Tweet |
10 Ekim 2015‘de DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısı ile gerçekleştirilmesi planlanan ‘Emek, Demokrasi, Barış Mitingi’nde yaşanan bombalı katliam üzerine Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şubesi basın toplantısı gerçekleştirdi. Açıklamada katliam sırasında ve sonrasında hiçbir yetkilinin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmediği vurgulandı
Ankara Katliamı öncesi ve sonrasında yaşananlar üzerine incelemelerini raporlaştıran ÖHD üyeleri olayın yaşandığı andan itibaren alanda olduklarını ve devamında hastane ve adli tıp süreçlerine katılımda bulunduklarını kaydetti. ÖHD, yaşanan katliamın sorumlularının tespiti ve yargı önüne çıkarılma sürecinde etkin takipte olduklarını, 5 Haziran 2015 Diyarbakır ve 20 Temmuz 2015 Suruç katliamlarıyla Barış Mitingi’nde yaşanan canlı bomba olayının bağlantılı olduğunu vurguladı.
‘Faillerin kimliği biliniyordu’
ÖHD Eşbaşkanı Nuray Özdoğan, yakın zamanda gerçekleşen 3 bombalı saldırıda da metal bilyeyle güçlendirilmiş TNT tipi bomba kullanıldığını ifade etti. Tespit edilmesine rağmen savcılığın getirdiği gizlilik kararı üstüne kamuoyuna açıklamayı Başbakan Davutoğlu’nun gerçekleştirildiğini belirtti. Özdoğan 10 Ekim’den önce faillerin kimliklerinin bilindiğinin basında yer aldığını ve faillerden Suruç’taki canlı bomba Abdurrahman Alagöz’ün kardeşi Yunus Emre Alagöz ile Ömer Deniz Dündar’ın Ankara Emniyeti’ne iletilen 16 kişilik listenin içinde olduğunu aktardı. Patlamadan sonra Başbakan Davutoğlu’nun yaptığı açıklamada ‘canlı bombaların önceden tespit edildiğinin fakat canlı bomba eylemi yapmadan müdahale edilemeyeceğini’ sözlerini hatırlatarak, sonrasında gözaltına alınan 11 kişiden 4’ünün tutuklandığını belirtti. Patlamalar sonucunda 21 Ekim 2015 tarihinde 100 kişinin hayatını kaybettiğini ve yüzlerce yaralının hala tedavi altında olduğunu belirten Nuray Özdoğan, patlamalar gerçekleştikten sonra görgü tanıklarının, mobese görüntü kayıtlarını ve amatör kamera çekimlerinin patlamaların gerçekleştirildiği hat üzerinde, olay anında hiçbir kolluk kuvveti bulunmadığı gösterdiğini aktardı. Olay yerinden uzaklaşmaya çalışan katılımcılara çevik kuvvet tarafından copla müdahele edildiğini ve patlamadan sonra yaralıların üzerine gaz bombası atıldığını kaydetti. Ölen ve yaralananlara müdahele için gelen ambulansların önünün barikatlarla kapatıldığını aktaran Özdoğan, Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri’nin ve ona ait olan araçların hiçbir hizmet ve sorumluluk taşımadığının tespit edildiğini belirtti. Olay yerinden delillerin kaybolmaması için avukatların da buradan uzaklaştırıldığını aktardı. Kolluk kuvvetlerinin cenazelere saygısızlık ederek delillerin üzerine istemli olarak bastığını ve küfrettiğini belirtti.
Nuray Özdoğan, nöbetçi başsavcı vekilinin yapılan görüşmede sadece otopsilerle ilgilendiğini ve yaşanan katliamın ardından valilik binasında ise kimsenin bulunmadığını belirtti. Soruşturmayı Terörle Mücadale Ekibi’nin yürüttüğünü belirten Özdoğan, bu gibi olaylarda soruşturmanın doğrudan savcılık ya da bağımsız soruşturmacılar tarafından yerine getirilmesi gerektiğini vurguladı. Özdoğan ayrıca dava kapsamında blog ve gazete yazarlığı yapan HDP milletvekili aday adayının gözaltına alındığını ve ifade için işkenceye uğradığını belirtti. Patlama sonrasında dosyaya gelen gizlilik kararının, Türkiye tarihindeki en kapsamlı ve en gerçekdışı yayın yasağı olma özelliğini koruduğunu belirtti.
Açıklamanın sonuç kısmında ise şu vurgular yer aldı: