Bugun...



Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Hatip Dicle: ‘Ya Dolmabahçe ya Uçurum’

Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Hatip Dicle; Dolmabahçe mutabakatının perde arkasını, savaşın çıkış nedenlerini ve barışın nasıl sağlanabileceğine dönük çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Dicle, gazetemize yaptığı açıklamada önemli bir bilgiyi de paylaşarak, Dolmabahçe mutabakında devletle Yerel Demokrasi (özyönetim) konusunda İmralı’da anlaştıklarını belirtti. İşte Dicle’nin çarpıcı degerlendirmeleri... İsmail ESKİN haberi Birçok kesim tarafından yeterince anlaşılmayan ve Kürt halkının Kürdistan’da inşasına başladığı özyönetim olgusu nedir ?

facebook-paylas
Tarih: 01-10-2015 06:38

Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Hatip Dicle:  ‘Ya Dolmabahçe ya Uçurum’

Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Hatip Dicle:

‘Ya Dolmabahçe ya Uçurum’

Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Hatip Dicle; Dolmabahçe mutabakatının perde arkasını, savaşın çıkış nedenlerini ve barışın nasıl sağlanabileceğine dönük çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Dicle, gazetemize yaptığı açıklamada önemli bir bilgiyi de paylaşarak, Dolmabahçe mutabakında devletle Yerel Demokrasi (özyönetim) konusunda İmralı’da anlaştıklarını belirtti. İşte Dicle’nin çarpıcı degerlendirmeleri...

İsmail ESKİN haberi

Birçok kesim tarafından yeterince anlaşılmayan ve Kürt halkının Kürdistan’da inşasına başladığı özyönetim olgusu nedir ?

Bu Önderlik projesidir. Demokratik özerklik, demokratik özyönetim veya yerinden yönetim bunlar üçü de aslında aynı kavramlardır. Dolayısıyla gürültüye gitmemesi için biz bunu toplumsal boyutunu, tarihsel boyutunu çok iyi açmak ve herkese iyi anlatmak zorundayız. Demokratik özyönetim, halkın kendi kendini yönetmesidir. Dikkat edilirse burada (Önderliğin tanımlamalarında) devleti tanımama veya devleti reddetme yoktur. Bunu, “Demokrasi artı Devlet”  şeklinde yani devlette olacak ama devlet toplum genişledikçe, toplum kendi kendini yönetme kabiliyeti geliştirdikçe, devlet de buna karşı duyarlı olacak. Önderlik bunu şöyle tanımlar: “Demokrasiye karşı duyarlı bir devlet.”

 O zaman bu demokrasi mücadelesi midir?..

Evet, özünde bu durum bir demokrasi mücadelesidir. Beyin nasıl çalışır? Beyin, bir sorun konusunda çözümler aradığı zaman beyinsel aktivite gelişir. Aksi taktirde herşeyi başkası yaparsa, devlet denilen mekanizma yapacaksa; toplum giderek kendi sorunlarını çözme kabiliyetinden de uzaklaşır. Bunun en büyük zirvesi ulus devlette yaşanır. Yani toplumun tümden felçleştirilmesi oluşur. Türkiye Anayasası’nda yer alır mesela: “Devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü” denir. Yani  denir ki, “Toplum devlettir, devlet toplumdur.” Oysa tarih boyunca ne devlet toplum olmuştur, ne de toplum devletleşebilmiştir.

Peki şunu diyebilir miyiz: Türkiye’de bir felçleşme durumu var. Bunu gören devlet aklı buna neden müdahale etmiyor sizce?

Devletten ziyade, felçleşen burada toplumdur. Eğer bir toplum kendi kendini yönetemiyorsa, kendi sorunları hakkında kararlar alamıyorsa, o toplum sürüleşmeye doğru giden bir toplumdur. Mesela biz Kürt halkı 40 yıldır bir mücadele yürütüyoruz. Politik bir halk olduk. Artık devletin bizi yönetmesini istemiyoruz. Çünkü devlet bizi demokratik yöntemlerle ya da bizim kendi irademizi esas alarak bizi yönetmiyor. Yıllardır biz kendi anadilimizde eğitimden bahsediyoruz. Bunu sadece kendimiz içinde istemiyoruz. Tüm halklar için istiyoruz. Ama buna rağmen devlet bunu kulak arkası yapıyor.

 Kürt halkı da bunu söylüyor değil mi; kısaca “Ey devlet beni tanı” mı diyor?

Kürt halkının özyönetim ile anlattığı şey budur. Önderlik bunu barışçıl yollarla yapmaya çalışıyordu. Aslında demokratik özerkliğin ilanı 2005 yılındaki Newroz’da yapıldı. 2005 yılındaki Newroz’da Önderlik, “Demokratik konferalizmi ilan ediyorum” dedi. Ama devlet o zaman, Önderlik ile olan diyaloglarında, bunun kendi varlığını da çok tehdit eden bir yapı olarak görmedi. Bu Türkiye’nin o dönemlerde AB sürecine de uygundu. Dolayısıyla devlet o süreçte bu düzeyde saldırmadı. AKP hükümeti yine vardı. Önderlik görüşmelerde her zaman şunu derdi: “İlan önemli değil. İnşa önemlidir”
Aslında Demokratik toplum, özsavunması en güçlü toplumdur. Mesela kriminalize etme durumları oldu. Özsavunmayı şiddet ile anımsatmaya çalıştılar. Aslında bu devletin bilinçli bir operasyonudur. Kürtlerin öz yönetim hakkını tanımamak için devletin bir yöntemidir. Bölünme paranoyası oluşturarak Türkiye toplumunu korkutmak ve Kürtleri yalnız bırakmaya yönelik bir durumdur.

Bir toplum kendisini yönetmeye çalışıyorsa, ondan korkması değil, bilakis onu desteklemesi gerekiyor. En katı olan Fransa idi. Fransa bile 1982’den itibaren idari özerkliğe geçti. Bölgesel sistemler oluşturdu. Her bölgenin meclisleri var. Aynı bizim Türkiye’de 1921 Anayasası’nda olduğu gibi. Türkiye’nin 1921 Anayasa’sı tamamen bu gün güncelleşirse, hem Kürt sorunun çözer hem de toplumu demokratikleştirir. Peki neydi 1921 Anayasası? ‘Dışişleri, Maliye, Genel yargı ve Diplomasi’ dışında bütün görevleri yerele devrediyordu. Sorun bu şekilde çözülüyordu. Önderlik de bunun için diyor ki; “Bakın çözüm yöntemi tarihimizde var. Uzaklara gitmeye veya başka ülkelerin reçetelerini kullanmaya da gerek yok” 

Bu gelişmeleri bitiren neydi?

Cumhurbaşkanı Nisan ayında “Kürt sorunu yoktur. Masa yoktur. Mutabakat yoktur” açıklamalarıydı. Devlet heyeti şunu çok açık bir şekilde söylerdi: “Burada konuşulan her şey aynı gün Başbakanı ve Cumhurbaşkanı’nın önündedir” Hani Cumhurbaşkanı diyordu ya: “Haberim yoktu”... Bunların hepsi gerçek dışı, yalan söylemlerdir. Bizzat devlet heyetinden katılan insanların söylemiydi. Derlerdi ki: “Biz bakanlara görüşmeleri özet olarak anlatırız. Ama Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın satır satır, kelime kelime önüne koyarız.”

Masayı devirmeye götüren süreci biraz açarsanız...

Bakın bu konuda üç temel neden sayabilirim.
Birinci neden: Rojava’da Kürt halkının özgürlük mücadelesinin dünyada meşruluk kazanma yönündeki ilerleyişi. Bu sadece Cumhurbaşkanı değil devleti de korkuttu. Devlet dedi ki: “Eyvah yarın öbür gün buradaki model bize de sıçrar. Buradan bir geri dönüş yapmalıyım” fikri .
İkinci neden: Til Ebyad’ın YPG tarafından alınması. Til Ebyad alınmayana kadar Türkiye çok sert bir Rojava politikası izlemiyordu. Niye? Çünkü Kobanê elinde bir rehine gibiydi. Til Ebyad alındıktan sonra Kobanê rehine olmaktan kurtuldu.
Üçüncü neden ise: HDP’nin 7 Haziran başarısı ve AKP’nin düşmesi.
O zaman devlet “Bu süreç lehimize ilerlemiyor” dedi.

Devlet - AKP - Erdoğan üçlemesinin ortak kararı mıydı bu süreci bitiren?

Kesinlikle öyle. Bu sadece Erdoğan’ın tavrı değildi. Erdoğan başı çekmiştir belki ama devleti de ikna etmiştir. Til Ebyad’ın alınmasından sonra Cumhurbaşkanı’nın “Biz bu Cerablus’a gireriz. Biz güneyimizde bir Kürt devletine izin vermeyiz” açıklaması vardı. Yani aslında gereksiz bir korkuya kapıldılar. “Amerika’nın amacı Güney Kürdistan ile Rojava’yı birleştirerek Akdeniz’e kadar uzatmak ve petrolü buradan taşımak” gibi hayali bir gerekçe uydurdular. Gerçek bu değildi. Gerçek, Kürtlerin bu kazanımlarından, meşruriyetlerinden ve 7 Haziran’da HDP’nin zaferini de ekleyince bu savaş konsepti Kürt halkına dayatıldı. Yoksa deyim yerindeyse, attığınızda barışı yakalayabilecek bir duruma gelmiştik. Çok yakındık. Bu acılar yaşanmazdı. Bu savaşta sadece Kürt evlatlarını kaybetmedik. Türk halkı da evlatlarını kaybediyor. Türkiye ekonomisi allak bulak olmuş durumda.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kandırıldık” cümlesi ne anlama geliyor?

Kesinlikle ciddiye alınacak bir konu ve gerekçe değildir. Süreç asla Kürt halkı tarafından istismar edilmedi. İstismarı onlar yaptı.
Bakın çok önemli; eğer KCK operasyonları olmasaydı, gençlerin aklına bu gün şehirlere hendek kazalım fikri gelmezdi. Niye o zaman hendek kazma yoktu? Gelip kuş gibi hepimizi topluyorlardı. Kürtler de baktı ki, bir taraftan adım atıyormuş gibi yaparak diğer taraftan gençleri, siyasetçileri topluyor. Hepsini ne diye topluyor? “Siz devlet kuracaksınız.” Bu proje Önderliğin projesiydi, devlet kurma projesi değil ki. Toplumu güçlendirme ve demokratikleştirme projesiydi. Onlar da bunu çok iyi biliyorlardı. Eğer bu gün hendeklerden bir şikayet varsa, devlet dönüp kendi politikalarına baksın ve bu politikaların bunlara yol açtığını görmelidir.  

Kürt gençlerini nasıl anlamak gerekiyor?

Bir siyasetçi arkadaşımızın sözü vardı: “Biz diyalog kurulacak son nesiliz.” Gerçekten de bu böyledir. Bunu hiçbir zaman göz ardı etmemek lazım. PKK yöneticileri açısından da bu böyledir. PKK’nin üst düzey yöneticileri ve Önderlik dahil, gerçekten çok samimi olarak Türkiye’nin geleceğini düşünen, halkların eşitliğini esas alan ve gerçekten Türkiye’nin dünyada bir demokrasi cazibesi ile anılmasını isteyen insanlardır. Bunların yarın hastalıktan da ölebileceğini düşünün. Bu insanlar Sakarya’yı ve Ankara’yı kendi yurdu olarak görüyor. Şerafettin Elçi yeni nesil için “Fırtına nesil” derdi. Fırtına çocukları bunlar, savaşın içinde büyümüşler. Dolayısıyla bu nesil ile diyalog kurmak kolay olmayacaktır.

Türkiye’nin geleceği için son şans mevcut nesil mi?

Evet, bu çözüm Başkanımız, ulusal halk önderimiz sağken ve PKK’nin üst düzeyleri yaşıyorken yapamazsak inanın bu uzadıkça kopuş hızlanır. Bu durum bizi kopuşa götürebilir. Bundan dolayı tehlikelidir. Uyarıyoruz devleti! Ateş ile oynuyorsunuz. Bundan hiç kimse kazanamaz. 40 senedir Kürt halkını yenemediniz yine yenemezsiniz. Ama ne olur biliyor musunuz? aradaki o duvarlar yükselir. Halklar arasındaki o duvarların yükselmesi de ne Kürt ne de Türk  halkına yaramaz.  

Bugün kazılan hendekler ve oluşturulan barikatlar bunun habercisi mi?

Somut olarak bunlar oluyor ama psikolojik olarak duvarlar da yükseliyor. Her ölüm karşı taraflarda  burukluk ve öfke yaratır. Türkiye toplumu eskiden “Benim bir çocuğum öldü, ikincisini de göndermeye hazırım” diyordu ama Türkiye toplumu bunu söylemiyor. Bilakis cenaze törenlerinde “Bu savaş Saray’ın savaşıdır” diyorlar. Türkiye halkı da eskisi gibi değil. Önderliğe güveniyor.

 Zaman zaman Sayın Öcalan ile görüşmelerin yapıldığına yönelik bazı  haberler çıkıyor, sizce bunlar ne kadar doğru?

Resmen böyle bir bilgimiz yok, ama Önderlik şunu hep söyledi: “Bu süreç bozulsa dahi 25 yıl daha savaşsak bile yine bu Dolmabahçe mutabakatı üzerinde anlaşamaya çalışacağız.”

 Yani Dolmabahçe mutabakatından geri dönüş söz konusu değil mi?

Asla çünkü en asgari çözüm bulma yöntemiydi bu. Bu okunduğunda Türkiye’de bir isyan mı çıktı? Herkes bilakis memnun oldu. Kadının özgür olması bir madde ise ekoloji konusu bir madde ise Türkiye halkları bundan niye rahatsız olsun. Aleviler ile ilgili bir konu olduğunda Önderlik diyordu ki: “Alevilerde burda olacak. Onlarda gelecek taleplerini söyleyecek ve biz hep birlikte toplumsal bir barışa imza atacağız.”

Çözüme ne kadar yakın veya ne kadar uzağız?

Devlet eğer çözümü istiyorsa, çözüm o kadar kolaylaşmıştır ki, birincisi “Önderlik” diye bir kurum var. Sözü halk tarafından, hareket tarafından dikkate alınıyor. Her yerde böyle olmaz. Örneğin Filistin’de FKÖ ve kanatları ile, Hamas ve kanatları ve İslami Cihat diye örgütler doğmuş. İsrail bu gün karar verse dahi karşısında öyle homojen bir muhatap bulamıyor. Ama Türkiye’de Kürt sorunu açısından düşündümüz zaman o kadar kolay ki. Muhatabınız karşınızda ne kadar bölünmüşse o kadar zor olur. Aslında akıllı devlet muhataplarını asla bölmek istemez. Onların birlik olmasını ister ki, çözümü de tek muhatap ile yapsın.

 Sayın Öcalan’ı yakından tanıyan ve son olarak görenlerden birisiniz. Sizce Sayın Öcalan’ın neler hissediyor?

Bence Önderlik çok büyük bir üzüntü  içindedir. Bu savaş başladığı zaman “Böyle olmamalıydı. Bu noktaya gelinmemeliydi” dediğini biliyoruz. Önderlik barış için uğraştığından kendi  emeklerinin de zayi olmasından, kayıplardan çok büyük bir hüzün içindedir. Bundan eminim. Yol yakınken, Türkiye bir Irak veya Suriye olmadan (Gidişat bunu gösteriyor) geri adım atılmalı. Önderliğe yönelik tecritte son verilmeli, barışı sağlaması için koşullar oluşturulmalı. Tahkim edilmiş bir ateşkes ve Dolmabahçe mutabakatı ile müzakere devam edilmeli. Yani kaldığımız yerden “Eyvah kötü bir rüya gördük” deyip dönme zamanıdır. Kürt Özgürlük Hareketi buna hazır. Barışın güçlü bir savunucu zemini var. Ama savaşın yok.

Yerel Demokrasi’yi Devlet kabul etti

Dolmabahçe’de önemli mutabakata imza atılmış ve Sayın Öcalan’ın özellikle belirttiği Yerel Demokrasi kavramını  biraz açabilir misiniz?

Önderlik görüşmelerde devlet heyetinin “Demokratik özerklik” kavramının çok uç gelebileceği yönündeki kaygılarından dolayı bunun adını Yerel Demokrasi olarak koyuyor. Özü de budur; kendi kendini yönetme demektir. Bunun adı Yerel Demokrasi olarak konuldu ve devlet de bunu kabul etti. Dolmabahçe mutabakatında, İmralı heyetinden üç arkadaşımız ile devletin üç temsilcisi vardı. Başbakan’ın talimatı ve Cumhurbaşkanı’nın bilgisi dahilinde  oldu.

İzleme komisyonunda yer alacak isimler belirlenmişti

“Mutabakat yoktu” diyenler için ne diyorsunuz?

Bu doğru değil. Uydurma ve sırf bugünkü savaş konseptine gerekçedir. Yoksa izleme komisyonunda yer alacak olanların isimleri bile belirlenmişti. Çünkü izleme komisyonu için Önderlik şöyle diyordu: “Madem ki siz devlet olarak uluslararası ara bulucuları kabul etmiyorsunuz. O zaman yerelden oluşturalım” ve izleme komisyonunda yer alacakların isimleri bile belirlenmişti. Nisan ayında masa devrilmeden önce hem barışın, hem çözümün hem yerel demokrasinin yol haritası belliydi. Bunlar üzerinde bir müzakere yürütülecekti. Bu müzakerelerden hemen sonra ise Önderlik “Ya Anayasa Mahkemesi Başkanı önünde yada Meclis’te oluşturulacak bir hakikatleri araştırma komisyonu önünde ben PKK’ye çağrımı yapacağım. Diyeceğim ki, olağanüstü bir kongre toplayın ve Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleye son verildiğini ilan edin” diyecekti. “Ama” diyordu, bu Dolmabahçe mutabakatındaki 10 madde üzerinden, izleme kurulu önünde müzakere yürütüp, iki aylık bir sürede bu sorunu aşılır. Bu konular daha önce Önderlik ile diyalog yolu ile görüşülüp onaylanmıştı. Biz bunların daha önce  konuşulduğunu görüşmeye gittiğimizde bizim yanımıza  kalın dosyalar ile gelmesinden anlardık. Demek ki devlet heyeti ile bir çok konuda görüşme yürütüp bir çok ana parametrelerde görüş birliğine varılmış. Ama Önderlik bu izleme komisyonu ile resmi müzakere yapmaya çalışıyordu. Karşılıklı imza altına almaktı. Resmi olarak müzakerenin ilk adımı da Dolmabahçe mutabakattıydı. Eğer bu devam etseydi, bundan sonraki şey 10 madde üzerinden izleme kurulu önünde tartışma ve bunu metinlere döküp karşılıklı imzalamaydı. Bu son aşamaydı.
 

 




Kaynak: özgür Gündem

Editör: y

Bu haber 1161 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Kürt halkı Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI