Bugun...



Netflix tarafından yapılan kapitalizm eleştirisi

Netflix, son yıllarda Seç-izle platformunda kapitalizm eleştirisi olmayı amaçlayan birkaç film yayınladı. Ancak yazarımız Netflix’in mevcut koşulların özünü ortaya çıkarıp çıkarmadığından şüphe ediyor. Simo Dorn’dan “Squid Game”, “Platform” ve “Snowpiercer” hakkında bir Film izlenimi. “Squid Game”

facebook-paylas
Tarih: 06-10-2022 15:33

Netflix tarafından yapılan kapitalizm eleştirisi

Netflix tarafından yapılan kapitalizm eleştirisi

Netflix, son yıllarda Seç-izle platformunda kapitalizm eleştirisi olmayı amaçlayan birkaç film yayınladı. Ancak yazarımız Netflix’in mevcut koşulların özünü ortaya çıkarıp çıkarmadığından şüphe ediyor. Simo Dorn’dan “Squid Game”, “Platform” ve “Snowpiercer” hakkında bir Film izlenimi.

“Squid Game”

“Squid Game”, 2021’de Netflix’te en çok izlenen dizilerden biriydi. Büyük kişisel borçları sebebi ile bilinmeyen organizatörlerle bir oyunda yer almak zorunda kalan insanların hikayesini anlatmaktadır. Ödül ise tüm katılımcıların borçlarından daha fazlaya denk gelen bir paradır. Ancak madalyonun öteki yüzüyse, katılımcıların tamamlamaları gereken çocuk oyunlarından elenmeleri halinde ölümcül şekilde sona ermesidir. Bu yazgısal gösteri sonuç olarak katılımcıların toplu ölümlerinin bir avuç zengin insanın eğlencelerine hizmet etmesi için organize edilmektedir.

Hwang Dong-hyuk’un dizisi, diğerleri gibi tek çıkış yolu olan teklifi kabul etmeden önce ana karakteri ve onun sosyo-ekonomik durumunu ayrıntılı olarak girişte aktarır. Ancak biz izleyiciler için şok edici olan, insanların içinde yaşadığı koşulların aydınlatılmasından çok, bunu takip eden şiddetin açık tasvirleriydi. Çocuk oyunlarındaki ölümcül şiddeti görme “fetişi”, “Squid Game”i izleyicinin ilgi odağı yapar. Eğlence değerini sağlayan şey kesinlikle kendiliğinden patlak veren şiddettir. Ancak şiddet, silah ve benzerleri aracılığıyla tamamen fiziksel şiddet ile sınırlıdır ve çoğunlukla oyuncular tarafından birbirlerine karşı uygulanmaktadır; ancak şiddetle, izleyiciler olarak görmemiz gereken bir şey gizlenmektedir.

Reform yollarında kapitalizmin açık eleştirisi

Dizinin başlamasından kısa bir süre sonra Amerikan Sağcıları ve Liberterler tarafından komünizm eleştirisine çarpıtılmış olsa bile, pek çok eleştirmenin fikir birliği ve yönetmenin kendisi diziyi Japonya’nın meritokrasisinin abartılı bir yansıması ve kapitalist sistemin açık bir eleştirisi olarak tanımlamaktadır.

Ancak “Squid Game” de bu ayna yalnızca Japon toplumuna değil Alman ve Batı medyasının tüketimine de tutulur. Yani “Squid Game”; “Bauer sucht Frau”, “Das Duschengelcamp” ya da “Almanya Süperstarını arıyor (DSDS)” gibi genel olarak realite TV programlarının abartılmasıdır. Çoğunlukla azınlıklar olmak üzere başkalarının başarısızlıklarından ve acı çekmesinden zevk alıyoruz. İzleyiciler olarak, ırkçılık, sınıf ayrımı ya da herhangi bir yapısal ayrımcılık biçimi ekrandaki bireye kendi başarısızlığını haklı olarak göstermenin bir yoludur.

Biz “Squid Game” de zenginiz

“Almanya Süperstarını Arıyor (DSDS)”de gizli olarak kalan, ancak “Squid Game”de belirgin hale gelen şey, yönetici sınıfın temsilcileri olarak sadece zenginlerin ekrandaki oyuncuları sırıtarak ve gülerek seyretmeleri değil aynı zamanda bizim de aynı şekilde seyrettiğimizdir. Netflix izleyicileri de zenginlerin yanında yer alıyor ve oyuncuların acılarının “tadını çıkarıyor”. Hem “Squid Game”i hem de realite TV programlarını aktif olarak izlemeye karar veriyoruz.

Ancak “Squid Game” bize kendi bakış açılarımızı ve bunun altında yatan güç yapılarını göstermiyor. Dizi bizim zenginlerle beraber izleyip gösterinin tadını çıkarmamızı istiyor. Eğer bu böyle olmasaydı ikinci sezon vadedilmezdi ve dahası ana karakter oyunun kurallarını içeriden değiştirmek için tekrar oyunlara katılmazdı. Dizi bize sistemin içten dışa reform edilebilirliğini gösteriyor. Yönetimin oyun kurallarını görmezden gelen ve ilişkileri yapısal olarak ortadan kaldıran ve yeniden düşünen aşağıdan bir devrim mi? Bu istenilen bir şey değil ve Netflix bunu bize göstermeye cesaret edemiyor.

“Platform”

“Squid Game”den üç yıl önce “Platform” Netflix’te izlenime sunuldu. Galter Gaztelu-Urrutia’nun filmi 333 katlı dikey bir hapishane hakkında. Her katta rastgele seçilen 2 kişi yaşamaktadır. Herkesin uyandığı ve bir sonraki ayını geçireceği katın kendisi de rastgeledir. Hapishane yönetimi her gün yiyecek ve içeceklerin bulunduğu bir platform hazırlarlar. Yönetim bunların 666 mahkûm için yeterli olduğunu düşünür. Platform kulenin 1. Katından başlayarak aşağı doğru ilerler. Bir sonraki kata inmeden önce her katta yaklaşık iki dakika kalmaktadır. Hepimiz kapitalist bir toplumda yaşadığımız ve burada kullanılan görsel dilin bilincinde olduğumuz için bu kuledeki genel koşullar basit bir şekilde anlaşılabilmektedir.

Ahlaki olmayan bir sistemde ahlaki çağrı

“Platform” piyasa liberallerinin çok iyi bildiği ancak sosyal dengesizliklerin kurtuluşu olarak bize satmak istedikleri “Damlama Teorisi”nin acı gerçekliğinin sinematik tasviridir. Filmin görsel dili her ne kadar izleyicilere doğrudan kapitalizm eleştirisini dayatsa da sonuç olarak çıkış yolunu göstermesi gereken eylem seçenekleri de bir o kadar eksik kalmıştır.

Ahlak… Bir insan ahlaklı olunca anlıyorsun Woyzeck…

– Yüzbaşı (Woyzeck, Georg Büchner)

Yeniden dağıtım politikaları otoriter bir şekilde yukarıdan dikte edilir ve yaptırımlar sayesinde geçici olarak uygulanır ancak sonunda başarısız olur. Aynı şekilde kulenin kendisi, sınıflar arasındaki güç farkını, gerçekte olduğu gibi, üretim araçlarının veya sermayenin kişisel mülkiyetine bağlı olmak yerine, doğal ve aşılmaz bir sınır olarak sunar. Mahkumların isyanı en nihayetinde hapishane yönetimine ahlaki bir çağrıdır. Aynı şekilde kuledeki çocuk başarılı deneyin kanıtı olmalıdır. Hapishane yönetiminin tıpkı kapitalizm gibi tamamen ahlak dışı olduğu burada görmezden gelinmektedir. Ahlaklı davranmak başarılı bir özyönetim deneyinin kanıtı değildir çünkü deneyi mümkün kılan şey tam olarak onun yokluğudur.

Bir toplumdaki her şeyin bir ölçüsü olarak bireysel taahhüt

Burada her zaman bireyin ahlaki sorumluluğuna dayanan, fazlasıyla yaygın burjuva eleştirisini çok iyi tanıyoruz- “gönüllü olarak bireysel taahhüt” anahtar kelimesi, ne yazık ki onu Angela Merkel hükümetleri altında İklim değişikliği, et tüketimi, uçuş, korona pandemisine yönelik enfeksiyona karşı koruma ile ünlü kıldı. Yani Hapishaneye» Özyönetim Enstitüsü «denmesi de boşuna değil.

“Platform” bize bunun bireye bağlı olduğunu söyler. Eğer herkes ahlaklı davransaydı, o zaman herkesle ilgilenilebilirdi. Filmin görsel dili ne kadar güçlü olursa olsun, filmin kapitalizm eleştirisi özgürlük karşıtıdır ve en basit reformizmde bile başarısız olmaktadır.

“Snowpiercer”

Tartışılan ilk iki yapım, üçüncü yapım olan ve aynı zamanda “Parazit”in yönetmeni olan Bong Joon-Ho’nın yönettiği 2013 yapımı “Snowpiercer” ile tezatlık oluşturmaktadır. Netflix’te gösterimde olmasına rağmen, Netflix için yapılmış bir film değil. Neyse ki Netflix yapımlarının başarısız sistem eleştirilerine girmemektedir. Aksine gerçek şu ki Netflix’in 2020’de (ikinci sezonu 2021) aynı isimdeki diziyi aynı senaryo ve kısmen aynı sahnelerle kendi Seç-İzle platformunda yayımlaması Netflix’in ne kadar geri kalmış olduğunu göstermektedir. İçinde filmin başarılı sistem eleştirisi insanların gündelik hayatlarını gösteren ancak bu yüzeysel, burjuva eleştirisinde sıkışıp kalan parlak bir anlatı haline gelmektedir.

Kapitalizm ve iklim krizi

Film 2031 yılında geçmektedir. 2014 yılında artan küresel ısınma, en zengin 79 ülkeyi jeomühendislik alanında çalıştırmayı ve atmosferde iklim-aktif bir kimyasal madde kullanarak güneş ışımasını yapay olarak azaltmayı teşvik eder ancak proje amacında başarısız olur ve dünyayı küresel bir buzul çağı kaplar.

“Snowpiercer” iklim krizine dayanarak iklim çöküşünü önlemek için bir sistem değişikliğinin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Teknokratik önlemler, zenginler ve yoksullar, iklim değişikliğinin etkilerinden zarar görenler ve iklim değişikliğine neden olanlar arasındaki temel sosyal anlaşmazlıkların çözümü değildir.

Bununla birlikte, iklim çöküşüne rağmen, insanlığın acınası bir geri kalanı, rotasında dünyayı dolaşmayı asla bırakmayan bir trende kendini kurtarmayı başarır. Zenginler ve hali vakti yerinde olanlar trenin önünde yaşarken, zavallı proletarya arkada ölür. Ancak “Snowpiercer”, “Platform”un yatay bir versiyonu olarak anlaşılmamalıdır. Burada sınırlar, doğal yasalarla (örneğin yerçekimi) belirlenmez aksine yönetici sınıfın veya kastın şiddet aracı tarafından kendini gösterir. Ancak bu filmin olay örgüsünün büyük bir kısmıdır, bir şiddet aracı ezilen kitlelerle karşılaştığında boyun eğdirilebilir.

Devrimden reforma ve tekrar devrime

Devrimin tren kompartımanlarından lokomotife uzanan yolu, sınıf farklılıklarının boyutunu göstermektedir. Biz Orta Avrupalı izleyiciler “Squid Game”in aksine, dans edenin, eğlenenin ve elimizdeki birkaç kaynağa fazlasıyla sahip olanın biz olduğumuzu çok iyi biliyoruz.

Sonunda ana kahramanların kendileri tarafından gerçekleştirilen sistem analizi, her şeyden önce bilinçli olarak, sınırlı kaynaklara sahip sınırlı bir sistemde servetin dağılımı sorularına sistemin içinden bir cevap önerir. Söylenen her şey yanlış değildir. İzleyiciyi düşündüren nedir: Kapitalist sınıf veya kast toplumundan başka bir şekilde birlikte yaşamak mümkün müdür?

Filmin görsel diliyle sorulmayan aksine yanıtlanan soru sistemin kendisidir. Değiştirilmesi gereken trenin içindeki koşullar değildir bilakis trenin mimarisinin sorgulanması gerekir.

Tren raydan çıkmalı

“Snowpiercer”ın özü, tren raydan çıktığında neredeyse tüm insanlığın ölmesi ve hayatta kalan iki çocuğun sonraki on dakika içinde bir kutup ayısı tarafından parçalanması değildir. Aksine trenin dışında, egemen, dayatılan düzenin dışında da bir yaşamın mümkün olduğudur. Film, gerçeğin kendisinden şüphe duymamamız için buna bile hazırlanıyor. “Snowpiercer”ın sonu, mevcut koşulların üstesinden gelmek için aşağıdan veya bu durumda arkadan bir devrim yapılması gerektiğini anlamamızı sağlayan bir metafordur.

Aynı şekilde “Snowpiercer” da bize, bir devrimin hiçbir şekilde sınıflı bir toplumun tüm sorunlarını silip süpürmediğini ve onunla birlikte Lenin’in lütuf ütopyasının bizi aştığını bize açıkça göstermektedir. Kapitalizm bir kez yenildiğinde, ırkçılık ve diğer sınıfsal bölünmelerin duman olup kaybolacağı bir yanılgıdır. Sınıfsız eşit bir topluma giden yol ancak kapitalizm devrim tarafından devrildikten sonra başlayabilir. Ancak “Squid Game” ve “Platform” bu konu hakkında sessiz kalırken “Snowpiercer” bize böyle bir yolun varlığını gösteriyor ve hikayedeki belirli olaylardan bunu anlayabiliyoruz.

Zamanın ruhunun ötesinde

Dizi sürekli yeni bir sezon ihtimaliyle filmin sonunun bu yıkıcı anından yoksundur. “Snowpiercer” da sistem eleştirisinin özü tam da trenin raydan çıkmasıdır. O olmadan kapitalizm eleştirisi yalnızca reformist bir yaklaşımda kalır.

Henüz 2013 yılında “Snowpiercer” filmi, zamanımızın sorularına yanıtımızın “İklim Değişikliği Değil, Sistem Değişikliği!” olması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur.

Yazar: Simo Dorn

Çeviren: Ayşe Selin Dikeç

Düzenleyen: Elif Rana Yılmazlar

Kaynak: Marx21.de




Kaynak: Çeviri gazetesi

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 482 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Çeviri Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI