Bugun...



Dr. Mustafa Peköz yazdı;Erdoğan’ın Putin’den özrü: Devletin dış politikasının tasfiyesi

Putin’in Rus uçağının düşürülmesinden sonra, AKP ve Erdoğan için yapmış olduğu açıklamalara karşı tek bir tepki göstermeden adeta yalvarır bir tutum içine giren Erdoğan, sonuçta “özür” mektubuyla karşı karşıya kaldığı krizi aşmaya karar verdi.

facebook-paylas
Tarih: 09-07-2016 13:10

Dr. Mustafa Peköz yazdı;Erdoğan’ın Putin’den özrü: Devletin dış politikasının tasfiyesi

Erdoğan’ın Putin’den özrü: 

Devletin dış politikasının tasfiyesi

Dr. Mustafa Peköz

Putin’in Rus uçağının düşürülmesinden sonra, AKP ve Erdoğan için yapmış olduğu açıklamalara karşı tek bir tepki göstermeden adeta yalvarır bir tutum içine giren Erdoğan, sonuçta “özür” mektubuyla karşı karşıya kaldığı krizi aşmaya karar verdi.

12 Şubat 2016 tarihinde Sendika.Org sitesinde yayımlanan “Türkiye’nin Dış Politikasının Çöküşü ve Suriye-Rojava Yenilgisi” makalemde “Rus uçağının düşürülmesi, Suriye’deki politik ve askeri dengeleri bütünüyle değiştirdi. Rusya’nın Suriye’ye yönelik geliştirdiği ve çok kapsamlı/kararlı bir şekilde uyguladığı askeri harekat, Türkiye’yi bütünüyle denklemin dışında bıraktı… Rusya’nın ortaya koyduğu kararlı tutum, Türkiye ekonomisini çok ciddi oranda sarsmaya başladı… Önümüzdeki birkaç ay içinde, Türkiye’nin ekonomik ve politik krizi derinleşeceğine dair birçok veri bulunuyor. Türkiye’nin bütün bunları aşabilmesi için önünde tek bir şart var: Önce Rusya’dan özür dilenmesi, sonra Rusya’nın şartlarının yerine getirilmesi. Peki, Erdoğan bu adamı atar mı; başka şansı bulunmuyor. Önümüzdeki birkaç ay içinde Erdoğan’ın Putin’den özür dilemesi sürpriz olmaz” değerlendirmesinde bulunmuş ve hatta bunun “kaçınılmaz olduğuna” dikkat çekmiştim.

Beklenen oldu. Diklenen Erdoğan’ın, çaresizlik içinde Putin’e mektup göndererek çok açık olarak “özür” dilediği Rusya tarafından uluslararası kamuoyuna çok açıklandı. Bu gerçeğe rağmen Dışişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı sözcülerinin Erdoğan’ın “özür” mektubunu gizlemek için çok özel bir çaba içerisinde oldukları görülüyor. Ancak Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, bu konuya ilişkin bir soruyu yanıtlarken “Şimdi engeller kaldırılıyor, çünkü Türkiye özür diledi… Tekrar söylüyoruz, geç olması hiç olmamasından iyidir. Bu özürleri kabul ettik…” dedi.

Türkiye’nin özür dilemesi karmaşıklaşan politik sorunlarla birlikte ele alındığında bir önem arz eder. Bu bakımdan Erdoğan’ın devlet adına Putin’den, dahası Rusya’dan özür dilemesinin politik arka planı görülmeden, AKP iktidarının karşı karşıya kaldığı sorunların ciddiyeti ve önemi de anlaşılamaz. “Asla özür dilemeyiz, biz haklıyız ve hatta Rusya bizden özür dilemelidir” diyen bir iktidardan ve cumhurbaşkanından, tam tersi bir yönelimle özür dileme mektubunu göndermiş olması, Türkiye’nin bölgesel ve iç krizi ile birlikte değerlendirilmesi gerekir.

Peki, Türkiye’yi özür dilemesine yol açan politik neden ne olabilir?

Türkiye çok yönlü bir krizle karşı karşıya bulunuyor. Uluslararası ve bölgesel ölçekteki bütün ilişkilerde ciddi darbeler alan, yalnızlaşan, bölgesel denklemin dışına düşen, oluşturulan politik stratejilerde artık hesaba katılmayan bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Hem uluslararası alanda hem de iç politikada herkesle kavgalı olan, ittifak güçlerini önemli oranda daraltan, politik ilişki ağlarını sıfırlayan, diplomatik ilişkileri bütünüyle tüketen bir AKP iktidarı bulunuyor.

ABD, bölgesel stratejilerini belirlerken AKP iktidarını ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı artık hesaba katmıyor. ABD’nin özellikle Irak ve Suriye politikasının belirlenmesinde Türkiye’nin politik ve bölgesel hassasiyetleri dikkate alınmıyor. Erdoğan’ın “terörist” olarak ilan ettiği PYD ya da YPG/YPJ, ABD’nin yeni bölgesel ittifak gücü olarak ön plana çıktı. Türkiye’nin bütün ısrarlarına ve itirazlarına rağmen, ABD, Suriye’deki politik ve askeri geleceğini Kürtler üzerinde şekillendiriyor. Bunun bir başka ifadesi, artık resmiyet kazanan ve özellikle Suriye’nin iç denkleminde önemli bir güç olan PYD, ABD bakımından son derece önemsenmektedir ve önümüzdeki süreçte stratejik bir ittifak gücü olarak çok daha fazla ön plana çıkartılacaktır. ABD’nin bölgesel stratejisinde Kürdistan(ların) kurulması ve daha sonraki yıllarda farklı Kürdistan(ların) birleştirilmesi önemli bir halkayı oluşturuyor. Bu bakımdan ABD Dışişleri Bakanı’nın Türkiye ile Araplar arasındaki bağın koparılması için Kürt coğrafyasının tampon bölge haline getirileceğine dikkat çekmiş olması, Rojava’nın politik geleceğine ilişkin bakış açısını ortaya koymaktadır. Bugün ABD askerlerinin YPG armalarıyla savaşa katılmaları, Türkiye’ye verilen çok net bir politik mesajdır. Münbiç’te YPG inisiyatifinde IŞİD’e karşı yürütülen savaş, aynı zamanda Türkiye’nin bölgesel politikalarının tasfiyesinin önemli bir halkasını oluşturuyor. Münbiç’ten sonra esas mesele Afrin’e kadar olan bölgenin özgürleştirilmesidir ve bu adım atılacaktır. Bir başka ifadeyle Rojava kantonlarının birleştirilmesi stratejisinin aşamalı olarak yaşama geçirilmesidir. Türkiye ABD ile askeri bir çatışmaya girmeyeceğine göre, askeri ve politik olarak ABD karşısında kaybeden ve bu nedenle PYD karşısında da kaybeden bir AKP iktidarı ve cumhurbaşkanı bulunuyor.

Diğer bir başka önemli faktör de, Suriye kökenli göçmenler nedeniyle AB/Brüksel ve “Ermeni Soykırımı tasarısının” parlamentoda kabul edilmesiyle Almanya/Berlin ilişkilerindeki gerilmenin giderek artmasıdır. Türkiye’nin özel bir beklentiye girdiği “vize serbesti” kararının AB tarafından uygulanmaya konulmaması, terörle mücadele kanunundaki değişikliklerin yapılması başta olmak üzere demokratikleşmenin önündeki engellerin kaldırılmasında ısrar edilmesi, Türkiye’nin “vize serbesti” beklentisini olumsuz yönde etkileyen bir faktör olarak ön plana çıktı.

AKP iktidarının, Almanya üzerinde uygulamayı denediği şantaj politikalarına rağmen, “soykırım” tasarısı kabul edildi. Hem Almanya’nın AB içerisindeki stratejik konumunu ve gücünü hesaba katmadan hem de Almanya ile yıllık ithalat ve ihracat oranının yüzde 26 civarında olduğunu görmeden Berlin’i cezalandırmaya kalkmaları, politik analiz yapma yeteneğinin ne kadar zayıf ve basiretsiz olduğunu gösteriyor. AB ile Türkiye arasında ciddi ve etkili bir denge politikası oluşturan Almanya’ya karşı uygulanmak istenen kararların, Almanya’ya hiçbir ciddi etkisi bulunmayacaktır. Tersine Türkiye’nin AB politikalarından bütünüyle yalnızlaşması ve izole olması anlamına gelecektir. Bu bakımdan Almanya’nın soykırım tasarısına karşı, Türkiye’nin Almanya’yı etkisizleştirecek hiçbir ciddi yönelimi olmayacaktır. Tersine Almanya’nın Türkiye’ye yönelik denge politikasını terk etmesi ve özellikle turizm başta olmak üzere ekonomik ilişkilerde bir sınırlamaya yönelmesi, Ortadoğu politikasında AKP iktidarını bütünüyle dışlaması, sadece Ortadoğu’da değil aynı zamanda Türkiye’nin iç politik krizini çok daha fazla derinleştirecektir.

Rusya uçağının düşürülmesinden sonra, Putin’in AKP ve Erdoğan’ı beklenilenden çok sert bir şekilde cezalandırması, Türkiye’nin bölgesel dengelerini bütünüyle sarstı. Suriye’de adeta yok hükmünde bir uygulamaya yöneldi. Aynı şekilde Türkiye ile olan bütün ekonomik ilişkileri minimum düzeye indirdi. İthalat ve ihracatı sıfırlama noktasına getirdi. Rusya’nın Türkiye’ye karşı uygulamaya koyduğu ekonomik yaptırımlar içte ekonomik krizin gelişmesinde önemli faktör haline geldi.

Böylelikle ABD ile sorunlu, AB/Almanya ile kavgalı, Rusya ile çatışmalı bir AKP iktidarıyla karşı karşıyayız. Bölgesel ilişkilerde sıfırlanmış ve artık hesaba katılmayan bütünüyle yenilmiş bir politikanın sonuçları tahmin edilenden çok daha ağır oldu, olmaya devam edecektir. İçte artan politik kaos ve en önemlisi derinleşen ekonomik krizin toplumun bütün kesimlerini kapsayarak gelişme potansiyeli taşıyor. Dahası krizin toplumsal tepkiye dönüşme eğiliminin oluşması, iktidarı önemli oranda tedirgin etmeye başladı. Böylelikle çok yönlü bir krizle karşı karşıya olan Erdoğan, özellikle uluslararası ve bölgesel gelişmelerin kendi aleyhine döndüğünü ve iktidarını bu tarz politikalarla süreklileştirmeyeceğini çok daha açık olarak gördü. Bu bir bakıma çok güçlü göründüğü bir anda “tehlike” çanlarının çalmaya başlamasıdır. Erdoğan, artık manevra alanını kalmadığını görünce, “diklenmeyi” bir kenara bırakıp, “uzlaşmaya”, dahası teslim olmaya karar verdi. Yaptığı açıklamalarla bugüne kadar izlediği ve bütünüyle başarısız kalan dış politikasında temel değişikliklerin olacağına dair ipuçlarını verdi.

İlk adımı Putin’den özür dileyerek attı. Peki, bu özür, Rusya ile sorunların bütünlüklü çözüleceği anlamına gelir mi? Bu soruya çok açık olarak olumsuz yanıt verebiliriz. Putin’in, Erdoğan’ın “özür” mektubunu kabul etmesi, sadece bir ilk adım olarak değerlendirdi. Rusya’nın ekonomik, askeri ve diplomatik olarak Türkiye’yi teslim aldığını uluslararası kamuoyuna deklare etti. Rusya, bu ilk adımla yetinmeyecektir. Bugüne kadar başarılı bir şekilde uygulamaya koyduğu Suriye politikasını Türkiye’ye kabul ettirmeyi hedefliyor ve AKP iktidarına dahası Erdoğan’a bu politikasını kabul ettirecektir. Rusya’ya karşı direnme şansı bulunmayan iktidar, zorunlu olarak boyun eğecektir.

Ankara için son derece önemli olan ekonomik ilişkilerin yeniden eski dönem düzeyine getirilmesi için gösterilen yoğun çabaya karşılık, Moskova ise tersten bunda acele etmediğini, zaman içerisinde bunların aşılacağını açıkladı. Bu açıklama, Türkiye’ye ayar vermeye devam edileceğini gösteriyor.

Rusya’nın diplomatik baskısı ve ekonomik ambargosu önemli oranda etki oldu. Devlet adına özür dilendi. Ancak bu asla yeterli görülmüyor. Esas sorun şu: Moskova/Putin, Ankara’yı/Erdoğan’ı Suriye merkezli Ortadoğu politikalarında teslim almak, böylelikle Suriye’deki askeri ve politik çözüm sürecini hızlandırmak istiyor. Radikal İslamcı örgütlere askeri, ekonomik ve lojistik olarak destek veren Türkiye, Suriye’nin iç dengelerini bozuyor. Rusya, Türkiye’den Suriye politikasını esastan değiştirmesini, El Nusra ve IŞİD merkezli radikal İslamcı örgütlere verilen bütün desteğin kesilmesini talep ediyor. Dahası Şam ile diplomatik ve politik ilişkilerin kurulması gerektiğine vurgu yapıyor. Şam ile Ankara arasında politik-diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması, radikal İslamcıların Suriye’deki faaliyetlerinin çöküşü bakımından önemli bir sürecin başlaması anlamına gelecektir. Türkiye, Rusya’nın istemleri doğrultusunda Şam ile diplomatik ilişkileri kuracaktır. Bunun ilk adımı olarak İran üzerinden Esad ile görüşme kararı alındı. Böylelikle “kaybeden Erdoğan, kazanan Esad” buluşmasına dair bir süreç başladı denebilir. Ayrıca Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun “Suriye konusunda Rusya ile yakın bir çalışma içerisinde olacağız” açıklaması esasen Rusya’nın Suriye politikasına yöneldiğinin ilk işareti olarak değerlendirilmelidir.

Putin-Erdoğan görüşmesi, Rusya’nın Türkiye politikasının boyutunu nispeten şekillendirecektir. Erdoğan bir kez daha Putin’in gözünün içine bakarak “özür” dileyecektir. Buna rağmen çok açık olarak ifade etmek gerekir ki, Moskova-Ankara ilişkileri hiçbir şekilde eskisi gibi olmayacaktır.

Türkiye’nin bütün çabasına rağmen ilişkiler eskisi gibi olmaz. Uluslararası ve bölgesel ilişkilerde gerçekçi düşünen Putin, Türkiye ile ilişkileri eskisi gibi yürütmez. Örneğin Türkiye ilişkilerinin düzeyi ne olursa olsun, Rusya’nın Rojava ve PYD politikası değişmez. Suriye’nin iç politik istikrarının PYD ile olan ilişkilerden geçtiğini gören Moskova, Türkiye’nin istemi üzerine kesinlikle PYD tutum almaz ve mevcut politikasını değiştirmez. PYD’yi Suriye iç krizinin çözümünde önemli bir faktör olarak görüyor ve destekliyor. Türkiye’nin bu yöndeki beklentileri de boşa çıkacaktır.

AKP iktidarının olası politika değişikliği, yanlışlarını görmesinden kaynaklanmıyor, bölgesel alandaki izole olmasının zorunlu bir aracı olarak görüyor. Bu dengesiz politik yönelim de Türkiye’nin radikal İslamcı örgütlerle ilişkilerini bütünlüklü kesmesinde belirgin kararsızlığa/isteksizliğe yol açıyor.

Dünya ile kavgaya tutuşan, Ortadoğu’nun kan gölüne çevrilmesinde küresel güçler kadar sorumluluğu olan Türkiye’nin izlediği bölgesel dış politikasının çöküşüne paralel olarak, radikal İslamcı örgütlerin savaşı Türkiye’yi çok daha derinden etkileyecektir. Bütün bunları büyüten, her şehirde ve mahallede örgütlenmesine izin veren, ekonomik, lojistik ve askeri destek veren AKP iktidarı, tahmin edilenden çok daha fazla bir krizle karşı karşıyadır.

Rusya’dan sonra ABD ve AB ile uyumlu bir politika mesajı veren Türkiye’nin bu samimiyetini göstermesi gereken en önemli halka; radikal İslamcı hareketlere verilen desteği kesmesi ve daha gerçekçi politikalara dönmesidir.

Bütün bunlara rağmen, iç ve bölgesel politikalarda birbirine paralel değişikliklere gidilmezse, Türkiye’nin kazanması şansı olmaz. Bu bakımdan bölgesel krizi aşmanın diğer bir yanı iç politikada normalleşme kararının alınmasıdır. İç politikada normalleşmeden kast edilen kendi yakın çevresiyle barışması değil, toplumsal uzlaşıyı ve çözümü esas alan bir politik hattın yaşama geçirilmesidir.

Rusya’ya teslim olması, Şam ile doğrudan diplomatik ilişkilerin kurulması iç politik krizi ve sorunları tek başına çözmez.

Gokyuzu9@gmail.com

 

 



Kaynak: Sendika.Org

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1134 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Basından yazılar Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI