Bugun...



Gramsci’de diyalektik hegemonya / Peter D. Thomas

Gramsci’nin hegemonya anlayışı insani bilimler, sosyoloji ve tarih gibi pek çok alanda yay­gın bir şekilde kabul görmektedir. Onun bu konudaki Marksist bakışı, Marksist ideoloji­de yer alan emekçi diktatörlüğü ve kapitalist devletin ortadan kaldırılması gibi söylemlere nazaran daha geniş kitlelere ulaşabilmiş gibi görünmektedir.

facebook-paylas
Tarih: 12-02-2020 18:47

Gramsci’de diyalektik hegemonya / Peter D. Thomas

Gramsci’de diyalektik hegemonya

Peter D. Thomas

 

 

Gramsci’nin hegemonya anlayışı insani bilimler, sosyoloji ve tarih gibi pek çok alanda yay­gın bir şekilde kabul görmektedir. Onun bu konudaki Marksist bakışı, Marksist ideoloji­de yer alan emekçi diktatörlüğü ve kapitalist devletin ortadan kaldırılması gibi söylemlere nazaran daha geniş kitlelere ulaşabilmiş gibi görünmektedir. Ne var ki kavram tamamıyla zıt anlamlarla yüklenmese de gerek eski gerekse yeni okuyucular tarafından farklı anlam­lara çekilebilmekte, hem teorik önemi hem de çağımızı açıklama konusunda belirsizlikler sergilemektedir.

 

Yaygın olan bir yoruma göre Gramsci için hegemonya; önder bir sosyal grubun diğer gruplar üzerinde tek yönlü kararlarını dayatmaktan ziyade onların etken veya edil­gen kalmış isteklerini teminat altına almayı ifade eder. Doğrudan silaha başvurmaktan çok ideolojik bütünleştirmenin ince manevralarını kullanır. Bu bakış açısında, hegemonya-rıza; diktatörlük-baskı ilişkisine karşıt olarak algılanmakta olup hegemonya siyasetini etkin bir şekilde adı konmamış bir etik ilişkiler bütününe indirger. Bu yorum dolayısıyla Hapishane Defterleri’nden ve erken dönem Cumhuriyet İtalya’sından günümüze değin şekillene- gelmiş olan hegemonya kavramı için bir rehber niteliği taşır.[1] Her ne kadar sıklıkla karşı gelinse de bu yorum özellikle kültürel çalışmalarda ve antropolojide yaygın olarak kabul görmektedir.[2]

 

İkinci bir yorum ise Gramsci’nin hegemonyasını çeşitliliğin kabul görmesiyle veya ‘eşitlik mantığıyla’ yola çıkılarak varılmış bir toplumsal siyasi yapılanma kuramının öncülü olarak görür. Hegemonya burada farklı olanların bütünleşik bir sosyo-politik yapı içinde birleştirilmesi anlamında kullanılır ki bu bütünleşik yapı gerçek anlamda siyaset yapıla­bilmesinin yegâne şartıdır. Bu anlayış, Gramsci’nin hegemonyasını radikal-liberal gelenek doğrultusunda ister grup ister kast veya sınıf olsun kolektif politik paydaşların birlikteliği olarak algılar. Bu anlayışın ortaya çıkması savaş sonrası İtalya’sı anayasal düzen oluşturma sürecinde komünist ve liberallerin karşı karşıya gelmeleriyle yakından ilişkilidir.[3] Günümüz politika felsefesinde genellikle hegemonya kavramı bu anlamda kullanılır.[4]

 

Üçüncü bir yorum ise ilk iki yorumun faraziyelerine dayalı olup hegemonya/rıza ilişkisinin sivil toplumlara aitken baskı ve hükümranlığın ise devlete ait olduğunu öne sü­rer. Hegemonya burjuva toplumunun nüvesinde olup moleküler ve hatta rhizomatik bir çizgi izler. Bu yorum Gramsci’nin hegemonyasını kendini sosyal valörizsayonunda etkin kılan bir tür anti-siyaset olarak betimler. 1960 ve 70’lerde ortaya çıkan yeni sol görüşün yorumlarına dayandırılan ve Batı tarzı Maoculuktan ve geç dönem Avrupa komünizmin­den de etkilenen bu hegemonya anlayışına günümüzde politik bilimlerde ve sosyolojide rasdanılmaktadır.[5]

 

Son olarak dördüncü yorum jeopolitik alanda boy gösterir ve Thucydides’e kadar uzanan bir geçmişi vardır. Bu görüşte, hegemonya savaş veya savaş ilanı öncesinde devletler arasında, bazen gizli bazen aleni olarak gerçekleşen güç mücadelesinden başka bir şey de­ğildir. İlk temsilcileri biraz daha karmaşık görüşlere sahip olsa da Üçüncü Enternasyonal’de ortaya çıkmıştır.[6] Bu dördüncü yorum ne kadar yeni Gramscici bakış açısına sahip çevreler­ce fazla kabul görmese de özellikle uluslararası ilişkilerde Gramsci’yi yansıtan görüş olarak boy gösterir.[7]

 

Bu yorumlardan her biri aslında Gramsci’yi modern siyaset tarihinde karşılaşılan belli bir düşünüre indirgemektedir. Rızayı merkeze koyan birinci yorum Hobbescu bir şekil sergilerken, eşitlik mantığına dayalı ikinci yorum ise ustaca gizlenmiş ve geleneksel olarak herkesin iradesinden genelin iradesine kaymayı öngören Rousseaucu görüşe benzemekte­dir. Üçüncüsü ise Hukuk Felsefesi’nde alternatif bir sosyalleşmenin temelinde mevcut sivil toplumun çeşidiliğine ve zenginliğine vurgu yapan, Hegel’in anlayışıyla örtüşmektedir. Dördüncüsü ise Gramsci’nin hegemonyasını Kantçı (ve Yeni-Kantçı) modern uluslararası hukuk anlayışının bir komünist versiyonu olarak yansıtmakla kalmayıp daha da ileri gide­rek Schmittçi görüşteki gibi uzlaşmaz değerlerin bir çarpışması olarak sergiler.

 

Bu bakış açılarının bir birleşkesi hegemonya kavramı üzerine Hapishane Defterle­rinde geleneksel ve hatta yaygın bir yorum meydana getirir. Bu yorum ilk etapta herhangi bir toplulukta önemli bir çoğunluğun taleplerinin teminat altına alınmasını; ikinci etapta kolektif bir politik özneye dönüşmelerini; üçüncüsünde bu grubun bir başka politik özney­le devletin bütün organlarını ele geçirmek üzere kapışmasını ve en nihayetinde de içtekine benzer bir şekilde dışta da bir savaş vererek uluslararası arenada baskın bir politik özne olma savaşını içerir.

 

Bu yorumların kuramsal arkaplanları farklı olsa da ortak noktalan hegemonya kav­ramını jenerik bir siyasi güç kuramı olarak görmeleridir. Böyle genel bir kuram ya mevcut güç ilişkilerini ve yapıları ters yüz etmekte ya da onları ortaya çıkaran önkoşulların tespi­tinde kullanılabilir. İlk durumda Gramsci bir anlamda Foucault’nun, o değilse bile Deleuze’ün öncüsü gibi algılanabilir. İkinci ve daha önemli olan durumda ise bilinen Croceci tabiriyle, ‘Proleterya’nın Weber’i’ olarak nitelendirilebilir.[8] Her iki durumda da hegemon­ya; denge, bütünleşme ve yasallaşma – devrimci ve sosyal düzeni ret eden değil de mevcut sosyal düzeni tanıyan bir direnişin negatif yasallaşması olsa bile- anlamına gelmektedir. Bu bağlamda hegemonya Weberci ve yeni Kantçı anlayış çerçevesinde hâkimiyet tipolojisi içine sokulmaktadır.

 

Pek çok sözde gerçek gibi bu yorumlar da elbette kasıtlı bir şekilde orijinal metin­lerinden koparılmış alıntılara dayandırıldıklarından az da olsa gerçeklik taşıyabilmektedir. Benzer şekilde Gramsci’nin Hapishane Defterleri adlı eserinin yarım okumalarından kay­naklanan bu yorumlar Guido Liguori’nin Gramsci Conteso adlı eserinde de teyit edildiği üzere, aslında mesnetsiz olup hayal gücünden öteye gidememektedir.

 

Gramsci’nin Hapishane Defterleri’[9] adlı eserine ve bu eser üzerinde yapılan son tarihsel, filolojik ve kuramsal araştırmalara dayanarak, alternatif bir hegemonya tipolojisi önereceğim. Bu tipoloji şematik ve kısa olmakla birlikte temel olarak Gramsci’nin bütün­leşik politik projesini tam olarak yansıtacak nitelikte olacaktır. Gramsci için hegemonya dört ana unsurdan oluşur: ilk olarak, sosyal ve siyasi önderlik olarak hegemonya; ikinci olarak, siyasi bir proje olarak hegemonya; üçüncüsü bu hegemonyanın, somut kurumlar ve organlarda işlev görmeye başlaması; dördüncüsü, nihai ve kaçınılmaz olarak da işçi hareke­tinin sosyal ve siyasi hegemonya kurması. Bu dört evre söz konusu eserde hegemonyanın ilk evrede önderlik anlamıyla kullanılmasından yola çıkarak son çözümlemede modernist anlayışın da ötesinde yeni bir siyaset anlayışının ilke ve öncüllerini oluşturan diyalektik bir zincir teşkil eder.[10]

 

Bütün olarak bakıldığında bu hegemonya tipolojisi bize hem modern devlet gü­cünün nasıl ortaya çıktığını sergiler hem de ona karşı ve onun sonucunda ortaya çıkacak bir alternatif politik yapı sunar. Bir başka deyişle Gramsci’nin hegemonya kuramı tarihsel süreç içinde güç ilişkilerinin nedenleri ve sonuçlarıyla gelişimini inceleyerek bize modern dünyadaki ekonomik, sosyal ve siyasi hükümranlığın analizini yapmamıza olanak sağlar. Tarihsel hükümranlık türlerinin bu incelemeleri bize bugünkü oturmuş, rasyonalize edil­miş ve üstesinden gelinemez gibi görülen kapitalist hükümranlık modelinin yenilemez- liğinden ziyade bilhassa onu bertaraf edecek güçlü ve otonom yeni alternatif biçimlerin oluşturulabilmesi için ortaya konmuştur.[11] Bir başka deyişle, Hapishane Defterleri’nde öne sürülen hegemonya mevcut dinamiklere alternatif olabilecek yeni sosyal yapıları ve ‘bütünleşik bir medeniyeti’ kurgulayan bir hegemonya anlayışıdır.[12]

 

Sosyal ve siyasi liderlik bağlamında hegemonya kavramı: Gramsci bu kavramın bu niteliklerini Rus sosyal demokrasi tartışmalarından ve Lenin’den etkilenerek oluşturmuş­tur.[13] O bağlamda hegemonya işçi sınıfının Çarlık Rusyasına karşı bütün diğer sınıflara siyasi liderlik etme kapasitesi olarak algılanmaktaydı. Ekim Devrimi’nden sonra kitlesel politika Birleşik Cephe ve NEP politikaları çerçevesinde yeni gelişmeler yaşadı.[14] Daha sonra Gramsci İtalyan Komünist Partisinin lideri olarak bu çerçeveyi kendi toplumunun gerçekliğine adapte ederek İtalyan işçi sınıfı üzerinden İtalya halkının sosyo ekonomik ve siyasi problemlerini çözme yoluna gitti. Faşist rejimce tutuklanması üzerine hapishanede geçirdiği ilk dönemlerde İtalya ve Avrupa’daki egemen sınıfların nasıl egemenliğe ulaştığı konusunda çalışmalar yaptı Böylece ilk ve takip eden yıllarda Gramsci sol kanat güçlerin tarihten ders çıkararak kendi hegemonya tasarılarını oluşturabilecekleri kanısına vardı. Ona göre, siyasetin bir yönetim ve hükümranlık alanı olmaktan çok genel anlamda bir liderlik alanı olması daha fazla ön plana çıkmaktaydı ve temel olarak iki farklı lideriik anlayışına dikkat çekmekteydi: Burjuva tipi liderlikte liderle yönetilen arasında pasif devrim odaklı bir mesafe söz konusu iken proleter siyasette sosyo politik dönüşüme olanak tanıyan ve kitlele­rin kendilerini ifade etmesine olanak tanıyan bir liderlik anlayışı söz konu idi. Bu ikinci tip liderler kitlelerden bir şeyler öğrenen, Marxs’m Feuerbach Üzerine Tezlerde da belirttiği gibi bir anlamda eğitimcilerin eğitildiği bir sürecin parçası olmalıydılar.

 

Siyasi bir tasarı olarak hegemonya: Gramsci’nin hegemonyası yukarıda sözü geçen proleter hegemonyanın şahsına münhasır özelliğini taşır. Gerçek hegemonya sıradan bir propaganda veya tipik bir nüfuz aracı olmayıp tarihsel süreçte olması gerekenin gerçek- lqtirilmesine yönelik bir müdahale tasarısıdır ve sürekli aktif ve ajitasyon içeren ve geniş kitleleri sosyal, kültürel ve dini vb konularda her platformda ve mevzide dinamik tutan bir liderlik anlayışını öngörür. 19 yy da ortaya çıkan burjuva hegemonyasını iyi incele­yen Gramsci bütün sınıfların -bazen birbiriyle çatışsa bile- ve çıkar gruplarının katılımını öngören bir hegemonya anlayışının nasıl tesis edilebileceği sorusunu sormuş ve mevcut düzen içinde ezilen sınıfların, ötekileştirilmiş grupların ve sömürülen insanların aktif olarak temsil edilebileceği bir hegemonya anlayışını benimsemiştir.[15] Hegemonyayı bir siyasi araş­tırma tasarısı (projesi) olarak gören Gramsci sürekli modern bilimin deneysel yönüne vurgu yaparak proleter bir bilgi birikiminin oluşturulmasına ön ayak olmaya çalışır. Ona göre hegemonya tesis etmeye çalışan siyasi aktörler sürekli öneriler getirmeli; iş görür olup ol­madıklarını uygulayarak test etmeli, düzeltmeler yaparak bu düzeltmeleri de somut politik problemlerin çözümünde uygulama yoluyla sınama yoluna gitmeliydiler. Bu süreç sadece mevcut siyasi oluşumla onu dönüştürmeye çalışan güçler arasında değil yönetenle yöneti­len arasında da diyalektik bir alışveriş ve dahası etkileşim anlamına gelmektedir. Bu tür bir proje daha demokratik ve özgürleştirici politik deneyimlerin yaşanabileceği pedagojik bir laboratuvardır adeta.[16]

 

Hegemonyanın Somut Kurumlan: Gramsci liderlik ve hegemonya kuramlarının yeterli olmadığını savunarak ve daha da ileri giderek bu projeleri uygulamaya koyabile­ceği kurumların da oluşturulması gerektiğini savunmuştur. Bu savunusunu oluştururken Rusya’daki tartışmalardan yola çıkmış ve o tartışmalardan tamamen kendisine özgü olarak nitelendirilebilecek ‘hegemonya aygıtıı kavramını oluşturmuştur.[17] Bu kavram üzerinden Gramsci politik kurum ve organizasyonların kendilerini ve düşüncelerini kitlelere benim­setme ve anlatma dahası kabul ettirme yolunu izlediğini dile getirmiş ve özellikle 19 yüzyıl Avrupa burjuvazisini oluşturduğu hegemonya aygıtı veya aygıtları onun fikirlerini oluştur­masında önemli bir katkı sağlamıştır. Gramsci burjuvazi iktidarında hegemonya aygıtınının sadece siyasi partiler ve seçim sisteminden ibaret olmadığını; burjuvanın isteklerini ve beklentilerini sosyal yaşantının her alanında, her platformda gündelik yaşamda ve edebi eserlerde dile getirdiğini vurgular. Feodal yapı altında ezilen burjuvanın nasıl kendini ifade etmeye başladığını ve nasıl diğer sosyal grupları arkasına alarak liderliğe soyunduğuna dik­kat çeker. Burjuva hegemonya aygıtı gazete, yayınevleri, eğitim kurumları, sosyal birlikler, spor kulüpleri ve diğer toplumsal vasıtalarla oluşturulmuş kısacası aşağıdakilerin birlik­teliğiyle teşkil edilen üst yapı organizasyonlarıyla gerçekleştirilmiştir.[18] Gramsci eserinde sürekli burjuva aygıtlarını yıkarak ve o aygıtların yerine proleteryanın kendi söylemlerini ve beklentilerini gerçekleştirebilecekleri mekanizmaları yavaş yavaş oluşturacakları ve eşitliği getiren sömürüyü ve baskıyı yok edecek aygıtların yerleştirilmesinin yollarını sorgulamak­tadır. Seçmene dayalı ancak kemikleşmemiş bir anayasal güç tesis etmenin bir yolu var mıydı acaba? Marx’ın Paris Komünü’nde dile getirdikleri çerçevesinde Gramsci baskı oluş­turmaktan ziyade yayılmacı ve anamalcı süreç içinde sürekli bir devrim hareketi oluştura­cak bir hegemonya aygıtı tasarlamaktaydı.[19] Mevcut sosyo politik düzenin temel yapıları gerçekçi bir şekilde göz önüne alındığında böyle bir sürecin önkoşulları ne olabilirdi acaba?

 

İşçi Hareketi Hegemonyası: Önceki ve olası hegemonyaları inceleyen Gramsci tipolojisinin dördüncü ve son evresi olarak işçi hareketine yönelir ve bir an önce işçi hareketi hegemonya aygıtlarının oluşturulması gerektiğini savunur. İşte sadece bu bağlamda Grams­ci’nin formulasyonunda ortaya çıkan kavramları anlamak mümkündür: Bir tarafta ‘madun sosyal gruplar’ ve ‘modern prens’ (politik siyasi yapı) kavramı, öte tarafta ise 1932’den iti­baren carceral colloquia  ve mektuplarında açıkça öne sürmeye başladığı katılımcı meclis kavramı: Bu kavramlar tümü bir arada ele alındığında faşizme karşı mücadelede işçi hare­ketine politik önderlik teşkil edecek koşulların oluşması üzerinde düşünülmesi gerektiğine işaret eder.[20]İlk anda bu argüman Gramsci bir kültürel üstyapı kuramcısı ve ekonomik gerekircilik karşıtı olduğu olduğu için fazla zorlanmış veya hayalperest görülebilir. Hatta zaman zaman Gramsci’nin hegemonyası Marksist ekonomi politiği ret eden Marksizm karşıtı bir kuram olarak da algılanmaktadır.[21] Ancak bu algılamalar Gramsci’nin Hapisha­ne Defterleri  adlı eserindeki derin içeriği ve bu eserin sergilediği büyük resmi görmekten yoksundur. Alberto Burgio’nun da vurguladığı gibi modern dünya yeni özgürlükleri ve yasaklarıyla önceki tarihsel dönemlerden apayrı bir dönemdir çünkü soyal refah ve yeni sosyal refah türleri için sayısız olanak tanıyan bir üretim, dağıtım ve yayılım olanağı sun­maktadır.[22] Emek bu yapılanmada artık yegane unsuru olmaktan çıkmış sınıf çatışmasının biricik temeli olarak nitelendirilemez olmuştur. (Örneğin geleneksel ve endüstriyel Ford işçileri gibi). Hem Gramsci hem de Marx için emek daha çok hem sosyal ilişkileri belirleyen hem de onlar tarafından belirlenen bir unsur haline gelmiştir. Modern kapitalist toplumun kurucusu burjuva sınıfi kendi söylemlerini ve haklarını hukuka sokan siyasi yapılanmayı da oluşturmuş ve artı değere ulaşmayı ve üretim araç ve gereçlerini sahiplenmeyi hak olarak görmekte ve bu anlayışı aşılamaktadır. Bu sermayeci toplumu dönüştürmek bu toplumun dinamiklerini çok iyi kavramak ve yine sürekli kendini yenileyen ve şekilden şekile giren o dinamiklerin nasıl dönüştürüleceğini iyi saptamaktan geçer. İlk etapta bu tür devrimci bir hareket azınlık sınıfin hâkimiyetine karşı koymak zorunda olup bunu yaparken Komünist Manifestoda da dile getirildiği üzere mülkiyet sorunsalını dile getirecek ve diğer bütün sınıf­ların da hakkını alabilmeleri için ve onların da desteğini alacak şekilde kurgulanmalıdır. Bu türden kendini özgürleştirici alt sınıf hareketi ile emekçi sınıf Gramsci’nin “modern prens” adını verdiği yeni hegemonya paradigmasını oluşturacaktır: Bu yeni durum eski sınıf alış­kanlıklarının unutulduğu, yeni keyif türlerinin keşfedildiği, ortakçı ve kolektif bağımsızlığı öngörür.

 

Önderlik ya da diğer bir deyişle dengeden ziyade kararsızlık üzerine kurulu dinamik liderlik; bilinen verileri dayatmaktan ziyade bilgi oluşturan bir kurum olarak siyaset; tüm bağdaşları içeren ve anayasal sınırlamalar getirmek yerine genişlemeye olanak tanıyan siya­set kurumlan; modern dünyanın en temel sosyal etkinliği olarak emek algılamaları bir mi­litan komünistin söylemleri olmalıdır. Merkezi devletçi modern sol kanat algılamalarından oldukça uzak olan Gramscici hegemonya anlayışı günümüz dünyasına radikal bir alternatif olarak karşımıza çıkmaktadır. Sürmekte olan Arap Baharımdan dünya çevresindeki İşgal ve Şiddet-karşıtı mücadelelere kadar, tüm kuşağın genel seferberliğiyle gelen yığın dene­yimlerinden doğan, yeni ama henüz kırılgan dünya görüşlerinin dolaşıma girmekte olduğu bir dönemde Gramsci’nin hegemonya siyaseti ve çağdaş bir Prens’in oluşturulması görüşü günümüzün meydan okumaları için prefıgüratif bir kelime hâzinesi sunar.

 

Çeviri: Rıdvan Caner

 

Kaynak: Bu yazı ilk olarak Felsefe Logos, Sayı 48, 2013/1 dergisinde yayınlanmıştır.

 

[1] İtalyanca tartışmada hegemonya kavramının fahri yorumlarının ayrıntılı olarak yeniden inşası için bkz.Guido Liguori 2012, Gramsci conseto. Interpetozioni, dibattş e polemichi 1922-2012, Roma: Editori Ruinitş University Press. See also D’orsi, Angelo (ed.)2008, Egemonie, Naplez: Edizioni Dante&Descartes

 

[2] Bu alımlama biçiminin eleştirel bir okuması için bkz. Crehan, Kate 2002, Gramsci, Culture  and Anthropology, London: Pluto Press.

 

[3]  ‘Italian road to socialism’ [Sosyalizmin İtalyan Yolu] üzerine hegemonyanın ‘popülist’ okuması için bkz. Liguori 2012, özellikle ss. 133 68. Uluslararası tartışmalarda bu perspektifin daha sonraki “ihracı “üzerine eleştirel değimler için, bkz. Casarino Cesare and Antonio Negri 2008, In Praise of the Common: a Conversation on Philosophy and Politics, Minneapolis: University of Minnesota Press, ss. 162-4.

 

[4]    Bu okumanm en etkili önerisi için bkz. Laclau, Ernesto ve Chantal Mouffe 1985, Hegemony and Socialist Strategy: Towards A Radical Democratic Politics, çev. W. Moore ve P. Cammack, London: Verso. Yaptığı tesirin bir örneği için bkz. Critchley, Simon 2007, Infinitely Demanding. Ethics of Commitment, Politics of Resistance, London: Verso. ‘ politik özenin bu birleştirme eylemi hegemonya momentidir’(s. 104).

 

[5]     Bu yorum en etkili biçimde Bobbio, Norberto 1990 [1969] tarafından formüle edilmiştir. ‘Gramsci e la concezione della societâ civile’, in Saggi su Gramsci, Milan: Feltrinelli. Onun önvarsayımalnnm eleştirel okumasu için bkz. Anderson, Perry 1976, ‘The Antinomies of Antonio Gramsci’, New Left Review, I, 100: 5-78; Opratko, Benjamin 2012, Hegemonie, Münster: Verlag Westfalisches Dampfboot; and Thomas, Peter D. 2009, The Gramscian Moment. Philosophy, Hegemony and Marxism, Leiden: Brill, özellikle, ss. 159-96. [Türkçesi: Peter D. Thomas 2013, Gramsci Çağı: Felsefe – Hegemonya – Marksizm, çev. İlker Akçay-Ekrem Ekici, Ankara: Dipnot, s. 227-275].

 

[6] Hegemonya kavramının jeopolitik kullanımı için bkz. Anderson 1976; ve Buci-Glucksmann, Christine 1980 [1975], Gramsci and the State, translated by David Fembach, London: Lawrence ve Wishart.

 

[7]   Uluslararası İlişkilerde Neo-Gramscici ilk jenerasyon kuramı için bkz. Gill, Stephen (ed.) 1993, Gramsci, Historical Materialism and International Relations, Cambridge: Cambridge University Press. Bu alandaki daha yeni görüşler için bkz. Morton, Adam David 2007, Unravelling Gramsci: Hegemony and Passive Revolution in the Global Political Economy, London: Pluto..

 

[8] Weber’in ve Gramsci’nin modemite kavramlarının, kendi politik tarihleri bakımından, fikir verici bir karşılaştırması için, bkz. Portantiero, Juan Carlos 1981, Los usos de Gramsci, Buenos Aires: Folios ediciones.

 

[9] Bu yeni eserler arasında en çok öne çıkanı dünya çapında yüzlerce akademisyenin yer aldığı International Gramsci Society tarafından yapılan kolektif araştırma olmuştur Bkz. Liguori, Guido and Pasquale Voza (eds) 2009, Dizionario gramsciano 1926-1937, Rome: Carocci.

 

[10] Bu evrelerin gelişmesi sentezlemeden ziyade, açık uçlu deneyimleme anlamında diyalektiktir. Hegel terminolojisiyle ifade etmek gerekirse: “Mantık Bilimi’nin diyalektik dizgesi”nden ziyade Tinin Fenomenoloj i’sinin Bildungsroman-diyalektiği.”

 

[11]    Q 15, § 62, s. 1827. Gramsci’nin Hapishane Defterleri [Quaderni del carcere] isimli eserme göndermeler uluslararası standartlara göre, defter numarası (Q), not sayısı (§),ve sayfası: Gramsci, Antonio 1975, Quaderni del carcere, edited by Valentino Gerratana, Turin: Einaudi.

 

[12] Q11, §27, s. 1434.

 

[13] Anderson 1976’nm yanı sıra, ayrıca bkz.Boothman, Derek 2008, ‘The Sources for Gramsci’s Concept of Hegemony’, Rethinking Marxism, 20:2 and Brandist, Craig 2012, ‘The cultural and linguistic dimensions of hegemony: aspects of Gramsci’s debt to early Soviet cultural policy’, Journal of Romance Studies, 12:3.

 

[14] Bkz. Buci-Glucksmann 1980 and Paggi, Leonardo 1984, Le strategie delpotere in Gramsci. Tra fascismo e socialismo in un solo paese 1923-26, Rome: Editori Riuniti.

 

[15] ‘Madun sosyal gruplar’ kavramının daha iyi incelenmesi için bkz. Green, Marcus 2011, ‘Rethinking the Subaltern and the Question of Censorship in Gramsci’s Prison Notebooks’, Postcolonial Studies, 14:4.

 

[16] Yeni ‘entelektüel birikimlere’ yönelik Hegemonya politikaları kavramı için bkz. Sotiris, Panagiotis 2013, ‘Hegemony and mass critical intellectuality’, International Socialism Journal, 137.

 

[17]  ‘Hegemonya aygıtı’ kavramının ayrıntılı analizi için bkz. Bollinger, Stefan ve Juha Koivisto 2001, ‘Hegemonialapparat’, in Das historiseh-kritisehe Worterbuch des Marxismus 5, edit. W.F. Haug, Hamburg-Berlin: Argument.

 

[18] Gramsci’nin modem devlette hegemonik oluşum kavramı için bkz. Frosini, Fabio 2012, ‘Reformation, Renaissance and the state: the hegemonic fabric of modem sovereignty’, Journal of Romance Studies, 12:3.

 

[19] Bkz. Marx, Karl ve Engels, Friedrich 1975-2005, Marx Engels Collected Works, Volume 22, London: Lawrence and Wishart, s. 334.

 

[20] Gramsci’nin temsili birliktelik üzerine son tarihsel çalışma için bkz. Vacca, Giuseppe 2012, Vita e pensieri di Antonio Gramsci, Turin: Einaudi.

 

[21]Gramsci’nin politik ekonomi konusunda görüşleri için bkz. Krâtke, Michael 2011, ‘Antonio Gramsci’s Contribution to a Critical Economics’, Historical Materialism 19:3

 

[22] Burgio, Alberto 2002, Gramsci storico. Una lettura dei ‘Quademi del carcere’, Rome-Bari: Laterza.




Kaynak: Köstebek Kolektifi

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 878 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Felsefe Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI