Bugun...


Gülsen Feroglu

facebook-paylas
Kemalizmin büyük başarısı Tayyip Erdoğan
Tarih: 15-06-2016 01:51:00 Güncelleme: 15-06-2016 01:51:00


 

Öldürülen her sivil, her asker, her polis, her gerillayla Cibranlı Halit’in deyimiyle  “kendi boğazımızı kesecek kılıcı” bilediğimizin farkındasızlığında; tekrar tekrar hançerlenen sol yanım Ankara’m, Amedim; canın yanar diye sakın korkma! Canını daha fazla nasıl yakacaklar ki...

 

Hem birayê min; son kullanma tarihi bittiği halde elden çıkarılmayan savaşta, kimin kirlenmemiş temiz bir sayfası kaldı ki. Zalim bir kaybedişten başka bir şey olmayacak  savaşta,  bombalarla, patlatılan EYP’lerle lime lime edilen bedenler karşısında sanki hep aynıdır yaşananlar...hep aynıydı hayat...hep aynıydı zaman...

 

Belki de savaşın lanetlediği bu topraklarda; devletin koridorlarından, Plazaların, Towersların tepelerinden ofisleri, sokakları, okulları, kışlaları, evleri, Meclisi sarmalayan küfürlü,  ırkçı sözleri duymadan, katliamlar, acılar  görmeden  ömür sona ermediğindendir; hayatın, zamanın hep aynı yerde takılı kaldığı hissi.

 

Hep katliam, hep ölüm, hep kavga, hep gürültü, hep nefret; vazgeçtik sevgiden naiflikten azıcık nezakete, hoşgörüye hasret yaşam alanları içinde  kendinizi II.Dünya savaşını anlatan filmlerdeki yıkık şehirlerde,  nazi kampında; başınızda da  bağıran, çağıran kişilikleri, aidiyetleri, yaşam tarzlarını aşağılayan onlarca SS subayı var sanmanızın da  nedenidir.

 

Türkiyelileri dünde bırakan, yarını geciktiren hayatla bu denli iç içe geçmiş faşist tavırlara, ifadelere muhataplık da; padişahın kullarıyken Cumhuriyetin de kurucuları   olmuş Osmanlı  ittihatçılarının, paşalarının egemenlikleri için gerekliliğini şart görüp “emr-i ferman padişahımındır”ı “paşam, şefim, beyim  emret”e ikameleriyle, kılına dokunmadıkları biat kültüründendir, sanki.

 

Faşizmin yol arkadaşı biatın tek ihtiyacı da; bulunulan  mekâna,  konuma göre değişen; ulus devletin bütün kurumlarında, partilerde, örgütlerde, STK’larda, sendikalarda, ailede bazen; paşa,  reis, şef, başkan, önder bazen;  general, öğretmen,  imam,  yazar, sanatçı bazen; patron, dede,  baba, ağabey, koca tanımlı illaki de  erkek olacak  bir Fuhrerdir.

 

 “Topladı avucunda yıldırımı, şimşeği, yoktan var ediyordu Tanrı gibi her şeyi” meziyetler bahşedilerek; yaşanmamış kahramanlıklarla mitleştirilen, devletin, partinin, örgütün, sendikanın, ailenin, kişinin bekasını,  selametini ondan daha çok düşünen kimsenin bulunmadığı aşılanan, her yaptığı, yapacağı  da  “bildiği vardır”la onaylattırılan Fuhrerler; hayatların üzerindeki alıcı kuşlardır.

 

Kendisinden her anlamda büyük,  akıllı, seçilmiş olduğuna inandırıldığı bir sözü, hareketiyle peşinden gidilen Fuhrer  sayesinde bireyler hiç itirazsız; düşman yaratan ötekileştirmeye, ölebileceğini bile bile savaşmaya, yeteneksizliğine rağmen yandaşın makam, mevki, servet sahibi yapılmasına, devletin olanaklarının peşkeş çekilmesine, “namaz kılmayanın hayvanlığına” varıncaya kadar onlarca akıl almaz iddialara, çarpıklığa, adaletsizliğe razı olurlar.

 

Böylece  “şunu yücelt”, “bunun tez kellesini vur” komutuna riayeti istenerek yaratıcılığı, gelişmesi de sabitlenen birbirinin kopyası bireyler “ekmeğini yediğin; ülkeye,  kaba,  patrona, kocaya bu yapılır mı” tepkisiyle hak arayanı, ötekini suçlayacak  hale getirilirler.

 

 

İşte bu alıcı kuşların emrinde “ben bilmem başımdaki bilir” modunda yaşamdı yıllarca; Avrupa’da birine söylense “faşist dikta rejiminde yaşıyorsunuz” denilecek her sabah “varlığım Türk varlığına armağan olsun“lu andın küçücük çocuklara okutulmasının, Kemalettin Kamu ’nun  “....burada erdi Musa, burada uçtu İsa, Kabe Arab’ın olsun, Çankaya bize yeter” şiirinin kendini demokrat,  solcu zanneden hatırı sayılır bir kitle tarafından da medeniyet, özgürlük sayılması.

 

Şimdilerde  Köşk, Paşam yerini  Saraya, Reise  bıraktı; İsviçre’de, Londra’da,  Harvard’da master  yapmış  koca koca erkekler, kadınlar AKP kongresinde kendilerini  gülünç duruma düşürerek Erdoğanın mesajını ayakta dinlediler ya başta medyanın kadrolu trolleri, çoğu insan  döktürdü de döktürdü “ ayyy bu yüzyılda biat...ııggg....”

 

Elbette biatçı bu toprağın ürünü Tayyip Erdoğan’nı faşizm etiketli  Kemalist ideolojinin büyük başarısı olduğundan soyutlayıp, kendilerini de özgür birey varsayarak.

 

İyi, güzel de gençlerin kıyma makinesinden geçirildiğine biatçı olmasan inanmayacak sen; özgür bireyim! başbakanın, üç fidanın, 17’sinde Erdal Eren’nin asılmasını; hakimlerin, savcıların, köşe yazarlarının, gazetelerin manşetini attırtan generalleri ayakta karşıladıkları brifingleri; dün Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’da “Müslüman Türkiye” sloganlarıyla tekbir getirerek masum  insanları öldürenleri; bugün de Roboski’yi,   Gezi’deki devlet terörünü,  Tavşanlıda, Fethiye’de  Kürtlere linçi alkışlarken neydin sen? Bankaların içini boşaltan patronlara ait 200 milyar dolar görev zararını öder, bir gecede servetin el değiştirildiği darbelerde işkencehaneler kurulurken neydin sen?

 

Peki ya 1915’te Ermenilerin tehcirini; Mustafa Kemal’in 1920’de Türkiye Komünist Fıkrasını, 1930’da Serbest Cumhuriyet Fıkrasını, 1933’de kadro dergisini kurdurtup, kapattırmasını; Ali Şükrü beyin tetikçi topal Osman’a öldürtülmesini; Seyit Rıza’yı onlarca muhalifi asan İstiklal mahkemelerini, Koçgiri, Ağrı, Dersim katliamlarını, 6/7 Eylül’de gayri Müslimlerin mallarını yağmalayanları onaylayan dedelerin, babaların neydi senin?

 

Geçmişte ve bugün,  kapanmaz yaralar açan katliamlar yaşanırken atan, deden, baban şimdi de sen biatçı, faşist değil miydin? Bu durumda seni düşman, biatçı bellediğinden ayırıp ta  doğru, haklı kılan nedir? Ve kalmış mıdır?

 

Ülkede süregiden sapla samanın karıştığı öylesine bir karmaşadır ki;  bombalı saldırılarda ölen, ölecek vatandaşlarının  can güvenliğini sağlayamadığı halde bir tekinin dahi  siyasi sorumluğu üstelenip istifa etmediği AKP iktidarının bakanları; “Anayasa mahkemesine dokunulmazlık başvurusu için imza verecek vekili partiden atarım” tehditli ana muhalefet; parti başkanlarının dayattığı  adını bilmediği vekili kendini temsil etsin diye seçen seçmen; aynı kusura sahipliklerini görmezden gelerek biaatçılığı, her kötülüğü, olumsuzluğu başkasına, karşıtına yakıştırır.

 

Biatı normalleştiren sisteme, kurumlara karşı çıkışın önü de; konjonktürel duruma göre   “o mu; devlet düşmanı, kanı bozuk, bölücü, komünist, terörist, şeriatçı, “IŞİD”ci, asi, işe yaramaz, namussuz, fahişe” yaftalı korkutma, susturma, linç,  hapisle tıkanır.

 

Sen de Hevalım!  ”Kürt gençlerini ölüme sürükleyen hendekler, barikatlar niye kazdırıldı” sorusunu sormayı ertelediğin müddetçe, sende; yok edici biat çemberinde hikayeni kendin tamamlayamayacaksındır.

 

Belki ne geçmiş, ne de bugünle can acıtan, kanatan biçimde  yüzleşilemediğinden  sırf  bu sebepten  dinmek bilmiyor gözyaşları, savaş. Dinmek bilmiyor koca dünyada bir başınalığı Türkiyenin.

 

Yeni bir görünümde geçmişin aynı hatalarını yaşamaktan, aynı sözleri duymaktan bitap hayatların kabusu o alıcı kuşlar keşke hiç uğramasaydı buralara. Ahhhh senle benim derdim de; yaşanmışlıklarıyla virane  Cizre, Yüksekova, Nusaybin  sokaklarını , polisin, askerin, gerillanın  birbirlerini öldürdüklerini görmekten  başka bir şey olsaydı. Başım göğsünde  “You are what you do- sen yaptıkların kadarsın” şarkısı çalarken, kahkahalarla  anlatsaydın serçe parmağına bağladığın uçurtmanı nasıl kaçırdığını.

 

Yaşama dair azıcık bir sıradanlığın bile çok görüldüğü bu memlekette; kurban katiliyle birlikte  cinayetin  izlerini ortadan kaldırdığının ayrımında bile değilken; ne zaman büyüdün, ne zaman elimi tutmayı bıraktın onu bile bilmiyorum.

 

Sesimizi duyan var mı? Öldürülüyoruz...

 

 



Bu yazı 3166 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI