Bugun...



Ergin yıldızoğlu yazdı:Faşizm yine gerçek ve yakın tehlike


facebook-paylas
Tarih: 26-06-2016 23:55

Ergin yıldızoğlu yazdı:Faşizm yine gerçek ve yakın tehlike

Faşizm yine gerçek ve yakın tehlike

Ergin yıldızoğlu

Geçen yüzyılın ilk yarısında İtalya ve Almanya’daki rejimlerin II. Dünya Savaşı'nda tasfiye edilmesinden sonra faşizmin, esas olarak kapitalizmin kendisinden değil az gelişmişliğinden kaynaklandığına, Alman ve İtalyan faşizmlerini de her iki ülkenin kapitalizmlerinin geriliğine bağlanabileceğine ilişkin bir yaklaşım egemen oldu.

 

Soğuk savaş boyunca, ABD ve Avrupa demokratikleşme söylemlerine sarılırken, Latin Amerika’da , Uzak Doğu’da, Türkiye’de gerçekleşen kanlı askeri darbeler faşizmi salt açık şiddete indirgeyen bir yaklaşıma yol açıyor, İspanya ve Portekiz’de faşist rejimlerin yerini liberal demokrasiye bırakması, faşizmin azgelişmişlikle ilgili bir sorun olduğu savını destekliyordu.

 

Ne var ki, geçmişte, faşist hareketin iktidara yürümesine olanak veren koşulların hemen hepsi 21. Yüzyıl'ın başında, kapitalizmin yapısal krizi derinleşirken, gelişmiş ülkelerde. ABD ve Avrupa’da yeniden ortaya çıkmaya başladı.

 

Kapitalizmin bir ürünü...

 

Gerçekten de tarih bize faşizmin, kapitalizmin aşılamayan bir ekonomik krizi içinde ortaya çıkan bir siyasi, toplumsal hatta kültürel akım bir devlet "biçimi” olduğunu gösteriyor.

 

Kriz kronikleşirken, bir taraftan işsizlik, yoksullaşma, güvensizlik (sosyal statüsünü kaybetme korkusu), diğer taraftan finans sermayesinin asalak yapısının gözler önüne serilmesi, sınıf çelişkilerini keskinleştiriyor, kapitalist sınıfın hegemonik fraksiyonunun halktan aldığı rızayı zayıflatıyor, toplumsal dokuyu çözmeye başlıyor. Bu çözülme, 1930’larda öncelikle "orta- küçük burjuva” olarak tanımlayabileceğimiz işletme sahiplerinin yaşam dünyalarını etkiliyor, örgütlü işçi hareketinden, onun siyasi ifadelerinden, komünizmden korkmalarına yol açıyordu.

 

Düzenin seçkinlerini, özellikle finans sermayesini, ulusal ahengi bozan "yabancı” unsurları hedef alan, güvensizliğe çare, güçlü bir lider, organik bir toplum öneren faşist hareket bu kesimin içinden doğdu. Faşist hareket, ırkçı, şoven milliyetçi, otoriter- eril, duygulara hitabeden eklektik demagojik bir söylemle orta sınıfları etkisi altına aldı. O noktada, büyük sermayenin toplumsal çözülmeyi önlemek, emek disiplinini, emperyalist genişleme politikalarını dayatmak, bir sosyalist devrim olasılığına karşı önlem olmak üzere faşist hareketi desteklediğini, iktidara taşıdığını görüyoruz.

 

Kapitalizm 1970’lerden bu yana uzun bir yapısal kriz içinde. Bu krizi yöneten ekonomik model tükenirken, 2007 mali krizi patlak verdi: İşsizlik, yoksullaşma, bu kez özellikle beyaz Hıristiyan işçi sınıfı içinde güvensizlik, sosyal statüsünü kaybetme korkusu yaratmaya başladı; krizin kaynağı olarak görülen finans sektörünün, yöneticilerinin maaşlarının müstehcen düzeyi, gelir dağılımı tartışmaları toplumun gündemine oturdu.

 

Dün ekonomik durumu bozulduğu, sosyal statüsünü kaybetmeye başladığı için, faşist demagogların ırkçı otoriter çağrılarına cevap veren orta küçük mülk sahibi sınıfların yanına bugün işçi sınıfının önemli bir kesimi de ekleniyor.

 

Krizdeki sermaye birikim rejiminin işçi sınıfı bir çözülme yaşıyor, elindekini koruma çabası içinde. Bu eskiye yönelik bir nostalji, olana sarılan muhafazakâr bir refleks, bu duruma yol açan egemen sınıf seçkinlerine, düzen partilerine karşı büyük bir güvensizlik üretiyor.

 

Diğer taraftan, kriz içinde, işçi sınıfının bir kesimi çözülürken, yeni teknolojilere, sermayenin girmeye başladığı yeni değerlenme alanlarına bağlı olarak yeni emek biçimleri ve yeni işçi sınıfı kesimleri şekillenmeye başlar. Yeni teknolojiler dün elektrikli makineler, hareketli bant sistemi vb., iken bugün, dijitalleşme, robotlar, bilişim ağları olarak düşünülebilir. Hizmet, özellikle sağlık ve eğitim sektörü, kültürel (simgesel) üretim alanları da bize sermayenin 1980’lerden bu yana hızla girmekte olduğu yeni alanları verir.

 

İşçi sınıfının çözülmekte olan kesimi, ırkçı faşist demagogların çağrılarına kapılabilirken, işçi sınıfının yeni şekillenen kesimi, bu kesime katılmaya hazırlanan gençler örneğin İngiltere’de Brexit tartışmasında farklı bir tavır sergiliyorlar; bir ankete göre, bu kesime katılmak üzere yetişen Manchester Üniversitesi öğrencilerinin yüzde 95’i, AB’den çıkmak istemiyor.

 

Dün Yahudileri tehlike olarak saptayan ideolojik kültürel eğilim bu kez yabancı işçileri, giderek Müslüman göçmenleri hedef almaya başlıyor, işçi sınıfının yeni daha eğitimli kesiminin bu konuda da daha temkinli davrandığı görülüyor.

 

Süreç hızlanırken...

 

Faşizmin yeniden gündeme gelmekte olduğunu düşündüren gelişmeler İngiltere’de, Avrupa Birliği’nden çıkma "Brexit”, kampanyasında hızlandı. İşçi Partisi’nin kadın Millet Vekili Jo Cox'un, "Önce Britanya” sloganı atan yarım akıllı bir faşist tarafından öldürülmesi geleceğe ilişkin önemli bir ip ucu verdi. Fransa’da yeni çalışma yasasına karşı yaygın, şiddetli işçi direnişi, Batı kapitalizminin sözcüsü medyanın, Fransız hükümetine "sakın bunlara teslim olma” mesajları sınıf mücadelelerini keskinleşme düzeyini gösterdi. 2016 kupa maçlarında ulusal futbol takımlarının taraftarlarının - esas olarak işçi sınıfından gençlerin- farklı ülkelerin orduları gibi çatışmaları da, yarın gerçek ordularda savaşa sürülebileceklerini düşündürüyordu.

 

Nihayet, Nazi rejimini, Yahudi Soykırımı'nın vatanı Almanya’da iki yılda bir tekrarlanan bir araştırmanın yayımlanan sonuçları, Nazi dönemine yönelik bir nostaljinin canlandığını; ankete katılanların yüzde 40’ının Müslümanları istemediğini, yüzde 40’ının eşcinsellerin öpüşmesini iğrenç bulduğunu, yüzde 60’ının sığınmacıların şiddetten kaçarak geldiğine inanmadığını, aşırı sağın şiddet kullanma eğiliminin, şoven milliyetçi akımların toplumsal desteği artığını gösteriyor.

 

1930’larda olduğu gibi yine, bir kapitalizm ölüyor, yeni bir kapitalizm, ya da sosyalizm henüz doğamıyor. Tarihin bu çatlağından yine sınıflı toplumların, kapitalizmin en çirkin canavarları, sahneye çıkıyor...

 

Ve Türkiye

Kapitalizm ve faşizm konusu bizi ister istemez Türkiye’deki rejimin karakterine ilişkin tartışmalara getiriyor.

 

İktidardaki Faşizme ilişkin özlü bir tanıma göre "Faşizm, finans-kapitalin en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğüdür.” Bu tanıma, totaliter, organik toplum arzusunu, cinsiyetçi saplantıları, kitle tabanını, sokak terörünü gündeme getiren dinamikleri de ekleyebiliriz.

 

Bu zeminde ilerlersek, AKP’de temsil edilen (toplumdaki gerici örgütlenmesi giderek derinleşen) siyasal İslam’ın birliğinin ifadesi olan lideriyle, devleti "bir”leştirme sürecinin, artık tamamlanmak üzere olduğunu söyleyebiliriz. Bu "bir”lik, tüm seslerin kısıldığı, muhalefetin tasfiye edildiği, dinci ideolojinin egemen kılındığı, totaliter, organik bir toplum arzusunu, bunu elde etmek için içsavaşı dahi kabul edebileceğini, açıkça ifade ediyor.

 

Siyasal İslam’ın entelijensiyasının devleti ele geçirmesine paralel, "kültürel sermayelerini” (sahip oldukları simgesel üretim araçlarını) kullanarak toplumda üretilen ekonomik artığa ulaşmaya, böylece bir kapitalist sınıf fraksiyonuna dönüşmeye başladığını söyleyebiliriz. Bu kapitalist sınıf fraksiyonu devletin şiddet araçlarını, kültür endüstrisinin simgesel şiddet araçlarını doğrudan (denetimsiz) kullanabiliyor. Giderek kendini belli eden bir sokak gücü de şekilleniyor. Bu fraksiyon üretken bir sınıf değil, finans-kapitale eklemlenmiş, rantçı, kısacası asalak bir sınıf. Bu özelliklere, bu sınıfın ideolojisinin yayılmacı, fetihçi bileşenlerini de ekleyince, karşımıza, "finansa kapitalin en gerici..” diye başlayan tanıma uyan bir oluşum çıkmaya başlıyor.

 

"Faşizme karşı omuz omuza”

 

Faşist devletin, gerektiğinde sivil "milislerle” uygulanan açık fiziki ve medya ve devletin ideolojik aygıtlarıyla uygulanan simgesel şiddete dayalı totaliter yapılanması altında demokratik siyaset yapmanın araçları hızla ortadan kalkar.

 

İkincisi, faşizme karşı durabilecek tüm demokratik güçleri, faşist ideolojinin bileşenlerini dışarda bırakan bir söylemle birleştiren bir muhalefet tarzının inşa edilmesi yaşamsal bir önem kazanır. Tarihsel deneyler, bu "birleşmenin”, işçi sınıfının, en gelişkin (bilgi, kültür, beklenti) ve dinamik (örgütlenme kapasitesi) kesimlerinin (1930’larda sanayi işçileri) etrafında, sosyalistlerin inisiyatifiyle kurulamadığı taktirde başarılı olamadığını gösteriyor. Bu bağlamda gidilecek yolu işaretleyen birer kilometre taşı olarak, "Gezi Olayı”, liselerden yükselen ses, LGBT direnişi çok önemli gelişmelerdir.

 

Gezi Direnişi, LGBT direnişi yukarda değindiğim yeni sınıf şekillenmesinin kendini açığa vurduğu iki "mekândır.” Liselilerin direnişiyse bu yeni sınıfın geleceğini koruma refleksi olarak okunabilir: Yeni şekillenmekte olan sınıfa katılmaya hazırlananlar, siyasal İslam’ın iktidarını konsolide etme projesinin, bugün özgürlüklerini kısıtlama, yarın kendilerini işsizliğe mahkum etme pahasına dayatılmasına karşı çıkıyorlar. Karşımızdaki salt bir gençlik hareketi değil, sınıf mücadelelerinin muhalefete yol gösteren bir biçimidir!

 

Faşizme karşı direniş, birlik konusunda en geniş deneyime, donanıma sahip sosyalist hareketin sürece bu açıdan bakmaya çalışması özellikle önemlidir.




Kaynak: Bir Gün gazetesi

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1007 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Basından yazılar Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI