Bugun...



Barış gazeteciliği, hemen şimdi!

Berxwedan YARUK'un Diken'de yaptığı haber: Bugün yaşadıklarımız amasız, fakat sız Barış'ın ne kadar önemli olduğu muhakkak. Barış dili için Barış gazeteciliği hemen şimdi.! "Kazan-kaybet denklemiyle yazılan makale, çizilen görsel ve sunulan haberler girdabındayız. Güne patlamalarla uyanıp operasyonlar eşliğinde uyuyoruz. Bu hiç normal değil aslında değil mi? Olmamalı da tabii, lakin klavye başına geçmeden evvel ya da kalemi eline almadan önce apoletler takıp postallar giyenler sayesinde..."

facebook-paylas
Güncelleme: 05-08-2015 07:17:52 Tarih: 05-08-2015 06:43

Barış gazeteciliği,  hemen şimdi!

Barış gazeteciliği,

hemen şimdi!

Berxwedan YARUK
@BerxwedanYARUK

 

Kazan-kaybet denklemiyle yazılan makale, çizilen görsel ve sunulan haberler girdabındayız. Güne patlamalarla uyanıp operasyonlar eşliğinde uyuyoruz. Bu hiç normal değil aslında değil mi? Olmamalı da tabii, lakin klavye başına geçmeden evvel ya da kalemi eline almadan önce apoletler takıp postallar giyenler sayesinde barışı değil savaşı hissediyor, hep hayatımızdaymış gibi ölüm haberleriyle gözümüzü açıyoruz.

Tam da böyle anlarda barış gazeteciliği düşüyor insanın aklına. İspanya’da, İrlanda’da ve Afrika’da dünyanın dört bir yanında savaşın en sert zamanlarında örneğine denk gelebileceğimiz gazetecilik. Çok mu uzağız peki buna?

Pornografik ve maskülen bir şehvetle yazılan haberler silsilesi günün her anı hayatımıza akıyor. İnlere ‘giren’ devletler, bombalarla köyleri, dağları ‘inleten’ komutanlar…

Sahada, ofiste, sokakta ve hatta dağdan haber yapan, kitap yazan gazetecilere sordum. Nasıl olacak? Barış gazeteciliği nasıl hayat bulacak?

Banu Güven

İMC TV

Ana akım medyada yine 90’ların dilinin konuşulduğunu, o dille yazıldığını görüyoruz. Ana akım medyada çatışmadan önce muhalif olabilen bir yayın grubunun dil değişikliğini de yine bazı uyarı/tehditlere bağlıyorum.

Yandaş medya ise tam bir nefret makinası. Bu durum çok huzursuzluk veriyor. Ülkenin yeni bir şiddet ve nefret sarmalından çıkması çok güç olur. Yasal zeminde siyaset yapmaya çalışanları/yapanları da karalayarak ve hatta hapse göndermeye çalışarak iktidarı pekiştirme yolundaki engelleri temizlemek istiyor Erdoğan.

Yine de şunu unutuyor; toplum çatışmasızlık ortamını yaşadı bir kere ve kaybetmeye bu sefer tahammül etmez. Siyaseten kimin barış dilini konuştuğu da eskiye oranla daha fazla kişi tarafından görülüyor. Ben 90’ları görmüş bir gazeteci olarak aynı filmi yeniden aktarmaya dayanamıyorum açıkçası. Ne görmeye dayanabiliyorum ne de aktarmaya. O savaş dilini dinlemeye hiç dayanamıyorum. Bu çerçevede herkesi ‘Barış istiyorum‘ demeye davet ediyorum.

 

İrfan Aktan

Zete yazarı, MedNuçe TV programcısı

Barış gazeteciliği, savaş isteyenlerin savaştan başka bir ihtimal göstermedikleri dönemlerde o ihtimalin peşini kovalamaktır. Egemenler “Savaş dışında bir seçenek yok”dediklerinde, kitleleri etkileyebilecek tüm aparatları da aynı anda devreye sokarlar. İnsanlar, savaşı doğal bir netice olarak kabullenmeye zorlanır.

Barış gazeteciliği yapanlar ise barışın yollarını gösterenlerle görüşür, barışın sesini ve yollarını nakletmeye çalışır. “Doğal halin” savaş değil, barış olduğunu hatırlatmak istediğinizde elbette egemenlerin hışmına uğrarsınız. Savaş dönemlerinde ilk önce hakikati aktarmaya çalışan gazeteciler hedef alınır. Sansür, baskı, hapis ve hatta ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalır gazeteciler. Çünkü savaştan politik, ekonomik vs. çıkar devşirmeye çalışan güçler barış ihtimalinin nakledilmesine müsaade etmek istemez.

Nazan Özcan – Gazeteci

Gazeteci barış yapmakla yükümlü değildir ama barış dilini kullanmakla yükümlüdür. “Uçaklarımız terörü bombalıyor” diye manşet atıyorlar. Sen gazetecisin senin uçağın değil o. Bir de ‘şehitlik’ sıfatı var. Kim kullanırsa kullansın, ortada bulunan cinayeti normalleştiren bir kavram bu. Gazetecilerin bu kavramda ısrarı ölümlerin önünü almayı zorlaştırıyor.

“Analar ağlamasın” edebiyatıyla sabah akşam ana ağlatanlar şimdi de kadınlara “Susun” diyor. Medyada da allanıp pullanıyor bu erkek dili. Kadına“Susun” diyen ülke yöneticisine karşı ‘ciyak ciyak’ ve diğer tüm seslerle iç içe barışın da kelimeleriyle yanıt verilmeli. İktidarın istediğini yazmak gazetecilik değil PR oluyor diyerek Orwell’a selam gönderelim.

 

Sedat Yılmaz – Özgür Gündem editörü

Devlet odaklı düşünen, siyasal iktidarlara ve sermayeye bağımlı habercilik yapan gazetecilerin cinsiyetçi, milliyetçi ve ırkçı dili, yangın yerine ateşle gitmektir. Savaşı bir futbol maçı gibi ele alıp ölüm ve zafer üzerinde gören gazeteciler, tarih önünde hep mahkum olmuşlardır.

Gazetecilik mesleği toplumsal vicdan meselesidir, bundan dolayı gücü, iktidarı elinde bulunduranlara karşı kalemini oynatmak zorunda. Gazeteciler olarak, bugün siyasetin ürettiği çatışmacı dilden uzaklaşıp, ‘er meydanını‘ müzakere masasına davet etmek tarihsel sorumluluğumuzdur.

Bizzat hükümetin yetkili ağızları tarafından tehdit edilen bir gazetenin çalışanı olarak bireysel düşüncem şu: Keşke taraflara eşit şekilde yer vererek ve dengeli bir habercilik için Yeni Şafak gazetesiyle “Artık yeter! Biz barış istiyoruz”manşetiyle çıkabilseydik.

Burcu Karakaş – Milliyet

Adına ‘barış gazeteciliği‘ mi denir artık, tam olarak ne denir bilemiyorum ama medyanın şu çatışma ortamında tahrik edici yayınlar yapmaması bile bir kazanım olacaktır. Türk basınının kirli geçmişi belli. Her şeyden önce savaş ortamında teyitli haber bile lüks kaçıyor. Yani Genelkurmay ya da valilik ne derse, o! Asker bildirisi, ancak bir TSK açıklaması olarak haber metninin unsuru olabilir.

“Yine şehit verdik” gibi ifadeler kullanabilen bir basından söz ediyoruz. Bu iyelik eki nereden geliyor? Basın taraf değil, üçüncü bir göz olabilmeli. Taraf olacaksa da devletten değil, mağdurdan taraf olmalı. Terörist lafının yarattığı kırılma ise ayrı bir yazı konusu. Kime, neye göre terörist? Kürt toplumunu hiçe sayan yayınların barışa hiçbir katkısı yok. Yalnızca öfkenin çığ gibi büyümesine, hayalkırıklığının derinleşmesine ve zihni kopuşun genişlemesine neden oluyor.

Yıldırım Türker – Gazeteci, yazar

Savaş hazırlığı, sansürüyle birlikte gelir. Savaşçı muktedirlerin kamuoyunu şehitlik mertebesinin kutsiyetine bir kez daha ikna etmesi, düşmanın canavarlığı üstüne dolduruşa getirip öfke ve nefreti körüklemesi sürecinde savaş karşıtı görüşler en iyi ihtimalle nanemolla demokratların mızmızlığı olarak yaftalanır.

Bu savaş iklimini hazırlama aşamasında tehdit ve şantajlarla soluksuz bırakılan müstakbel şehit ve yakınlarının kafasında düşmanın cebren ezilmesinin şart olduğu konusunda en ufak bir kuşku yaratacak iletişim kanalları mümkün olduğunca sansürle tıkanır.

Bu nedenle uygarlığıyla karşımızda sırıtaduran dünyanın en itici bulduğu kelimelerden biri BARIŞolmuştur. Barışın savunulması, politik bir hareket olarak da en tehlikeli sistem karşıtlığı olarak görülür. Çünkü barışı savsöz olarak benimseyenler elbette sadece dünya üzerinde dostluk ve dayanışmanın sözcülüğünü üstlenmekle kalmayıp bütün sistemin işleyişini sorgulamakta, üstüne kurulu olduğu iktidar makinesini kurcalamaktadır.

Bana en vurucu gelen, ‘barış‘ın tanımı üstüne olan yaklaşım farklılığı. ‘Çözüm odaklı Barış/Uzlaşmazlık Gazeteciliği açısından Barış= Şiddetsizlik+Yaratıcılık’ iken ‘Zafer odaklı Savaş/Şiddet Gazeteciliği açısından Barış= Zafer+Ateşkes‘tir. Aynı memleketi paylaşan insanları birbirlerine karşı kışkırtan, dünyaya ve Kürtlere bir ders vermenin yararlarından dem vuran medyamızın başındakilerin gazeteciliğin ilkelerini bir kez daha gözden geçirmesi gerekiyor. Hem de hiç vakit kaybetmeden.

Biliyoruz ve kaydediyoruz; yaptıkları, Güneydoğu’dan ölüm haberleri gelir gelmez sokakları dolduran kavruk bayrak satıcılarının girişimciliği kadar masum değil. 
Barış için can atanlar savaşa can pazarlamaz.

Özge Mumcu Aybars – Um:Ag yönetim kurulu üyesi

Barış gazeteciliği, bir gazetecinin ya da bir gazetenin her türlü propagandadan uzak ve tarafsız gazetecilik yapmasını içeren bir kavramdır. Yalan haberden çok gerçeğe, çıkarların birlikteliğinden çok insan varlığına, çatışmadan çok çözüme, savaştan çok barış diline doğru dönen bir söylem ve dil kullanılmasını gerektirir.

Ancak bu kavramın Türkiye gibi, içindeki çatışmalardan mutat şekilde düşman ile muktedir doğuran bir ülkede hayata geçirilmesi ve uygulanması zor ve ütopik bir kavram olarak görünüyor.

‘Barış gazeteciliği, hemen şimdi!’de yarın: Nurcan Baysal (T24), Ali Barış Kurt (ANF), Esra Yalazan, Tuğçe Tatari, Faruk Ayyıldız, Ayça Örer (OT ve Amargi)




Kaynak: Diken

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1231 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Basından yazılar Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI