime ve potansiyele sahip olmasıdır. Eğer, Yüksek Askeri Şura toplantısı ya da öncesinde gerekli tasfiyeler yapılamazsa, ikinci müdahale olasılığı az değildir.

DARBECİLER OYUNA MI GELDİ?

7- Diğer taraftan darbecilerin kışkırtılarak ya da teşvik edilerek erken hareket etmelerinin sağlandığı da güçlü bir olasılık olmanın ötesinde neredeyse kesindir. Teşvik ya da tahrik edildikleri, böylece radikal bir tasfiye için ortam hazırlamak üzere harekete geçirilip açığa çıkarıldıkları anlaşılmaktadır. Bunun –eğer kesin olarak doğrulanırsa- tehlikeli bir oyun olduğu, darbecilerin gözü kara ve kararlı bir kadrodan oluştuğu ortaya çıkmıştır. Sonuçlar, tahmin edilenden daha yıkıcıdır.

8- Genelkurmay Başkanı dahil bütün kuvvet komutanlarının rehin alınması ve tümünün sağ salim dönmesi, nasıl kurtarıldıklarına ilişkin tek bir görüntünün bile bulunmaması dikkat çekmektedir. Birinci Ordu Komutanlığı’nın karşı tutum alması, darbenin çökertilmesinde belirleyici rol oynamıştır. Ancak, Birinci Ordu Komutanı’nın bile bu tavrı ilan etmek için saatlerce beklediği bilinmektedir. Hesaplardan birinin de bir taşla iki kuş vurulup hem cemaatten hem de Erdoğan’dan kurtulmak olabileceği bir yere not edilmelidir.

ERDOĞAN'IN GÜCÜ TEST EDİLDİ

9- Darbe girişimi sonrasında oluşan ortam, Erdoğan-AKP iktidarının kontrolü büyük ölçüde yitirdiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle devletin bütün ideolojik aygıtlarından ve iletişim kanallarından halk sokağa ve meydanlara çağrılmaktadır. Ancak bu çağrı gereken karşılığı bulmadı. Halk –ki AKP’ye oy veren geniş bir kesim dahil- kendi askerini tekbir getirerek linç eden, boğazını kesen, gözaltına aldığı askere, subaya ağır şekilde işkence yapan bir anlayışla yan yana gelmekten kaçınmıştır. Halk tekbirle demokrasi gelmeyeceğini anlamıştır. Tekbirle demokrasi ve özgürlük değil, dinci bir karanlık ve zorbalığın geleceği görülmüştür.

10- Camilerin etkin siyasal bir araç olarak kullanılması, Türkiye’nin geldiği aşamayı simgesel olarak ifade ettiği için önem taşımaktadır. Sürekli sala verilmesi de halkın sokaklara çıkması için etkili olmamıştır. Sokağa çıkanların çekirdeğini dar bir mezhepçi-cihatçı güç, IŞİD zihniyetli ve cumhuriyet düşmanı yobazlar oluşturmaktadır. Askere, kışlalara saldıranlar, kısa süre önce kendi dava arkadaşları olan dinci bir örgüte değil, gerçekte Cumhuriyetin simgelerine öfke kusmaktadır. Bu tablo, halkın onlardan uzak durmasına yol açmıştır. Erdoğan’ın kitle desteğinin ve sokak gücünün sanıldığı gibi büyük olmadığı, dahası kolaylıkla yenilgiye uğratılabilecekleri de ortaya çıkmıştır.

ERDOĞAN KRİZİ FIRSATA ÇEVİRMEYE ÇALIŞIYOR

11- Erdoğan yönetimi, solun ve demokrasi güçlerinin dağınıklığının da büyüttüğü fırsattan yararlanarak, tasfiye torbasına devletteki son cumhuriyetçileri doldurmaya, böylece başkanlık rejiminin önündeki bütün engelleri geri dönüşü olmayacak şekilde kaldırmaya çalışmaktadır. Erdoğan, Gezi/Haziran direnişinden itibaren kaybetmeye başladığı gücünü, giderek zayıflayan ve son darbe girişimi ile temellerinden sarsılan iktidarını yeniden ihya etmeye çalışmaktadır.

12- Bu darbeyle ilgileri olmayan bir kesim varsa, o da bu ülkenin cumhuriyetçileri, yurtseverleri, ilericileri, devrimcileri, solcuları, sosyalistleri ve laik kesimleridir. Ortaya çıkan ayrıntılar, darbeyi, bir bölümü Ergenekon ve balyoz tertibi ile daha önce tutuklanan cumhuriyetçi askerlerin bastırdığını ortaya koymaktadır. 

13- İddia edildiği gibi darbeyi önleyenler Erdoğan’ın çağrısıyla sokağa çıkan halk değildir. Öncelikle saptanmalıdır ki, sokağa çıkanların sayısı, sanılanın ve ileri sürülenin aksine son derece azdır. Bu iddia suni bir kahramanlık destanı yazma çabasıdır. Tayyip Erdoğan başta olmak üzere iktidar sahipleri, hayatlarını cumhuriyetçilere borçludur. Darbeyi bastırma çabası sırasında vurularak ölen subaylardan biri Balyoz Davası sanığıdır.

AKP-ERDOĞAN İKTİDARININ ŞİRAZESİ* DAĞILDI

14- Bu darbe girişimi ve ardından ortaya çıkan bir dizi gelişme; Erdoğan-AKP yönetiminin sanıldığı gibi devlete tam hakim olamadıklarını ortaya çıkarmıştır. Tayyip Erdoğan dahil, iktidar sahiplerinin hayatlarının bile pamuk ipliğine bağlı olduğu anlaşılmıştır. Olaylar Erdoğan-AKP iktidarının sanılanın aksine güçlü olmadığını, tam tersine kendi tarihlerinin en güçsüz döneminde olduğunu teyit etmiştir. 

15- Gerici Cemaat darbesinin bastırılması genel olarak Türkiye için, özel olarak da bu ülkenin emekçileri, laik kesimleri, cumhuriyetçileri ve demokrasi güçleri için doğru ve yararlı olmuştur. Darbecilerin sergiledikleri pratik, başarılı olunması halinde bir iç savaşın çıkma olasılığının güçlü olduğunu ve çok kan döküleceğini ortaya koymaktadır. 

CUMHURİYETİ YIKTI, KENDİ REJİMİNİ KURAMADI

16- Erdoğan-AKP yönetimi /ekibi geleneksel ya da eski iktidar blokunu dağıttığı ve Cumhuriyeti tasfiye ettiği halde, yerine yeni bir iktidar bileşimi oluşturup kendi rejimini ve bu rejimin hukukunu kuramadı. Buna gücü, birikimi, görgüsü, bilgisi ve ittifak ilişkileri yetmedi. Çünkü iç ve dış ittifaklar ilişkisi büyük ölçüde dağıldı ve yalnızlaştı. Bu durum onu darbeye açık hale getiren en önemli olgulardan biridir.

17- Devlete bütünüyle egemen olduğunu düşünen ve böylece kendi dar dinci ‘ideolojik’ programını uygulamaya yönelen Erdoğan-AKP hareketi, giderek dar bir klik / fraksiyon partisi haline geldi. Egemen sınıfların bütününün çıkarlarını temsil eden bir siyasal hareket olmaktan büyük ölçüde çıktı. Kendi dar "ideolojik" programını uygulamaya yöneldi. Bu tablo da Erdoğan’ın altındaki iktidar halısının çekilmesi için uygun bir ortam yaratıyordu.

İÇ VE DIŞ İKTİDAR DİNAMİKLERİ DEĞİŞTİ

18- AKP’yi iktidara taşıyan bütün iç ve dış dinamiklerde köklü bir değişim oldu. Erdoğan ekibi bu değişimi okuyamadı ve eski çizgisinde ısrar ederek kendi dar dinci programını Tahtakale esnafı kurnazlığıyla takiye yaparak, iki yüzlü bir siyaset izleyerek, fırsatları kollayarak yaşama geçirmeyi denedi. Oysa Suriye direnişçileri ve rejimi savaşı kazanmış AKP iktidarı ve Batı yenilgiye uğramıştı. Erdoğan bunu kabul etmek istemedi. Rusya uçağının düşürülmesi gibi, ABD başta olmak üzere Batı’yı yeniden kendi yanında savaşa çekmeyi deneyen bir dizi provokasyona girişti. 

BOP VE ILIMLI İSLAM ÇÖKTÜ

19- Büyük Ortadoğu Projesi ve bu projenin taşıyıcı kavramı olan “Ilımlı İslam” iflas etmişti, bunda Suriye direnişinin çok ciddi bir payı vardı ve Erdoğan kaybeden tarafın öne çıkan ismi oldu. ABD ve Batılı ortakları bu stratejik planlamadan vaz geçmiş, Mısır’da Mursi’nin devrilmesine ses çıkarmamış bu müdahaleyi fiilen onaylamıştı. Erdoğan-AKP yönetimi bu gelişmeyi de doğru okuyamadı ve dış politikayı negatif anlamda “ideolojik” bir çizgide yürütmekte ısrar etti. Bu durum ABD ve Batı’nın “öngörülemez” diye değerlendirmeye başladıkları Erdoğan yönetiminden desteklerini çekmelerine yol açtı. ABD ve Batı’nın Orta ve yakın Doğu politikalarındaki (örneğin Suriye ve Mısır’da) bu köklü değişiminde küresel ölçekteki ekonomik güç merkezi ve rekabet alanının Asya-Pasifik havzasına kaymasının payı büyüktü. 

20- Türkiye’de her kesimle kavga eden Erdoğan, neredeyse sadece cami cemaatine yaslanan bir siyasi güce dönüştü. Oysa emperyalizm ve büyük sermaye AKP’ye bütün kirli işlerini gördürmüştü. Ona mecbur değildi. Sermayenin tek seçeneğe oynamayacağı, birden fazla siyasal partiye yatırım yapacağı açıktı. Bu olgu sadece siyaset teorisinin doğrulanması gereken bir hipotezi değil, siyaset tarihinin ortaya koyduğu bir olguydu. Ne ABD ve Batı ne de ‘İstanbul burjuvazisi’ AKP ve Erdoğan’a mecbur değildi. Yeni alternatif arayışları başladı. Erdoğan’sız AKP seçeneği ilk akla gelen çözümdü. Bunun için Ahmet Davutoğlu düşünüldü. Ama bu hamleyi gören Erdoğan erken harekete geçerek onu tasfiye etti. 

21- Siyasal-toplumsal hareketler ile siyaset sınıfının, mülkiyet ilişkilerinden görece bağımsız özerk bir güç olduğu sosyolojik gerçekliktir. Erdoğan, 7 Haziran 2015 seçimlerini kaybettiği halde direndi, iktidarı terk etmediği gibi paylaşmaya bile yanaşmadı. Ülkeyi kan gölüne çevirdi ve ülkeyi tartışmalı 1 Kasım seçimlerine taşıyarak yeniden iktidara el koydu. Böylece sistem içi çözüm olanaklarını hızla tüketti ve ülke bir kaosa sürüklendi. Seçimler yoluyla iktidarı bırakmayacağına ilişkin bir kanı yerleşmeye başladı. Sandığın meşruiyeti tartışılır hale geldi, güven azaldı. İşte bu kaos ortamı, AKP iktidarını darbeye açık hale getirdi.

DARBENİN ARKASINDA ABD VAR MIYDI?

22- Cemaatin darbe girişiminin arkasında ABD ve Batı’nın doğrudan yer almadığı anlaşılıyor. Ancak, hem ABD hem de Almanya başta olmak üzere Batılı ortaklarının darbeye karşı hızlı ve kesin tavır almak yerine önce beklemeyi tercih ettikleri akılda tutulmalıdır. Öyle ki, ABD, İngiltere ve Almanya’nın ilk açıklamalarının neredeyse örtülü bir onay anlamına gelebilecek nitelikte olmasının nedeni, yukarıda anlattığım ve analiz etmeye çalıştığım genel durumdur. Bu nedenle Erdoğan, geçmişte kendisini iktidara taşıyan ve orada tutan ABD’yi açıkça suçlamaya yöneldi.

23- Cemaatin ABD’nin desteğini alarak darbe yapmaya kalktığını söylemek, bir iddia olmanın ötesine geçmez. Olgular ve olayların akışı, ABD ve Batı’nın bu darbeden son ana kadar haberdar olmadığını ortaya koyuyor. Cemaatin bir oldu bitti yaratarak, hem Batı’nın hem de sermaye çevrelerinin desteğini almayı umduğu ve hesapladığı anlaşılıyor. Başarıya ulaşmış olsalardı, bu desteği almakta zorlanmayacakları da açıktı. Bir darbenin Amerikancı olması için, önceden ABD'nin desteğini fiilen alması gerekmez. Bu yanıyla 15 Temmuz darbe girişiminin ideolojik ve politik bakımdan Amerikancı olduğu kuşkusuzdur. Zaten bazı darbeler de böyle bir seyir izler. İki Amerikancı güç arasındaki çatışmanın anlamı budur.

CUMHURİYETİ KURAN TSK ARTIK YOK!

24- Bu darbe girişiminden sonra artık ortada Kurtuluş Savaşı’nın içinden doğan, onun onurunu taşıyan ve Cumhuriyet'in kurucu kuvvetlerinden biri olan bir ordu (TSK) kalmamıştır. TSK, generalleri polis tarafından dövülen, subaylarına işkence yapılan, askerleri gerici IŞİD’ci bir güruh tarafından yerlerde sürüklenen ve boğazları kesilen prestiji yerlerde bir kuruma dönüşmüştür.
 
25- Ortada bir Türkiye Cumhuriyeti’nin bile bulunduğu kuşkuludur. Bu nedenle Tayyip Erdoğan, 20 Temmuz gecesi Konya’da yaptığı ve video konferans sistemiyle bütün meydanlara kurulan dev ekranlardan verilen konuşmasında, “Türkiye’nin yeni ve daha öncekilere hiç benzemeyecek bir kuruluş dönemine girdiğini” ilan etti. Bu inisiyatifi ona vermemek gerekiyor.

AKP DARBESİ DE BASTIRILMALIDIR

Şimdi önümüzde duran tablo ve tarihsel sorumluluk şudur; Erdoğan-AKP iktidarının, darbe girişimini bir fırsata çevirerek bunu başkanlık rejimini kurmak için kullanacakları açıktır. Bugün yakın tehdit Erdoğan’ın bir karşı darbe girişimidir. Laiklik (ondan geriye ne kaldıysa) büyük tehdit altındadır.

OHAL ilanı, dinci faşizan bir Erdoğan-AKP darbesinin ilk adımı, ağır bir baskı ve gerici terör dönemin habercisidir. Bugün asıl tarihsel sorumluluk Erdoğan-AKP darbesine dikkat çekmek ve bunu önlemek için en geniş demokratik, cumhuriyetçi ve halkçı cepheyi oluşturmaktır. Devrimciler ve sol da bu cephenin hem militan gücünü oluşturmalı hem de ideolojik önderliğini yapmalıdır. Öncelikle sokak hakimiyeti yeniden ele geçirilmelidir. Sokakları dolduran gerici güruh püskürtülmeli, iyi niyetli sıradan insanları da yanlarına alarak hakimiyet kurması önlenmelidir. CHP ve CHP’li kitlelerle solun ve devrimcilerin böyle bir cephe oluşturması yaşamsal önem taşımaktadır. 

Erdoğan’ın taraftarlarından sokakta kalmalarını istemeye devam etmesi, hala çok güçsüz olduğunu göstermektedir. Sanıldığı kadar güçlü olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Erdoğan ve AKP’nin yeniden inisiyatifi ele geçirerek bu krizden güçlenerek çıkması ve karşı konulamaz bir iktidar haline gelmesi önlenmelidir. Bunu yapmak zor değildir; Erdoğan’ın ve iktidarının fiyakası bozulmuştur.

(*) Şiraze: Kitap yapraklarını düzgün tutmaya yarayan ince örülmüş şerit. / Yağlı güreşlerde pehlivan kispetinin paçası.

 

Frankfurter Rundschau: Erdoğan'ın sivil darbesi

18.07.2016 11:01

Alman Frankfurter Rundschau gazetesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başarısız darbe teşebbüsünü ‘Allah'ın lütfu' olarak nitelendirmesini farklı bakış açısından değerlendiriyor

Alman gazetelerinde işlenen yorum konularının başında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başarısız darbe girişiminden sonra izleyebileceği tutum geliyor.

Deutsche Welle Türkçe'den Ahmet Günaltay'ın Alman medyasından yaptığı derleme şöyle:

Frankfurter Rundschau gazetesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başarısız darbe teşebbüsünü ‘Allah'ın lütfu' olarak nitelendirmesini farklı bakış açısından değerlendiriyor:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu yakıştırmayı yapması anlamsız değil. Şimdi hasımlarını ve rahatsızlık duyduğu muhaliflerinden daha rahat kurtulup ‘başkanlık diktası' hedefine biraz daha yaklaşacak. Bu rejim Türkiye Anayasası'na ve Avrupa Birliği'nin üyelik kriterlerine aykırıdır. Bağımsız yargıya indirilmiş bir darbedir. Adını açıkça koymak lazım: Erdoğan da bir darbeyi, Başkanlık tarafından yapılmış bir sivil darbeyi sahneliyor. Toplumsal barışı sağlamayı aklından bile geçirmiyor. Darbeci genç subaylar sadece Türkiye'deki siyasi ve sosyal kutuplaşmanın ve devlet kurumlarındaki zafiyetin arazıdır.”

“Erdoğan bilge bir siyaset adamı ise, güçlü pozisyonunu karşıtlarına yaklaşmakta kullanır. O şimdi İslam muhafazakârlığı ile Batılı hayat tarzı arasında bölünen ve giderek ayrışan toplumu birleştirmek için her türlü imkâna sahip. Kürt anlaşmazlığını yumuşatabilir. Ama anlaşılan o tek başına muktedir olmak istiyor. Demokratik muhalefeti ve Kürt azınlığı ortak değil hasım addediyor. Uzlaşmayla sürekli barışı sağlamak yerine kısa ve orta vadede kendisine sınırsız iktidar yolunu açacak istikamete yöneliyor. Bunun uzun vadede Türkiye'nin hayrına olacağı şüphelidir.”

 

Süddeutsche Zeitung darbe girişimini konu alan yorumunda ‘Darbe ve karşı darbe' başlığını kullanmış:

“Birçok Türk'ün korku ve güvensizliği azalacak yerde artacaktır. Bu korku, kestirilemezden, cadı avından, hükümeti eleştirenlerin takibatından, sürekli olağanüstü halden, tepeden gelen darbeden duyulan korkudur. Erdoğan başarısız darbe girişiminin ‘Allah'ın lütfu' olduğunu söyledi. Bu söz darbe girişimi sırasında ortaya çıkan can kaybı açısından son derece tuhaf kaçmaktadır. Ama Cumhurbaşkanı hemen kavramıştır ki, iktidarına yapılan darbe iktidarını daha da güçlendirmiştir.”

Berlin'de yayımlanan Tageszeitung'un yorumunda da darbe girişiminin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konumunu daha da güçlendirecek olmasından duyulan endişe dile getiriliyor:

“Batı doğrusunu yaparak Türkiye'deki bastırılan darbe girişimini kınamıştır. Erdoğan sevilse de sevilmese de, demokrasiyi kurtarmak için askeri araç olarak görenle, kazları tilkiye emanet eden arasında fark yoktur. Ancak Batılı değerler topluluğunun hamileri 2013 yılında Mısır'da olduğu gibi, ittifak sınırları dışındaki ülkelerde demokratik seçimle işbaşına gelmiş hükümetlerin asker tarafından iktidardan indirildiğini de hatırlasalar iyi olur. Aksi takdirde inandırıcılıklarını yitirirler. Batı'nın insan haklarında ısrar etmesini Erdoğan neden ciddiye alsın? Mutlak kudret hissine kapılmasının haklı nedenleri var. Türkiye NATO müttefiki olarak ihtiyaç duyulan bir ülke. Ayrıca Avrupa Birliği de mülteci yükünü Türkiye'ye boşaltmıyor mu? İstediğini yapabileceğine inanması gayet normaldir. Batı bir kez daha kendini bir diktatöre bağımlı kıldı. Bunun ceremesini de yine önce muhalifler ve insan hakkı savunucuları çekecek. 

Yazıklar olsun!”

 

Yurtta Sulh Konseyi bildirisi TRT'de okundu, Bakan korsan bildiri dedi

 

16.07.2016 00:33

 

Türk Silahlı Kuvvetleri adına bu gece basın mensuplarına gönderilen mesajda, "Ülke yönetimine bütünüyle el konuldu" dedi. Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, açıklamayı "korsan bildiri" olarak niteledi.

TSK adına açıklama TSK'nın e-posta adresinden, akredite basın mensuplarına gönderildi. Daha sonra ise askerlerin içeride olduğu belirtilen TRT ekranlarından 'Yurtta Sulh' konseyi adına açıklama yapıldı,  'tüm yurtta sıkıyönetim' ilan edilmiştir" denildi. Sokağa çıkma yasağı getirildiği belirtildi.

TRT Haberde okunan metinde: "Bu metnin Tüm Türkiye Cumhuriyeti kanallarında yayınlanması Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bir isteği ve emridir. Türkiye Cumhuriyeti'nin değerli vatandaşları, Türk Silahlı Kuvvetleri de dahil olmak üzere devletin tüm kurumları ideolojik saiklerle dizayn edilmeye başlanmış ve dolayısıyla görevlerini yapamaz hale getirilmiştir." denildi.​

TSK: Türk Silahlı Kuvvetleri; anayasal düzeninin, demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin tekrar temin ve tesisi; ülkede hukukun üstünlüğünün yeniden hakim kılınması; bozulan asayiş düzeninin tekrar sağlanması; maksadıyla ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.

Genelkurmay’ın bilgilendirme amaçlı kullandığı e-posta adresinden gelen bilgide “ülke yönetimine bütünüyle el konuldu” ifadesi kullanıldı.

Açıklama metni şöyle:

“Türk Silahlı Kuvvetleri anayasal düzenin, demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin tekrar temin ve tesisi; ülkede hukukun üstünlüğünün yeniden hakim kılınması; bozulan asayiş düzeninin tekrar sağlanması maksadıyla ülke yönetimine bütünüyle el konulmuştur.

Tüm uluslararası anlaşmalarımız ve taahhütlerimiz geçerliliğini korumaktadır. TÜrm dünya ülkeleri ile iyi ilişkilerimizin devam edeceğini temenni ederiz.”

BAKAN: KORSAN BİLDİRİ

Milli Savunma Bakanı Fikri Işık açıklamayı "korsan bildiri" diye niteleyerek "Milletimiz demokrasiye sahip çıkacaktır" dedi. 




Kaynak: ABC gazetesi

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1021 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Unutamadıklarımız Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI