Türkiye seçimini yaptı, yeni Meclisi yemin töreniyle göreve başladı, önünde Meclis Başkanlığı seçimi, hükümetin kurulması gibi acil gündemleri var, toplumun Meclisten daha başka beklentileri de var.

7 Haziran seçimlerinin seçtiği Meclisin önünde iki seçenek var; ya eskinin devamı olacak ya da adım adım çürümeyi onaran gerçekten "yeni' bir Meclis olacak. Eski meclisten kalan çürüme deyince ilk akla gelen cezasız kalan yolsuzluklar, yani '17 - 25 Aralık' soruşturmaları. Bu soruşturmaların kendisi ve sonrasında yaşanan olaylar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli kırılmalara yol açtı. Her ne kadar hukuken kapatılmış gözükse de soruşturulanlar toplum vicdanında aklanmadığı için ve soruşturmaya yapılan müdahalelerin sistemde açtığı yaralar nedeniyle yeni Meclis '17-25 Aralık'ı gündem dışı bırakamaz.

Anımsatmak gerekirse; 17 Aralık 2013 sabahı dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, işadamları Ali Ağaoğlu, Reza Zarrab ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir'in de aralarında bulunduğu 89 kişi evlerinde yapılan aramaların ardından gözaltına alındı, ardından Barış Güler, Kaan Çağlayan, Reza Zarrab'ın da aralarında bulunduğu 14 kişi tutuklandı. Türkiye daha ilk operasyonu konuşurken 25 Aralık 2013'de ikinci operasyon başlatıldı, savcılar tarafından birçok işadamının da aralarında bulunduğu 41 kişilik gözaltı listesi hazırlandı, mahkemeden bazı işadamlarının malvarlığına el koyma kararı çıkartıldı, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan için de şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrı evrakı hazırlandı.

Bu aşamadan sonra Türkiye'nin hukuk tarihinde yaşanmamış gelişmeler oldu; dönemin Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN olmak üzere iktidarın etkili ve yetkili kişileri, soruşturmayı yapan savcı ve kolluk memurlarını hükümete darbe girişiminde bulunmakla suçladılar, Emniyet birimleri savcıların talimatlarını yerine getirmedi, soruşturmaları başlatan savcılar görevlerinden alındı, yeni savcılar görevlendirildi, tedbir kararları veren yargıçların görev yerleri değiştirildi, bu yetmiyormuş gibi savcı ve yargıçlar açığa alındılar ve sonunda meslekten çıkartıldılar. Diğer yandan her türlü hukuka aykırılık göze alınarak Adli Kolluk Yönetmeliği, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasası değiştirildi, iktidarın siyasi amacına uygun olarak Kurul içi atamalar yapıldı, tutuklama kararları ve takipsizlik kararlarının itirazı için Sulh Ceza Hakimlikleri oluşturuldu.

Siyasi iktidarın bu müdahaleleri sonunda; tutuklu olan şüpheliler teker teker serbest bırakıldı, ardından soruşturmalar hakkında takipsizlik kararları verildi, takipsizlik kararlarına yapılan itirazlar da reddedilerek ciddi iddialar ve delillerle dolu olan soruşturma dosyaları dava açılmadan kapatıldı.

Soruşturmada adı geçen bakanlarla ilgili de benzer süreçler yaşandı, istifa etmek zorunda kalan dört bakan hakkında hazırlanan fezlekeler Adalet Bakanlığı tarafından usul eksikliği gerekçe gösterilerek, savcılığa geri gönderildi, oylamaların ardından yaklaşık altı ay sonra Meclis Soruşturma Komisyonu kurulabildi, kurulan Komisyon şeffaf çalışmadı, çalışmaları ile ilgili yayın yasağı getirildi. MASAK bilgilerine dayanılarak hazırlanan bilirkişi raporunda soruşturulan bakanların gelirlerinin orantısız olduğu tespit edildi ama Meclis Soruşturma Komisyonu, ertelemelerden sonra 5 Ocak 2015 tarihinde eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, eski AB Bakanı Egemen Bağış, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler ile eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın Yüce Divan’a gönderilmemesi kararını aldı, Genel Kurulda yapılan oylama sonucunda AKP'nin çoğunluk oylarıyla bakanlar hakkındaki dosyalar da kapatıldı.

17-25 Aralık soruşturmalarının cezasızlıkla sonuçlanmasında, siyasi iktidarının müdahalelerinin yanı sıra soruşturmalar için atanan yeni savcılar ile itirazları inceleyen yargıçların da katkısı azımsanamaz. Savcılar yasal yetkileri olmadığı halde Mahkemelerin verdiği arama ve tedbir kararlarını yok saydılar. Maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına dair deliler toplanmadan ve var olan deliler ise hukuki olmayan değerlendirmelerle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. Savcılığın kararına itirazı inceleyen Sulh Ceza Hakimlikleri itirazları esastan incelemedi, itiraz edenlerin soruşturmaya konu suçlardan doğrudan zarar görmedikleri, dolayısıyla itiraz hakları olmadığı gerekçesi ile itirazları reddetti.

Ayakkabı kutularından çıkan milyonlarca dolar, ele geçirilen kaynağı açıklanamayan milyonlarca dolar ve euro ve şüphelilerin karanlık ilişkileri karşısında soruşturmaların yargıya yapılan müdahalelerle kamu davası açılmadan kapatılması, hukuk sistemine yönelik güvensizliğin iyice derinleşmesine yol açtı, geleceğe dair kaygıları artırdı.

17-25 Aralık soruşturmalarında yaşanan bu süreç, Samanyolu Yayın Grubu'na yönelik soruşturmalarda, MİT TIR’larını soruşturan savcılar ve kolluk görevlilerine yönelik soruşturmalarla devam etti.

Bu konular, Avrupa Konseyi’nin anayasal konularda danışma organı olan Venedik Komisyonu'nun da gündemini oluşturdu. Komisyon en son yayınladığı raporda; 17- 25 Aralık savcılarının kararlarını “yasal ve geçerli” olarak tanımlandı, gazeteci Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca ile ilgili tahliye kararı veren hâkimlerin kararlarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) içtihatlarıyla uyumlu olduğu vurgulandı, MİT TIR’larını soruşturdukları için görevden alınan, tutuklanan savcılara destek verildi.

Tüm bu yaşananların yarattığı tahribatın onarılması gerekiyor, yeni Meclis'in en önemli görevi bu onarım sürecini başlatmak olmalı, dört eski bakanla ilgili Mecliste yeni bir soruşturma komisyonu kurmakla işe başlanabilir.

Adaletsizliğe her şeyden önce müdahale edilmeli...