Bugun...



Emrah Altindiş yazdı;Erdoğan, oğlunu askere yolla!

Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütüne göre Türkiye 180 ülkelik basın özgürlüğü listesinde 149’uncu sırada. Ana-akım medyada çalışan gazeteciler korkunç bir iktidar baskısı altında. İçinden geçtiğimiz bu savaş günlerinde Radikal gazetesi aşağıda okuyacağınız yazıyı artan baskılardan ötürü yayınlamama kararı aldı. Bundan sonra yazılarımı Diken’den takip edebilirsiniz. Türkiye halkı olarak son yıllarda yaşadığımız en zor günlerden geçiyoruz. Çocuklarını kaybetmiş annelerin feryatları her gün evleri

facebook-paylas
Tarih: 24-08-2015 02:28

Emrah Altindiş yazdı;Erdoğan, oğlunu askere yolla!

Erdoğan, oğlunu askere yolla!

Emrah Altindis

 

Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütüne göre Türkiye 180 ülkelik basın özgürlüğü listesinde 149’uncu sırada. Ana-akım medyada çalışan gazeteciler korkunç bir iktidar baskısı altında. İçinden geçtiğimiz bu savaş günlerinde Radikal gazetesi aşağıda okuyacağınız yazıyı artan baskılardan ötürü yayınlamama kararı aldı. Bundan sonra yazılarımı Diken’den takip edebilirsiniz.

Türkiye halkı olarak son yıllarda yaşadığımız en zor günlerden geçiyoruz. Çocuklarını kaybetmiş annelerin feryatları her gün evlerimize doluyor, kahroluyoruz. Barışa en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde, hem de Kürt sorununda çözüme bu kadar yakınken, savaştan çıkarı olanların sesi herkesi bastırıyor.

Oysa 8 Haziran sabahı Türkiye’de yepyeni bir sabaha uyanmıştık. AKP milli iradeyle iktidardan düşürülmüş, Erdoğan’ın başkanlık hayalleri seçim sonucuyla gündemden uzaklaşmış ve toplum HDP’ye verdiği yüzde 13 oyla Kürt sorununun demokratik ve barışçıl bir şekilde çözülmesine güçlü desteğini sunmuştu.

Bu bahar havası kısa bir sessizliğin ardından kara kışa döndü.  20 Temmuzda Suruç’ta, Kobanê halkına desteğe giden 33 sosyalistin katledilmesiyle başlayan savaş günlerinde bugüne kadar 18 ilde asker, polis, gerilla ve sivil olmak üzere 128 insanımızı yitirdik.

Çocuklar dahi algılayabiliyor

Ancak çocukları bu kirli savaşta öldürülen askerlerin aileleri neden bu demokratik bahar havasının bir anda cehenneme dönüştüğünün farkında. Anket sonuçlarına göre, toplum da farkında. Son yapılan anketlere görehalkın yüzde 56’sı Tayyip Erdoğan’ı, yüzde 18’i Ahmet Davutoğlu’nu, yeniden başlayan savaşın sorumlusu olarak görüyor.

Her ne kadar savaş çığırtkanlarının sesi çok çıksa da toplumun çoğunluğu halen barıştan yana.  Toplum çocuklarımızın bir anda neden ölüme gönderildiğini, uzun zamandır Öcalan ile süren görüşmeler dolayısıyla durdurulmuş savaşın kimlerin çıkarları için yeniden başlatıldığını görüyor. 7 Haziran seçimlerinde AKP tek başına iktidarı yitirmese bugün yaşadıklarımızın yaşanmayacağını artık çocuklar dahi algılayabiliyor.

Yitirdiğimiz askerlerin aileleri ise en acılı anlarında ifade ediyorlar bu hissi, sezgiyi. Çocuklarını kaybetmiş asker ailelerinin tepkilerinden birkaçını birlikte okuyalım.

Siirt’te mayınlı saldırıda hayatını kaybeden 20 yaşındaki Er Recep Beycur’un cenazesinde  amcasının oğlu Ömer Bilir: “Gazeteciler yazın, Cumhurbaşkanı bununla gurur duysun. Kardeşi kardeşe kırdırıyor. Kendi kardeşimi gönderdim, cesedini alıyorum. Cumhurbaşkanı bunu bilsin. Ben bunu bu yaşa getirene kadar ne çektim biliyor mu? Allah’tan hiç mi korkmuyor? Kardeşi kardeşe kırdıyor. Allah razı olmasın onun evladı da böyle olsun. Bunu yazın. Allah rızası için yazın. Kardeşi kardeşe kırdırmayı bıraksın. Allah’tan korksun. Onun evladı olsa böyle olur muydu? Allah kabul etmesin.”

Kars’ın Kağızman ilçesinde çıkan çatışmada hayatını kaybeden Kıdemli Başçavuş Nurettin Öztürk’ün babası Habip Öztürk: “Söyleyecek bir söz bulamıyorum ki. Bizler vatana millete hayırlı uğurlu evlatlar yetiştirdik ki, gitsin oraya vatanı milleti korusun diye. Zenginin çocuğu askere gitmez fakirin çocuğu askere gider. 17 bin lira paran var mı? Varsa gönderme çocuğunu. Bunların dini imanı para. 17 bin lira parayı yatırdığın zaman çocuğun askere gitmez. Bizler bunu yapamadık. Benim iki tane evladımın ikisi de askerdi. Biri uzman çavuştu, ‘Baba dayanamıyorum artık. Dayanılır gibi değil’ diyerek istifa etti. Bu çocuğum da, ‘Baba bana da bir iş bulun da bende istifa edeyim’ dedi. İş arıyordum oğluma, bunların elinden kurtarayım diye. Ama bulamadım, her kapı kapandı. Belediyelerin hepsinin gözleri körü olsun. Hepsi kapıyı kapattı.Vekilin varsa, paran varsa hepsi oluyor.”

Bingöl’ün Karlıova ilçesinde yaşamını yitiren askerlerden Haşim Dirik’in kadın akrabası: “Şehit annesinin ne demek olduğunu öğrenseydi bir Başbakan. Bu kadar ortalığı karıştırıp hükümet kurmayan rezil heriftirler onlar. Başka hiçbir şey değil. Her çeşit insan öldürüyorlar. Kendi Cumhurbaşkanlarından, kendi konsoloslarından, kendi milletvekillerinden hiçbir çocuk ölmedi. Çıkarsınlar göstersinler bir kere. Yazıklar olsun onların insanlığına, yazıklar olsun onların milletvekilliğine, sadece boy gösterisi yapıyorlar. Geçen seneki şehidin annesini, bıraktılar da gittiler. Sadece gösteri yapmak için. Gösteri yapmak için ama burada can gidiyor can…”

Yine aynı cenaze töreninde oğlu da şu an askerde olan, acılı annenin yakın arkadaşı Elif İnce: “Her gün sıra bana ne zaman gelecek diye bekliyorum. Yeter bir çaresi(ni) bulsunlar. Böyle vatan olmaz. Ben helal etmiyorum çocuğuma birşey olursa. Böyle vatan sağolmasın. Biz neler çektik onları büyütene kadar. Gelsin elin üç çapulcusu öldürsün diye büyütmedik. Yazıklar olsun böyle vatana da böyle Cumhurbaşkanı’na da böyle Başbakana da… Kendi çocuklarını göndersinler… Göndersinler, sıkıyorsa kendi çocuklarını göndersinler…”

Bursa’da bir başka cenazede ise acılı anne ile birlikte onlarca kadının, “Erdoğan, oğlunu askere yolla”sloganlarıyla isyanları kameralara yansıyor, tarihe geçiyordu.

Şırnak’ın Silopi ilçesinde yaşamını yitiren er Abdülhalık Araz’ın Van’daki cenaze töreninde de Bursa’dan binlerce kilometre uzaklıkta akrabaları yine aynı tepkiyi gösteriyorlar: “Tayyip’e söyleyin Bilal’i askere göndersin. Allah onun evini yaksın. Garibanların çocuklarını ölüme gönderiyorlar. Oğlumuz sahipsiz olduğu için öldürüldü. Artık yeter. Allah rızası için bu kan dursun. Artık barış gelsin. Milletin evini yaktınız. Yeter bu kadar kan döktünüz.”

Halk süren savaşa, ölümlere isyan ederken, kendisi lüks Mercedes’inden dahi vazgeçemeyen Diyanet İşleri Başkanı’nın geçtiğimiz Cuma günü tüm camilerde okunan hutbesinde ise şöyle deniliyordu: “Milli ve manevi değerlerimize karşı fedakârlık, yeri geldiğinde din için vatan için bayrak için, ezan için, namus için ve yarınlarımız için candan, anadan yardan geçebilmektir.” Kendileri Mercedes’den dahi geçemeyenler, bizlere canımızdan, daha beteri gencecik çocuklarımızın canından geçmemizi öğütlüyordu.

Tıpkı kendisi yüzlerce korumayla dolaşan (geçici) Başbakan Davutoğlu’nun feda sözleri gibi bir trajik bir ironiydi bu da, ne diyordu Davutoğlu: ”…Ama gerektiğinde sizler ve bizler bu vatan için, gelecek için evlatlarımızı da kendimizi de feda etmeye hazırız. Bu fedakarlığı da dünya alem bilmelidir.”

Ne kolay değil mi, yoksulların çocuklarını feda etmek, ölümler üzerinden nutuklar atmak… Bu koroya bu hafta Soma başta olmak üzere yüzlerce işçinin iş cinayetlerinde öldürülmesinden sorumlu Enerji Bakanı Taner Yılmaz da katıldı ve istifa etmesi için bin sebep olan konforlu koltuğundan şöyle buyurdu: “Benim amacım Allah nasip ederse şehit olmaktır. Bunu açıkça söylüyorum. Dinim milletim vatanım için…”

17-25 Aralık soruşturmasının en önemli şüphelisi olan eski Bakan Egemen Bağış ise twitter hesabından aynı esnada eleştiri konusu olan Bakara-makara diye tanımladığı tweetlerinden sonra şimdi de “Bayrağımız İnmez, Vatan Bölünmez!” diye tweetler atıyordu.

Tüm bunların üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trabzon’da geride üç kız çocuğu babasız bırakan Başkomiser Ahmet Çamur’un cenazesindeki sözleri ise hepsini aştı: “İnanıyoruz ki şehadet makamına ulaşmış olan bu şehidi uğurluyoruz. Ne mutlu onun ailesine, ne mutlu onun tüm yakınlarına…”

Bu noktada aslında durup, şu fotoğrafa bakalım, her şeyi anlatıyor. Cenazenin önünde kahrolan baba ve elini tabuta atıp nutuk atan Cumhurbaşkanı…

Çözümün tek bir anahtarı var, o da silahların susması

Bir yanda insanların gözyaşları, bir ömür iyileşmeyecek yüreklerindeki yara, bir yanda ise AKP ve MHP’li siyasetçilerin bitmeyen savaş çağrıları. Devlet Bahçeli sıkıyönetim çağrısı yapıyor, AKP iktidarı savaşı derinleştirecek her adımı atıyor. Oysa sıkıyönetimlerle, darbelerle, sınır ötesi operasyonlarla, köy boşaltmalarla, yargısız infazlarla, Diyarbakır cezaevleriyle, şiddetle, on binlerce Kürdü hukuksuz hapse atarak Kürt sorununun çözülmediğini gördük.

Çözümün tek bir anahtarı var, o da silahların susması, diyaloğun yeniden başlaması ve daha fazla demokrasi. Bugün ekmek gibi, su gibi barışa ihtiyacımız var.

Kafası azıcık çalışan herkes bilir, savaşın ilk kurbanı gerçektir. Bu noktada Gezi’de yaşadıklarımız bir an dahi aklımızdan çıkmamalı. İstanbul’un, Ankara’nın ortasında yüz binler sokaktayken, insanlarımız katledilirken, gaza boğulurken, işkence görürken ana akım medya penguen belgeselleri gösteriyor, Fatih Altaylı gibi ‘gazeteciler’ Erdoğan’a ‘Aman efendim, tabii efendim’ sorular yöneltiyorlardı.

Ankara’nın ortasında Ethem Sarısülük’ü başından vuran, Berkin’in katilini halen koruyan zihniyetin bugün Varto’da, Lice’de, Silvan’da neler yaptığını, yapabileceğini aklımızdan çıkartmayalım.

Peki tekrar başlığa dönelim, insanlar cenazelerde“Erdoğan, oğlunu askere gönder” derken, Erdoğan’ın oğulları ne yapıyor diye merak edenler olabilir. Her iki oğlu da basından takip ettiğimiz kadarıyla son derece meşgul, ikisi de servetlerine servet katmaya çalışıyor.

T24 haberine göre Bilal Erdoğan 72 milyon dolarcık ödeyerek gemicik filosuna dördüncü gemiciğini katmış.Erdoğan’ın diğer oğlu Burak Erdoğan ise kardeşi Bilal’ın birkaç adım önünde, 2013 yılında 20 milyon dolar ödeyerek gemicik filosuna altıncı gemiyi katmış, babasının meydanlarda eleştirdiği İsrail’le ticaretine devam ediyor.

Onlar servetlerine servet katarken, Türkiye’de üniforma giydirilmiş yoksul çocukları, müzakerelerin yeniden başlamasıyla bir saat içinde masada çözülebilecek bir savaşa gönderiliyor, o savaşta ölüyor.

Son sözü Şırnak’ta hayatını kaybeden 21 yaşındaki onbaşı Barış Aybek’in babası Turabı Aybek’e bırakalım: “Oğlumun ismi ne? Barış! Bu ismi ona annesi koymuştu, dayısının ismiydi. Çok basit ve açık: “Oğlumun ismi gibi bir ülkede yaşamak isterdik. Böyle bir ülkeyi özlüyoruz.”

 




Kaynak: diken

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1649 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Basından yazılar Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI