Bugun...


Temel Demirer

facebook-paylas
24 Haziran Seçim(ler)i Ve Tavır(mız)-2
Tarih: 16-06-2018 11:49:00 Güncelleme: 15-06-2018 22:24:00


bunun tam tersini yapsa da; HDP İstanbul 2. Bölge Milletvekili adayı Ahmet Şık, 8 Haziran 2018’de FOX TV’de, “Köprüden önce son çıkış. Ve bu toplumsal mutabakatın şu an kamusal karşılığı var. Bana en çok merak edilen soru HDP seçmeni ikinci tura kaldığında Muharrem İnce’ye oy verecek mi diye soruyorlar. Evet verecekler,” diyebilmektedir![136]

“İnce ince bir seçim taktiği, karşılıklı bir incelik var. AKP-MHP ortaklığı dışındaki herhangi bir seçmen nasıl bu ceberut düzenden kurtulmak istiyorsa, HDP’li seçmenler de aynı şeyi düşünüyor. Bunu İkinci Kurtuluş Savaşı olarak görüyorum,”[137] diyerek (çok tehlikeli bir “İkinci Kurtuluş Savaşı” retoriğine sarılan!) Ahmet Şık’ın tavrı, HDP kararı mıdır yoksa bireysel kanaati midir? Eğer bireysel ise, açıklaması çok abartılı değil midir?[138] (HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin, “İkinci turda sandığa gitmemek, boykot seçeneğine başvurmak güçlü adayın lehine olacağı için HDP kendi seçmenini böylesi bir tercihe zorlamayacak”;[139]

(HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin, “İkinci turda sandığa gitmemek, boykot seçeneğine başvurmak güçlü adayın lehine olacağı için HDP kendi seçmenini böylesi bir tercihe zorlamayacak”;[139] veya HDP Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir’in, “Cumhurbaşkanlığı seçiminde, ikinci tura kalınması hâlinde, Erdoğan ile yarışacak adayı ilkelerini kabul etmesi durumunda destekleyebilecekleri”[140] tutumu gibi!)

Öte tandan Diyarbakır mitinginde çözüm sözü veren Muharrem İnce’nin, “Adını koyalım: Kürt sorunu” vurgusu ve “Bir: Kürtler onore edilmek istiyor. Bunu yapacağız. İki: Gizli kapaklı görüşme yok. Çözüm yeri TBMM’dir. Üç: TRT’nin kanallarından birini bu işe ayıracağım,” formülasyonuyla sorunu çözmek istediğini açıklaması[141] kimilerini bir hayli “heyecanlandırıp”; “Kürt sorunun çözümüne dair söyledikleri ve Demirtaş’ı ziyaretinin alkış aldığı İnce’ye Diyarbakırlıların göz kırptığını rahatlıkla diyebiliriz,”[142] dedirtirken; en önemlisi de Sezai Temelli’nin, ikinci tur seçimler için muhalefetin ortak hareket etmesinin mümkün olduğu vurgusuyla, “Bir protokole ihtiyaç var. Teferruatta boğulmaya gerek yok. Ya Erdoğan rejimi ya demokrasi… Hem biz hem de diğer muhalefet ‘Tek adamdan ülke kurtulsun’ diyor. Burada bir oydaşma gerçekleşmiş. 25 Haziran’dan sonra kalan aday üzerinde ortaklaşmayı sağlamamız lazım. Demirtaş’ın programı da HDP’nin programı da bir geçiş programıdır. Geçiş dönemi yerel demokrasiyle güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönmektir. Bu konuda ortaklaşma sağlanıyorsa ikinci turda kaygılanmayı gerektirecek bir şey yoktur,”[143] demesiyse, şimdiden CHP’ye “göz kırpılması” gibi bir şeydir!

Hem de HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın, “En ilkeli ittifak Kürtlerin kendi öz ittifakıdır. Kürtleri muhatap olarak kabul etmeyenler şunu bir kez daha görsün ki Kürt halkı yalnız değildir, birlik ve beraberliğini oluşturmuştur. İşte bugün Amed bunun ispatıdır”;[144] HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen’in, “CHP, İYİ Parti, SP ve DP’nin bir araya gelmesi ve HDP’nin dışlanması rot balans sistemi bozuk ve sağa çeken bir ittifaktır. HDP, ikinci turda ‘Kürt söylemi’ne göre rota belirleyecek”;[145] “HDP, seçimlere yönelik yol haritasında AKP ve MHP’nin muhalefete dayattığı ittifak anlayışı yerine, toplumsal muhalefetin ortak zeminde bir araya gelmesini önceleyen bir anlayışla hareket etme kararı aldı,”[146] açıklamaları ortadayken!

Konuyla ilinti olarak Oğuzhan Müftüoğlu’nun, “Çare CHP ve HDP dışında kalan, onların kapsayamadığı geniş toplumsal muhalefetin birleşik gücünde, bu gücün bir alternatif toplumsal-siyasal güç olarak örgütlenerek kendisini ortaya koymasında… Böyle devrimci bir muhalefet hareketinin temel gündemi de, öyle bütün meseleyi Erdoğan’ın nasıl olursa olsun gitmesi, yolsuzluk vb. konularda değil, yoksul emekçi halkın doğrudan yaşadığı, hayatına değen, canını yakan gerçek sorunlarda yoğunlaşmalı, kendi alternatifini de orada kurmalı,”[147] önerisi politik bir karşılık bul(a)mamışken; Metin Çulhaoğlu’nun, “… ‘Türkiye solu’ kavramıyla HDP/HDK oluşumlarının ve CHP’nin dışındaki solcuları, sosyalistleri kastettiğimizi hemen belirtelim… Türkiye solu, HDP ve CHP’deki gelişmelere kendi yükünü hafifletecek, önünde kapalı gördüğü kapıları açacak bir tür ‘bedava donanım’ beklentisiyle yaklaşmaktan vazgeçmelidir,”[148] uyarısı hâlâ tüm güncelliğiyle değerini korumaktadır!

Hatta bugün Metin Çulhaoğlu’nun bir yoldaşı, “TİP adına HDP’den adayım” diyen Barış Atay’ın, “Toplumun farklı farklı kesimlerinden temsil kabiliyeti olan bir parti olmasının getirdiği o enerji bizlerin onlarla ittifak kurmasını kolaylaştırdı. Türkiye’de gerici bir düzen olduğundan bahsettik. Görünen o ki diğer partilerin bu gerici düzeni kırmak gibi bir derdi yok. O açıdan Türkiye İşçi Partisi kadroları olarak ittifak yapmamız gereken partinin HDP olduğuna karar verdik… Süreç, HDP’nin üzerindeki bu baskı ve TİP’in işçi sınıfı hareketleriyle, sınıf mücadelesiyle ilgili tavrı ortaklaşmayı, faşizme karşı beraber mücadeleyi gerektirdi,”[149] dese de… Her neyse!

 

VI.1.1) DESTEK(Çİ)LER

 

HDP ittifakında; Demokratik Bölgeler Partisi, Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Devrimci Parti, Sosyalist Yeniden Kurtuluş Partisi, Yeşil ve Sol Gelecek Partisi, Türkiye İşçi Partisi, Sosyalist Dayanışma Platformu, Kaldıraç, Bir Adım Daha İnisiyatifi, Emek ve Özgürlük Cephesi, KÖZ, Toplumsal Özgürlük ve Partizan vardı.

İlaveten Emek Partisi, Emekçi Hareket Partisi ve Halkevleri, Sosyalist Meclisler Federasyonu, Sosyalist İşçi vb’leri gibi solda yer alan parti ve hareketler de HDP ittifakı içerisinde yer alacaklarını veya HDP’yi destekleyeceklerini duyurdular.

Ayrıca Avrupa’da örgütlü bulunan ve oradaki toplumsal yapıların temsilcileri olan 52 Dernek de HDP ittifakını destekleyeceklerini deklare ettiler. 12 Avrupa ülkesinde örgütlü Avrupa Alevî Birlikleri Konfederasyonu, HDP’yi destekleyeceğini belirtti.

Ancak bunca sosyalist, devrimci, vb. örgüt, HDP’nin seçim bildirgesine ve söylemlerine “sosyalist”, vaz geçtik CHP’yi aşan emek-eksenli bir ton katmayı başaramadı…

Hâl böyle olunca, HDP ile “ittifak”, nihai kertede bir “iltihak”a dönüşen “radikal demokrasi” destekçiliğinden öte bir anlam ifade etmezken; bu alandaki tutumlar da farklılık arz etmiyor değil.

Mesela HDP listelerinde adayı bulunmayan EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, 24 Haziran bir rejim değişikliği, ‘tek adam tek parti yönetimi’nin tesisi, güçlendirilmesi açısından kritik bir eşik. Bu gidişin durdurulması için de HDP’nin barajı aşmasının önemli olduğunu düşünüyoruz;”[150] ‘Kaldıraç’ yazarı Deniz Adalı, “24 Haziran seçimleri, direnişi örgütlemek, yaymak için bir fırsata çevrilmelidir,”[151] diyor.

Bunlar, eleştiriden vaz geçmeyen, ihtiyat kayıtlı yanaşımlar. Tıpkı ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş’ın, “Solculara kime oy vereceğini reçete ile sunmaya gerek yok… AKP-MHP bloğunda kurtulmak isteyen milyonlarla duygu bağı kuramayan bir solculuk anlayışı olamaz,”[152] diyerek pozisyonlarını ifade edip; CHP’den milletvekili adayı olacağına ilişkin iddialar konusunda Twitter hesabından paylaştığı mesajda “Birçok dost, yurttaş vekil olmamı çok istedi. Onları üzdüm, beni bağışlasınlar. Bazıları ise ‘bir vekil adayı olsun da çakalım’ beklentisindeydi onları da bir kez daha hayal kırıklığına uğrattım. ‘Taş yerinde ağırdır’. Parlamentoya değil, parlamento dışı muhalefete adayım,”[153] vurgusuyla, “HDP’nin sıfır barajın dışında bırakıldığı yerde benim milletvekili adaylığım söz konusu olmaz, bize yakışmaz. Demirtaş özgür bırakılsın. Biz sosyalistiz, birarada yaşamı savunuyoruz. Biz siyasetçi değiliz, devrimciyiz,” diye haykırması gibi…

Öte yandan ‘Halkın Günlüğü’nün, “Somut seçimler taktiğimizde dikkate almamız gereken ya da tavrımızı belirtirken göz ardı etmemiz gereken bir diğer husus da sosyalist ve demokratik cephenin ortak hareketine dönük kaygının taşınmasıdır. ‘Ben bilirim, doğru benim darlığıyla siyaset yapılamayacağı aşikârdır. Doğrunun kendisi dışındaki doğrularla birleşme ihtiyacı vardır,”[154] tespitlerini ‘Sosyalist Meclisler Federasyonu’ (SMF) açıklaması da şöyle “gerekçe”lendiriyor:

“Mevcut düzende seçimlerin, hiçbir şartta sistemi değiştirmenin temel aracı, stratejik bir mücadele biçimi olamayacağı ve böyle ele alınamayacağı açıktır. Yine bu seçimlerin demokratik, adil, eşit ve bağımsız olamayacağı da açıktır… İlkesel olarak, seçimlerden beklentimiz veya seçimlerdeki hedefimiz parlamentonun bir kürsü olarak kullanılmasından ileri gitmez.

Parlamento ile Cumhurbaşkanlığı seçimleri arasında fark vardır. Dolayısıyla parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin taktik siyaset ve tavrımız özgün şartlar itibarıyla son tahlilde benzer olsa da anlayış ve içerik açısından iki seçime dönük değerlendirmemiz esasta farklıdır… Seçimlere girme şartı taşıyan siyasi partiler de dikkate alındığında, bu zeminde gerçekleşmesi esas olan ittifak HDP ile ittifaktır. İttifak anlayışı ve ilkelerimiz önceki seçimlerde geçerli olduğu biçimiyle devam etmektedir…

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girme taktiğimizin tek sebebi Kürt ulusuna dönük görev ve sorumluluklarımız ya da buradaki sınıfsal tutum ve tavrımız değildir elbette. Bu meselenin bir yanıdır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmemizi gerektiren esas neden özgün şartlar veya özgünlükler dediğimiz realitedir.”[155]

SMF’nin, “esas olan ittifak HDP ile ittifaktır” saptaması, yanlış bir mutlaklaştırmadır; sosyalistler için esas olan sosyalistlerle ittifaktır; bu anlayış temelinde, emek eksenli demokratik-özgürlükçü zeminde HDP’yle de elbette ittifak yapılabilir; yapılmalıdır da!

Emekçi Hareket Partisi’nin, “Hayır”ın tüm kesimlerinin sandığa en fazla katılımla gitmesini sağlayabilecek genişlik gereğine dikkat çektiği[156] ittifak konusunda Halkevleri açıklaması 24 Haziran’da HDP’yi destekleyeceklerini duyurup, “Sorun Erdoğan-AKP iktidarında, çözüm soldadır. Bugün ülkenin yaşadığı toplumsal, politik, ekonomik yıkıma çözüm, ne bu yıkımın 16 yıllık sorumlusu Erdoğan-AKP iktidarı, ne de sağ ‘alternatifleri’dir. Çözüm, yıkımın temelini oluşturan neo-liberal programa, emperyalizm işbirlikçiliğine, siyasal İslâmcılığa, kadın düşmanlığına, şovenizme ve Kürt sorununda çözümsüzlük politikasına esastan itirazı olan bir seçenektedir, soldadır,”[157] demesine diyor da “neo-liberal programa, emperyalizm işbirlikçiliğine, siyasal İslâmcılığa” itiraz edip, “Hayır” diyen program nerede acaba?

Yeri geldi üstü örtük aktaralım: HDP Diyarbakır listesindeki gayri-Müslim bir milletvekili adayının, bir televizyon programında önüne konulan suyu -Ramazan nedeniyle- kaldırttığından haberiniz var mı?

“İyi de farklı, doğru tutumlar yok mu?” Elbette var…

Örneğin “Bu süreçte bizler doğrudan bir adaya işaret etmesek de parlamento seçimlerinde HDP’nin baraj altında kalmasının AKP’ye/Erdoğan’a nasıl yarayacağının bilincindeyiz. Böyle bir olasılık, başkanlığı kaybetse dahi AKP’ye Meclis’te önemli bir çoğunluk kazandırabilir. Bu nedenle, bu riskin bilincinde olan seçmenin (HDP’nin programına, muhtemel politikalarına ve ittifak anlayışına yönelik eleştiriler saklı kalmak kaydıyla) sandık aritmetiğini dikkate alarak hareket etmesinin doğru ve gerekli olduğunu düşünüyoruz,” vurgusuyla ‘Devrimci Hareket’in, 24 Haziran seçimlerine ilişkin açıklamasında, “İşte bizler bugünden başlayarak, süreci “üretenlerin yöneteceği bir gelecek” öngörüsüyle örgütleyecek, sandığa da sokağa da kavganın muhtemel tüm gereklerine de hazır olacağız,” denilmesi gibi…[158]

Veya ‘Alınteri’nin, “Her ne kadar toplumun beklentilerine yanıt oluşturamamak, parlamentarizm tutsağına dönüşmek ve güvensizlik ile eleştirse de hâlen Kürt halkının yasal temsilcisi olması nedeniyle 24 Haziran’da HDP ve Demirtaş’ı destekleyecekleri”ni duyurması gibi…[159]

Ya da SEP’in, 24 Haziran’da sosyalistlerin ortak bir aday çıkaramamasını eleştirip, “Mevcut gerçeklik ve şartlar dahilinde emekçileri ve gençliği HDP’ye eleştirel ve stratejik destek vermeye” çağırması ve bu çağrıda devrimci sosyalistlerin HDP’ye yönelik baskılara karşı çıkması gerektiği gibi, HDP’nin siyasi yörüngesinde olmaması gerektiğini de kaydetmesi gibi…[160]

 

VI.1.2) BOYKOT(ÇULAR)

 

“Boykot Seçeneği”nin, parlamenteristlerin, liberallerin bir nefret nesnesine dönüştürüldüğü coğrafyamızda, sıçrama(lar) gerçeğine ve Amedeo Bodriga’nın, “Marksizme göre, tarihte statik ve dereceli ilerlemeler yoktur, (her şeyden önce üretici güçlerin olanakları konusunda yoktur), aksine, tüm ekonomik toplumsal yapıyı derinden ve temelinden sarsan, zaman olarak birbirlerinden uzakta olan bir dize ilerlemeler vardır. Bunlar çok uzun zaman süreçlerinde değişmeden kaldıktan sonra, kısa zamanda her şeyin değiştiği gerçek çöküşler, facialar veya ani krizlerdir. Tıpkı fiziksel dünyada, uzaydaki yıldızlarda, jeolojide ve hatta canlı organizmaların toplumsal tarihinde olduğu gibi,” tarifine sırt dönenler (veya çubuğu tersine bükenler) boykot konusunda ahkâm kesseler de, sosyalistler için boykotun ne demek olduğundan bihaberdirler.

“Nasıl” mı? Anımsatayım!

Mesela kimsenin, “Sosyalist düzeni kurduklarında hiçbir sorun kalmayacakmış. Kürtler bekleyecekmiş, sosyalizm geldiğinde onların sorunu da bitecekmiş… Kim getirecekmiş sosyalizmi… O bir devrimciymiş! O bir sosyalistmiş, hatta sosyalist ne demek, o bir Marksist ve komünistmiş. O yüzden o bu seçimde oy vermeyecekmiş. Oy kullanmak da ne demekmiş. Parlamenter sistem düzenin bir dalaveresiymiş,”[161] abartısındaki karikatürize “iddia”lara sahip olmadığı; ancak burada Ahmet Nesin’in anlayamadığının da, sürdürülemez kapitalizm koşullarında oy kullanmanın “parlamenter düzen”in bir dalaveresi, manipülasyonu olduğu; ve “Devrimin Güncelliği” ilkesine sırt dönmeyenler için çözüm(süzlük)ün “seçimler”den değil; “Tek Yol Devrim” hakikâtinden geçtiğidir…

Bilgisi olmayanlar için de V. İ. Lenin’den aktaralım:[162] “Aktif Duma boykotu ne demektir? Boykot, seçimlere katılmayı reddetmek demektir. Biz ne Duma’ya girecek temsilcileri, ne ikinci seçmenleri ve ne de vekilleri seçmek istiyoruz. Aktif boykot sadece seçimlerden uzak durmak anlamına gelmez, aynı zamanda seçim toplantılarından sosyal-demokrat ajitasyon ve örgütlenme için en geniş biçimde yararlanmak demektir. Toplantılardan yararlanmak ise, gerek legal (seçmen listelerine kaydolarak), gerekse illegal biçimde bu toplantılara girerek sosyalistlerin tüm programını ve bütün görüşlerini açıklamak, bu Duma’nın tüm yalancılığını ve sahtekârlığını göstermek ve kurucu meclis için mücadeleye çağırmak demektir.”[163]

Evet, 24 Haziran’da “Boykot” koşulları oluş(turula)madığı aşikârken;[164] “Bireysel ya da grupsal anlamda ilan edilecek boykot tavrı (tıpkı 2010 referandumundaki boykotun sonucundaki gibi) Erdoğan’a destek olmaktan başka bir sonuç vermeyecektir,”[165] diyen Önder İşleyen, yığınsal olsaydı; bu şaibeli ve adil olmayan seçimlere “Evet” demeyip; “Boykot” seçeneğine kafa yorar mıydı acaba?

Öte yandan, “Seçilebilecek alternatif şart. Buna burun kıvırmak ise sola değil, gerici tavra hizmet olur. Oy kullanmayan hiç yakınmasın: ‘Ya hep ya hiç,’ hiçe varır,”[166] diyen pragmatizme gelince, itiraz ettiğimiz tam da bu ortalamacılık yani “statik ve dereceli ilerlemeler” yanılgısıdır.

Kaldı ki AKP-MHP ittifakının evlilik cüzdanı olan 26 maddelik yasa teklifinin alelacele onaylanmasıyla, seçim güvenliği ve adaletinin ne denli “yakıcı” bir mesele olduğu bir kez daha ortaya çıktığı coğrafyamızda; tarihinin en şaibeli seçimini gerçekleştirilmek istendiği açık değil mi?

Böyle bir ortamda boykot tartışmasının alevlenmesi sürpriz ve lüks sayılamamalıydı. Elbette boykota yüklenen anlamlar birbirinden epey farklı. Örneğin sandık boykotu ancak geniş kitleleri bir kurucu amaç etrafında politikleştirdiğinde, muhalefet için anlamlı bir sonuç doğuracağı düşünüldüğünde başvurulacak bir yöntemdir. Her an el altında tutulmalı ve “lanetlenmemeli”dir.

Yani sosyalistler ve muhalefet için boykot çağrılarının yol açıcı olabileceği unutmadan; boykotun feragat edilmesi mümkün olmayan siyasi tutum olduğunun altı çizilmelidir. Bu nedenlerden ötürü, boykotun kestirme bir tavırla elinin tersiyle itilmesi yanlıştır. Çünkü kapitalist rejimlerin, öyle ya da böyle kendilerini sandık üzerinden meşrulaştırmaya, seçimle iktidara geldiklerini göstermeye mecburiyet hâlinin, devasa bir manipülasyona ve iktidarın “-mış gibi” yalanı olduğu açıktır.

Hem bu konuda tek söz söyleyenler sosyalistler falan da değildir.

Örneğin CHP listelerinden yer bulamayan İlhan Cihaner de, “Tüm bunlardan Meclis’in artık bir demokrasi kozmetiği olarak kaldığı ve yanlış bir meşruiyet ürettiğini görmek gerekir. Öteden beri savunduğum aktif boykot gibi tutumlar tartışılmalı.”[167] “Muhalefet mensubu milletvekiliyseniz, o yasayı engellemek üzere oy kullanan birer sayıdan ibaretsiniz. Yani milletvekilleri fonksiyonsuz, birer sayıdan ibaret. O yüzden ben başından itibaren parlamentonun aktif boykotundan yanayım. Parlamentonun üç temel fonksiyonunun üçü de sıfırlanmış durumda.”[168]

İsterseniz, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’dan satırlarla devam edelim:

“Anayasayı rafa kaldırmışlar. Bu ne demek aynı zamanda? Parlamentoyu devre dışı bıraktım demek. Parlamento uyusun ve büyüsün, ben Kanun Hükmünde Kararnamelerle -ki eskiden bunun adı sıkıyönetim bildirileriydi- bununla Türkiye’yi idare ederim.”[169]

“Bugün 21 Ocak 2017. Demokrasi tarihimiz açısından önemli bir tarih. Bu tarih parlamentonun kendi yetkilerini devretme tarihidir. Bu tarihi bizim milli Kurtuluş Savaşı açısından da büyük önemi vardır. Bu tarih aynı zamanda bir parlamentonun kendi tarihine ihanet tarihidir… Evet kendi tarihine ihanet tarihidir. Kendi yetkilerini devretme iradesini gösterdiği tarihtir. Saraydan alınıp millete verilen yetki bu değişiklikle tekrar milletten alınıp saraya veriliyor. Geldiğimiz nokta kocaman bir U dönüşüdür.”[170]

“TBMM’nin yetkileri devrediliyor. Kime? Bir kişiye devrediliyor. Havuz akademisyenleri çıkıyor televizyonlara ‘Meclis’in yetkisi arttı’ diyorlar, onlar da okumadan konuşuyorlar, onlar da başka bir yerde besleniyorlar, onlar da kalemlerini sattılar, ahlâklarını sattılar. Bunlar da havuz medyasının ayrılmaz bir parçası, eski hukuk deyimiyle ‘Mütemmim cüzleri’ oldular.”[171]

“Değerli arkadaşlarım, açık ve net olarak Hitler’in Almanya’sında ne varsa XXI. Yüzyıl’ın Türkiye’sinde aynı şeyler yapılıyor, değişen hiçbir şey yok. Hitler Almanya’sının dünyaya maliyetini herkes bilsin. Eğer bu tablo biraz daha ilerlerse bunun sadece Türkiye’ye değil, Orta Doğu’ya ve dünyaya maliyeti olacaktır. Değerli arkadaşlarım, her şeyi baskılıyorsunuz, her şeye baskı uyguluyorsunuz düşünmek neredeyse yasaklanacak, konuşmak zaten yasak, böyle bir demokrasi olabilir mi?”[172]

Daha birçok çarpıcı örnek bulmak mümkünken; biz 50, siz 100 kez deyin, “Demokrasinin ve parlamentonun rafa kaldırılışı, yargı bağımsızlığının kalmayışı, adaletin çürüyüşü, medya özgürlüğünün yok edilişi”nden söz edilen bir coğrafyada boykot niye tartışılmasın; boykot diyenler niye (karikatürize edilerek!) azarlansın; aslında garip olan bu değil mi!?Yarın, öbür gün, hile-hurda ve/veya zorbalıkla AKP parlamentoda çoğunluğu ele geçirir, RTE de başkan seçilirse (ki bu ihtimal var), şaibeli seçimleri kapsamlı bir boykotla boşa düşürmemiş olmak, herkesin pişmanlığı olmasın?

Parantezi kapatmadan HDP ile devam edelim:

Bir habere göre, “Muhalefet partilerinin sıfır baraj ittifakı kapsamında bir araya gelmesi ve kendilerinin bu ittifakın dışında bırakılması durumunda HDP’de Cumhurbaşkanlığı seçiminin olası ikinci turunu boykot edilebileceği dillendiriliyor. Kulislerde, muhalefet partilerinin yüzde 10 barajının sıfırlanması konusunda bile bir araya gelemediği bir durumda “Türkiye’yi birlikte yönetme” vaadinin anlamsız olacağı ve HDP dışlanırken, tabanın yönlendirilemeyeceği ifade ediliyor. Böyle bir durumda, özellikle Kürt seçmenin politik bir duruşla ikinci turda sandığa gitmeyeceği ve doğal bir boykotun yaşanabileceği, HDP’nin dışlanmasının seçmende muhalefetin iktidardan farksız olduğu izlenimini kuvvetlendireceği konuşuluyor”du.[173]

Yalanlanmayan bu haberi “HDP, diğer muhalefet partilerince ‘sıfır baraj ittifakı’nın dışında bırakılması durumunda cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunu boykot edebilir,”[174] ve benzerleri takip etti.

Devamı için

 



Bu yazı 6899 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI