Bugun...


Transseksüel Tartışması ve İfade Özgürlüğü Üzerine
Tarih: 01-10-2019 14:48:38 Güncelleme: 03-10-2019 15:41:38 + -


LRB, 14 Temmuz 2016 sayısı, Okur Mektupları bölümü, Jacqueline Rose’a Beatrix Campbell ve Moira Dustin’in yanıtı; ‘Transseksüel olsaydım, eminim ki [Germaine] Greer’i bulunduğum hiçbir platformda istemezdim,’ yazmış Jacqueline Rose (LRB, 5 Mayıs). Ama transseksüel değil ve kamusal platformlar ona veya transseksüellere ya da başka herhangi birilerine ait değil: bu alanlar, kolektif biz’e ait – yani kamuoyuna. Kamuoyu platformları, dostlar arası muhabbet yeri değildir.

facebook-paylas
Tarih: 01-10-2019 14:48

Transseksüel Tartışması ve İfade Özgürlüğü Üzerine

Transseksüel Tartışması ve İfade Özgürlüğü Üzerine

 

*LRB, 14 Temmuz 2016 sayısı, Okur Mektupları bölümü, Jacqueline Rose’a Beatrix Campbell ve Moira Dustin’in yanıtı

Trans

‘Transseksüel olsaydım, eminim ki [Germaine] Greer’i bulunduğum hiçbir platformda istemezdim,’ yazmış Jacqueline Rose (LRB, 5 Mayıs). Ama transseksüel değil ve kamusal platformlar ona veya transseksüellere ya da başka herhangi birilerine ait değil: bu alanlar, kolektif biz’e ait – yani kamuoyuna. Kamuoyu platformları, dostlar arası muhabbet yeri değildir. Kamuoyu platformları, kamuoyu olarak insanları duyduğumuz, huzurlarında bulunduğumuz, onları dinlediğimiz, onlardan öğrendiğimiz, hesap sorduğumuz bir forum içinde, kamusal iletişime katıldığımız, siyaset yaptığımız bir forum içinde var olurlar.

Rose bunu elbette anlıyor ve pozisyonunu şöyle açıklıyor: “Genellikle insanları platform dışı bırakmama eğilimindeyimdir.” Ama Greer’i, bu eğilimini ihlal ederek aforozu hakkeden, fazla ileri gitmiş şeytanî şahsiyet olarak konumlandırıyor**. Greer kolay hedef. Onun trans meseleleri üzerine fikirleri ‘nefret dolu’ olarak tanımlanıyor. ‘Nefret’ ve ‘fobi’ sözcükleri, trans tartışmalarının mübalağalı kelime dağarcığının parçası. Bir başka öncü feminist eylemci olan Julie Bindel’a da ‘rezil’ dendi ve Ulusal Öğrenci Birliği’nin (NUS) konferanslarında geçirilen trans haklarını destekleyici önergelerde, platformlardan dışlanmasına karar verildi. Bindel arsız, laf dinlemez ve ara sıra da ofansif. Ama bi yandan da, en marjinalleştirilmiş ve iftiraya uğramış kadınların adalete ulaşması için mücadele veren usta bir kampanyacı. Ama NUS, öğrencilerin ne onu bizzat dinlemesine ne de onunla konuşmasına izin veriyor.

Trans hassasiyetleri adına feministlerin platform dışı bırakılmasının bu denli toksik olmasının nedeni bu işte: olan şey sadece bazı feminist sesleri susturmak ve meşru feminist söylemi kimi kamusal platformlardan dışlamak değil; buna bir de, öğrencilerin kendisini de aktif katılımdan, başkalarının fikirlerine meydan okuyup onları ya da kendilerininkini değiştirmekten alıkoymasını eklemek gerek. Bir keresinde NUS’nin kadınlar yetkilisini bu yasağı kamuya açık bir şekilde tartışmaya davet etmiştim. Cevabı hayır oldu. Bir feminist, neo-faşistlerle birlikte, NUS’nin yasaklılar listesine işte böyle girdi.

Daha yakın tarihli olaraksa, Britanya’nın önde gelen gey yayınlarından birinin – adı bende saklı – bir yuvarlak masa toplantısı düzenlemesini önerdim. Onların da cevabı hayır oldu. ‘Neden?’ diye sordum, ‘Korkuyor musunuz?’ ‘Evet,’ dediler. Aynısını bir Oxbridge siyasi yayınına da önerdim. Onlar da geri çevirdiler, yapmaz veya yapamazlarmış, çünkü, dediklerine göre, üniversitenin ev gibi güvenli bir alan olması gerekiyormuş. Sanki her ev güvenliymiş gibi! Sanki tartışmak tehlikeli bir şeymiş gibi!

Ama şunu da açıklayayım: Jacqueline ile eski dostuz, görüş birliğine vardığımız veya görüş ayrılığına düştüğümüz tartışmaları yıllardır keyifle yapıyoruz. Ama şunu kafam almıyor: Rose’un yazdığı 15 bin kelimelik yazıda neden Greer’in nefret dolu olduğu tespit ediliyor da feminizme saydıran zorbalık yok? Feminist ve gey aktivizmin getirdiği cinsel devrim, elbette, trans hayatlar sürülebilen siyasi manzarayı değiştirdi. Cinsel devrim, toplumsal cinsiyet modellerinin metalaşması ve görünürde birbirine zıt ve parodileşmiş maskülenlik ve feminenliklerin yeniden tesis edilmesi ile bir arada var oluyor. Tüm bunlar feminist forumlarda ve diyelim ki Mumsnet’te dillendirilebiliyor ama NUS’deki trans/feminist söylemde bu olamıyor.

Ben bunları yazarken, yukarıda ‘youngradfems’den [genç radikal feministler] gelen şu bildirim beliriyor:

Ne yazık ki, ‘nasıl cis-ayrıcalıklı bir hödük oldum’ başlıklı gönderiyi kaldırmak zorunda kaldık çünkü yazar, öğrenci arkadaşlarının kendisinin radikal feminist görüşlerini öğrenmesi halinde İĞRENÇ BİR TERF [trans dışlayıcı radikal feminist] KALTAK olarak ifşa edileceğinden korktu. Radikal feminist genç kadınların zorbalıkla susturulmasının bir başka örneği daha.

NUS’nin, transseksüelliği veya fuhşu sorunsallaştıran, hakaretamiz ‘transfobik’ ve ‘orospufobik’ yaftalanan (genellikle ikisi birlikte oluyor) feministleri platformlardan dışlama itkisi başka alanlara ve örgütlere de sirayet etti.

Şubat 2015’te, Observer’da yayınlanan ve platform dışı bırakma uygulamasına ve tartışmanın boğulmasına itiraz eden bir mektuba Deborah Cameron ile birlikte 130’un üzerinde imza topladık. Bu imzalar içinde Rose’unki yoktu. Mektubun ortaya çıkmasının sebepleri, Julie Bindel’ın başına gelenler, buna eklenen diğer dışlamalar ve feminist öğrencilere ve Goldsmiths’te komedyen Kate Smurthwaite’e (‘Nordik Model’i, yani seks satın alınmasının yasaklanmasını desteklediğini açıklamıştı) yöneltilen tehditlerdi; Germaine Greer etrafında koparılan velveleye ve filozof üniversite hocası Rupert Read’in maruz kaldığı çirkin tacizlere de değiniyordu. Trans ve feminist meseleleri üzerine 2013’te bir makale yazmıştı ama iki yıl sonra toplu bir hınç kampanyasının hedefi oldu. İnsanlar, Yeşiller Partisi adayı olarak yapacağı seçim etkinliklerini basmakla tehdit ettiler. Cambridge’den eski bir LibDem meclis üyesi trans olan Sarah Brown, Read hakkında şunları yazdı: “Transların, sözüm ona hezeyanlarına iştirak edilmemesi gereken pis sapıklar; seks işçilerinin, tuttukları yoldan muhakkak döndürülmesi gereken hafif meşrep orospular; ve mastürbasyonun, ortadan kaldırılması gereken bir tür toplumsal hastalık olduğu görüşünden daha muhafazakâr çok az şey vardır.”

Read, elbette ki, böyle görüşlere sahip değildi. Ama bunun bir önemi yoktu. Sosyal medya üzerinden aralıksız sürdürülen ve ölüm tehditlerinin de eşlik ettiği bir hınç kampanyası, Yeşiller Partisi’nin enikonu korkutulmuş olmasıyla da birleşince, Read, aslında hiç etmediği lafları ‘geri almak’ zorunda kaldı. Önde gelen bir trans aktivist olan Brown, formunun zirvesindeydi ve çirkeflikte ustaydı. Kendisi gibi Cambridge belediye meclisi üyesi olan birine verip veriştirirken şöyle yazmıştı: “Seni formaldehit içinde turşusu kurulmuş taşaklarımı emmeye davet ediyorum.” Bu alan, “nefret” ile dolmuş durumda.

Platform dışı bırakma uygulamasına karşı çıktığımız Observer mektubumuzda şunlar yazıyordu: “Bu taktikleri baskıcı ve gayri-demokratik bulmak için susturulan görüşlere katılmanız gerekmiyor. Üniversitelerin bu tür zorbalıklara karşı durma noktasında özel bir sorumluluğu var. Üniversitelere ve diğer kurumlara, göz korkutmaya yönelik girişimlere karşı durmaları ve demokratik siyasi diyalog konusundaki temel ilkeleri desteklediklerini teyit etmeleri çağrısı yapıyoruz.” İmzacılar arasında bilim insanları ve eylemciler, transseksüeller, fuhuş yanlısı ve karşıtı insanlar vardı ve hepsi demokratik tartışmayı sahiplenme ve platformlardan dışlama uygulamasına karşı çıkma konusunda ortaklaşıyordu.

İmzacılardan biri Mary Beard’dı. Tüm imzacıların tartışmalı meseleler üzerine ne düşündüğünü Deborah gibi o da bilmiyordu ama mektubun gazetede çıkmasından bir gün sonra, kendi bloğunda şöyle yazdı: “Adımın yan yana olmasından gurur duyduğum birçok insan var: Nimko Ali, Peter Tatchell, Lisa Appignanesi, Melissa Benn, Caroline Criado-Perez, Catherine Hall, Gia Milinovich, Sophie Scott, Francesca Stavrakopoulou ve daha birçoğu. Bu insanlar hiç de toplumsal cinsiyetin karanlık güçleri sayılmazlar ama gerçek bir gerici değilseniz tabi.” Ve şöyle devam ediyordu:

mektup Guardian’ın internet sitesinde yayınlandığından beri tweet bombardımanına tutuldum… Sadece tek bir insandan bir saat içinde altmış tweet aldım… Mesele söylenenlerden herhangi birinin etkisi değildi, mektubun olağan dışı ölçüde niyetli, kimi zaman son derece yanlış yorumlarına dayalı olarak hiç ara vermeksizin saldırılmasıydı… Birçok kadının başını siperden neden çıkarmak istemeyebileceğini kolayca görebilirsiniz (ki sırf bu bile bir toplumsal cinsiyet meselesi).

Peter Tatchell da tweet bombardımanına maruz bırakıldı – onun için çok daha incitici olmuş olmalı çünkü kendisi trans insanların ve seks işçilerinin güçlü bir savunucusu. O da aldığı birçok yanıtın “nefret dolu ve tacizkâr” olduğunu yazdı: “homo, yabancı, mizojinist, pedofil, kafadan çatlak vb. vb. Tehdit dolu başka tweet’ler de oldu: ‘Senin öldürülmen konusunda tweet atmak isterdim seni s*kik parazit.’” Öncü trans kampanyacı Stephen Whittle bloğunda şöyle yazdı: “Hayretle gördüm ki, Twitter’da trans sirenleri takıp gezenlerin en son hedefi, başkalarının yanı sıra, toplumsal adalet kampanyacıları Peter Tatchell ve Mary Beard olmuş.” Bu “kötücül gidişat,” acaba “kapsayıcı, hoşgörülü trans topluluğunun sonunun geldiğinin mi alameti” diye merak ediyordu. Cevap evet gibi görünüyor.

Goldsmiths Üniversitesi’nde ırk ve kültürel çalışmalar profesörü olan Sara Ahmed son derece sert: “Masadaki birileri, fiilen veya kasten, masadaki başka birilerinin imhasını savunuyorsa, orada bir diyalog söz konusu olamaz.” Oysa Whittle’ın da bize hatırlattığı üzere, konuşmak silah doğrultmakla aynı şey olamaz. Ahmed, Observer’daki mektubumuza karşı, gazetede bir hafta sonra yayınlanacak olan şu yanıtı organize etti: “Konuşma özgürlüğünün, hiçbir hesap verme sorumluluğu taşımaksızın ağzına geleni söyleme özgürlüğü olduğunu düşünmüyoruz.” Ama NUS’un platform dışı bırakma uygulaması, aslında tam da hesaba çekilmeye açık şekilde konuşma yapılmasını engelliyor: yalnızca konuşmayı değil, öğrencilerin aktif katılımını da – dinlemeye ve en önemlisi de dinlenmeye katılımı – yasaklıyor.

Feminizm, toplumsal cinsiyeti ve maskülenliklerin ve feminenliklerin inşasını sorunsallaştıran bir siyaset değilse nedir ki? Feminizm, “[toplumsal] cinsiyet belasına” bulaşmaya mecburdur. “Kadın nedir?” sorusunun feminist bir soru mu yoksa patriyarkal bir bilmece mi olduğunu kim bilecek? Örneğin Kate Bornstein ve Miranda Yardley gibi transseksüeller, bu soruları trans gündemine soktular.

Feminizm [toplumsal] cinsiyet belası çıkaramıyorsa, başka hiçbir şeyden bahsedemez; gerçekten de, Ahmed’in otoriter ‘diyalog’ mefhumu ile susturulur: dil anlamını yitirir ve siyaset vurulur.

Beatrix Campbell
Beverley, East Riding

Jacqueline Rose’un trans insanların deneyimlerini ele alan dokunaklı yazısı, bazı feministlerin trans gündeminin kimi veçhelerine dair dile getirdiği samimi endişeleri görme konusunda daha çok çaba harcayabilirdi. Rose, Germaine Greer’in trans insanlarla ilgili kullandığı dili haklı olarak nefret dolu diye tanımlıyor. Ancak, kendim de dahil birçok feminist, medyada işlenen bazı trans öykülerinin, insanların doğuştan getirdikleri maskülen ve feminen nitelikler taşıdığı mefhumunu (ki bu fikrin bizi götüreceği yer, [toplumsal] “cinsiyetli beyin” olduğudur) yeniden gündeme getirme potansiyelinden endişeli. Kimlik siyasetinin bu versiyonu, toplumsal cinsiyeti bütünüyle aşmayı hedefleyen bunca yıllık feminist tartışmalarda biyolojik determinizme doğru atılmış geri bir adım gibi geliyor. Üstünden atlanan ikinci mesele ise, trans çocuklar, ki bu noktada, muhtemelen geri dönülemez bir müdahalenin tercihi ve rıza yaşı konusunda önemli bir tartışmanın yürütülmesi şart. Bu noktaların ele alınması trans insanlara bir saldırı biçimi almak zorunda değil, ki Rose’un da belirttiği gibi, birçoğu toplumsal cinsiyeti feministler gibi eleştiriyor. Belki de yeni bir trans-TERF ikiliği yaratmaktan kaçınmanın bir yolu, tartışmayı şahsileşmeden kurtarmak (“kişisel olan politiktir” sözünü geçici olarak soğutacağız) ve bunun yerine hem kadınlara hem de trans insanlara yönelik ayrımcılığın hizmet ettiği siyasi gündemlere odaklanmak olabilir.

Moira Dustin
Brighton

Çevirmenin notları:

** Rose, bu eleştirilere yanıt verdiği LRB’nin 28 Temmuz 2016 sayısında, Greer da dahil feministlerin ifade özgürlüğünün destekçisi olduğunu belirtmiş.

Serap çevirdi

Kaynak

Ek bilgi

  1. Jacqueline Rose: FBA, Birkbeck Beşeri Bilimler Enstitüsü'nde Beşeri Bilimler Profesörü olan bir İngiliz akademisyenidir.
  2. Beatrix Campbell: Yazar, Feminist, Yeşil Parti, Oyun Yazarı, Yayıncı, Sosyal Yorumcu
  3. Dr Moira Dustin:Araştırma Görevlisi (Hukuk, Sussex Avrupa Enstitüsü)



Kaynak: Dünyadan Çeviri

Editör: Yeniden ATILIM

Bu haber 1072 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Çeviri Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
YUKARI