Bugun...



"TKP’nin siyaset sahnesine dönmesine …"

TKH MK üyesi Kurtuluş Kılçer: Bizim misyonlarımız ve hedeflerimizden bir tanesi Türkiye Komünist Partisi’nin yeniden siyaset sahnesine dönmesidir.

facebook-paylas
Tarih: 04-09-2016 12:29


"TKP’nin siyaset sahnesine dönmesine …" 

 

TKH MK üyesi Kurtuluş Kılçer: Bizim misyonlarımız ve hedeflerimizden bir tanesi Türkiye Komünist Partisi’nin yeniden siyaset sahnesine dönmesidir. O yüzden de parti olarak TKP’nin siyaset sahnesine dönmesine olumlu yaklaşırız.

 

Türkiye Komünist Hareketi (TKH) bir senesini doldurdu.Biz de TKH MK üyesi Kurtuluş Kılçer ile buluşarak ABC için özel bir röportaj gerçekleştir. TKP'nin kurucu önderleri Mustafa Suphi ve yoldaşlarının anmasının yapılacağı etkinliğin hemen öncesinde, ocak ayında ilk röportajımızı yapmıştık. Okuyacağınız bu röportaj ise TKP'nin kuruluş yıldönümünün kutlanacağı 10 Eylül'ün hemen öncesine denk geldi. Röportajımızda 15 Temmuz darbe girişiminden, Suriye ve dış siyasete, komünistlerin önlerine koydukları hedeflerden, TKH'a dair ne var ne yok ise konuştuk.TKP'yi ve TKP'nin siyaset sahnesine "hangi koşullarda ve nasıl" dönebileceği sorusunun cevabını atlamadan tabi...

Sohbetimize 15 Temmuz darbe girişimi ile başlayalım isterim…Komünistlerin bu sürece ilişkin hem nedenleri hem de sonuçları bakımından yaklaşımı nedir?

Kurtuluş Kılçer: Bize göre 15 Temmuz darbe girişimi son kertede AKP eli ile kurulan İkinci Cumhuriyet rejiminin yaşamış olduğu bir kriz olarak değerlendirilebilir. Ama bundan daha önemli olarak, 15 temmuz darbe girişiminin iki temel özelliğinin altı çizilmelidir; bunlardan bir tanesi bu darbenin bir Amerikancı darbe olduğu, ikincisi ise bunun gerici bir siyasi hareket tarafından yapılmış olmasıdır. Bu darbe girişiminden sonra ortaya çıkan tablo, AKP iktidarının kendini güvenceye alması, İkinci Cumhuriyet’i kurma adına bir siyasi mutabakat yaratarak kendini yerleştirme çabasıdır.

Bu darbe girişiminin nedenlerine dair bir değerlendirme yapacak olursak, genel olarak AKP iktidarının özellikle Ortadoğu’da büyük güçler ile arasında oluşan bir açı var. Bu açıdan AKP iktidarına yönelik bir dizayn, dize getirme aynı zamanda Türkiye’yi güçsüzleştirmek adına bir yapılan bir hamle olarak değerlendirmek ilk elden söylenebilecek olanlar. O yüzden ortaya çıkan tablo, AKP’nin daha Amerikancı bir hale geleceği, emperyalizmin ise AKP’ye daha fazla tutunacağı bir sürece doğru evrilme emareleri gözüküyor. Bu darbe girişiminden sonra daha ulusalcı, daha demokratik, daha laik bir düzen ortaya çıkacağını düşünmek büyük hatadır. Tersine AKP rejimi bu darbe girişiminden sonra daha fazla yol alıyor. 14 yıllık AKP iktidarı Türkiye’nin eksenini eskisine göre olabildiğince sağa çekmişti.  Şimdi siyasal mutabakatı arkasına alan AKP hükümeti daha da sağcı bir biçimde yerleşme adımlarını hızlandırıyor. Bu yaşanan da İkinci Cumhuriyet rejiminin yeniden yapılanması olarak değerlendirilmeli.

Emperyalizm olgusuna ilişkin bir parantez açalım; TKH’ın siyasi metinlerinde oldukça fazla vurgu yaptığı bu olgu, sizlerin “emperyalizmi hafife almamak gerektiği” konusundaki tezleriniz Türkiye solunun başka bölmelerinde “emperyalizmi yenilmez bir güç olarak tarif ediyorlar” yanıtı ile karşılanıyor ve eleştiriliyor. Bu iki tezi biraz karşılaştırabilir miyiz?

K.K: Emperyalizmin, her şeyi kontrol ettiği, her şeyi yönettiği, mutlak bir şekilde herşeye muktedir olduğu bir olgu, görüş, teori doğru değil. Emperyalizmin müdahaleleri de, siyasetin yasalarına bağlı. Bölgedeki dinamikler, siyasi gelişmeler emperyalizmin de politikalarını belirleyen nedenler. Ama emperyalizmi “kağıttan kaplan” olarak görüp, hele hele bugünün dünyasında büyük bir kriz içerisinde olduğunu düşünüp, Ortadoğu’da attığı adımlarda mutlak olarak yenilgiye doğru gittiğini ifade etmek de bu açıdan çok çok sakıncalı. Özellikle Kuzey Suriye’de ortaya çıkan tablonun meşrulaştırılması açısından emperyalizmin zayıflığı öne çıkartılmaktadır. Tam tersine emperyalizm aslında Ortadoğu’da egemenlik kurmaktadır, düne göre daha fazla yol katetmiştir. Emperyalizm aslında saldırganlığı ile Ortadoğu’da, Irak’ta ve Suriye’de parçalanma siyasetini adım adım gerçekleştiren bir strateji izlemektedir. Elbette ki Ortadoğu’daki bir dizi güç de, özellikle Rusya’nın, İran’ın devreye girmesi ve Esad’ın direnmesi, emperyalizmin bu politikalarında, planlarında çok ciddi pürüzler haline gelmiştir. Bir dengeye doğru giden bir süreç karşımızda duruyor gibi.

Anti-emperyalist mücadele komünistler açısından önemini ne derece korumakta?

K.K:Bu ülkede komünistlerin altını çizmesi gereken üç tane nokta var, gericilik karşıtlığı, emperyalizm karşıtlığı ve sermaye karşıtlığı. Bunlardan herhangi bir tanesini öne çıkartma veya geri çekme bugün yapılacak en büyük hata. Örneğin emperyalizmi fazla sivriltip, sermaye karşıtlığını gündeme getirmezseniz sınıf uzlaşmacı bir çizgiye evrilirsiniz. Buradan bakıldığında solun da yeniden tariflenmesi gerekiyor. Gerek kendisini radikal demokrasi olarak tarif eden HDP, gerek kendisini sosyal demokrasi olarak tarif eden CHP gibi iki kesimin de, sermaye, gericilik ve emperyalizm karşıtlığında mutlak duruşları bulunmuyor. Aksine saydığım bu üç olgu ile aralarında gerçek anlamıyla sorun görmüyorlar. Gerçek solu bu manası ile temsil edemezler. Bugün komünistlerin Türkiye’de emperyalizme karşı başat bir güç, tek bir güç olduğunu söylüyoruz. Gericilik, AKP, yoksulluk gibi sorunların kaynağında, dünya kapitalist-emperyalist sistemin var olduğunu görmemiz gerekir.

Türkiye solunun anti-emperyalist mücadele konusunda bu kadar tutuk kalması, örneğin Kürt siyasi hareketi ile yapılacak ittifaklar ya da yan yana gelişler konusundaki hassasiyetten mi kaynaklanmakta?

K.K:Bugün Türkiye solunun bir kısmı AKP iktidarını “otoriterlik” başlığında mutlaklaştırıp, yukarıda ifade ettiğim başlıkları geriye çekmiş gibi. AKP iktidarını ele alırken sermaye düzeninde başka güçleri de veri almak gerek; örneğin ordu bir güç, emperyalizm başka bir güç, siyasi dinamikler ayrı bir güç, bütün bu denklemlerle birlikte düşünmek gerekir. Bu yüzden de emperyalizmle AKP iktidarı arasında özellikle Ortadoğu’da oluşan açı, emperyalizmin AKP iktidarına dönük olarak terbiye adımlarını gündeme getirdi. AKP karşıtlığı üzerinden, emperyalizmin müdahalelerine açık ve düzenin düzen içi yeniden yapılanmasının bir tarafı olacak şekilde eksen kaymaları yaşanabiliyor. Bu açıdan ne olursa olsun AKP faşizmine karşı mücadeleyi başa yazarak düzen siyasetinde ortaya çıkan siyasi dinamiklere ve gelişmelere karşı sağlam bir duruş ortaya çıkamayabiliyor. İkinci meselede Ortadoğu’da Kürt sorununun geldiği aşama. Kürt sorunu büyük güçlerin mücadelesinin bir konusu haline geldi. Kuzey Irak’ta Barzani’nin devlet girişimi, Kuzey Suriye’de ortaya çıkan otonom bölgeler emperyalizmin gölgesinde ortaya çıkan dinamikler olarak görülmeli. Kürt siyasi hareketinin emperyalizmle girdiği işbirliği, Türkiye solunun bir kısmında kabul edilmek istenmedi. Bu Türkiye solunun mücadele denklemini yanlış kurması ile ilgili. O yüzden de emperyalizme dönük vurguları geri çeken bir hatta oturma zorunluluğunu hissediyor.

Sanırım bu nedenle 1 Eylül Dünya Barış Günü için ABD Konsolosluğu önünde eylem yaptınız...

K.K: Evet... Anti-emperyalist mücadeleyi yükseltmek ve Ortadoğu’daki cihatçı terörü protesto etmek amacı ile 3 Eylül’de İstanbul’da ABD konsolosluğu önünde bir eylem örgütledik. ABD başkanına, Türkiyeli komünistlerin ültimatomunu ilettik...Çünkü emperyalizme karşı mücadele edilmeden dünyaya barış gelmez. Bugün dünyada savaşların kaynağı emperyalist saldırganlık ve hegemonya mücadelesidir.

7 Haziran 2015 seçimlerinde ciddi bir HDP rüzgarı var iken, Türkiye solu darbe girişimi gündeminde neden HDP’nin değil CHP’nin mitingine katılma kararı aldı?

K.K: Bu sorunun cevabını aslında arkadaşların vermesi lazım, ama ortada bir çelişki olduğu açık. Belki bir dizi yerden değerlendirmek lazım bu meseleleri. Türkiye solunun bir kısmı CHP’nin bir kısmı da HDP’nin kuyruğuna takılmayı siyaset olarak algılamakta. Biz iki partinin sol bir çizgi taşımadığını, devrimci bir hat içinde yer almadıklarını aynı zamanda düzen içi iki siyasi hareket olarak görüyoruz.

2010 yılında anayasa oylamasında “yetmez ama evet” kampanyası ile AKP’ye destek veren bir kesim vardı. Bu kampanyanın arkasında cemaat durdu AKP ile beraber. Yargı kurumlarına cemaatçiler anayasa değişikliği ile girdiler. Aradan yıllar geçti, bu cemaat darbe girişiminde bulundu. Bu “yetmez ama evetçi” kesim darbeye karşı durduğunu söylemektedir bugün. Arada bir eksen kayması var. Daha dün CHP Kürt düşmanı olarak lanse edilirken, bugün darbe karşıtı olduğu için bu partinin mitingine katılınıyor. Eksenlerin iyi tarif edilmesi lazım. Bu eksenlerden bir tanesi gericiliği ve sermaye düzenini tarif eden AKP, bir diğer eksen de burjuva düzende yeniden yapılanmayı, revizyonu, restorasyonu önüne koyan emperyalizm destekli liberal bir eksen. Biz bu liberal eksenin Kürt siyasi hareketinin arkasına geçtiğini, aynı zamanda CHP içerisinde de etkili olduğunu düşünüyoruz.

Sizin bu konudaki tutumunuz, “cesaretsizlik” olarak nitelendirildi…Cesaret, cüret ya da sokaklara sahip çıkmak…Komünistler nasıl değerlendiriyor bu eleştirileri..

K.K: Evet Türkiye solu sokağa çıkmalıdır. Ama sokağa çıkmak yedeklenmek değildir. CHP’nin Taksim mitingi AKP’ye meşruiyet katmak dışında bir anlama gelmemekteydi. Bu durumda CHP’nin mitingine katılırsanız, Yenikapı’ya da bakadurursunuz.

Türkiyeli devrimciler, sosyalistler sokağa çıkmalıdır ancak kendi bağımsız gücü, hattı, kitlesi ve talepleri ile sokağa çıkmalıdır. Sokakları gericiliğe bırakmamak adına boş bir sözdür. Taksim meydanının gericilerden temizlenmediği açık bir tablo olarak ortada durmaktadır. Sokakları gericilere bırakmamak ancak sosyalist solun sokakları örgütlemesi ile mümkündür. Bu örgütlendiği takdirde AKP’nin kitlesi etkisizleştirilebilir.

Yakın dönemde yeniden gündeme gelen TKP meselesini biraz açalım isterim. Sizin bu konudaki tutumunuz nedir?

K.K: Bizim misyonlarımız ve hedeflerimizden bir tanesi Türkiye Komünist Partisi’nin yeniden siyaset sahnesine dönmesidir. TKH kendisini TKP’nin devamı olarak görmektedir. O yüzden de parti olarak TKP’nin siyaset sahnesine dönmesine olumlu yaklaşırız. Bu süreçte yapıcı rol oynarız. TKP heyeti tarafından, taraflara bir çağrı yayımlandı. Biz bu çağrıya olumlu bir yaklaşım gösterdik. Bu konuda TKH’ın kendisini sorumlu saydığını ifade ettik. Gelişmeler henüz çok taze. Bunları konuşmak için çok erken ama TKH iki yıldır yaşanan tartışmaları geride bırakmayı, geleceğe bakmayı önemsemektedir. Bunun için yeni bir düzlem tarif edilerek, bütün yaşanan tartışma süreçleri aşılarak, nasıl bir parti sorusunu merkeze koyarak TKP’nin yeniden siyaset sahnesine dönmesinin zemini olduğunu düşünüyoruz. Çünkü Türkiye’de sol adında çok ciddi bir boşluk vardır. Sol adına ortaya çıkan düzen içi oluşumların Türkiye’nin ilerici yürüyüşüne katkı sunacağını düşünmüyoruz. TKP’nin yeni bir sinerji ile siyaset sahnesine dönmesi büyük bir umut yaratacak ama aynı zamanda siyaseten önemli bir boşluğu da doldurmuş olacak.

2014 yılında yaşanan tartışmalar bir gerçeklik olarak duruyor…

K.K:Yaşananlardan, bu tartışmalardan herkesin siyasal ve ideolojik olarak dersler çıkartarak yoluna bakması lazım. Bugün Türkiye’deki bu karanlık komünistleri kendi küçük tartışmalarından çıkartmak zorunda. O yüzden daha ileri, daha siyasi, daha büyük bir bakış açısıyla bu sürece yaklaşılmak zorunda.

“Nasıl bir TKP” sorusu önemini koruyor mu?

K.K: Tabi ki. Çünkü TKP yeniden siyaset sahnesine dönecekse biz bu partinin siyasi hattını, ideolojik hattını elbette çok kolay belirleriz. Ama aynı zamanda bu partinin nasıl bir parti olacağı, emekçi sınıflarla buluşması gerektiği, toplumsal dinamiklerle temas etmesi, toplumsal direnç odakları örgütlemesi gerektiğini, bununla beraber gerçek bir siyasal alternatif olan bir partinin şekillenmesi gerektiğini düşünüyoruz. O yüzden kurulacak TKP geçmişe benzer değil, yeni bir düzlemde yeni bir mücadele hattını ve umudunu yaratabilecek bir süreçten bahsediyoruz.

TKH bir yılı geride bıraktı. Bu süreci ve önümüzdeki dönemi değerlendirebilir misiniz?

K.K:TKH bir yılı geride bıraktı. Bizim açımızdan bu bir yıl, bir siyasi hareketin kuruluşu, misyonunu tarif etmesi açısından başarılı geçti ve biz çok önemli bir eşiği atladık. TKH çok önemli bir örgütsel birikim üzerine kuruldu. Bir yıllık süreçte hem kendi örgütsel omurgasını yaratırken, siyasal ideolojik hattını da netleştirdi. Siyasal homojenliği yaratan bir parti olarak, tüzük kongremizi örgütlüyoruz. Bu tüzük kongresi TKH’ın kurulduğunu göstermesi açısından önemli. Bu bir yıl bizim, iki yılda yaşadığımız tartışmaların doğal bir süreci idi. TKH daha tanımlı bir biçimde, yeni bir örgütsel atılım aşamasında. İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin başka noktalarında örgütlenmekte. 10 Eylül’de hem yeni binalarımızı açacağız hem de üyelerimize, dostlarımıza TKP’nin yeniden siyaset sahnesine dönmesine ilişkin bir açıklama yapacağız. Tutumuzu net bir şekilde ifade edeceğiz.

 
 



Kaynak: Alev Doğan/ABC Gazetesi

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 945 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Röportaj-Analiz Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI