Bugun...


Mahmut BALPETEK

facebook-paylas
Deniz’lerin İdamından Dokunulmazlıklara, CHP
Tarih: 13-05-2016 00:37:00 Güncelleme: 13-05-2016 00:37:00


 

 Siyasi partiler ontolojileri gereği, toplumda var olan sınıfların çıkarlarını temsil ederler. Sınıflı toplumlarda sınıflar mücadelesini etkin bir şekilde yürütmek amaçlı oluşturulan bu örgütler, büyük, orta sermaye sınıfını ya da emekçileri temsil ederek siyaset arenasında pozisyon alırlar. Kapitalizmin yarattığı eşitsizlikler, ekolojinin tahribatını önlemek  ya da ulusal özgürlüğü eksen kabul eden partileri de siyaset sahnesine taşımıştır. Bunlarla birlikte, Kadın hareketi, LGBTİ ve inançların özgürce yaşanması amaçlı hareketlerinde varlığı kapitalizmin tekçi karakterinin doğal bir sonucu olarak vuku olmuştur. Partiler/hareketler kendilerine yakın gördükleri diğer parti ve hareketlerle kimi zaman  ittifak, kimi zaman da bir spesifik sorun etrafında birlikte hareket  ederler. Yukarıda yazdıklarım normal koşullarda olması gerekendir.

 Türkiye’de ise siyasi pozisyon alışlar tam tersi istikamete seyir etti ve de etmeye devam etmektedir. Cumhuriyetin kurucusu CHP’nin tek partili döneminin sona ermesi ile ortaya çıkan yeni partilerin devlet bakışında, bu bağlamda hak ve özgürlüklere yaklaşımda içinden çıktıkları CHP’den esasa dair farklı programlara sahip olmadılar.  Dolayısıyla, kendini devletin kurucusu ve  aynı zamanda paradoksal olarak  “Sosyal demokrat” diye telaki eden CHP, MHP ve AKP’den farkını ortaya koyması mümkün olmamaktadır.

 Bunun içindir ki ırkçı MHP ile ittifak yapmakta ya da diktatörlük rejiminin yedek lastiği olmakta beis görmemektedir. İçinde oldukları siyasi yalpanın nedeni hiç kuşkusuz, üç partinin devletçi paydada buluşmalarıdır. Söz konusu devletin bekası olunca halk ve halkın hakları detaydan başka bir şey olarak görülmemektedir. Halka karşı, Devlet-i Ali’nin çıkarlarını savunan bu anlayış her dem otoriterleşmenin mayası olagelmiştir. Bu bağlamda  MHP, AKP ile CHP’nin yönetici elit devletin kurucusu diye addedilen siyasal iradenin fraksiyonları olmanın ötesine gitmeleri eşyanın tabiatıyla çelişmektedir.

   CHP’nin paradoksu olan hem devletçi hem de halkçı ve özgürlükçü olmaya çalışmasında yatmaktadır. Bu paradoksal durum siyasal pratiğinin dününde olduğu gibi, bugününün de her aşamasında kendini yeniden üretmektedir.

 Yıl 1971 Meclis’te Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın (Üç Fidan) idamı oylamasında CHP meclis grubunu serbest bırakmıştır. Yapılan meclis oylamasında 144 CHP’liden idamlara “Hayır” diyenlerin sayısı 47, senatoda 34 üyesi bulunan CHP’lilerden “Hayır” diyenlerin sayısı ise 18 olmuştur. Evet/Hayır rakamları konusunda ileri sürülen faklı görüşleri bir tarafta bırakıp meseleye esas itibarı ile baktığımızda, CHP’nin idamlara karşı etkin bir karşı duruş sergilemek yerine, idamların siyaset sorumluluğunu üstlenmeyi devletçi duruşunun gereği olarak görmüştür. Zira grup olarak hayır kararı vermiş olsaydılar meclis aritmetiği gereği idam edilmeleri mümkün olmayacaktı.

 

 İdamlar konusunda diğer bir husus ise CHP tarafından şehir efsanesine çevrilen  İsmet İnönü’nün  tutumudur. İlk oylamanın sonucuna itiraz ederek Anayasa Mahkemesi’ne götüren İsmet Paşa, kararın usülden bozulmasının mimarı oldu. Ancak ikinci kez meclis ve senatodan evet oyu çıkınca, kararı yeniden Anayasa Mahkemesi’ne götürmekten imtina etmiştir. Dolaysıyla  idamların gerçekleşmesine olur vermiştir. Bir başka ifade ile partisinin üstlendiği devletçi rolün gereklerini ifa etmiştir.

  Ancak başka bir ironi ise CHP’lilerin idamlarından siyaseten sorumlu oldukları Üç Fidan’ın parklara büstlerinin yapması, kongrelerde anılarının önünde saygı duruşunda bulunmalarıdır. Dünyada eşi benzeri olmayan bu durumun adı timsahın gözyaşları olsa gerek.

 

 Yıl 2015, Meclis’te görüşülen savaş yetkisinin hükümete verilmesi teskeresine AKP ve MHP ile birlikte “Evet” diyerek devletçi karakterine helal getirmemekte azami özeni göstermiştir. Devamında barış mitinglerine katılarak hükümetin savaş politikasına karşı barış saflarında muhalefet yapıyormuş gibi yaptı ve yapmaya devam etmektedir.

 

 Yıl 2016, esasen HDP’lileri meclis dışına atmak anlamına gelen dokunulmazlıkların kaldırılması gündeme geldiğinde, CHP yönetici eliti adına açıklama yapan genel başkan Kılıçdaroğlu, önergenin anayasaya aykırı olduğunu, ancak oylarının evet yönünde olacağını açıkladı. Peki, anayasaya aykırı olduğunu bildiği bir karara neden evet oyu vermek istemektedir? Bu sorunun cevabı Devlet-i Ali’nin güvenini kazanmak için özgürlüklerden yana olmayacağını göstermek içindir. Her ne kadar seçim meydanlarında özgürlükten bahsediyor olsa da konu devletçilik olduğunda kendileri için akan suların duracağını göstermek istemelerindendir.

 

 Bu bağlamda, altı çizilmesi gereken bir başka nokta ise bu türden politik duruşlarla birlikte CHP’nin yaşadığı iç gerilimdir. Bir tarafta özgürlükçü bir çizgi üzerinden sosyal demokrat bir partiye dönüştürmek isteyenler, öte yandan genetik yapısını korumaya çalışanlar arasında yaşanan derin stres... Şu ana kadar yaşanan bu türden çatışmalarda  her seferinde yapının genetik zincirini korumak isteyenler muzaffer oldular. Dokunulmazlıkların gündeme gelmesi özgürlükçüler açısından tarihi bir fırsattır. Ya bu fırsatı zaferle sonuçlandıracak sosyal demokratlaşmak mecrasına doğru makas değiştireceklerdir ya da diktatörlüğün inşasının siyasal sorumluluğunu omuzlarında apolet misali ömür boyu taşıyacaklardır.



Bu yazı 5441 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI