Hakkaniyet; haklı olana hakkını vermeyi gerektirir. Kendi içinde hak, adalet ve demokrasiyi degerini uygulayan bir ülkenin, baska ... bir ülkenin ve halkının hakkaniyetine saygı gösterir
Kendi ülkesinde, hakkaniyete değer vermeyen, başka bir ülkenin hakkaniyetine de değer vermez. Gerek kendi ülkesine, gerek bir başka ülkeye saygı gösterme olgusunu uygulamadığı yerde stres, gerginlik ve sürtüşme her zaman baş gösterir. Kuşkusuz, onur yönünde eşit olmayan insanlar, gerçek demokrasiyi hiç bir zaman oluşturamazlar. “ Aynı şekilde bir ulusun onuru, ulusu oluşturan insanların onurlu davranışlarıyla oluşur ve devam eder. İnsan onuruna önem vermeyen bireylerden oluşan bir ulusun her şeyin üstünde, soyut temelsiz ulusal onurundan söz edilebilir mi?" Yani ulusu oluşturan bireyler arasında eşit hak ve adalet sağlanmadığı taktirde, insanlar arasında oluşan çelişkiler ortaya çıktıkça, kaoslu bir yaşam baş gösterir. Çelişkiler insan ilişkileri arasında itişme ve didişmeyi de doğurur. Bu çelişkileri bilerek yaratanlarda olup bitenleri kolay kolay işitmemeye bakarlar.
Yaşadığımız süreç itibari ile Türkiye’deki bu çelişkiler insanlar arası ilişkileri kine, nefrete dönüştürülmüştür. "Bir ulusun bağımsızlığının önemi o ulusun kendisi için yapabileceği işten kaynaklanır. Bağımsız statüsüne ulaşmış bir ülke, kendi içinde bağımsız bir ulus olma olgusunu kazanamayanlar, kendi halklarının yaşamını ve hayatını güvence altına alması zor olduğu kadar, gerçek temel ihtiyaçlarını da karşılaması bir o kadar da zor olur.” Çünkü öz iradesine dayalı bir bağımsızlık gerçekleştirmeyenler, eni sonunda dışa bağımlı kalışından dolayı helak olmakla bir gün yüz yüze kalmayı hesaba katması gerekmektedir. Helak olmakla yüz yüze kalmış ve tarihte bu tür gelişmelerle tanışmış sayısız birçok ulus ve ülkenin, günümüz itibari ile isimleri bile hatırlanamaz olmuştur. Dışa dayalı bağımsızlığına erişmiş olanların, her zaman bağlı olduğu kendini yöneten güçlerin istediği yönde hareket etmek zorunda kalması kaçınılmazdır. Daimi olarak, bağımsızlığa erişen bir ulusun gücü, yine kendi içinde oluşturduğu onuru ve sağladığı birliktelik dinamizmiyle hayat bulur. Aksi taktirde bu mantaliteden uzak bir anlayışın, başka uluslararası ilişkilerde, taca atılmış bir futbol topu gibi, uluslar arası topluluklarda her zaman dışlanır.
Kürdistan her ne kadar emperyalist güçler tarafından parçalara bölünmüş olunsa da, Türkiye’yi de kendi içinde parçalanmış, ulusları bir arada yaşatmaya mecbur kılmış ve her zaman birbirleriyle çatıştırıp, Türkiye’yi kendisine bağlı kılmaya çalışmıştır. Bir ulusun bireyleri tekrardan birlikteliğini sağlayacak en temel unsurlarından, yine kendi içinde gerçekleştirecekleri ortak bir mutabakatın sağlamasıyla oluşabileceğini, iyice idrak etmesi gerekir. Her bir insanın, var olan yaşama hakkını, Hak'tan başka alma hakkı olmadığını, her kes çok iyi bilmektedir. Ancak, günümüzün insanları hakkı haksızlık, haksızlığı da haklı olarak (zorla) kabul etmek isteme niyetlerinin altında, kendi ürettikleri can alıcı teknoloji silahlara güvenerek politikalarını yürütmektedirler. Her ne kadar teknoloji silahlarına güvenerek, zorba politikalarını yürüten güçlerin, yine bir gün kendi kendilerini yok edecek günün geleceğini de belirtirsek sanırım yerinde olacaktır.
Türkiye toplumu bir "ulus mudur" sorusu'na karşın ebetteki herkesin kendisine göre bir açıklaması olacaktır. Ama bir gerçeklik vardır ki, Türk toplumu, (ister kabul edilsin edilmesin) birçok etnik gruplardan oluşan devlettir. Devlet bu açıklamayı son yıllarda her ne kadar dile getirse de, kafaları bozulduğunda, eteklerinde topladığı taşları birer birer döker gibi, “tek tekleri” sıralayarak rest çekiyor. Anlaşılamıyor bazen, bu restleri çektiğinde, sanki karşısında meşhur bir poker kumarcısı varmış gibi, ha bire resti gösteriyor. Ne zaman ki, Kürtler haklı olan hakkını dile getirdiğinde, TC. Başbakanı, Orgenerali vd.’leri hemen şunu dile getirmektedirler: "Kürtlerin hakkını verdiğimizde, daha sonra Lazlar, Çerkezler, Gürcüler, Boşnaklar vd." de haklarını isteyeceklerdir,” hırçınlık açıklamalarla sorunu geçiştirip, bin bir dereden su getirip ortamı bulanıklaştırmaya çalışıyorlar. Yani başkaları kendi hakkını istememesi için, Kürtlerin kendi hakkından vazgeçmesi isteyen devlete , Kürtler devlete bugün söylüyor; Boşnak dediğin insanların Bosna ülkeleri var, Gürcü dediğin insanların Gürcistan ülkesi var da, neden Kürtlerin Kürdistan'ı olmasın?
Gerçekliklere karşı içi boş açıklamalarla gerçeklikleri geçiştirme lüksü ortadan kalkmış bir süreci, artık kısır döngü yöntemlerle avutulup unutturulamaz hale gelmiştir. Öte yandan eğer, bir insan geleceği zemin alırsa, o zaman sürekli gelecek üzerinde konuşur, planlamaya önem verir ve kendini gelecekle özdeşleştirir. Özüne yabancılaşmış insan, psikolojik yönden gelişemez. Psikolojik yönden gelişememiş, dengesiz, doyumsuz ve mutsuz insanlardan oluşan toplum kalıplaşır ve stresli olur. Bu nedenle oluşmamış sağlam temel değerlere uymayan bireylerden oluşan toplumun gelişmesi zamanla durur ve çöküş başlar. ”Eğer bir ulus, bir grup insan; dini, ırkı ya da genel olarak kültürü nedeniyle ayırır ve onlara hakkaniyet değerine ters düşen bir uygulama yaparsa, o ulus içinde mevcut bu hakkaniyetsizlik kendini eninde sonunda belirtecektir. Bu belirti daha çok ayaklanma ve kaos biçiminde kendini gösterecektir ve tüm toplum zarar görecektir.” Açıklama da, bugünkü durumumuzu izah etmektedir. Çözümü var ama çözümsüzlüğü çözüm olarak kabul ettirmek isteyen anlayışın, insanlar arasında yabancılaşmayı, birbirinden uzaklaşmayı sağlamaktadır. Dolayısıyla, toplum olarak ne kadar birbirine güvenmeyen insanlardan oluştuğumuzu artık kabul etmemiz gerekir.
Kürt sorunu bugün zıpkın gibi tüm engelleri delerek herkesi yaralamıştır. Bu yarada da kan akmaya devam etmektedir. Kanı durdurmak yarayı kapatmakla olur ancak. Bunu da hakkaniyet ve adaleti aslı yöntemleri uygulamakla olur. Kürt sorununa karşı hiçbir geçiştirici politikalarla zaman aşımına bırakılacak yönü kalmamıştır. Zaman, dermanı yaraya sürüp kanı durdurmayı zorlamaktadır. Acı ve sancı içinde kıvranıp onun, bunun dermanını kabul edemem restiyle, elin tersiyle bertaraf edilerek, hep orda kalsın demeye getirilemez. El, ele uzatılmak istenilmektedir. Bu isteme karşı medenice el uzatılarak Kürt sorunu hak ve adaleti layıkıyla vermekle çözümü özüyle tamamlanmak gerekmektedir.
Son olarak, Türkiye deki çoğu insanlar, bugün Türk adaleti dalalete uğramış şikayet ediyor. Kime? Birisini birine şikayet etmek zorsa Türkiye de, o zaman herkes kendi beyinde, ben bu sistemden şikayetçiyim demeye kalkıştığında, zaten suçluyu bulmak zor olmayacaktır. Eğer bu sağlanırsa ki olmayacak bir şey değildir, o zaman asıl yeni bir adaleti oluşturup, herkesi riayete buyurmak o kadar zor olmayacaktır.