Bugun...


15-16 Haziran-1970’deki bu büyük işçi direnişinin 50. yılı
Tarih: 16-06-2020 14:15:45 Güncelleme: 16-06-2020 14:15:45 + -


15-16 Haziran büyük, bir o kadarda işçilerin, vazgeçilmez olan üretmekten gelen gücünü ortaya koyduğu onurlu, meşru direnişidir. Emek-Demokrasiden yana olan güçlerin 15-16 Haziran-1970 bu büyük işçi direnişine, bugünkü işçi-emekçilerin durumu, mücadelesi, toplumsal mücadelenin en önemli ve en belirleyici dinamiğine dönüştürebilmek için dönüp dönüp bakmakta yarar var

facebook-paylas
Tarih: 16-06-2020 14:15

15-16 Haziran-1970’deki bu büyük işçi direnişinin 50. yılı

15-16 Haziran-1970’deki bu büyük işçi direnişinin 50. yılı

               Ali Uğur

Tarihe düşünülen not:15-16 Haziran 1970

 

 

15-16 Haziran büyük, bir o kadarda işçilerin, vazgeçilmez olan üretmekten gelen gücünü ortaya koyduğu onurlu, meşru direnişidir. Emek-Demokrasiden yana olan güçlerin 15-16 Haziran-1970 bu büyük işçi direnişine, bugünkü işçi-emekçilerin durumu, mücadelesi, toplumsal mücadelenin en önemli ve en belirleyici dinamiğine dönüştürebilmek için dönüp dönüp bakmakta yarar var

15-16 Büyük işçi isyanının temel nedenlerinin ilk başında ekonomik, sosyal olgular yatığının altını çizmek gerekiyor. 1960 yıllar sonrasında ekonomide; ithal İkamesi  (Daha önce yurt dışında ithal edilmekte olan malların, uygulanan koruyucu ve özendirici önlemlerle yurt içinde üretilmesini öngören bir sanayileşme stratejisi) (1)

1970’lere Doğru Gelindiğinde

1970’lere doğru gelindiğinde; maliyelerde ki artışın ürüne yansıması nedeniyle mal stokları artmıştır. İşverenler için bu durumdan çıkılabilmesi, maliyetlerin azaltılması bunun için de işçi ücretlerinin düşürülmesi, kısıtlanması gerektiği devletin yönetiminde ki siyasal iktidara dayatılıyordu. Mevcut iktidarda bu yönde parlamentoda gerekeni yamak için harekete geçti.

Ancak sosyal alanda çok ciddi bir engel olacak toplumsal bir muhalefet boy atmaya başlamıştı. 1967’de kurulan DİSK, sınıf çıkarlarının korunup, kollanılması yönündeki temel ilkelerine sımsıkı sarılmış, hızla birçok büyük işletmelerde varlığını kanıtlamaya başlamıştı. Kapitalist sistemin siyasi erki bu durumun engellenilmesi, büyümesinin durdurulması için parlamento da ciddi adımla atmaya başladı.  DİSK, sınıf çıkarlarının korunması, geliştirilmesi için güvenirliğini sağlamıştı.

İşçi ve emekçiler iş, daha iyi yaşam güvencesine dokunulma girişimleri başladığında içindeki öfkeyi bastırmaya çalışan büyük bir sessizlik içinde, ekonomik yaşam alanından doğan fakat onu aşan ani bir eylem atılımına gebeydi.

15-16 Haziran-1970’deki bu büyük işçi direnişi; iş, daha iyi çalışma ve yaşam koşullarının güvencesi olarak algıladığı, örgütlendiği sendikalarına dokunulma girişimlerine karşı “…Bu eylem atılımı duyguları ve özlemleri harekete geçirir. Bunların ateşli havasında, bireysel yaşama ilişkin hesaplar, bireysel küçük çıkarları yöneten yasalardan farklı yasalara uyar.” (Antonio Gramsci: Hapishane Defterleri. Belge Yayınları. 1975.Sayfa: 224-225.)

DİSK, işçilerin ekonomik-demokratik haklarının güvencesi olabileceği umudunu işçilere hissettirmiş, bilince taşımıştı. Okuryazarlığı olmayan, tuğla, blok ve kiremit fabrikası 1970 yıların işçisi Anam,”Oğlum biz Halil Tuncu çürük domatlarla kovaladık, bizi satı. Ah o zaman DİSK olacaktı neler alırdık patronlardan…”  diye serzenişi işçilerin gönlündeki DİSK’i ifade ediyordu.

Direniş sırasında Maden-İş üyesi bir işçi, aynı fabrikada çalışan Adnan Menderes hayranı ve Adalet Partisi taraftarı arkadaşını yürüyüşün ön saflarında görmüştü. Bu işçi Ne iş?’ diye soran arkadaşına şu cevabı vermişti:“O iş ayrı, bu iş ayrı.”

Gerçekten “bu iş” ayrıydı. 15-16 Haziran-1970’deki bu büyük işçi direnişi; işçilerin özlem ve istemlerini harekete geçirmiş, günlük çıkarlar ve düşünceler bir tarafa bırakılmıştı. İçindeki öfkeyi bastırmaya çalışan büyük bir sessizlik, derinlerde saklanan duygular Haziran’ın sıcağında gün ışığına çıkması, dışa vurumuydu.

.Ancak 15-16 Haziran 1970 direnişi kendiliğinden, sponte olarak ortaya çıkmış bir isyan değildir. Her şeyde olduğu gibi her olgu ve olayın bir öncesi olduğunu akıllardan ırak tutmamak gerektiğinin altını çizelim.  Geçmişin külleri arasında hayat bulup boy veren 1961 Saraçhane mitingi, 1963 Kavel Grevi; emek hareketinin 1950'li yıllardaki birikiminin en görkemli dışa vurumu, büyük işçi direnişine giden yola döşenmiş parke taşlarıdır. İşçi önderlerinden 15-16 Haziran o şanlı direnişin canlı tanıklarından o günlerde 22 yaşında, işyeri temsilcisi, daha sonraki dönemlerde Maden –İş sendikası ve DİSK Genel başkanlığı yapan Mehmet Karaca Kavel’deki Greve dair şöyle diyor

“Maden-İş Sendikası'nın en önemli özelliklerinden biri budur. İşçilere kendisi için sınıf olma bilincini aşılamıştır.

Maden-İş Sendikası'nın karşısına önce devlet güçleri çıkıyor. Siyasi iktidarlar hep Maden-İş Sendikası'nı dışarıda bırakan eylemlere yöneliyorlar. Maden-İş Sendikası yöneticileri yer yer tutuklanıyor. Maden-İş Sendikas,Türkiye'de yasakları da kıran sendika. Mesela 27 Mayıs'tan sonra 1961 anayasasında işçiye grev hakkı tanınıyor ama grevin nasıl yapılacağına ilişkin bir yasa olmadığı için bir türlü çıkmıyor bu yasa. 1963’te Kavel'de bir olay oluyor. Patron kendine göre işçiler üzerinde baskı kurarak yeni gelen bir müdür aracılığıyla işçileri disipline etmek istiyor. Sendika da üyeler de buna karşı direniyorlar. Sonunda iş yerinde üretim duruyor direniş başlıyor. Direniş iki ay kadar devam ediyor. Direniş, dönemin Çalışma Bakanı Bülent Ecevit, Başbakan İsmet İnönü’ye, hükümete kadar aksettiriliyor. Sonunda işçilerin bir sürü zorluklara rağmen yaptığı direniş -grev- başarıya ulaşıyor. Hükümet araya girince Çalışma Bakanı Bülent Ecevit bu kanunu bir an önce çıkarın diyor. O tarihten sonra iki–üç ay içerisinde 20 Temmuz’da kanun meclisten çıkarılıyor. Maden-İş sendikası grev yasağına rağmen grev yapıp, kanunun çıkmasına vesile olmuştur. Bu ilktir.”

Türkiye’de İşçiler, “Cumhuriyet  tarihi” boyunca, özelikle de 1940 yılları sonrasında bir çok irili ufaklı eylemlikler gerçekleştirmiş, bir çok kazanımları olduğu kadarda baskılara maruz kalmış, gözaltılar, tutuklamalar olmuştur. Bildiğimiz bir Karadeniz öz değişi vardır: Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belidir’ .İşte 15-16 Haziran onurlu direnişin Çarşamba’sı da bir ilke imza atan Kavel işçilerin grevidir. Çünkü işçilerin birlikte, omuz omuza üretimden gelen gücünü ortaya koyduğunda mutlaka kazanacağının,kazancın onların yaşamında iyileştirmeler getirdiğinin yaşanmış örneklerinden,bir ilkede imza atmış olan Maden- İş sendikasının Kavel Grevidir. Grev hakkını burjuva hukukuna  girmesini dayatan Kavel Grevidir.

 

 

15-16 Haziran 1970 direnişini, dönemin tanığı Vahit Tulis anlatıyor

 

*****

“Maden-İş sendikası, hem nicel olarak, hem nitel olarak DİSK'in bütün eylemlerinde başı çeken sendika olmuştur. DGM direnişleri ve 1 Mayıs'ların kutlanması da DİSK'in kararıdır ama bunlara öncülük eden ve bunların örgütlenmesine en aktif katılan hem nicel olarak, hem nitel olarak Maden-İş Sendikası'dır. Her dönem siyasi iktidar, devlet Maden-İş’in önünü kesmek istedi. Toplu sözleşme politikalarımıza, devlet yasal prosedürde bir sürü engel çıkardı. İş yerlerindeki örgütlenmemizi kırmak için her türlü eylemi yaptı.

 

Maden-İş’in 9-10 Mart 1970 toplantısındaalınan karar

DİSK’i yok edecek tasarıya direneceğiz”

 

DİSK Yönetimi ve üye sendikaların yöneticileriTBMM’de görüşülen değişiklik tasarısının amacını

ve niteliğini tespitte hata yapmadı ve gecikmeden mücadele kararı aldı.

 

Maden-İş Genel Yönetim Kurulu’nun 9 ve 10 Mart1970 günlerindeki toplantısının gündemindeki ilk

madde, 274 ve 275 sayılı yasalardaki değişiklik girişimleriydi.

Birinci gün, 274-275 sayılı kanunlarla ilgili hükümet tasarısının incelenmesi ve bununla ilgili bir rapor

hazırlanması ve hazırlanacak olan bu raporun ışığı altında görüşmelere devam edilmesi kararına varıldı.

 

Konuyu incelemek için Hüseyin Ekinci, Bahtiyar Erkul ve Mustafa Kaldırım’dan oluşan üç kişilik bir komisyon oluşturuldu. 10 Mart 1970 Salı günü toplanan kurulda, komisyon raporu okunduktan sonra

üyelerden eylem önerileri alındı.

 

Eylem önerileri Üyelerin önerdiği önlemler aşağıda görüldüğü gibi çok yönlüydü:

*Yasa değişikliği tasarıları Anayasa’ya, uluslar arası sözleşmelere ve demokratik ülkelerdeki uygulamalara aykırı olması nedeniyle sendika bunlara karşı mücadele açmalı.

 

*Genel Merkez yönetimi ve bölge temsilcileri bir araya gelerek Anayasa’ya uygun bir mücadele programı hazırlamalı ve bunun için merkezi bir komite kurulmalı.

*Bölge temsilciliklerince, sendika temsilcileri ve lokal yönetim kurulu üyeleriyle toplantılar düzenlenerek,konu tabana indirilmeli. Bölgelerarası üyetoplantıları düzenlenmeli.

*Yalnız İstanbul’da değil, diğer illerde de mitingler yapılmalı.

*Bu konuda Türk-İş’e üye olmayan diğer sendikalar

ile de işbirliğine gidilmeli.

* Bölge temsilcileri, kendi bölgelerindeki diğer işkollarında çalışan işçilerle de bu konuda ilişki kurmalı ve DİSK’in hazırlayacağı bildiriler dağıtılmalı.

*Mücadele yurt dışında çalışmakta olan Türk işçilerine de duyurulmalı.

*Afişler ve duvar yazılarından yararlanılmalı.

* Sendikanın görüşleri ile ilgili olarak bir bilim kurulu tarafından metin hazırlanmalı ve bu metin tüm milletvekillerine, Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu ve Danıştay üyelerine gönderilmeli.

*Sendika gazetesi bu konuya önem vermeli ve  mücadele,bildiriler ile basına duyurulmalı. Konunun sendika üyelerine anlatılması için toplantı ve konferanslar düzenlenmeli.

* Tasarı Meclis’te görüşülürken Ankara’da miting düzenlenmeli, işçilerin dinleyici olarak Meclis’e girmesi sağlanmalı. Eylem önerilerinden sonra alınan yönetim kurulunun kararı şöyleydi: “Tasarının, Türk-İş, işveren konfederasyonu ve iktidar üçlüsü tarafından tamamen DİSK’i ve DİSK’e bağlı sendikaları yok etmek maksadıyla uzun zamandan beri gizli olarak hazırlanmakta olduğu kanaatine

varılmıştır. Tasarının kanunlaşmaması için gerekli mücadelenin sendikamızca yapılması ve bir mücadele programı

hazırlanması kararlaştırılmıştı.  Kurul üyelerinin önerilerinden de yararlanılarak hazırlanacak program, Genel Yürütme Kurulu’ncahazırlanarak derhal uygulamaya geçilecektir.” 14 Maden-İş Genel Yönetim Kurulu DİSK’i yok etmeyi

amaçlayan tasarıya karşı mücadele ve somut hazırlıkların yapılması kararını, 10 Mart 1970 günü yapılan

Genel Yönetim Kurulu toplantısında aldı

Bizim karşımıza devlet, gizli örgütlenmelerini, komandoları çıkardı. İş yerlerinde cinayetler işlendi, bizim üyelerimiz öldürüldü. En sonunda Genel Başkanımız da öldürüldü. Biz bu süreçleri, bu acıları hep yaşadık ama geri de durmadık. Bu mücadele sürdü. Sonra MESS ve devlet işbirliği içinde Maden-İş' e dur.

 deme ihtiyacı duydular. 15-16 Haziran'da yasa ile önlemek istediler DİSK ve Maden-İş' in örgütlenmesini. Yasal barajlar getirerek, toplu sözleşme yapma hakkını elde etsen bile sözleşmeye getirilen sınırlamalarla sendikanın masaya oturmasını engellemek istediler. Biz sendika olarak bunun hepsini kırdık, yasa ile getirilen sınırlamaları kaldırdık. Direniş sonucunda bunlar elde edildi. Sonra MESS baktı bunların önüne geçemiyor, o vakit artık kendi aralarında patron dayanışma fonları oluşturdular. Maden-İş'e karşı mücadele edecek, lokavtlara başvuracaklardı. İş yerlerini kapatarak, Maden-İş'i greve zorluyacaklardı. Bunu da yaptılar ama biz bunlardan da yılmadık. Onlar bize grev gösterdiklerinde biz bütün fabrikalarda grev barakaları kurduk. Böyle bir mücadele yürüdü MESS ile Maden-İş arasında. 1980'e kadar bu mücadele devam etti. Bugün de Birleşik Metal-İş Sendikası ile patron sendikaları arasında böyle bir mücadele sürüyor. Bugün de Birleşik Metal-İş sendikası yasakları kıra kıra geliyor, koşullara teslim olmuyor ama her zaman her yerde de başarı elde edilmiyor. Yani kimi kazanımlarının yanında kimi kayıpların da oluyor. İşte iş cinayetlerinde kaybettiğimiz arkadaşlarımız oluyor. Yasal olarak sen bir takım çoğunluğu elde etmişsin ama baskıyla işçileri istifaya zorluyorlar, seni azınlık sendikası durumuna düşürüyorlar. Böyle süreçler de yaşandı ama tarihin tekerleği hep ileriye doğru gidiyor”.(Mehmet Karaca ile yapılan söyleşiden)

 

  1. İthal ikamesi ile dış koruma daima el ele gider. Kurulan endüstriler, her türlü dış ticaret ve kambiyo politikalarıyla dış piyasanın rekabetinden korunmaya çalışılır. Bu tip sanayileşme modelinde karşılaştırmalı üstünlük teorisinin yol göstericiliğinden yararlanılmaz. Seçici değil, dengeli bir sanayileşme söz konusu olmaktadır. Başka bir deyişle kalkınma felsefesi, ilerde gelişip rekabetçi duruma geçecek dinamik karşılaştırmalı üstünlüklere sahip endüstrilerin seçilip bunların geçici bir süre korunması ilkesine dayalı değildir. Aksine, beklenen talep artışına göre, endüstrilerarası ileri ve geri bağlantıları dikkate alarak yatırım fonlarının dengeli bir biçimde dağıtımı esas alınır.

 




Kaynak: Çeşitli kaynaklardan

Editör: Yeniden ATILIM

Bu haber 1142 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Unutamadıklarımız Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
YUKARI