Bugun...



Teslim Töre yazdı: Toplumsal İlerleme, Toplumsal Gelişim Ve Değişimin Diyalektiği

Toplum bilimi, somut şartların somut tahlili yöntemi ile toplumlar tarihinden feyz alarak şekillenmiştir. Toplum biliminin diyalektiği de bu bağlamda topluma yön verecek bir seyir izlemiştir. O nedenle toplumların toplumsal ilerleme süreci, bir: spontane (kendiliğinden), diğeri: sübjektif yani örgütlü, organize bir şekilde geliştiği süreç olarak iki biçimde ilerler. Spontane süreç her zaman oluşan bir süreç olarak görülmez, ama oluşur.

facebook-paylas
Tarih: 31-10-2018 10:03

Teslim Töre yazdı:  Toplumsal  İlerleme, Toplumsal  Gelişim Ve Değişimin  Diyalektiği

Teslim Töre yazdı:

Toplumsal  İlerleme, Toplumsal  Gelişim Ve Değişimin  Diyalektiği

Toplum bilimi, somut şartların somut tahlili yöntemi ile toplumlar tarihinden feyz alarak şekillenmiştir. Toplum biliminin diyalektiği de bu bağlamda topluma yön verecek bir seyir izlemiştir. O nedenle toplumların toplumsal ilerleme süreci, bir: spontane (kendiliğinden), diğeri: sübjektif yani örgütlü, organize bir şekilde geliştiği süreç olarak iki biçimde ilerler. Spontane süreç her zaman oluşan bir süreç olarak görülmez, ama oluşur. Spontane süreç, toplumsal ilerleme sürecinde çok sık görülmez, çünkü Lenin’in de işaret etmiş olduğu gibi toplumlar özellikle de işçi sınıfı her zaman kendilerine yetecek bilince sahip konumda olamıyorlar. O nedenle de genel olarak toplumlara bilinç dışarıdan, entelektüel emek tarafından sübjektif yol ve yöntemlerle götürülür. Bu bağlamda toplum ilerleme sürecinde daha çok örgütlü, organize bir şekilde yola devam eder. Tabi ki en doğru ve sağlıklı olan toplumsal ilerleme süreci kendiliğinden olan ilerleme sürecidir. Kendiliğinden olan toplumsal ilerleme sürecinde toplum, kendisi olma, toplumsal bir kişilik geliştirme, tüzel kişilik oluşturma gibi gelişimler de yaşıyor.

Sübjektif faktör topluma değil, toplum sübjektif faktöre ayar veriyor. Halbuki toplumsal ilerlemenin sübjektif bir olgunun öncülüğünde olduğu süreçte, toplumun organize olma süreci sübjektif bir faktör tarafından şekillendiriliyor. Toplum kendisi olmak yerine onu sübjektif olarak şekillendiren olgu ona şekil veriyor. Tarihte iki çok önemli toplumsal devrim gerçekleşmiştir. Birisi: Burjuva devrimi, diğeri: proletarya devrimidir. Bu her iki tarihe dönüp, alıcı, yani ders çıkartıcı bir gözle bakılıp, mukayeseli bir sentez yapıldığı zaman, burjuva devrimlerinin kendiliğinden gelen yani spontane bir süreçte gerçekleştiği, ama 20. y. yılın proleter devrimlerin örgütlü proletarya tarafından yapıldığını görürsünüz. Üstelik de sadece örgütlü güçler değil, aynı zamanda, “proletarya diktatörlüğü, demir disiplin” gibi insan doğasına aykırı, insani değerlere ters yöntemlerle şekillendirilen örgütler ve partilerin öncülüğünde yapılan devrimler olarak gerçekleştirildiği görülür.

Aynı bakış açısı ile kendiliğinden sadece kitleler tarafından yapılan burjuva devrimleri ile 20. y. yılın proleter devrimlerini mukayese ettiğiniz zaman: burjuva devrimleri yüzlerce yıl yaşayarak, yaşlanıp, tarihsel ve toplumsal süreçlerini doldurarak son bulduklarını, fakat 20. y. yıl devrimlerinin bir asır bile yaşamadan hayata veda ettiklerini görürsünüz. Çünkü burjuva devrimleri sürecinde burjuva sınıfı kendi sınıfsal yapısını da kendine göre yapılandırarak, bir sınıf niteliği yarattı. Ama proletarya kendisi değil, partisi onu nasıl şekillendirdi ise öyle oldu. O nedenle burjuvazi kendisi olurken, proletarya tabir yerindeyse buharlaştı. Buharlaştı kavramı incitici olsa bile gerçeğe çok yakın. Evet hala işçi sınıfı var, o nedenle sınıflar da var olmaya devam ediyor. Ediyor ama kapitalist sistem toplumsal ve tarihsel sürecini doldurmuş, çöküşe evirilmiş olmasına rağmen işçi sınıfı sınıf olarak toplumsal ilerleme sürecinde herhangi bir rol oynayamıyor.

Ama içinde işçi sınıfı da bulunsa, herhangi bir sınıfın sembolünü taşımıyor olmasına rağmen, dünya çapında geniş yelpazeli bir toplumsal muhalefet hareketi oluşmakta. ABD’de, Almanya’da, Fransa’da İtalya’da, İspanya’da, Arjantin’de, Brezilya’da diğer birçok Latin Amerika ülkesinde organize, toplumsal bir talep olduğunda kendiliğinden hareket eden, fakat herhangi bir partiden olmayan milyonları çok aşan toplumsal hareketler oluşmaya başladı. Avrupa, özellikle de Almanya’da görüldüğü gibi Sosyal Demokrat Parti ve diğer burjuva partilerinin, kendine sol diyen partilerin içi boşalırken, partilerini bırakan yığınlar, başka bir partiye değil, sokaklara iniyorlar. Almanya’da Rasizim sağcı faşist bir partide örgütlenirken, SP’den, sol partiden ayrılan kitleler sokağa inip, faşizme karşı sokakta mücadele ediyorlar.

ABD’de Trump’a karşı mücadele herhangi bir parti tarafından değil sokaktaki kitleler tarafından sürdürülüyor. Arjantin’de, Brezilya’da, İtalya’da, İspanya’da da sisteme karşı kitle mücadeleleri partilerle değil, organize toplumsal hareketlerle verilmeye devam ediliyor. Dünya toplumsal ilerlemesine öncülük edecek bu hareketler dünya çapında gelişim seyri izlerken Türkiye toplumsal ilerleme hareketi Gezi’den bu yana tepkisiz demesek bile ülke çapında bir gelişim seyri izlemiyor. Ama HAYIR eyleminde görüldüğü gibi toplum seçimlerde bile partilerden çok kendi inisiyatifini kullanarak hareket ediyor.

Partilerin rolü olmadan partilerin tabanında sürekli kayışlar gündeme geliyor. Örneğin: HDP tabanından bile Muharrem İnce’ye oy kayması oldu. Selahattin Demirtaş cumhurbaşkanı adayı olmasına rağmen, parlamento seçimlerinde CHP tabanından HDP’ye, cumhurbaşkanı seçiminde ise, Selahattin Demirtaş’tan Muharrem İnce’ye HDP oyları geçiş gösterdi. Henüz yukarıda verdiğim ülkeler örneğinde görülen düzeyde partileri aşıp sokağın gücü olmaya başlamış olan toplumsal hareketler gibi bir hareketin Türkiye’de görülmüyor olmasına rağmen kadın hareketinde, gençlikte ve son dönemlerde işçi sınıfında sokağa yönelik bir eğilim görülmektedir. Türkiye toplumu ’68 denen, çıkış yeri Avrupa olan toplumsal hareketleri takip etmeye devam ediyor. Almanya’da, İtalya’da, İspanya’da , ABD’de görülmekte olan organize toplumsal sokak hareketlerinin yakın bir gelecekte Türkiye’de de oluşabileceğini gösteren bir çok toplumsal veri var. Örneğin: işçiler sendikalara rağmen grevlerde, protestolarda birleşiyor, birlikte hareket ediyorlar sendikaları da peşlerinden sürüklüyorlar. Aynı şey kadın hareketinde de kendini gösteriyor.

Bunlardan hareketle Türkiye’deki toplumsal hareketin dünya toplumsal ilerleme hareketine denk bir gelişimi ileri bir süreçte göstereceğine kuşku yoktur. Dünya ve onu takip eden Türkiye’nin bir devrim sürecine doğru gelişme göstereceğini belirten veriler var. Ama bu devrim ne burjuva devriminde görüldüğü gibi ne de 20. yy proleter devriminde olduğu gibi bir sınıf devrimi olmayacaktır. Ezilenlerin ve kapitalizmden gına getirenlerin insani zeminli bir toplumsal ilerleme süreci yaşayıp, toplumsal bir devrime doğru eğrileceğini gösteren birçok veri var. Aslında sadece toplumsal bir devrime değil, aynı zamanda ekolojik bir devrime de yönelme istidadı gösterecektir. Dünya toplumsal ilerleme süreci sadece bir insani toplumsal sistem olmaktan çıkmış olan kapitalizme karşı değil, kapitalizmin tahrip etmiş olduğu ekolojik sistemi tamire yönelik de bir içerik taşıyor. Burjuva devrimi ve 20. yüzyılın proleter devrimlerinden farklı olarak insanlık, sınıf temelinde sadece kendini baz almıyor. Ekolojik bir devrimi de baz alarak ilerleme sürecini tetikliyor. İnsanlık tarihinden bu yana ilk kez toplum böylesine komplike bir toplumsal ilerlemeye ve toplumsal bir devrime hazırlık yapıyor.

İnsan toplumu, bugüne kadarki devrimlerin hiçbirisinin sistem ve doğayı kucaklayan, onu korumaya ve savunmaya yönelik bir devrime tanıklık etmemiştir. Ama 21. yy’da toplum sadece insanı özne olarak gören değil, doğayı da onunla aynı düzeyde gören ve ele alan bir devrime hazırlık yapıyor. Tarihin hiçbir döneminde toplumun diyalektiği böylesine kapsamlı bir alanda manevra yapma yeteneği kazanmamıştı. Birçok insan kapitalizmin bir toplumsal sistem olmaktan çıkıp, doğayı da tahrip ederek doğa ve insanlık suçu işlediğini görerek umutsuzluğa düşmüştür. Ancak belirtmem gerekir ki insanlık kendi tarihinin hiçbir döneminde bugün olduğu kadar kapitalizmle birlikte onun partilerinden de koparak kendi başına organize bir güce dönüşme süreci yaşamamıştır. Yüzyıllarca kapitalizm, parti denen, insanlığı köleleştiren yapılarla kendi egemenliğini kurdu ve yönetti. Ama artık insanlık kapitalizmin bu fendini çözdü, partilerin içini boşaltarak sokaklarda organize olma, insanlığın çıkarını kapitalizmin çıkarının üstünde görme, kapitalizme ve onun partilerine sırt çevirme eylemine yöneldi.

Mevcut ortam birçok insan tarafından umutsuz görülse de toplumun bir bütün olarak sistemden kopma, sisteme ve onun doğa tahribatına karşı mücadeleye girişmesi hem dünyamız hem insanlık için güçlü bir gelecek umudu yaratmaktadır. Toplumun dialektiği bu umutlu geleceğe kuvvetle işaret etmektedir. İnsanlık kapitalizmin çirkeflerine teslim olmadı. Kapitalizm bütün çirkeflerine rağmen kendi geleceğini kendi eline alma yol ve yöntemlerini buldu ve geliştirmeye devam ediyor. İnsanlık köleci toplum sistemini, feodalizmi aşmasını bildiği gibi kapitalizmi de aşacak, gelecekte doğayı ve insanı egemen kılacaktır. Bugün bile dikkatli bir gözle bakıldığı zaman insan toplumunun böylesi bir sürece girmiş olduğu kolayca görülecek ve toplumun diyalektiğinin buna denk bir gelişim gösterdiği de kolayca anlaşılacaktır.

Teslim TÖRE
30Ekim 2018



Kaynak: mezopotamya-24

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1751 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Basından yazılar Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI