Bugun...



Petrol, altın ve rüşvet: Geri sayan bir Türk saatli bombası Raffi Bedrosyan

Manhattan, New York’taki küçük bir mahkeme salonunda, ABD, Türkiye ve İran, ama daha da kritik olarak Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için ciddi sonuçları olabilecek bir hukuk piyesi oynanıyor. Bu dava, onu etkisiz hale getirmeye dönük tüm gizli çabalarına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın suratında patlayabilecek saatli bir bomba

facebook-paylas
Tarih: 07-05-2017 04:02

Petrol, altın ve rüşvet: Geri sayan bir Türk saatli bombası Raffi Bedrosyan

Petrol, altın ve rüşvet: Geri sayan bir Türk saatli bombası

Raffi Bedrosyan

 

Oil, Gold, and Bribes: A Ticking Turkish Time Bomb on May 5.5, 2017 in 

Special for the Armenian Weekly

In a small courtroom in Manhattan, New York, there is a legal drama playing out, which may have serious consequences for the U.S., Turkey and Iran, but more critically for Turkish President Recep Tayyip Erdoğan. This court case is a ticking time bomb,

Manhattan, New York’taki küçük bir mahkeme salonunda, ABD, Türkiye ve İran, ama daha da kritik olarak Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için ciddi sonuçları olabilecek bir hukuk piyesi oynanıyor. Bu dava, onu etkisiz hale getirmeye dönük tüm gizli çabalarına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın suratında patlayabilecek saatli bir bomba.

33 yaşındaki İran asıllı Türk vatandaşı Rıza Sarraf, 17 Mart 2016’da Miami’de uçaktan iner inmez gözaltına alındı. ABD’ye eşi ve kızı ile Disney World’ü görmeye geldiğini söyledi. Ama kendisine yöneltilen üç suçlama ciddiydi—İran’a yönelik ABD yaptırımlarını ihlal, para aklamak ve banka yolsuzluğu. Derhal şu an kalmakta olduğu bir New York hapishanesine transfer edildi.

Ya Cumhurbaşkanı Erdoğan’la olan bağlantı? Okumaya devam edin, bu devam eden bir uluslararası macera filmi.

ABD yıllardır İran’ın nükleer ihtiraslarını bastırmak için ülkeye yaptırım uygulamaktaydı. Tüm uluslararası bankalara ve şirketlere İran’la iş yapmalarını yasaklayan katı denetimler koymuştu. Bu nedenle İran ihraç ettiği petrol için ödeme almakta büyük zorluk yaşıyordu. İki İranlı iş adamı, Tahran’da Babek Zencani ve İstanbul’da Rıza Sarraf, yaptırımların etrafından dolanmak niyetiyle adım attılar. Petrol ödemeleri Türkiye’deki şirketlere ve bankalara yapılacak, bu fonlarla yüksek miktarlarda altın satın alınacak ve ardından altın, doğrudan veya Dubai, Birleşik Arap Emirlikleri ve aradaki diğer yerlerde birkaç durakla, Türkiye’den İran’a ihraç edilecekti. Bu plan çok basit olmasına rağmen çok yüksek miktarda para ve altının günlük olarak transferini gerektiriyordu, bunun ise devletin dikkatini çekeceği kuşkusuzdu. Bu soruna cömert rüşvetler, komisyonlar ve polis koruması ile çözüm bulunacaktı. Günde milyarlarca dolarla oynuyorsanız, devlet görevlilerine verilecek birkaç yüz milyon dolar, sadece iş yapma maliyetidir.

Böylece, İran ve Türkiye’de kurulan sistemle Rıza Sarraf hızla Türkiye’de “altın taciri” bir büyük işadamı haline geldi ve bir hayırsever olarak Erdoğan’la bağlantılı dini yardım kuruluşlarına yaptığı büyük bağışlar, popüler bir şarkıcı ile evliliği ve Boğaz’dan yalılar satın alması ile manşetleri meşgul etti. Erdoğan’ın hükümeti de ona özel bir kararname ile Türk vatandaşlığı verdi. Planda birkaç aksilik oldu, örneğin hemen açığa alınıp Türkiye’nin iç kısımlarına sürgüne gönderilecek olan “yanılmış” veya “bilgilendirilmemiş” gümrük görevlileri tarafından İstanbul’da bir uçağın kargosunda ele geçirilen 1,5 tonluk altın gibi.

Fakat plan Türk polisinin ya da daha ziyade Türk polisinin Erdoğan’a bağlı olmayan bir kesiminin, birkaç bankacı ile birlikte Rıza Sarraf ve üç kabine üyesinin oğullarını gözaltına aldığı 17 Aralık 2013’te patladı ve ortaya çıktı. Ortam dinlemeleri, videolar, telefon görüşmeleri ve Sarraf’tan bakanlara ve banka yetkililerine yüksek miktarda rüşvet verildiğini kanıtlayan belgeler gibi kesin kanıtlara sahiptiler. Kanıtlar arasında oturma odalarında bulunan para sayma makineleri, ayakkabı kutularında saklanan milyonlarca dolar, pahalı hediyeler ve bakanların evlerine takım elbise çantaları içinde teslim edilen paralar da vardı. Tüm kirli çamaşırlar ortaya saçıldı.

Soruşturmacılar tarafından yayınlanan ve birçok medya kuruluşu tarafından haberleştirilen en ilginç telefon görüşmelerinden bir tanesi Erdoğan ile oğlu arasında geçiyordu. Erdoğan, bakanlarının evlerine yapılan baskınları duyduktan sonra oğluna evdeki tüm nakit paradan kurtulmasını söylüyordu. Oğlunun yanıtı, saatlerce süren hummalı çalışma ile nakit parayı işadamlarına, akrabalara ve ortaklara dağıtmak için tüm girişimlerine rağmen evde yine de 30 milyon avro kaldığı şeklindeydi. Kanıtlara rağmen Erdoğan paçasını kurtulmayı başardı, üç bakanını kovdu ve bunun, Pennsylvania’da sürgünde yaşayan bir Müslüman köktendinci vaiz olan Fethullah Gülen taraftarlarının bir komplosu ve bir darbe girişimi olduğu iddiasıyla bu operasyona katılan tüm polisleri ve savcıları da kovdu. Polis ve savcıların çoğu bugün hapiste ve şanslı olan birkaçı ülkeden kaçtılar.

Rıza Sarraf iki ay sonra, Şubat 2014’te serbest bırakıldı. Savunması çok basitti: “Beni hemen bırakmazsanız konuşmaya başlarım.”

Sarraf’ın ABD’ye gelmeyi neden seçtiği bilinmiyor. Belki de Türkiye’de kendisini susturmaya dönük girişimlerle yüzleşmek yerine orada hapiste bile olsa korunmak istiyordu. Bu esnada, İran’daki ortağı Babek Zencani tutuklandı ve İran Petrol Bakanlığı’nı dört milyar dolar dolandırmaktan ölüm cezasına mahkûm edildi.

Sarraf meselesi ABD’de daha da ilginç bir hal alıyor. Sarraf’a yönelik suçlamaları yapan kişi, New York Güney Bölgesi ABD Başsavcısı Preet Bharara idi—Wall Street yaramazlıklarına karşı korkusuz bir savcı olarak ün yapmış bir yıldız. Erdoğan’ın eski Başkan Yardımcısı Joe Biden’dan davaya müdahale etmesini istemesi, Sarraf davasından kaygı duyduğunu gösteriyor. Ama şanslı ki Sarraf davası tam ilerlemeye başlamışken yeni Başkan Trump, Bharara’yı Obama tarafından atanmış diğer yüzlercesi ile birlikte kovdu.

Sarraf kendisini savunmaları için 20’ye yakın üst düzey ceza avukatı tuttu. Tuttuğu son iki avukat özellikle kayda değer, New York eski belediye başkanı ve ABD savcısı Rudi Giuliani ile eski ABD Başsavcısı Michael B. Mukasey. Bu iki avukat hemen üst düzey Türk yetkililerle görüştüler. Davaya bakan ABD Bölge Yargıcı Richard Berman, savunma avukatlarından Giuliani ve Mukasey’in davadaki rollerini ve Türkiye hükümetinin onlara ücret ödeyip ödemediğini açıklamalarını istedi. Savcılar, Giuliani ve Mukasey’in avukat olarak tutulmalarının bir çıkar çatışması teşkil edebileceğini çünkü firmalarının aynı zamanda Sarraf’ın davasında müşteki olabilecek bankaların bazılarını da temsil ettiğini iddia ettiler. Savcılar Giuliani ve Mukasey’in davada bir siyasal uzlaşmaya varılmasını sağlamak için tutulduklarını da söylediler.

Bir başka çarpıklık ise Mukasey’in oğlu Marc’ın, Trump yönetiminde Preet Bharara yerine New York ABD Başsavcısı olmak için aday olacağı spekülasyonları. Erdoğan önümüzdeki birkaç hafta içinde Trump’la buluştuğunda gündem maddelerinden biri Sarraf davası olacak.

İktidar, rüşvet, yolsuzluk, petrol ve altın üzerine bu macera filmi kısa bir süre sonra sona erecek ama adaletin yerini bulacağını söylemek güç.

 




Kaynak: Dünyadan çeviri/ M. Başaran

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1100 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Çeviri Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI