Bugun...



Tek başına ayakta kalmaya çalışan Kadınlardan: ‘Mücadele etmekten hiç vazgeçmesinler’

Tek başına ayakta kalmaya çalışan Nuray Ercan: Kadınlar, kimin ne dediğine bakmasın ve mücadele etmekten hiç vazgeçmesinler “bütün o kavgayı, gürültüyü, gözyaşlarını, karanlığı geri bırakma umuduyla kaçtım.” diyen kadınların hikayesinden bir kesit sunan Bir GÜN gazetesinden Meltem Yılmaz'ın haberi;

facebook-paylas
Tarih: 08-03-2018 16:15

Tek başına ayakta kalmaya çalışan Kadınlardan:  ‘Mücadele etmekten hiç vazgeçmesinler’

Tek başına ayakta kalmaya çalışan Kadınlardan:

‘Mücadele etmekten hiç vazgeçmesinler’

Tek başına ayakta kalmaya çalışan Nuray Ercan:

Kadınlar, kimin ne dediğine bakmasın ve mücadele etmekten hiç vazgeçmesinler

 “bütün o kavgayı, gürültüyü, gözyaşlarını, karanlığı geri bırakma umuduyla kaçtım.” diyen kadınların hikayesinden bir kesit sunan Bir GÜN gazetesinden Meltem Yılmaz'ın haberi;

Nuray Ercan, 37 yaşında bir kadın. İstanbul Pendik’te doğmuş, yoksul bir aile ortamında büyümüş. Çocukluğu boyunca abisinin şiddetine maruz kalmış. “Abim beni öldüresiye döverken, annemin ses çıkarmaması beni üzüyor ve öfkelendiriyordu” diyor. 18 yaşındayken, babası vefat ettiğinde, onu, o evde tutan bir neden kalmamış. “Kaçtım” diyor, “bütün o kavgayı, gürültüyü, gözyaşlarını, karanlığı geri bırakma umuduyla kaçtım.”

Ercan, kaçmış ama çok uzağa gidememiş. Yine İstanbul’da yaşayan, ama yüzünü o güne kadar hiç görmediği halasının yanına sığınmış:

“Başta gençliğin verdiği bir kanı delilik vardı, gözüm hiçbir şey görmüyordu. Biraz heyecan, biraz inatla ayakta kalacağıma ve mutlu olacağıma çok inanmıştım. Halamın yanına yerleşir yerleşmez tekstilde çalışmaya başladım. Sonra makineci oldum, meslek öğrendim. Ama tabii bu arada halam ve ailesi benden rahatsız olmaya başlamıştı, paramı alıp bana yemek bile vermek istemiyorlardı.”

Hayatım her geçen gün kötüye gitmeye başladı
Nuray Ercan, çok düşük ücretler karşılığı, günde 14- 16 saat çalıştığını anlatıyor:
“Bir süre sonra halamların evinden ayrılıp işyerimde yatıp kalkmaya başladım. Para biriktiriyordum. Beni motive eden tek şey, ileride iyi bir hayatım olacağı düşüncesiydi. Ama tersine, hayatım her geçen gün daha da kötüye gitmeye başladı. Patronlar beni git gide daha fazla sömürür oldular, maaşımı parça parça veriyor, yaptığım işi bir bahane bulup beğenmediklerini ifade ediyorlardı. Ama en kötüsü de bana bakış tarzlarıydı. Hem iş yerimde, hem de çevremde, yalnız bir kadın olduğumdan dolayı ‘kötü gözle’ bakılıyordum. O ortama daha fazla dayanamayıp işyerimden ayrıldım. Sonra lokantalarda bulaşıkçılık ve garsonluk yaptım. Esenyurt Bağlarçeşme'de bir ev tuttum. O şekilde yaşamaya başladım.”
Ercan, evden ayrıldığı günden beri, başta abisi olmak üzere, ailesinden kimsenin onunla görüşmek istemediğini, annesinin ölüm haberini bile postanede eline verilen bir zarfla öğrendiğini anlatıyor:

“Annemin ölümüyle sarsılmış ve boşluğa düşmüştüm. O sırada, aynı işyerinde çalıştığım, anne dediğim bir kadın vardı. Birlikte iş açmaya karar verdik. Ne var ki, bana bankadan 70 bin lira kredi çektirdi ve ortadan kayboldu. Kısacası dolandırıldım. Babamın maaşından bana kalan para ile kendi maaşımın bir kısmı, o krediyi ödemek için kesilmeye başlandı. Son derece çaresizdim, onca yılın sonunda başladığım yere geri dönmüştüm. Hayatımda bana destek olacak hiç kimse olmadığı gibi, sevdiğim, güvendiğim bir kişi tarafından kandırılmak beni yıkmıştı. Psikolojim bozuldu, intihara kalkıştım. Ama ölmeyi başaramadım. Sonrasında da internetten araştırma yapıp bulduğum sığınma evine sığındım.”

 

Sığınma evleri başlı başına bir problem 

Ercan, devletin sığınma evlerinin yetersizliğine şöyle dikkat çekiyor:
“Devlete ait sığınma evlerinde çalışanlar çok ilgisiz, kurallar çok katı. Bu evlere sığınan kadınların psikolojileri zaten bozukken, sığınma evlerinde kendilerine yapılan psikolojik baskı onlara çok ağır geliyor. Bu nedenle sığınma evlerinde yapamıyor ve o şiddet, taciz, tecavüz ortamlarına geri dönüyorlar. Yani devlet kadına kesinlikle sahip çıkmıyor. Türkiye’de eğer bir kadının aileden maddi manevi desteği yoksa, o kadının işi çok, çok zor. İyi bir ailede doğmadıysa kötü bir kadere mahkûm. Diğer yandan özel olarak açılan dernekler de yetersiz, İstanbul’da yalnızca bir tane var… Sığınma evinin bana şöyle bir katkısı oldu, farklı hikâyeler dinledikçe daha da güçlendim. Hepsinden bir parça ders almaya çalıştım. Bir şekilde şükrettiğim anlar da oldu.”

Ercan, Türkiye’de tek başına ayakta kalmaya çalışan bir kadın için şiddetin, istismarın ve cinsel tacizlerin olağan bir hale geldiğine dikkat çekerek, “yalnız bir kadınsanız hep bir yaftalama, hep bir yakıştırma var. Türkiye’de kadınların işi gerçekten çok zor ve bu baskı ortamı gün geçtikçe artıyor. Baş kaldıranları ya kocaları vuruyor ya aile infazını veriyor” diyor.

Yanlış yapma şansım olmadığı için kaçtım
Ercan, 37 yıllık hayatı boyunca hiç aşık olmadığını, evlenmeyi de hiç düşünmediğini, böyle olmak zorunda hissettiğini de söylüyor. “Çünkü” diyor, “ben zaten çocuk yaşımda bir felaketten çıkmışım, aşk benim için başka bir felaket olabilirdi. Zira bunca yıllık hayatımda öğrendiğim, insanların çoğu sizin duygusal, zayıf yanınızı yakaladıklarında, bunu istismar etmeye girişiyorlar. Bir daha yanlış yapma şansım olmadığı için aşktan da evlilikten de kaçtım.”

Ercan sözlerini şöyle noktalıyor: Benim gibi tek başına ayakta kalmaya çalışan kadınlara önerim, yalnızca yollarına baksınlar, kimsenin ne dediğini önemsemesinler, mücadele etmekten hiç vazgeçmesinler.”

 




Kaynak: Bir Gün

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1583 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Kadın Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI