Bugun...



​AKP ve ABD / Korkut Boratav

Amerikan emperyalizmi ile AKP iktidarı arasındaki ilişkiler dün ve bugün nasıl tanımlanabilir? “İlişkiler geçmişte nasılsa, bugün de öyle; Büyük Ortadoğu Eşbaşkanlığı çerçevesinde ve ABD’nin denetimi altında sürdürülüyor…” diyenler var. Taner Timur arkadaşımız BirGün’ün 30 Ağustos tarihli Pazar ilavesinde yayımlanan “Erdoğancı” Paradigma: “Mitomanya”dan “paranoya”ya… başlıklı yazısında farklı düşünüyor.

facebook-paylas
Tarih: 04-09-2015 03:10

​AKP ve ABD / Korkut Boratav

 

Amerikan emperyalizmi ile AKP iktidarı arasındaki ilişkiler dün ve bugün nasıl tanımlanabilir?

İlişkiler geçmişte nasılsa, bugün de öyle; Büyük Ortadoğu Eşbaşkanlığı çerçevesinde ve ABD’nin denetimi altında sürdürülüyor…” diyenler var. Taner Timur arkadaşımız BirGün’ün 30 Ağustos tarihli Pazar ilavesinde yayımlanan “Erdoğancı” Paradigma: “Mitomanya”dan “paranoya”ya… başlıklı yazısında farklı düşünüyor.

Timur’a göre kuruluş aşamasında AKP’nin bir “ABD komplosu olduğu iddiaları, tamamen hayal mahsulü [değildir]… Bizzat görüşmelere katılanların (Dilipak, Bulaç) açıkladıkları gibi Adalet ve Kalkınma Partisi, ABD ajanlarının yardımıyla, ABD ile işbirliği içinde kurulmuş bir partidir.”

Dilipak ve Bulak’ın bu açıklamalarını bilmiyorum. Ancak, AKP’nin seçim zaferinden bir ay sonra (Aralık 2002’de), Erdoğan’ın, henüz hiçbir resmi sıfatı olmadığı halde George W. Bush tarafından Washington’da kabul edildiği ve ABD’nin Irak işgaline  tam destek vadettiği malumdur.

Taner Timur anlatıyor ki,  AKP ile ABD arasındaki  yakın (ve bağımlı) ilişkiler 2011’e kadar pürüzsüz sürmüştür. Bu güçlü dış destek, 2010 Anayasa Referandumu’nun sonuçları ile birleşince, AKP liderlerini bir “yenilmezlik” yanılgısına (“mitomanya”ya) sürükledi ve dış siyasette İslamcı-İhvancı bir çizgiye savrulmasına katkı yaptı. Sonuç, dört yıl içinde Batı’daki AKP algısının  tamamen değişmesidir. Bu değişimi beklemeyen Erdoğan ve çevresi,  bu kez, “dış komplo senaryoları” aramaya başladılar. Özetle, “mitomanya, paranoyaya dönüştü.”

Taner Timur, bu iki boyutlu psikolojik bozukluğun AKP’lilere yansıma biçimlerini inceliyor. Ben ise “ABD AKP’ye bugün nasıl bakıyor?” sorusuna ışık tutmak istiyorum.

Dünyaya “yarı resmî  ABD gözlükleri” ile bakan kişiler tarafından hazırlanmış üç metne dikkat çekeceğim. İkisi Türkiye’de de tartışıldı; kısmen aktarıldı. Yeniden göz atmak yararlı olabilir.

***

Nisan 2015 tarihli ilk metnin başlığı yeterince çarpıcı: Türkiye: Güvenilirliği Giderek Azalan Bir Müttefik… ABD Senatosu’nda başkanlık yapmış, iki büyük partiden “ağır top” siyasetçilerin kurduğuBipartisan Policy Center tarafından hazırlanmış bir araştırma raporu… Türkiye’de ABD büyükelçiliği yapmış iki diplomat (Morton Abramowicz ve Eric Edelman) araştırmayı yönetmişler. Araştırıcılar akademisyenlerden, emekli diplomatlardan, bürokratlardan ve (biri general, biri amiral) iki askerden oluşuyor. Kısacası, ABD yönetimini de etkileyebilecek bir belge söz konusu.

Son dört yılın gelişmelerini yakından incelemiş olan Rapor’un ana bulgularını aktararak başlayayım:

Türkiye, artık, ABD’nin güvenilir bir müttefiki değildir. ABD’nin Orta Doğu politikalarını ve çıkarlarını baltalamaktadır. Türkiye’nin liderleri, ülkeyi, İslamcı bir otoriter rejime taşımakta; radikal Sünni İslamcıları destekleyerek bölge barışını, istikrarını tehdit etmektedir. Bunlar, Nusra ve diğer aşırıcı gruplarla düzenli ilişkiler sürdürmüş; Suriye sınırının güvenliğini sağlamamış; iletişim kanallarını hep açık tuttuğu IŞİD’e karşı savaşa katılmamış; İncirlik’in kullanımını engellemiştir.” 

Rapor, AKP’nin Rusya ve Çin’e karşı dış siyaset yönelişlerini ve iç siyasetteki baskıcı, hukuk dışı uygulamalarını  eleştirdikten sonra şu dehşetengiz saptamayı yapıyor: “Yolsuzluk,  AKP’nin üst düzeyine yerleşmiş; fazlasıyla yaygınlaşmıştır. İktidarı kaybetmek, en azından cezaevine yol açacağı için [artık] bir seçenek değildir.”

Sonuç: “Washington ile Ankara arasındaki ayrılık artık kapatılamaz. ABD bir yandan kendi stratejik çıkarlarını paylaşan farklı bölgesel ortaklara yönelmeli; bir yandan da Türkiye’nin iç siyasetine dönük endişelerini daha açıkça ifade etmelidir.”

***

Sonraki iki metin ABD ile AKP hükümeti arasındaki İncirlik anlaşmasından sonra yayımlandı. İlki, 23 Ağustos’ta  Financial Times’ta Jeremy Shapiro imzasını taşıyan bir makale: “Türkiye’nin IŞİD Kararı, ABD’nin Başarısıdır.” Bu zat, 2009’a kadar ABD Dışişleri Bakanlığı’nda görev yapmış; sonra ise prestijli Brookings Kurumu’na geçmiştir.

Shapiro’ya göre, İncirlik anlaşması ile Erdoğan Washington’a istediğini verdi; ama karşılığında, Esad’ı hedefleyen uçuşa yasak bölgenin oluşmasını sağlayamadı. Kuzey Suriye’de “IŞİD’ten arındırılmış bölge” senaryosu sadece göstermeliktir. Dolayısıyla Erdoğan’ın “Ortadoğu’da bağımsız bir dış politika vizyonu kesin olarak çökmüştür. AKP, Batı desteği olmadan gönlünce hareket edemeyeceğini kabul etmek zorunda kalmıştır.”

Yazar bir adım daha ileri gidiyor ve Türkiye askeri operasyonlarının ağırlığını PKK’dan IŞİD’e kaydırmazsa, ABD, Kürtlerle ittifakını daha da güçlendirerek Ankara’yı devre-dışı bırakabilecektir. Bir süper-güç, ikinci sınıf müttefiklerini daima gözden çıkarabilir.

***

Son yazı, ilk raporun yöneticisi Eric Edelman imzasıyla 27 Ağustos’ta New York Times’ta yayımlanıyor ve Shapiro’nun aksine, İncirlik anlaşmasını eleştiriyor.

Eski bir Savunma Bakan Yardımcısı da olan Edelman’a göre, anlaşmadan hemen sonra Erdoğan’ın Kürt hedeflere karşı başlattığı hava harekâtı kabul edilemez. ABD’nin IŞİD’e karşı hava saldırılarında PKK ile PYD (Irak ile Suriye) arasındaki iletişim bağlantılarının kesilmemesi ve Kürtlerin sağlayacağı istihbarat  hayatî önem taşımaktadır. Erdoğan’ın Suriye sınırında “Kürtlere yasak bölge” girişimi de tehlikelidir. Hayata geçirilirse, “Nusra ve Ahrar El Şam gibi İslamcı gruplar için korunaklı bölge oluşturulmuş olur ve Suriye’yi boğan mezhepçi ve etnik şiddet güçlenir.”

Edelman, önceki raporun yargısını tekrarlıyor: AKP ABD için artık güvenilir bir müttefik değildir. Obama yönetimi Türkiye’den yöneticilerin Washington’daki destek arayışlarını kösteklemeli; “bunların üst-düzey toplantılara katılımları ile istihbarat işbirliği sınırlanmalı ve Erdoğan’ın politikaları bir ekonomik krize yol açarsa uluslararası finansal kuruluşlarda  Amerika’dan Türkiye’ye destek esirgenmelidir.”

***

ABD emperyalizminin bu “yarı resmî” yorumcularını izleyenler, iki arada-bir derede kalabilirler. İki tepki akla geliyor: “AKP’nin suyu ısındı; emperyalizm İslamcı faşizme karşı…” Veya “kahrolsun ABD emperyalizmi; yaşasın Türkiye’nin bağımsızlığını koruyanlar…”

Bu tepkilerin ideolojik-politik çözümlemesini bir yana bırakalım. Bunun yerine aktardığım yazılarda es geçilen olguları hatırlatalım

Amerikalı yazarlar, Suriye’ye dönük kanlı dış saldırının ABD tarafından başlatıldığını unutmuş görünüyorlar. Son bir yılda Suriye sınırını cihatçılara açtığı için Türkiye’yi eleştirenlere sormak gerekir: Önceki üç yıl boyunca Suriye’deki rejim aleyhtarı güçlere ABD tarafından verilen silah, savaşçı, lojistik, para desteği Türkiye sınırlarından geçmedi mi? Savaşçılar, Amerikan parasıyla  Türkiye’de eğitilmedi mi?

Devam edelim: Mayıs’ta yazmıştım ki, aslında Nusra ve Ahrar el Şam birliklerinden oluşan Fetih Ordusu, İdlib’i işgal etmiş; çok sayıda Aleviyi öldürmüş; Halep’e yönelmiştir. Bu “Ordu” Suudi-Türkiye desteğiyle kurulmuştur; komuta merkezine Türkiye’den (MİT’ten?) gidenlerin yerleştirildiği yazılmıştır. Erdoğan, Şam’daki Emevi Camisi yerine, Halep’te Cuma namazı kılma tutkusuna savrulmuş olabilir.

Daha vahimi de var: Amerikalı yazarlar, gündemdeki bir ABD senaryosunu da gizliyorlar: IŞİD’in dışındaki muharip güçlerden oluşan bir koalisyon, ABD tarafından “ılımlı İslamcılar” olarak yaftalanıp, müzakere masasına taşınacaktır. Güya Nusra, bu senaryoyu dikkate alarak, mezhepçi ve şiddetçi söylemini revizyondan geçirmeye başlamıştır. Türkiye ile yakın ilişkileri açık seçik bilinen bu grupların üstleneceği “görevler”den ABD yönetiminin haberdar olmaması mümkün müdür?

Bu durumda, Edelman’ın son yazısındaki endişe haklıdır: Suriye sınırında Kürtlere yasak bölge üzerinde Obama ile Erdoğan anlaşmış olabilir. Bu, PYD’yi durdurmak ve  IŞİD dışındaki Sünni cihatçıları birleştirip güçlendirme operasyonudur.  Suriye’nin üçe bölünmesi gündemdedir: Şam’da Esad,  Halep-İdlip’te Nusra ve Ahrar; Irak’a uzanan bölgede ise bir türlü yok edilemeyen IŞİD…

Bu doğru ise, Erdoğan, birkaç ödün vererek ABD’nin Suriye politikasına katılmış olmaktadır.

***

Tartışmaya açık birkaç önerme ile son verelim:

Birincisi, 2013 sonrasında ABD emperyalizmi ile AKP arasında bağımlılığa dayalı uyum son bulmuştur. Başına buyruk Ortadoğu politikası, özellikle de IŞİD’in gelişmesine verilen örtülü, açık katkı baş nedenlerdir.

İkincisi, bu ayrılığı AKP’yi “defterden silme” noktasına taşımak isteyen önemli (ancak şimdilik azınlıkta kalan) bir çevre vardır.

Üçüncüsü, ABD emperyalizmi (ve Obama yönetimi) Ortadoğu’da sanıldığı kadar güçlü değildir. İstemediklerini çoğu zaman önleyebilmekte; istediklerinin tümünü ise hayata geçirememektedir. Bu nedenle, serseri mayın gibi dolaşan patolojik siyasetçiler çevrelerini yakıp yıkabilmektedir.

Son olarak Kürt sorunu merkezî bir önem taşımaktadır. ABD çevrelerinin tek bir senaryo üzerinde anlaştığı şüphelidir.

 




Bu haber 1187 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Basından yazılar Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI