Bugun...


Temel Demirer

facebook-paylas
FAŞİZM(LER)İN GÜNCELLİĞİ VE IRKÇILIK
Tarih: 10-01-2018 00:07:00 Güncelleme: 10-01-2018 00:07:00


Yazının tamamı için PDF olarak   görüntüleyin

 

 

FAŞİZM(LER)İN GÜNCELLİĞİ VE IRKÇILIK[*] 

 

“Geçmiş katıdır, gelecekse sıvı.”[1]

 
Antonio Gramsci’nin, “Eski dünya ölüyor, yeni dünya doğmak için mücadele ediyor. Şimdi canavarlar
zamanı,” diye tanımladığı bir kesitten geçerken; “Her yerde aynı dalga,”[2] diye haykıran bir neo-liberal bile
kaygılı…
Soru(n) hep aynı ya da benzer: “Ne oluyor? Faşizm dünya çapında tırmanışa mı geçti? Eğer öyleyse
faşizmden çok çekmiş dünya halkları bu gidişe karşı ne yapacak? Aşırı sağın, ırkçı partilerin yükselişinin
gerçek nedenleri üzerinde durmak gerekmez mi? Görünen gerçeklerin arkasına bakmakta yarar yok mu? Bu
türden bir değerlendirme yapabilmek için küresel çapta aşırı sağın durumuna bakmak iyi bir başlangıç noktası
olmaz mı?”[3]
Bölgemizden başlayalım. Ortadoğu’da otoriter yönetimler iktidarda. Demokratik haklarla en küçük bir
ilintisi olmayan, bu yönde bir gelişme için en küçük bir umut taşımayan ülkeler grubu bölgeyi belirliyor.
Krallar, sultanlar, emirler bölgenin hâkimi. İran’da Ayetullahların egemenliğinde, katı din kurallarına bağlı,
şimdilik değişmesi mümkün görünmeyen bir iktidar-devlet var. Irak, Kuzey’i ile Güney’i ile ABD işgali
sonrasının demokratikleşme ile ilgisi olmayan travmasını yaşıyor. Türkiye’de ise iktidar, hep söylediğimiz gibi
son anayasa değişikliği ile otoriterleşme yönünde attığı adımlara yeni bir ivme kazandırdı.
Tabloya, Uzakdoğu ve ABD’deki gelişmeleri de eklemekte yarar var. Bu da arızi, gelip geçici,
konjonktürel bir olayla karşılaşmadığımızı, nedenleri konusunda biraz daha düşünmek gerektiğini gösteriyor.
Bu yükselişin arkasında başka nedenler, yönlendirilmiş stratejiler, karşılıklı ön almayı amaçlayan politikalar
var.
Kapitalist küresel ekonomi artık krizlerle baş edemiyor; iflasını ilan etmek yerine direnmeyi seçiyor.
Derinleşen küresel gelir dağılımı bozukluğunun, ülkeler arası eşitsizliğin tetiklediği bu durumun emperyalist
kapitalist devletlerin politikalarını şekillendirdiği, müdahaleci politikalara destek arayışının ise aşırı sağı
güçlendirdiği ortaya çıkıyor.
Avrupa ülkelerinde güçlenen aşırı sağı tahlil edenler yalnızca bu ülkelerdeki yükselişin görünür
nedenlerine değil, ülkelerin iç dinamiklerine, sınıfların konumlanışına, dünya çapında hızlanan paylaşım
savaşlarına,[4] ekonomik politik kamplaşmalara, yeni mevzilenişlere dikkatle bakmalıdırlar ki, bu da faşizme,
faşizmle “aşrı sağ” diye sunulan ırkçılık arasındaki bağa kafa yormayı “olmazsa olmaz” kılıyor…
Derin belirsizliklerden malûl böylesi bir ufukta, bilgiçlik taslamaktan çok, sorularla ilerlemek daha
faydalıdır.
Örneğin İngiltere’deki Avrupa Birliği (AB) referandumunun sonucuna, muhafazakâr yükselişin güçlü
işaretlerinden biri deniyor. Benzer kanıtılar çok: Macaristan, Polonya, Avusturya! Fransa!
Tabii ki ABD’de katilliği üst politika düzeyine yükseltmeye soyunmuş, patron kılıklı biri de var.
İngiltere’de referandumun sonucu ile ABD’de karanlık Donald Trump’ın yükselişinin zamanlama
örtüşmesi rastlantısal değildir.
İçinde olduğumuz dalgayla faşizm ve ırkçılığın dünyasına yelken açılıp; uluslararası bir çatışmanın
temelleri atılıyor; din ve etnik kimlik üzerine yeni düşmanlıklar inşa ediliyorken; faşizm ve ırkçılık insan(lık)ın
bir kez daha gündem maddesi oluyor.
 
I) “GENEL”E DAİR
 
Kelime olarak faşizm, Roma İmparatorluğunda devlet iktidarının ve siyasi birliğin simgesi küçük
baltalara verilen isim “Fasces”ten gelmektedir. Ama toplumsal gerçeklik içinde ifade ettiği anlam çok daha
farklıdır.
Georgi Dimitrov’un tanımıyla, “Faşizm, finans-kapitalin en gerici, en şoven ve en emperyalist
unsurlarının açık terörcü diktatörlüğüdür.”
Faşizm, sınıflar üstü bir uygulama veya yönetim biçimi değildir. O, emperyalizm dönemde ortaya çıkan
bir devlet biçimidir.
Emperyalizm, kapitalizmin tekelci aşamasıdır. Emperyalizm aşamasında, ekonomide serbest rekabetin
payı nispi olarak azalmış, tekeller egemen hâle gelmişlerdir. Emperyalizmin temel ekonomik özelliği onun
tekelci niteliğidir.

3

Bu tabloda “Emperyalizm hem dış hem de iç siyasette demokrasiyi yıkmaya doğru, gericiliğe doğru
mücadele eder. Bu anlamda emperyalizm su götürmez bir biçimde genel olarak demokrasinin, bütün
demokrasinin inkârıdır,”[5] diye uyarır V. İ. Lenin…
Emperyalizmin tekelci özelliği siyasi alanda gericilikte somutlanırken; mali oligarşinin tekelci
diktatörlüğü emperyalizm de -doğası gereği- demokrasiye taban tabana zıttır.
Bunlarla beraber kapitalizmin krizden çıkış yolu olarak faşizm, çürümenin karşı devrimci örgütlenmesi
ve devrimini yürütemeyen proletaryanın kefareti özelliği taşırken; bir devlet biçimi olarak demokrasinin baştan
sona inkârıdır. O, demokratik devlet biçiminin işlemez hâle geldiği koşullarda, kapitalist düzenin
sürdürülebilmesi için, devlet aygıtının baştan sona militaristleşmesi ile muhalefetin açık terörle yok edilmesidir.
Sermayenin demokratik yollarla iktidarını sürdüremediği koşullardaki egemenlik biçim olan faşizm
sınıfsal temeli -nihai kertede- burjuva mülkiyet ilişkileridir.
Faşizm, düşünce, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü gibi temel hakları kapsayan siyasal özgürlükleri
yadsıyan gerici, baskıcı bir devlet biçimidir. Her devletin özünde baskı vardır, burjuva demokrasisi de, tekelci
burjuvazinin emekçiler üzerindeki diktatörlüğüdür.
Faşizm, herhangi bir zamanın değil, kapitalizmin son aşaması olan Emperyalizm çağının bir ürünüdür.
Faşizm, tekelci burjuvazinin sömürüsünün baskıyla, zorla sürdürülmesinin bir ifadesidir; tekelci burjuvazinin
kriz ortamında başvurduğu gerici bir silahtır.
Sonuç olarak Faşizm, tekelci burjuvazinin, krizin sonuçlarını halk kitlelerine yıkmak üzere uyguladığı
baskıcı ve terörcü yönetim biçimidir. 
Faşizmin ilk ortaya çıkıp, iktidar olduğu ülke İtalya’dır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında emperyalist
yağmadan “umduğu” payı alamayan, savaşta yarım milyona yakın insanın öldüğü yoksulluk ve ekonomisi
yıkım içindeki İtalya’da faşizm, sosyalistlerin büyük prestij ve gücüne rağmen faşizm, kitle tabanı kazanmış ve
1922’de Benito Mussolini önderliğinde iktidara gelmiştir.
Faşist hareketin büyük kitle tabanı kazandığı ve iktidara geldiği bir diğer ülke de Almanya’dır.
İtalya’nın aksine Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkmış, sömürgelerini kaybetmiş, ordusu dağılmış ve
büyük mali yükümlülükler altına sokulan Almanya, 1919’da utanç verici Versailles anlaşmasını imzalamak
zorunda bırakılmıştı.
Alman faşizmi, o yıllarda üye sayısı yüzü geçmeyen Nasyonal Sosyalist Parti tarafından temsil
ediliyordu. 1921’de Nazi Hücum Kıtaları, SA’lar kurulup, terör faaliyetlerine başladı. Adolf Hitler, Yahudi
düşmanlığı ve ateşli söylevleri ile parti içinde yükselip, “Führer/ Şef” unvanını aldı.
Almanya’da faşizmin gelişip, kitle tabanı sağlamasında, saçmalık düzeyine varan demagojisi etkilidir.
Saçmalık düzeyine varması, faşizmin slogan ve söylevlerinin küçümsenmesi gerektiği anlamına gelmez. Çünkü
bu sloganlar yığınların gerici ön yargılarına dayanıyor, onlardan besleniyordu.
Almanya’da faşizm, Versaille anlaşmasıyla ulusal gururu ayaklar altına alınan halkın milliyetçi ön
yargılarına sarılıp, bunları körüklüyordu. “Ari” ırkının tüm kültür ve sanatın yaratıcısı olduğu, dünyanın
efendisi olmaya muktedir tek ırk olduğu propagandasına sarılıyorlardı.
Nasyonal Sosyalizme göre, tüm ırklar ve uluslar, Almanların, Ari ırkının düşmanıydılar. Almanya’daki
Yahudiler tüm kötülüklerin nedeni olarak gösterilip; Yahudi düşmanlığı körükleniyordu. Komünizm ise, onlara
göre Yahudi iktidarından başka bir şey değildi.
Adolf Hitler kitlelerin desteğini alabilmek için ikiyüzlü bir politika sergileyip, bir yandan patronlarla
gizli görüşmeler yapıp, öte yandan emekçilere Nazi partisini sosyalist bir parti olarak lanse etmişti.
Nihayetinde faşizm, yoğun propagandayla halkının gerici önyargılarını körükleyerek, geniş bir kitle
tabanı sağlamıştır.
Faşizm, insanlığın tüm değer ve kazanımlarının inkârı olarak, kapitalizmin en barbar ve en vahşi devlet
biçimidir. Tüm faşist diktatörlükler bunu kanıtlar nitelikteyken; Nazi iktidarıyla birlikte başta Almanya
Komünist Partisi’nin toplantı ve yayınları yasaklandı; parti büroları SA’larca basıldı; binlerce komünist
katledildi veya tutuklanıp işkenceden geçirildi.
Sosyal-Demokrat Parti, Bavyera Halkı Katolik Partisi, Merkez Partisi ve diğer burjuva partiler kapatıldı.
14 Temmuz’da “Alman İşçileri Nasyonal Sosyalist Partisi, Almanya’nın tek siyasi partisidir,” diyen bir yasa
çıkarıldı. Parlamentonun yetkileri Nazi hükümetine devredildi.
31 Mart 1933’de Eyalet Meclisleri feshedildi; yerlerine olağanüstü yetkilerle donatılmış Nazi valileri
atandı.
Nazi Parti’sindeki iç temizlikten sonra, Almanya çapında harekete geçen Naziler orduyu, polisi,
adliyeyi, üniversiteyi ve gençlik kuruluşlarını Nazileştirdi.
Yahudi asıllı birçok bilim insanı üniversitelerden uzaklaştırıldı.

4

Yahudilere karşı terör kampanyası açıldı. Tüm Yahudiler yıldız taşımak zorunda bırakılmış, toplama
kamplarında işkenceden geçirilip, yok edildiler.
Sendikalar ve kitle örgütleri kapatıldı.
Binlerce insan SA ve SS’ler tarafından katledildi.
Milyonlarca kitap meydanlarda yakıldı.
Grev ve toplu sözleşmeler yasaklandı.
Her türlü eylem ve kitle gösteri yasaklandı.
İşçilerin ve çalışanların ücretleri, patron ve işçilerin sözde işbirliği içinde düşürülmüştür.
İşsizlik sigortasının kapsamı çok büyük ölçüde daraltıldı; Yahudi kanı taşıyanlar veya Marksistlerle
ilişkisi olanlar bunun dışında bırakılmıştır.
Sanayi, savaşa hazırlık gerekçesiyle tamamen militaristleştirildi.
İtalya ve Japonya ile Anti-Komintern Paktı kuruldu.
1938’de Avusturya, 1939 Mart’ında Çekoslovakya’nın Südetler bölgesi, 1939’da Polonya işgal edildi.
Böylece İkinci Dünya Savaşının başlamasına vesile olundu.
İkinci Dünya Savaşı, 20 milyon Sovyet yurttaşı ile toplam 40 milyondan fazla insanın ölümüne yol açtı.
Almanya ve İtalya ile tüm örneklerinde görüldüğü gibi faşizmin uygulamaları ve ideolojisi tamamen
kapitalizmin korunması, özel mülkiyetin kutsanmasını ve burjuvazinin çıkarlarının terörcü savunusudur.
Faşizmin kitle tabanıyla, onun sınıfsal özünü birbirine karıştırmamak gerekir. Faşizm işçi sınıfı ve
emekçilere karşı finans kapitalin çıkarları doğrultusunda açtığı savaşıdır.
Faşist ideoloji çeşitli ülkelerde ve kültürel ortamlarda farklı biçimler almakla beraber öz olarak aynıdır.
Faşizm, finans kapitalin çıkarlarının açık terör ile savunulmasıdır. Faşist ideoloji, “saf” bir milliyetçilik ve
ırkçılıkla eşitlenmezken; milliyetçiliği ve ırkçılığı şovenist propaganda aracı olarak kullanır.



Bu yazı 5799 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI