Bugun...



İnceleme: Devletin Kürde karşı şiddete dayalı özerk yapılanması

AKP döneminde oluşturulan ve devreye konulan hiçbir planın yeni olmadığı ortaya çıkarken, özellikle Cizre merkezli yürütülen operasyonlar geçmişte Bedirhan Bey’e yönelik gerçekleştirilen katliam girişimlerinin aynısı olduğunu gösteriyor. Bu amaçla devreye konulan idari yapılanmaların da Osmanlı döneminden beri aynı zihniyet üzerinden yürütüldüğü ve Kürtlerin oluşan doğal özerk yapılarını dağıtmak, parçalamak için sürekli merkezi düzeyde bölgeye “sömürge valilerini” andıran görevliler gönderildiği görülüyor. Bunu yaparken de Kürtler arası ilişkileri bozacak tedbirler alınması Kürtleri karşı karşıya getirmesi, “uysal Kürtlerin ödüllendirilmesi” başvurulan temel taktikler arasında.

facebook-paylas
Tarih: 14-01-2016 13:17

İnceleme:  Devletin Kürde karşı şiddete dayalı özerk yapılanması

İnceleme:

Devletin Kürde karşı şiddete dayalı özerk yapılanması

 

AKP döneminde oluşturulan ve devreye konulan hiçbir planın yeni olmadığı ortaya çıkarken, özellikle Cizre merkezli yürütülen operasyonlar geçmişte Bedirhan Bey’e yönelik gerçekleştirilen katliam girişimlerinin aynısı olduğunu gösteriyor. Bu amaçla devreye konulan idari yapılanmaların da Osmanlı döneminden beri aynı zihniyet üzerinden yürütüldüğü ve Kürtlerin oluşan doğal özerk yapılarını dağıtmak, parçalamak için sürekli merkezi düzeyde bölgeye “sömürge valilerini” andıran görevliler gönderildiği görülüyor. Bunu yaparken de Kürtler arası ilişkileri bozacak tedbirler alınması Kürtleri karşı karşıya getirmesi, “uysal Kürtlerin ödüllendirilmesi” başvurulan temel taktikler arasında.

Kürtlerin özerklik talebine yönelik “ihanet suçlaması” getirerek, kendi siyasi sistemini oluşturmaya çalışan AKP’nin “seçilmiş milletvekillerin yerine atanmış vekiller” üzerinden güncellediği Umumi Müfettişlik uygulaması, Osmanlı’dan beri uygulanan askeri yöntemler, 1925 Şark Islahat Planını güncellemesi gibi birçok planı peşi sıra hayata geçirmeye başladı. Aslında tarih ve güncel okumalardan anlaşılacağı üzere Kürtlerin doğal olan herhangi bir statüye kavuşturulmasa bile ortak dil, coğrafya, kültürel yapıları ve bir arada durmalarından kaynaklı olarak gelişen ve zaman zaman resmiyet düzeyinde de kabul edilen “doğal özerk” yapılanmalarına karşı devletin sürekli alternatif yapılar ortaya çıkardığı görülüyor.

Osmanlı’dan beri özerk yapılanmalara müdahaleler var

Osmanlı döneminde de bir yandan ‘mirlik’, ‘beylik’ gibi yapılar üzerinden bölgedeki özerk yapılanmalar resmi düzeyde kabul edilirken, diğer yandan bu yapılanmalara müdahale edildiği, buna karşı gelişen isyanlar ise bastırılarak merkezden atanan “Müşirler (Osmanlının son dönemlerindeki en yüksek askeri sıfat: Mareşal), Bölge Valileri” eliyle bölgenin kontrol altında tutulmasına çalışıldığı görülüyor.
Öyle ki bu dönemde Kürtlere ancak “kulluk karşılığında” özerkliğin bahşedileceği İdrisi Bitlisi’ye gönderilen telgrafta “kulluğunuz ve sadakatlerine” bağlı olarak özerk yapılanmaların sürdürüleceği belirtiliyor.

Aynı zihniyetin devamlılığı

1927 tarihinde hayata geçirilen ve 1952 tarihine kadar yürürlükte kalan Umumi Müfettişliği’n de tarihi Osmanlı dönemine kadar uzanıyor. Umumi Müfettişler” isimli kitabında bu uygulamanın sürekliliğinin altını çizen Cemil Kolçak, bunu “sistemin sürekliliğini, sadece bir kurum değil, ama aynı zamanda zihniyetin devamlılığını göstermesi bakımından üzerinde önemli durmayı gerektirir” sözleriyle dile getiriyor. Kolçak’ın sistem olarak devamlılığına işaret ettiği uygulama aslında değişik zamanlarda değişik isimlerle karşımıza çıkıyor.

Nizam etme ve medenileştirme misyonu ile hareket ediyor

Örneğin yine Kolçak’ın aktardığına göre Selçuk Akşin Somel, 17 Temmuz 1885 tarihli Hicaz Raporu’nda Abdulhamid’in güvendiği isimleri “bu yetkili ile görevlendirdiğini” aktardığını yazıyor. Aynı kaynaklarda Hicaz Valisi Müşir’in, Umumi Müfettişlik ile görevlendirilen Osman Nuri Paşa’yı “Tanzimat’tan beri Osmanlı bürokrasinin görülen ve taşra vilayetlerine yönelik bir asayişçi, nizamcı, medeniyetçi, terakkiyatçı misyon anlayışı ile hareket ettiğini” aktarıyor.

Nizam etmenin adresi belli

Nizam etmenin adresi ise belli. Abdulhamid döneminde Erzurum, Sivas, Van ve Bitlis illerinin “Mâmuratül aziz” ismiyle anılan ve “Sultan Abdulaziz’in aziz ettiği memleket” yakıştırması ile anılan Eleziz/Elazığ merkezli bir yapılanmaya gittikleri görülürken, Diyarbakır merkezli Bitlis, Elazığ, Sivas, Erzurum, Van illerinin yer aldığı ‘Vilayeti Sitte’ adıyla benzer hukukla yönetiliyor ve yine aynı bölgelerde ıslahat projeleri uygulanıyor. Fakat Osmanlı’nın son dönemlerinde bu bölgeler Ermeni nüfusun yoğunluğundan dolayı aslında Umumi Müfettişlik bir çeşit pazarlık konusu haline getiriyor ve özerk yapılanmaya yakın bir yapılanma olması isteniyor.

Yine 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti’nin Erzurum, Van, Mamüretü’l Aziz, Diyarbekir, Sivas, Bitlis olmak üzere altı vilayetlerinin bir arada yönetilmesi isteniyor. Aynı bölge 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi’nin 24. maddesinde “Altı Ermeni ili” olarak geçiyor.

Vilayet düzeni mi sömürge valisi mi?

Yine 2. Meşrutiyet döneminde Diyarbakır’ı da içine alacak biçimde Erzurum, Sivas bölgeleri kapsayan Umumi Müfettişlik hayata geçirildi ve İçişleri Bakanı’na bağlı müfettişler atandı. O dönemde hayata geçirilmek istenen Umumi Müfettişlik uygulaması bir çeşit “vilayet” düzenini içeriyordu ve bugün talep edilen “özerklik sistemine” yakın bir sistem olarak öngörülüyordu. Hatta yapılan kimi anlaşmalarda Umumi Müfettiş’in uyruğu bile pazarlık konusu yapılıyordu ve hangi şartlarda görevden alınacağı üzerine kimi görüşmeler gerçekleştiriliyordu.

Fakat atanan her Umumi Müfettiş esas olarak merkezi yönetime hizmet eden bir pozisyonda tutuldu ve örneğin Ermeni tehcirinde bu müfettişlikler rol oynadı. 1918 yılında Erzurum, Van, Bitlis Vilayeti ile Erzincan Sancağında Viyaleti Mühtahsile Müfettişliği kurularak bu göreve 23 Ağustos 1918 tarihinde Hasan Tahsin Uzer getirildi. Yine 1920 yılında Vilayeti Şarkiye Müfettişliği oluşturulurken başına da Celaletin Arif Bey getirildi. Bu yönetimin görevi ise sıkıyönetim ilan etmek, askeri teşkilatı gerekli gördüğünde lağvetmek Kuvayi İnzibatiye oluşturmaktı.

Ezen zalimler olarak nitelendirildi

Özellikle bölgede uygulanan Umumi Müfettişlikler’in değiştirilmesi gerektiği yönünde özellikle bölge milletvekillerinin çok sayıda talebi TBMM’nin ilk yıllarında gündeme getirildi. Örneği Erzurum Mebbusu Durak Bey, bu müfettişliklerde kimi değişiklikler yapılmasını ve eski tarzın doğru olmadığını savunarak, “Halk usulü idareden onların başına ezen zalimlerden o kadar fenalık görmüşlerdi ki, bir Müfettişi Umumi’ye itimat etmezler” diyerek bu önerilerini savunuyordu.

Özerklik taleplerine yanıltıcı cevaplar

Ancak bu tartışmalara rağmen ilk örnekleri Osmanlı döneminde ve coğrafya olarak da genelde Kürdistan’da hayata geçirilen bu yönetim modeli, Kürtlerin özerk yönetim taleplerine karşı benzer bir görüntü arz eden sert bir yanıt niteliği taşıyordu. Ayrıca Umumi Müfettişler’in kurulmasına ilişkin TBMM’de yapılan ilk oylamada sadece Bursa Mebusu Nureddin Paşa ret oyunun kullanması, Ergani, Erzurum ve Mersin’den birer vekil çekimser kalması, buna karşılık aralarında Kazım Karabekir’in de olduğu 88 mebus oylamaya katılmaması dikkat çeken önemli bir ayrıntı olarak duruyor.

Mirler ve Beylerin üzerinde bile Osmanlı’nın atanmışları vardı

Buna benzer uygulamaların da geçmişte hayata geçirildiği ve Kürtlerin kendi yapılanmaları üzerinde sürekli bir devlet yapılanmasının yer aldığı tarihi kaynaklardan da anlaşılıyor. Osmanlı arşivlerinde orjinali bulunan 6 Mart 1982 tarihli ve muhtemelen Erzurum Müşiri (Mareşal) Halil Kamili’ye ait olan bir belgede, Kürdistan’da Kürde güvenmeme ve Kürdün başında devlete bağlı bir kişinin bulundurulması gerektiğini çok net gösteriyor. Söz konusu belgede Van Eyaleti, Gevaş ve çevresinde Cizre ve Bohtan (Botan) albaylık rütbesi ile görevlendirilen Bedirhan Bey’in önerisi ile atanan Han Mahmud ve biraderi Han Abdal’ın “eşkiyalık yaptığı, kimi askerleri kandırarak yanlarına çektiği, daha sonra Hoşab Kalesine sarttıkları ip merdivenlerle ‘Kürt askerlerin’ kaleye alınarak sayıca üstünlüklerinin sağlandığı ve kalenin Kürtlerin eline geçtiği” belirtiliyor ve bu girişim üzerine “Zaten tabiatlarında isyan etme duylaguları bulunan Bitlis ahalisinin de hemen kendisine katıldığı” bu yüzden Han Mahmud ve biraderinin üzerine 2 adet top ve yeteri miktarda asker gönderildiği anlatılıyor.

Aynı belgede İshak Paşa’nın “isyancı kardeşler” yerine atandığı belirtilerek, İshak Paşa için “sağlam karakterde ve saygın beylerden biri” olarak bahsediliyor.

Kürtleri bir birine kırdırtma politikası

Ayrıca aynı belgelerde Kürtleri birbirine kırdırtma politikası çevresinde “Kürt beylerinin ve mirlerinin ödüllendirilerek devletin yanına çekilmesi” yönünde birçok değerlendirme de yapılıyor. Söz konusu belgelerde devlet arasında yapılan yazışmalarda, “Muş kaymakamı Şerif Bey ile iyi ilgilenmek sevgi ve saygı göstererek, Hakkari beyleri ve aşiret reisleri ile iyi irtibat kurarak” gerekli tedbirlerin uygulanması “Bedirhan bey ile söz konusu aşiretlerin arasını bozarak, didişmelerinin sağlanması Van halkının da gönlünün alınarak iyi muamele ile ödüllendirilmeleri” konusunda gerekli adımların atılması isteniyor. Yine aynı belgede Bedirhan isyanının bastırılması ile “Kürt çocukları ve aşiretlerinin sıra sıra yoluna konulacağı” belirtiliyor.

Cizre ve Botan hep hedefte

Kürt sorunun varlığı kadar eski olan bölgeyi hep özel bir hukuk ve ayrı bir idari yapılanma ile örgütlenme arayışları çerçevesinde Diyarbakır, Erzurum, Muş, Bitlis, Van, Elazığ, Dersim ister vilayet ister şehir bazında olsun Osmanlı’dan beri hep devletin hedefinde oldu. Örneğin bir dönem Osmanlı tarafından ‘Mirlik’ ile ödüllendirilen Cizre ve Botan (Osmanlı arşivlerinde Bohtan diye geçiyor) beyi olan Bedirhan Bey’in önce uğradığı haksızlıklar karşısında isyana zorlanması daha sonra da isyanın bastırılması da bugün saldırı altında olan Cizre ve Botan’ın sürekli temel yönelim yerlerinden biri olduğunun göstergesi. Osmanlı’da isyanlar gerekçesiyle, 1990 tarihinde OHAL kapsamında, AKP döneminde de “hendekler” gerekçesiyle Cizre ve Botan saldırı altında.

1846-48 tarihleri arasında 41 adet top Cizre’yi dövüyordu

Yine Osmanlı arşivlerine göre, 1846-1848 tarihleri arasında Cizre-Botan isyanını bastırmak için Osmanlı ordularının Botan ve Cizre üstüne gönderiliyor. Osmanlı arşivindeki bir belgeye göre, 1846 tarihinde isyanını bastırmak için Erzurum, Kars, Beyazıt, Tercan, Ardahan, Harput, Diyarbekir, Malatya, Hınıs, Sivas ve Mardin’den toplam 16 tabur piyade ile 41 adet topun Cizre ve Botan üzerine gönderildi. Türkiye tarihi boyunca da nüfus yoğunluğuna göre askeri varlığın en çok olduğu bölgelerin başında gelen Kürt coğrafyası, özellikle Cizre ve Botan şimdi de AKP döneminde onlarca ağır silah ve 10 binlerce askerin kuşatması altında.

‘İhanet’ hep en yakında

Osmanlı döneminde Kürt isyanlarını bastırmak için Muş ve Hakkari beylerine şefkat gösterilmesi, yandaş Kürtlerin ödüllendirilmesi yöntemi en açık şekilde yine Cizre isyanında kendisini açığa vuruyor.
Aslında bütün yönelimlerine ve saldırılarına rağmen Bedirhan Bey’in karşısında istediği sonucu alamayan Osmanlı, iç ihanet ve Kürtleri karşı karşı karşıya getirme üzerinden sonuca gitmeye çalışıyor. Bedirhan Bey’in yeğeni Yezdanşer, Osmanlı tarafından “kendisine mirlik verileceği vaat edilerek” Osmanlı tarafına çekiliyor. Yezdanşer’in ihaneti sonucu Bedirhan Bey’in 40 bin kişilik ordusu dağılıyor. 4-5 bin kişilik ordusu ile Eruh kalesine çekilmek zorunda kalan Bedirhan Bey, daha sonra da yeniliyor. Aynı taktik bugün de AKP’nin yanına aldığı kimi Kürtlere çeşitli vaatlerle sürüyor.

Kürtlere karşı Kürtleri çıkarma taktiği çerçevesinde Kürt kentlerinde yapılan katliamlar gündeme getirildiğinde, ilk olarak AKP’li Orhan Miroğlu, Mehmet Metiner, Muhsin Kızılkaya gibi Kürtler karşı çıkıyor. Yine Yezdanşer örneğinde olduğu gibi PKK Lideri Abdullah Öcalan’a karşı da kardeşi Osman Öcalan sürekli kullanılmaya çalışıyor.

Kürde devletin özerk yapısı hayata geçirildi

Keza Osmanlı tarihinden beri uygulanan Kürtleri farklı hukukla ve farklı bir statüyle yönetme durumu, isimleri değişse de hep varlığını korudu. 1990 yılında OHAL gibi olağanüstü yetkilerle donatılan valiler atandı. AKP döneminde OHAL valisi atanmamış olsa da Saray bünyesinde kurulan kimi danışmanlar vasıtasıyla adeta bir çeşit “Bölge Komiserliği” hayata geçirildi. Yine bölgedeki bütün valiler olağanüstü yetkilerle donatılırken, gerekirse anayasayı da uygulamayacak düzeyde hareket etme serbestisi tanındı. Osmanlı dönemindeki gibi Kürtlerin seçilmiş belediye başkanlarını bile görevden alabilen bu valilere Milli Eğitim Bakanı, Sağlık Bakanı, İçişleri Bakanı birçok merkezi yetkisini de devretmiş durumda ve valiler doğrudan Saray’a bağlı çalışıyor.

Yararlanılan Kaynaklar:

* Cemil Kolçak: Umumi Müfettişler
* Kerem Soylu: Kürdistan’ın önemli meseleleri (Osmanlı arşivleri deşifrasyon ve dökümantasyon kaynağı)
* Kürdistan Tarihi ve açık kaynaklar…

 

 

 




Kaynak: DİHA

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1082 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Basından Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI