Bugun...


Mahmut BALPETEK

facebook-paylas
Astana’dan dönen Yanlış Hesap !
Tarih: 09-02-2017 16:07:00 Güncelleme: 09-02-2017 16:07:00


 

Türkiye  yanlış Suriye politikasını, 3 Eylül 2016 tarihinde  Suriye’ye  girerek taçlandırdı. Suriye’nin sınır şehri Carablus’a ciddi bir mukavemetle karşılaşmadan giren, Türk silahlı kuvvetlerini  daha içlere doğru inildiğinde birçok tuzağın beklediği sır ya da muamma değildi. Zira Carablus yerleşkesinin YPG önderliğindeki DSG’nin (Demokratik Suriye Güçleri) eline geçmesi riskine karşı tedbir olarak,” cihatçı” güçler tarafından adeta, Türk silahlı kuvvetlerine terk edildi. Çünkü, “Cihatçı” güçler Carablus’u, müttefik güç TSK’ya  terk ederek, içine girdikleri kuşatmadan kurtulma hesabı yapmaktaydılar. AKP- saray bloğu ise Suriye’ye girmeyi, Suriye masasında  kendine yer açacak manevranın bir parçası olarak görmekteydiler. Nihayetinde Astana’daki masada yerini alarak bu konuda görece bir başarı elde etmiş oldu. Ancak, Astana’daki masada başarı elde etiğini söylemek mümkün görünmüyor.

AKP-saray bloğu Suriye savaşı sürecinde değişen öncelikleri kavramaktan uzak, ilk gündeki görüşlerinde ısrar etmesi, El Bab kapısında açmaza girmesi olarak kendine geri döndü. Fırat kalkanının ilk günlerinde, El bab ile birlikte, Minbiç, Rakka gerekirse Kobani’ye de girme hayalleri, El Bab kapısında derin bir çukura gömülmüş gibi görünmektedir. Dolaysıyla, diplomatik başarısızlığa, sahadaki başarısızlık eklenmiş oldu. Yani bırakın Minbiç ya da başka bir yerleşkeye girmesi, El Bab’ın kapısından dönme zorunda kalması ihtimali dışı değildir.

Değişkenlerin en öncülü koalisyon güçleri açısından, Esad rejiminin devrilmesi, yerini IŞİD’ ve El- Nusra kökenli  örgütlerin yok edilmesine bırakmış olmasıdır. Buna mukabil Rusya daha ilk günden müttefiki olan iktidarı desteklemiş ve savaştan  zaferle çıkması için bütün gücünü seferber etmişti. AKP-saray bloğu Batı dünyasına da aradığını bulamayınca, yakınlaştığı Rusya’nın oluşturduğu masada etkili olma şansını daha baştan kayıp etiğini söylemek abartı olmaz.

Diğer bir değişken ise Arap nüfustan sonra, en kalabalık nüfusa sahip Kürtlerin savaş süresince elde etikleri siyasi ve diplomatik kazanımlardı. Gerek Suriye’de Arap, Türkmen, Ermeni, Ezidi vb. güçlerle birlikte oluşturduğu Demokratik Suriye Güçleri (DSG) nezdinde  somutlaştırdığı bağlaşıklar, gerekse IŞİD ile sürdürdüğü  kararlı savaşla Batı ya da Şenghay beşlisinin görmezden gelemeyeceği bir güce dönüşmüş olmasıdır.

Son bir değişken ise, AKP-saray bloğunun  desteklediği ve hamiliğini soyunduğu ÖSO ve benzeri örgütlerin sahada her geçen gün güç kaybına uğruyor olmalarıdır. Yani gelişen büyüyen değil, zayıflayan bir güce dayanıyor olmasıdır. Bu zayıflamanın bir nedeni, başını YPG’nin çektiği DSG ve rejim güçlerinin karşısında aldığı yenilgi diğeri ise kendi içinde yaşadıkları çözülmedir. Çözülmenin başka bir veçhesi ise, Ankara’nın bugün dek desteklediği, Nureddin Zengi, Ensar-ul Din, Liva el Hak ve Ceyş-ül Süne guruplarının Nusra ile birlikte Tahrir  eş-Şam (Suriye’nin Kurtuluşu)  adıyla  kurduğu yeni ittifaktır. Yani çözülmeye “ılımlı” kanatan “ radikal” kanada geçiş eşlik etmektedir. Dolaysıyla, Suriye savaşının başında daha güçlü pozisyona sahip olan Ankara için, bugün aynı şeyleri söylemek mümkün görünmemektedir.

AKP-saray bloğu bu  değişkenleri  görmemekte  ısrar ederek, kendini dünya’da sağırlar diplomasine  mahkum etmiştir. Astana masası bu ortamda “suya düşen yılana sarılır” misali atılmış adımın adıdır.

 Astana Görüşmesi ve Şam iktidarının Tutumu

İkincisi gerçekleşen Astana görüşmelerinin birinden ayrıt edici yanı Suriye iktidarı ve muhalif güçlerin de katılmış olmasıdır. Görüşmenin  belirleyeni  Rusya bir anayasa taslağı toplantıya sundu.

Rus Haber Ajansı Sputnik, Rusya’nın Astana görüşmelerinde muhaliflere sunduğu taslak anayasa metnini paylaştı. Anayasa taslağında, ülkenin resmi isminin Suriye Arap Cumhuriyeti’nden Suriye Cumhuriyeti’ne çevrilmesi öneriliyor.

Rusya’nın Astana görüşmelerinde muhaliflere sunduğu taslak metinde, Suriye topraklarının herhangi bir biçimde kaybedilmesinin kabul edilemez olduğu, devlet sınırlarının yalnızca tüm vatandaşların katıldığı bir referandum sonucunda değişebileceği önerisi yer alıyor.

Anayasa taslağında, Arapça’nın Suriye’nin resmi dili olduğu fakat ülke içerisindeki özerk Kürt yönetim organlarının Arapça ve Kürtçe’nin eşit düzeyde kullanılacağına ilişkin bir madde bulunuyor.

Taslağın diğer maddeleri ise şu başlıklarla ifade edilmiştir.

Yetkileri genişletilmiş parlamento, devlet başkanını görevden alabilecek.

Silahlı kuvvetler siyasete karışmayacak, yetki devri sürecinde yer almayacak.

Suriye devleti bağımsız ve demokratik bir devlettir.

Devlet başkanı görevi yedi yıl olacak.

Bu taslağın ruhuna hakim olan, ülkenin demokratikleşmesi, Kürtlere kültürel özerkliğin  öngörüyor olmasıdır.

Toplantıyı önemli kılan diğer bir yön ise Ankara ile Şam yönetiminin doğrudan görüşmeleri ve Ankara karşısında, Şam yönetiminin tartışılmaz biçimde meşru konum elde etmiş olmasıdır. Diğer bir ifade ile Ankara’nın, Şam yönetimini devirmek hedefi  bir yana, Fundamentalist guruplarla savaşta Şam  hükümeti ile işbirliğini taahhüt  etmiş olmasıdır.

Ancak, Ankara’nın rotasız bir biçimde stratejik yön değiştirmesi  ne Rusya ne de Şam’ı ikna eder nitelikte olmadığını, Suriye’nin BM Büyükelçisi Başar Caferi’nin şu sözleri netlik kazanıyor. BBC Türkçe haberin yaptığı söyleşide  Caferi, “ülke tanımında ”laik” ifadesinin kullanılmasına muhalif/cihatçı gurupların temsilcileriyle Türkiye karşı çıktığını” dile getirerek, Ankara’nın Suriye politikasını değerlendiren Caferi,  “ Türkiye’nin söyledikleri ile gerçekte yaptıkları birbirinden farklı. Bazı şeyleri kolaylaştırmak istiyorsak, Türkiye’nin rolünün olumsuz olduğunu söyleyebiliriz. Ama bunu söylemiyoruz. Çünkü biz diplomatlarız, sorumluluklarımız var ve hükümeti temsil ediyoruz. Siyasette bazen, kendi ülkenizi kurtarmak için düşmanınızla muhatap olmanız gerekir. Bizim şu an yaptığımız da bu” Caferi’nin özetle söylediği, Şam açısından, Ankara’nın düşman kapta olduğudur.

Astana  ve  Özgür Suriye Güçleri (ÖSG)

Astana’ya katılan silahlı muhalefetin liderlerinden Mihemed Elüş Toplantı süresince YPG’nin IŞİD ile aynı kefeye konulması, terör örgütü listesine alınmasını talep etmiş. Ankara’da bu görüşte olduğu bir sır değildir.

YPG sözcüsü Xelil terör listesine alınma talebine karşı tepkisini şu sözlerle dile getirdi. “Elüş ve çetelerinin talan edilen, yakılıp-yıkanların başında geldiğini”  ifade ederek,” Rojava’nın bu gerçeği çok iyi bildiğini” vurguladı. Açıklamada “IŞİD ortaya çıkmadan önce, Elüş ve onun etrafında toplanan çeteler, 2012’de El-Nusra’nın yardımıyla Serekani’ye saldırdılar ve Efrin Kantonunu da boğmaya çabaladılar. Bir kaç yıl üst üste Efrin’i kuşatmaya aldılar ve öte yandan Halep’in Şexmeqsüd mahallesini topa tutarak orada yaşayan halkımıza saldırdılar. Adı geçen yerlerin Suriye rejiminden alınmış olmasına rağmen bunu yaptılar”. Astana görüşmelerine çağrılı olmayan YPG ve ÖSG bu görüşmelerden çıkacak sonucu tanımayacaklarını daha ilk günden dünya kamuoyuna açıkladılar. Ancak bu görüşmeler ışığında politika geliştirmeyi de ihmal etmediler. Siyasi ve diplomatik ilişkilerle toplantıyı etkilemeyi görüşlerinin dikkate alınmasını sağlayacak girişimlerde bulundular ve kısmen başarılı oldular. Zira bu başarının sonucunda, Astana görüşmelerinin ardından   görüş teatisinde bulunmak üzere Moskova’ya  davet edildiler. Toplantıda geçiş süreci ve sonrası yeni anayasa ve Kürtlerin statüsü tartışılan konuların başındaydı. Bu görüşme öne çıkan seçenek ise, Kürtlerin statülerini rejimle savaşarak değil, müzakerelerle elde etme ihtimalinin güçlendiğidir. Zira savaş yorgunu Şam hükümetinin de Kürtler ve bağlaşıklarıyla savaşmaktan imtina etmeye çalıştıklarını söylemek abartı olmaz. Dolayısıyla Rusya’nın  batı ittifakından farksız olarak, PYD’yi terör örgütü görmek yerine, onunla ilişkiler geliştirerek, Suriye’nin geleceğini biçimlendirmeyi tercih etmektedir.

El Bab Kapılarına Gömülen Hayaller

Fırat kalkanı ile tahayyül edilen, yukarda da açıklamaya çalıştığım gibi, Carablus ve El Babla sınırlı olmayan Rojava’ya parçalamaya ve yeni Arap kemerleri inşa etmeye dönük operasyonun ilk adımı olmasıydı. El Baba kapılarına kadar bu heyecanla ilerlendi, ancak El Baba dipsiz kuyunun sınırıydı. Sert direnişin başladığı sınır olan El Bab’a girmek her geçen gün zorlaşıyordu.

Bir taraftan umutsuzluğa kapılan ve Şam rejiminin ilan ettiği affı fırsata çevirerek, aftan yararlanmak isteyen ÖSO’ya bağlı militanlar, diğer yandan askeri ya da diplomatik olarak başarı elde edemeyen Ankara’nın himayesinde kalmanın anlamsızlığına da karar kılan ve IŞİD ve Nusra cephesine geçiş yapan ÖSO bileşeni guruplar nedeniyle kan kayıp eden Ankara’nın müttefikinin içine girdiği çözülme süreci, Ankara’nın karamsar havaya girmesini tetiklemektedir.

Ankara’yı umutsuzluğa, sürükleyen bir diğer unsurda Suriye’nin geleceğinde söyleyecek sözünün olmamasıdır. Suriye için suni Müslüman bir iktidar tahayyül eden AKP-saray bloğunu bu çerçevede PYD’yi terör listesine sokma hayalleri karşılık bulmazken, gerek batı ittifakı gerekse Rusya bloğunun  her seferinde, demokratik- laik bir model önermedi, Ankara’nın hem sahada, hem de masada kalmasını anlamsızlaştırıyor.

Son söz yerine, AKP  iktidara geldiği 2000 yılarının başında, dünyadaki, siyasi ve ekonomik parametrelerin pozitif olmasını iyi değerlendirerek, kendi lehine çevirme feraseti gösterdi. Bugün ise, negatife dönüşmüş parametrelerin estirdiği rüzgarlar karşısında, çaresizlik içinde bir uçtan ötekine savrulup duruyor. İçine girdiği anafordan iktidarını elde tutarak çıkmak için, denetimsiz başkanlık sistemini bir çıkış olarak görmektedir.Ancak,kendisi için çıkış gibi görünen çözüm, Türkiye için çözümsüzlük anlamına gelmektedir.



Bu yazı 11709 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI