Bugun...


Branko Milanovic'in incelemesi;Bir Büyük Fresk: Politik Düzenin Kökenleri
Tarih: 13-04-2019 20:16:33 Güncelleme: 15-04-2019 01:16:33 + -


Branko Milanoviç'in ,"A Grand Fresco: The Origins of Political Order" (Büyük Bir Fresk: Politik Düzenin Kökenleri) kitabını incelemesi Serap Güneşin çeviriyle; kitabın sayfa sayısı ve içeriğini dikkate alarak iki bölümde inceleceğini ifade etmiştir.

facebook-paylas
Tarih: 13-04-2019 20:16

Branko Milanovic'in incelemesi;Bir Büyük Fresk: Politik Düzenin Kökenleri

 

Branko Milanoviç'in ,"A Grand Fresco: The Origins of Political Order"  (Büyük Bir Fresk: Politik Düzenin Kökenleri) kitabını incelemesi Serap Güneşin çeviriyle; kitabın sayfa sayısı ve içeriğini dikkate alarak iki bölümde inceleceğini ifade etmiştir.

Fransız Devrimi’ne, avcı toplumlarından Voltaire’e kadar siyasal kurumları açıklama iddiasına sahip bir kitaptır

 

Bir Büyük Fresk: Politik Düzenin Kökenleri

Branko Milanovic

Neredeyse 600 sayfalık (üstelik küçük puntoyla), referansları 25 sayfa tutan, insanlığın şafağından Fransız Devrimi’ne, avcı toplumlarından Voltaire’e kadar siyasal kurumları açıklama iddiasına sahip bir kitap üzerine nasıl yazılabilir? Francis Fukuyama’nın bu abidevi (yine de müthiş okunabilir) kitabı “The Origins of Political Order”da (Siyasal Düzenin Kökenleri, çoğula dikkat) amacı bu.

 

Kitabın boyutu ve önemi nedeniyle incelemem iki bölüm olacak. İlkinde, Fukuyama tarafından öne sürülen argümanların mantığını inceleyeceğim. İkincisinde, eleştirilerimi sunacağım.

 

Kitapta tek bir anahtar fikir var. Ekonomik büyümeye imkân veren ve insanlara hükümranın keyfiliklerine veya denklerinin baskısına karşı koruma sağlayan, işleyen bir siyasal düzene sahip olmak istiyorsanız üç bileşene ihtiyacınız var: 1) güçlü bir devlet, 2) hukukun egemenliği ve 3) hesap verebilirlik.

 

İlk bakışta bunda yeni bir şey yokmuş gibi gelebilir ama Fukuyama’nın konuyu sunuşu yeni. Kamusal mallar/hizmetler (en önemlisi de ülke içinde kanun ve düzen, mülkiyetin korunması, dış saldırılara karşı savunma) sağlamak için güçlü bir devlet gerek. Ama güçlü devlet ikili bir markaja alınmalı. Devletin sınırlarını koyan bir ideoloji veya din ile yukarıdan: bu, hukukun egemenliği. Hükümranın kendisi, ne kadar güçlü olursa olsun, hukuka tabi olmalı. İkinci kısıtlama, aşağıdan geliyor: devletin kabul görmesi lazım, yani halka hesap verebilir olmalı (burada “halk” çeşitli biçimlerde tanımlanıyor). Dolayısıyla görünürde imkânsız bir şeye varıyoruz: işine geldiği gibi davranamayan ve hükmettiklerinin bir tür rızasına ihtiyaç duyan güçlü bir devletimiz var.

 

Bu üç bağımsız bileşen, Fukuyama’nın, bazı toplumlar bunlardan birine, bazıları ikisine ulaşabilirken, üçüne de ulaşabilen tek toplumun neden 17. yüzyıl İngiltere’si olduğunu göstermesini sağlıyor. Çin, Fukuyama’nın “erken doğmuş devlet formasyonu” dediği bir örnek. İlk devlet Qin Çin’i tarafından kuruluyor: Fukuyama’ya göre, esasen gayritabii bir süreç bu, çünkü bir devlete sahip olmak, “patrimonyalizm”e, yani insanların kendi akrabalarını ve kabilelerini kayırma eğilimine karşı mücadele etmek demek. Devlet bunun aksine net, şahsi olmayan kurallar ve liyakat dahil bazı genel kriterlere dayalı bir ilerleme sistemi gerektirir. Qin Çin’i, acımasız merkezileşmesi ve bir dizi bölgesel aristokrasiyi yenilgiye uğratması üzerinden, devletleşiyor. Ama, Fukuyama, devlet aşamasına çok erken ulaştığını düşünüyor. Dolayısıyla Çin güçlü bir devlet yaratıyor—o bunu başardıktan iki bin yıl sonra, bugün bile birçok toplumun halen uzak olduğu bir olgu devletleşme—ama hukukun egemenliğine veya hesap verebilirliğe asla ulaşamıyor. Çin, başlangıcından bugüne dek mutlakıyetçi olmayı sürdürüyor.

 

Hukukun egemenliğinin olmayışı elbette ki kanun olmadığı anlamına gelmiyor. Bugün “kanun yoluyla egemenlik” denilen şey (hukukun egemenliğinin aksine), Çin’deki kanunculuk idi: İmparatorun kanun koyma ve bunlara itaat edilmesini sağlama yetisi. Kanunsuzluk veya kuralsızlık yoktu ama devleti kısıtlayan hukukun üstünlüğü yani ancak daha önce üzerinde mutabık kalınmış prosedürler doğrultusunda değiştirilebilen bir kurallar kümesi de yoktu.

 

Devletlerin hukukun egemenliğinin erken bir biçimine sahip olduğu örnekler var: hükümranın kafasına eseni yapmasını engelleyen dini kurallar. Ama böyle toplumlar ya hesap verebilirlikten ya da hem hesap verebilirlik hem de güçlü bir devletten yoksundular. Dinler, Fuuyama’ya göre, hukukun egemenliğini sağlama konusunda faydalıydılar çünkü hükümranı tek bir üst kanuna tabi kılıyorlardı: kutsal olanın kanunu. İslam’da (Emeviler, Abbasiler ve sonrasında da Osmanlılar ve Memlükler), Hinduizm ve Budizm sayesinde Hindistan’da ve Hıristiyanlık (veya daha ziyade Katoliklik) sayesinde Avrupa’da olan buydu.

 

Çin’de hukukun egemenliğinin yokluğu, kutsal buyruk olan kurallara sahip bir yazılı bir dinin yokluğundan kaynaklı görülüyor. Aslında, dinin yazılı olması—yani bir “ehl-i kitap” olmak—Fukuyama’nın hukukun egemenliğinin erken dönem biçimi için gerektiğine inandığı şey. Kutsal kuralları yazılı hale getirmek ve bunları ana amacı bunların uygulanmasını gözetmek olan bir grup alimde veya dini düzende (ulemalar, Bharmiler, Hıristiyan ruhban sınıfı) “cisimleştirmek,” sultanların, Hintli prenslerin ve Avrupalı kralların keyfi iktidarını sınırlandırdı.

 

Osmanlılar özel bir övgüyü hak ediyor çünkü hem güçlü bir devlet hem de hukukun egemenliğinin erken bir biçimini yaratmayı başardılar (ikincisi, açıklandığı üzere, İslam sayesinde). Güçlü devlet, Hıristiyan çocukların, seçkin bir asker ve idareci köleler sınıfı oluşturmak üzere ailelerinden alınması uygulaması olan devşirme sistemi üzerine inşa edilmişti. Bu (birçok yönden nefret uyandırıcı) uygulama, Osmanlıların patrimonyal olmayan bir devlet oluşturmasına, asilzadeleri uzak tutmasına ve akrabalığın ve aile ilişkilerinin devlete egemen olmasına izin vermemesine imkân verdi. Osmanlının çözülüşü, yeniçeriler en sonunda ayrıcalıklarını çocuklarına aktarmayı ve ardından, nüfuz sahibi kesimle (mültezimler) birlikte, devleti tekrar patrimonyal hale getirmeyi başardıklarında başladı. Kuşaktan kuşağa geçmeyen aristokrasi, patrimonyal olmayan güçlü bir devlet sağlamanın en iyi yolu. Ama insanların ayrıcalıklarını soylarına aktarma arzusu nedeniyle buna ulaşmak güç.

 

Hesap verebilirlik en son sahneye çıkıyor. Avrupa’nın demokratik devrimlerine kadar, hesap verebilirlik çoğunlukla namevcuttu (sultanlar eylemleri için halktan izin almak zorunda değildi) ve olduğunda da en fazla, sınırlı bir hesap vermeydi bu. Aristokrasinin, ruhban sınıfının veya seçkinlerin, esasen yeni vergiler konmasını kontrol etmek amacıyla hükümran üzerindeki denetimi üzerinden işleyen bir mekanizmaydı (İspanya’da Cortes, Fransa’da bölgesel meclisler, Rusya’da zemskiy sobor). Ama İngiliz parlamentosuna dek, bu mekanizma birkaç sınıfla sınırlı olmakla kalmıyor, aynı zamanda, gelişigüzel icra ediliyor ve daha da gelişigüzel şekilde uyuluyordu. Dolayısıyla hükümranın ve aristokrasinin görece güçlerine bağlı olarak güçlenip zayıflıyordu.

 

Siyasal düzen ne zaman çürür? Devlet kendini yeni zorluklar (diyelim ki güçlü bir komşu) karşısında reforme etmeyi beceremediğinde ve yeniden patrimonyal hale geldiğinde. Çürüme kısmı pek yeni sayılmaz (kendini reforme edememek kısmı pek özgün bir şey değil) ama çürümenin kaynağı olarak yeniden patrimonyal hale gelmeye yapılan vurgu, devletin, hep insan doğasının daha atasal içgüdülerine teslim olma—gayrişahsi kurallara tabi olmak yerine kendi akrabalarını tercih etme—tehlikesi ile karşı karşıya olması itibariyle, gayritabii bir organizasyon olarak kaldığını daha iyi görmemize imkân veriyor.

 

Dolayısıyla güçlü bir devlete sahip olmak aile karşısında kesintisiz bir savaşı gerektirir. Hıristiyanlık, Fukuyama’ya göre, aile bağlarıyla mücadelede özellikle iyiydi; Çin tarihi, devlet ile aile arasında bitmek bilmez bir çatışma olarak özetlenebilir. Bir arkadaşınızın veya kuzeninizin işe girmesini sağladığınız her durumda, devleti yeniden patrimonyal hale getiriyorsunuz. Ve herkese karşı eşit davranmanın ne kadar gayritabii olduğunu bir düşünün… çünkü bu, Montesquieu’nun da belirttiği üzere, “erdemli insanın dostu yoktur” anlamına geliyor.

 

Sonraki yazımda, kitabın organize edilişi üzerine bazı düşüncelerimi ve birkaç eleştirimi sunacağım.

 

Kaynak: http://glineq.blogspot.com/2019/03/a-grand-fresco-origins-of-political.html




Kaynak: Dünyadan çeviri-Serap Şen

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1341 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Çeviri Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
YUKARI