Bugun...


Balkanlar neden az gelişmiş? Coğrafi bir hipotez Branko Milanovic
Tarih: 08-06-2018 10:22:07 Güncelleme: 09-06-2018 10:31:07 + -


Balkanlar Avrupa’da bir tuhaf bölge. Gelir seviyesi Batı ve Orta Avrupa’nın ortalama gelir seviyesinin çok altında. Bu iyi bilinen bir gerçek ama bir kez daha göz atmaya değer. Batı Avrupa’da ortalama GSMH 40.000 dolar civarında (Dünya Bankası tarafından kullanılan sabit 2005 uluslararası dolar cinsinden). Balkan ülkelerinin geliri 10.000 doların biraz üzerinden 20.000 doların hemen üstüne değişiyo

facebook-paylas
Tarih: 08-06-2018 10:22

Balkanlar neden az gelişmiş? Coğrafi bir hipotez   Branko Milanovic

Balkanlar neden az gelişmiş? Coğrafi bir hipotez 

Branko Milanovic

Balkanlar Avrupa’da bir tuhaf bölge. Gelir seviyesi Batı ve Orta Avrupa’nın ortalama gelir seviyesinin çok altında. Bu iyi bilinen bir gerçek ama bir kez daha göz atmaya değer. Batı Avrupa’da ortalama GSMH 40.000 dolar civarında (Dünya Bankası tarafından kullanılan sabit 2005 uluslararası dolar cinsinden). Balkan ülkelerinin geliri 10.000 doların biraz üzerinden 20.000 doların hemen üstüne değişiyor (Yunanistan hariç). Yani Batı Avrupa ile Balkanlar arasındaki uçurum en azından 2’ye 1 ve ortalamada 3’e 1’e yakın. (Açık ki en zengin ile en yoksul ülkeyi 

Why were the Balkans underdeveloped? A geographical hypothesis

 

aldığımızda uçurum çok daha yüksek.) Avrupa haritasına tarihi pek bilmeden bakarsanız böyle bir uçurum sizi şaşırtacaktır: mesafeler kısa; Viyana ile Belgrad arasında uçuş mesafesi bir saat kadar ama iki şehir arasında muhtemelen 4’e 1 kadarlık bir gelir farkı var (Belgrad’daki düşük fiyatlara göre ayarladıktan sonra). Bu, her 15 dakikada bir gelirinizin %30’unu kaybetmeye eşit. Neden böyle?

Sömürgeci iktidar türünü esas “suçlu” olarak gören standart tarihsel açıklamaya katılıyorum. Üç ila dört yüzyıl boyunca Osmanlıların denetiminde olmuş bölgelerde gelir de, eğitim seviyesi de, kurumlara güven de Habsburg İmparatorluğu’nun kontrolündeki bölgelerden daha düşük.  Dahası, bu yeni bir fenomen de değil: uçurumlar, gelir dışı değişkenler açısından (okuryazarlık veya matematik becerileri oranları gibi) geçmişte daha da büyüktü ve Balkan ülkelerinin çoğunun (ve Habsburg hükümranlığı altındaki diğer huzursuz milletlerin) bağımsızlık doğrultusunda hareketlenmeye başladığı 19. yüzyılın başlarında özellikle böyleydi. Standart açıklamanın birinci kısmı bu.

Standart açıklamanın ikinci kısmı ise komünizm nedeniyle yaşanan yavaş büyüme. Bu belki de en çok Yunanistan ile diğer Balkan ülkeleri arasındaki gelir uçurumundan görülebiliyor, 1930’larda 1989’da olduğundan daha küçük olan bir uçurum. Örneğin, 2017 Maddison Project verilerine göre, Yunanistan-Romanya kişi başı GSMH oranı 2. Dünya Savaşı’ndan hemen önce 1,4 iken 1989’da 1,9’a çıkmıştı.

Bunun, bu kadarıyla standart bir açıklama olduğunu düşünüyorum ama bir şaşırtıcı ayrıntıyla. Günümüz kurumlarının sömürgeci kökenleri ve dolayısıyla gelir seviyeleri ile uğraşan bir sürü makale ve kitapta, Osmanlı sömürge etkisinden (ki elbette sadece Balkanlar için değil, Ortadoğu ve Kuzey Afrika için de geçerli bu durum) – anlamadığım bir şekilde – neredeyse hiç bahsedilmiyor. Gelecekte araştırmaların bu boşluğu dolduracağını düşünüyorum.

Ama burada benim ilgimi çeken, Balkanların Roma imparatorluğu zamanında neden daha gelişmiş olmadığı. Haritaya yeniden bakınca, bu daha da büyük bir bulmaca haline geliyor.  Balkanlar (ki o zamanlar tek bir adı yoktu çünkü Balkanlar adı Osmanlıdan geliyordu) bilinen dünyanın en ileri ve gelişmiş iki bölgesi arasına “sıkışmıştı”: Yunanistan/Küçük Aysa ile İtalya (Roma). Öyleyse, Balkanların gelişmesi neden bu kadar yavaş oldu?

Kentleşme verilerine bakılacak olursa, Balkanlar (Yunanistan hariç) pek de kentleşmiş değildi. 150 yılı civarında, en büyük on şehrin dağılımı şu şekildeydi: 3’ü Kuzey Afrika’da (Kartaca, Leptis Magna ve Ptolemais), 2’si Mısır’da (İskenderiye, Memphis), 2’si Yunanistan’da (Atina ve Korint), 2’si İtalya’da (Roma ve Siraküza), 1’i Levant’ta (Antakya). Bunların en küçüğü tahminen 80.000 nüfusluydu. En büyük Balkan şehri 30.000 nüfuslu Iader (günümüzde Hırvatistan, Zadar şehri) idi (veriler Andrew Wilson’ın “City Sizes and Urbanization in the Roman Empire” çalışmasından).

Yaklaşık aynı dönemde, gelir açısından farklar da büyüktü. Maddison’ın verileri Balkanların (yine Yunanistan hariç) 400 doların biraz üstünde bir kişi başı gelire sahip olacağını gösteriyor, Galya ile aşağı yukarı aynı. Ama Balkanlar Avrupa-Akdeniz dünyasının en zengin iki parçası arasına sıkışmıştı: kişi başı 500 doların üstündeki Yunanistan ve Küçük Asya ile kişi başı 700 dolar kadar olan İtalya. Normal beklenti, bölgenin gelirinin İtalyan ve Yunan gelirlerinin ağırlıklı ortalamasına yakın, dolayısıyla olduğundan belki de %50 yüksek (ve dünyanın sonundan, İngiliz Adalarından hiç söz etmiyorum bile, medeniyet açısından çok daha uzak olan Galya’dan kesinlikle daha yüksek) olacağıdır.

Gibbon bunu da mesele yapmış ve ilginç ve belki de bu sorgulamanın cevabı olan bir hipotezden söz ediyor: coğrafya. Dalmaçya ve Moesia’nın coğrafyası (Trajan’ın zamanında oldukları şekliyle alırsak), Adriyatik boyunca, kara içine ilerledikçe neredeyse hemen yüksek ve geçit vermez dağların izlediği dar bir Akdeniz kıyısı olacak şekildedir. Karadağ’daki Kotor Körfezi’ne gitmiş herkesin söyleyeceği gibi, muazzam bir kontrast yaratırlar ama aynı zamanda iç bölgelerle iletişimi de sonra derece zor hale getirirler.

Öyleyse birçok kez İtalya, Attika ve Ege arasında seyahat etmiş şairlerin, yazarların, askerlerin ve imparatorların, seyahatlerini daima deniz yoluyla, Adriyatik’i tercihan en dar noktasından, Puglia ile Arnavutluk arasındaki Otranto’dan geçerek yapmış olduklarını okumak şaşırtıcı gelmez. Kara yolundan gitmek çok daha riskli ve uzun olurdu. Dolayısıyla iki şey oldu: en gelişmiş dünya ile doğrudan iletişimde olan kısım Adriyatik’in sahil şeridi ile sınırlıydı ve asla iç bölgelere genişlemedi ve İtalya ile Yunanistan arasındaki kara yolunun elverişsizliği iç bölgelerin geri kalmasına ve beklenenden daha az kentleşmesine neden oldu.

Ama “en kötü” kısmı, sayısız dağ silsilesi bittikten sonra, toprağın doğuya gidildikçe ve Tuna nehrine yaklaşıldıkça düzleşmesi ve dolayısıyla bozkırdan gelen her türden işgale açık hale gelmesi. Ki olan tam da budur ve o rotayı geçip bölgeye saldırmış ve talan etmiş halk sayısı çoktur. Roma doğuya doğru genişledikçe Tuna boyunca o ünlü surlarını inşa etmek (ve Dacia’yı kendine bağladığında genişletmek) zorunda kaldı ve bölge 2., 3. ve 4. yüzyıllarda daha önemli hale gelirken, bu önem daha çok askeri ve stratejik açıdandı. Balkanlar hem birçok imparatorun doğduğu topraklardı (ki İmparatorluğun sonlarına doğru imparator olmak için yalnızca generallerin gerçekçi bir şansı olduğundan bu şaşırtıcı değil) hem de “cephe”  bölgelerde oluşan şehirler temelde askeri garnizon kasabalarıydı. Üst düzey subayların ve imparatorların kaldığı lüks binaları vardı ama Küçük Asya veya Levant’ın sahil şehirlerindeki şehirlerden rastlanan türden canlı bir orta sınıf olduğuna dair işaret çok az. Balkan şehirleri, bir nevi askeri kamp yeri sayılırdılar. Son yıllarının çoğunu orada “cephede” savaşarak geçirmiş olan Marcus Aurelies herhangi bir iz bırakmış görünmüyor. Konstantin, bir noktada düşünmüş olduğu gibi, Bizans yerine bugünün Sofya’sı Serdica’yı seçmiş olsaydı, durum farklı olabilirdi: gerçek bir şehir yaşamı doğabilirdi. Ama bu olmadı.

Peki dağlar 400 kilometre daha doğuda olsaydı Avrupa’nın bu kısmının tüm tarihi ve muhtemelen de Avrupa çok farkı olmaz mıydı?

http://glineq.blogspot.com/2018/05/why-wereare-balkans-underdeveloped.html




Kaynak: Dünyadan çeviri-Serap Şen

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1150 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Çeviri Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
YUKARI