Bugun...


Temel Demirer

facebook-paylas
AŞK -İNSAN(LIK)A DAİR- HER ŞEYDİR!
Tarih: 01-01-2018 23:29:00 Güncelleme: 01-01-2018 23:29:00


AŞK -İNSAN(LIK)A DAİR- HER ŞEYDİR![1]
 

TEMEL DEMİRER

 

“Aşk bir eşkıyanın hayata itirazıdır...
Susarsa çatışma,
Konuşursa savaş
Yazarsa destan
Severse devrim olur.”[2]

 
Lev Tolstoy’un, “Gerçekten aşk var mı?” sorusuna itibar etmem; benim indimde aşk -insan(lık)a dair-
her şeydir! Yani hayattan sanata her şey aşka dahildir…[3]
Aşka dair eylediğiniz her düşünce/ davranış hayata, sanata yani insan(lık)ı var eden değerlere
mündemiçtir.
Bir parantez açıp, hatırlatmadan geçmeyelim: Sanat; ne bir oyun ne de bir eğlencedir, o aşka ve hayata
içkindir.
Bunun için “Öncelikle sanat siyasidir çünkü mekânın, görünürlüğün ve yaşanırlığın dağılımını yeniden
biçimlendirir. (…) Sanat siyasaldır çünkü sosyal tahakkümün biçimlerini yapılandıran zaman ve mekânın
sıradan koordinatlarını askıya alarak belli bir algısal modeli biçimlendirir,” vurgusuyla ekler Jacques Ranciére:
“Sanatın dışında kalacak bir gerçek dünya yoktur. Duyumsanabilir ortak kumaşın üzerindeki estetik
politikası ile politika estetiğinin birleşip ayrıldıkları tek ve ikili kıvrımlar vardır. ‘Kendine gerçek’ diye bir şey
yoktur; algılarımızın, düşüncelerimizin ve müdahalelerimizin nesnesi olarak, gerçeğimiz olarak bize sunulmuş
olanın yapılandırılması vardır.”[4]
Bu(nlar) böyleyken; aşka (ve sanat ile hayata) dair söz etmek elbette kolay değildir.
Tam da bundandır Eugenie Delacroix’nın, “Aşkı anlatabilmek için yeryüzünde var olan dillerden
bambaşka bir dil ister”; Halil Cibran’ın, “Aşkı konuşmak için dudaklarımı kutsanmış ateşle temizledim, ama
hiçbir sözcük bulamadım,” saptamalarına sonuna kadar hak vermem…
Çok metafizik bulsanız da “Sevginin sihri”ne[5] veya kerametine inanırım; “Aşkın gizemi, ölümün
gizeminden daha büyüktür,” diyen Oscar Wilde gibi…
Bir başka deyişle aşkın, düz mantığın kavrayamadığı, mantıklı sebepleri vardır; Cemal Süreya’nın,
“Dokunulmasa da, görülmese de;/ kalpte yer verilir bazısına, nedensiz,” dizelerinde dile getirdiği gibi.
Kolay mı? Derin duygulara sahip insan(lar)ın acıları ve yaratıcılığı büyük olurken; insan(lık)ın
muhteşemliği de aşk(lar)ın gücünden beslenir; tıpkı sanat ve hayat gibi; Şükrü Erbaş’ın, “Hangi acıyla yaprak
dökersek dökelim,/ İnsan kendini seveceği bir dünya buluyor”; Attilâ İlhan’ın, “Kaldırımlarda yağmur kokusu/
Ben sana mecburum,” dizelerindeki üzere…

* * * * *

Aristoteles’in, “Sevmek acı çekmektir, sevmemek ölmek,” notunu düştüğü sevda deyince, bir insanın
sana neler verebileceği değil, senin için nelerden vazgeçeceği önemliyken; insan(lık) sevdiği kadar affeder ve
var olur.[6] Çünkü sevda yaşamak ve yaşatmak; karanlığa bakarken dahi görmektir.
Sevdasız, mantığın ve aklın önemi yoktur; “Sevmenin sınırı olamaz,” diye ekler Albert Camus…
Sevda, bütünleşmektir; paylaşmaktır; bir karardır, yargıdır, söz vermedir; almak değil, vermektir;
insan(lık)ın gücünü somutlayan eylemdir.
Eğer sevdanız kendini çoğaltmıyorsa, kısırdır, bir anlam taşımaz. Eğer bir sevdalı olarak yaşamınızı
ortaya koyuyor ve sevda için her şeyi göze alamıyorsanız, sevginiz güçsüzdür, bitiktir.
Sevda, sevilme yani karşılık olarak görülmemelidir. Sevda bağlanmaktır; karşılık beklemez.
Baruch Spinoza’nın, “Anlamak, sevmenin başlangıcıdır,” notunu düştüğü sevda, karşılıksız olarak
adanmaktır. Çünkü o bir bağlanma eylemidir. Bağlanamayanın sevdası olmaz.
Sevdanın tek kanıtı, bağlılığın derinliği, eylemin kesinliği ve çekincelerin olmamasıdır.
Onun için önemli olan kuru sıkı sözler değil, davranışlardır. Söyleyen değil, gösteren ve yaşatandır.
Sevmeyen, her yerde ve her şeyde yalnızdır! Sevda aktiftir; pasif değildir…
Fyodor Dostoyevski’nin, “Cehennem, insan yüreğinde sevginin bittiği yerdir,” notunu düştüğü sevda
babında Karl Marx’ın, “Sevgi yalnız bir insana bağlılık değildir. Bir tutumdur. Kişinin yalnız bir sevgi
nesnesine değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır. Kişi yalnız bir tek kimseyi seviyor,
başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa sevgisi sevgi değil, genişletilmiş bencilliktir”; Ernesto Che Guevara’nın,
“Sevgili dediğin güzelliğiyle seni kendine aşık eden değil, sana kendin olabilme şansını verendir,” saptamaları

2

kulaklara küpe edilirken; Cemal Süreya’nın, “Bilirsin sigarayı da/ kalem tuttuğum gibi tutarım./ Ondan tüter
sevda sözleri”; Attilâ ilhan’ın, “Sevmek insan yüreği kadardır,/ Küçükse büyüğünü taşıyamazsın,” dizeleri de
durmadan terennüm edilmelidir…
Ve sevdanın yoğunlaştırılmış hâli olan aşka gelince…[7]
* * * * *

Öncelikle Ursula K. Le Guin’in, “İlk Bakışta değil, son bakıştadır aşk. Yani ayrılırken sana nasıl
bakıyorsa o kadar sevmiştir seni”; Can Yücel’in, “… ‘İlk görüşte aşka inanırım’. Bunu yaşayan bilir. Çünkü
aşkta ikinci görüş, hiç olmayabilir”;[8] Virginia Woolf’un, “En iyi yaşam, âşıkken söylediklerimiz üzerine
kurulur,”[9] saptamasının altı çizilmelidir aşk babında…[10]
Sonra… Siz bakmayın La Rochefoucauld’un, “Aşk, herkesin bahsettiği, fakat kimsenin göremediği bir
hayaldir”; Charles Bukowski’nin, “Aşk, gerçekliğin ilk ışığında yok olacak bir sistir”; Paulo Coelho’nun, “Aşık
olmak denetimi elinden kaçırmak demektir,” saptamalarındaki karamsarlığa…
Sigmund Freud’ün, “Yaşam belirtisinin kökeninde duygulanma vardır, duygulanmanın da temeli
aşktır,” notunu düştüğü asla unutmayın! Sakın ola aşk deyip geçmeyin; Edith Piaf’ın, “Duygularını yıllar boyu
gizlemek burjuvaların işidir,”[11] uyarısına kulak verin…
Hiç bir şey yaratıcılığı, ayan beyan yani gerçek aşk kadar tahrik ve teşvik etmez.[12]
İyi de “gerçek aşk da ne mi?
Bunu da Georg Wilhelm Friedrich Hegel, “Gerçek aşk; onunla birlikteyken bir bütün olmak değil, o
yokken; ‘yarım kalabilmektir’,” diye tarif ediyor.
Aşk, içimizdeki insan olmak/ve kalmak yangını söndürmeksizin, çoğaltarak taşımak eylemidir.
Evet, aşk birbirine dokunarak çoğalmak ve hayatı kucaklamaktır; aşktan korkmak hayattan korkmaktır;
hayattan korkanlar ise “yaşayan” ölülerdir.
Sabahattin Ali’ye, “Seni seviyorum... Deli gibi değil gayet aklı başında olarak seviyorum,”[13] dedirten
aşk, iki iken bir olarak çoğalmak, çoğaltmaktır; “Dünyanın en büyük ordusu iki kişidir,” dizelerinde altını
çizdiği gibi Özdemir Asaf’ın…
“Bir tek aşk var bu dünyada,” diyen Albert Camus haksız olabilir mi? Zannetmiyorum; çünkü Fritz
Lang’ın, “Aşk, çünkü yalnızız. Aşk, çünkü korkuyoruz,” formülüne büyük değer atfediyorum.
Aşkta “olağan” denilene mündemiç mantık aramak, mantıksızların işidir; çünkü aşk, “olağan” denileni
aşanlara, takmayanlara, itiraz edenlere mündemiçtir.
Aşık Veysel gibi, “Güzelliğin beş para etmez, bu bendeki aşk olmazsa,” diyebilen aşk, mutluluksuz da
yaşamayı göze alabilme cüretidir.[14]
“Her zaman söylerim, aşk aynı zamanda hüzün demektir.”[15] Çünkü Cemal Süreya’nın ifadesiyle,“İki
şey: aşk ve şiir mutsuzlukla beslenir, biri ona dönüşür”!
Aşık için uzaktaki(ler) daima yakındır. Çünkü aşklar ya sonsuzdur ya da onsuz…
Ve de kalbin zamanı, mekânı aşan duyarlılığıdır aşk.
Ya da “Aşk bir milad, her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk bir milad demektir,” Elif
Şafak’ın ifadesiyle…
İnsan(lık) yaşamında “Aşka her zaman yer var”ken; “Sen aşkı bulamazsın, aşk seni
bulur”[16] çoğunluk…
Herkesi eşit kılan “Aşk bir iç sestir... Aşk kendi olma sanatıdır.”[17]
Ayrıca, görevden daha iyi bir öğretmen olma özelliğiyle aşk; “Sadece birbirine bakmak değil, birlikte
aynı yöne bakmaktır,” Antoine de Saint-Exupéry’in ifadesiyle…
Franz Schubert’in, “Ne zaman bir aşk şarkısı yazmak istediysem ortaya kederli bir ezgi çıktı... Ve ne
zaman hüzünlü bir şarkı yapmak istediysem, o benim için bir aşka dönüştü,” itirafındaki üzere
öğrenebileceğimiz en mükemmel şeydir aşık olmak.
“Nec mortem effugere quisquam nec amorem potest/ Aşk ve ölümden daha hiç kimse kaçamadı”
kaçamasına da; insan(lık)a “Finis vitae, sed non amoris/ Hayatın sonu, ama aşkın değil” dedirten onun sağaltıcı
bir yanı vardır. Örneğin, “Amor misceri cum timore non potest/ Aşk ve korku bir arada olmaz”, olamaz. Çünkü
“Amantes sunt amentes/ Aşıklar çılgındır,” göze alan, itiraz eden, meydan okuyandır…
Aşk için yapılan her şey, tüm “kurallar”ı, dayatmaları aşar; “Aşık başkalarının kör olduğunu düşünür,
başkalarıysa onun deli olduğunu,” diyen Arap atasözündeki üzere…
* * * * *

“İnsanlığı, düşünmeye cesaret edenlerin farklılaştırdı”nın[18] altını çizerek tamamlıyorum: “Âşık olmak
cesur olmayı gerektirir”ken;[19] “Aşk cesareti şart koşar”![20]
Cesur olmayan,[21] cüret etmeyen aşk, aşk olamaz. Çünkü aşk doğası gereği muhaliftir.

3

İnsanı ve onun iç dünyasını zapt-u rapt altına almak, ehlileştirmek, evcilleştirmek için konulmuş -hâkim
ideoloji, gelenekler, aile, okul, devlet tarafından, elbet din tarafından, ayıplar, yasaklar, günahlarla korunan -
ahlâki değerlere, kurallara, normlara muhalif olma hâlidir…
Aşktan önce insanın hayatına şekil veren kurallar, alışkanlıklar, sınırlar, ölçüler aşkla birlikte tarumar
olur.
Aşk, çatışma ve huzursuzluk hâlidir.
Aşkın huzursuzluğu insanı dönüştüren, değiştiren, devrimci bir huzursuzluktur. Dingin, sakin, durağan
aşk olmaz. Büyük aşklar, büyük heyecanlar, hazlar ve acılarla yaşanır. Louis Aragon “Mutlu aşk yoktur!”
derken bunu anlatmak istiyordu.[22]
Aşkın takvimi, toplumsal alt üst oluş günlerinin, yani devrim günlerinin takvimine benzer.
Devrim günlerinde kitleler nasıl on yıllar içinde öğrenemedikleri, kavrayamadıkları pek çok şeyi, çok
kısa sürede öğreniyorlarsa, aşk günlerinde de insanlar hayata ve kendilerine dair pek çok şeyi, aşkın yoğun
iklimi içinde kısa sürede hissederler, algılarlar. O güne kadar kavrayamadıkları pek çok şeyi kavrar ve farkına
varırlar.
Her aşk biriciktir.[23]
Yani başkaldıran insan(lık)ın canlı ve ölümsüz yanıdır aşk…[24]
Tıpkı sanat ve hayat gibi…
 

16 Ağustos 2017 10:07:10, İstanbul.

N O T L A R
[1] 21 Ağustos 2017’de Seferihisar’daki Teos Sanat Kampı’nda düzenlenen 11. Türkiye Tiyatro Buluşması’nda yapılan
konuşma... Ümüş Eylül Dergisi, Yıl:7, No:26, Ocak, Şubat-Mart 2018…
[2] Bedri Rahmi Eyüboğlu.
[3] “Dünyada en çok kullanılan ‘aşk’ sözcüğü kadar sömürülmüş bir sözcüktür ‘Özgürlük’...” diyen Oriana Fallaci’nin
uyarısı haksız değildir.
[4] Jacques Ranciére, Özgürleşen Seyirci, Çev: E. Burak Şaman, Metis Yay., 2009.
[5] İnal Aydınoğlu, “Sevgi Dili”, Milliyet, 29 Nisan 2016, s.24.
[6] “Bir insanın “Seni seviyorum” diyebilmesi için önce ‘Ben’ demesini bilmesi gerekir.” (Ayn Rand, Hayatın Kaynağı, Çev:
Belkıs Dişbudak Çorakçı, Plato Film Yay., 2. Baskı, 2010,, s.518)
[7] ‘Savaş ve Barış’da Tolstoy, Prens Andrey’in ağzından şöyle anlatır onu: “Biri çıkıp da bende böyle bir yetenek -
böylesine sevebilme yeteneği bulunduğunu daha önce söyleseydi, asla inanmazdım,” dedi Prens Andrey. “Vaktiyle yüreğimde
duyduğum sevgiye hiç mi hiç benzemiyor bu. Şimdi dünya benim gözümde iki parçaya bölünmüş gibi: Tüm sevinçleri, tüm umutları
ve aydınlığı kendinde toplayan birinci parçayı o oluşturuyor; ikinci parça ise, içinde onun yer almadığı geri kalan her şey - bu ikinci
parçada sadece üzüntü, kaygı ve karanlık var...” (Lev Nikolayeviç Tolstoy, Savaş ve Barış, Çev: Tansu Akgün, İş Bankası Kültür
Yay. - Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi, 2016.)
[8] “Aşk yokmuş sizde beş paralık!/ Gidiyorum ben boşçakallar.../ Sıçmışım ortalık yerinize,/ kıçımın fosforuyla aydınlanın
siz artık!” (Can Yücel.)
[9] Virginia Woolf, Gece ve Gündüz, Çev: Oya Dalgıç, İletişim Yay., 2005, s.299.
[10] Marcel Proust’dan bir şeyi daha ekleyelim: “Şüphesiz, aşk denilen olgunun bütünüyle öznel yapısını ve aşkın fazladan
bir kişi, bu dünyada aynı ismi taşıyan kişiden ayrı, özelliklerinin çoğunu bizden almış bir kişi yaratmak anlamına geldiğini çok az
insan kavramıştır. Yine pek az insan, kendilerinin gördüğü varlıkla aynı olmayan bir varlığın bizim için zamanla dev boyutlara
ulaşmasını doğal kabul edebilir.”
[11] Simone Berteaut, Kaldırım Serçesi Edith Piaf, Çev: Aydın Emeç, Agora Yay., 2010.
[12] “Aşkın gözlükleri öyle pembedir ki, bakırı altın, yokluğu varlık, gözdeki çapağı inci gibi gösterir.” (Miguel de
Cervantes.)
[13] Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna, Yapı Kredi Yay., 2015.
[14] “Yeterince dürüstsen, fazlasıyla aşıksan, gerçekten iyi biriysen, hazırsın, artık mutsuz olabilirsin!” (Charles Bukowski.)
[15] Gülten Dayıoğlu, Mo’nun Gizemi, Altın Kitaplar, 6. Basım, 2003, s.169.
[16] Zeynep Oral, “Aşka Her Zaman Yer Var!”, Cumhuriyet, 11 Mart 2015, s.2.
[17] Ceren Çıplak, “Oyuncu Yetkin Dikinciler: Sayıca Az Olsak da Mücadele Sürer”, Cumhuriyet, 28 Mayıs 2017, s.16.
[18] Orhan Bursalı, “İnsanlığı, Düşünmeye Cesaret Edenler Farklılaştırdı”, Cumhuriyet, 30 Temmuz 2017, s.6.
[19] Gülcan Özer, Herkes Kendi Hayatının Kahramanı- Aşkta, Evlilikte, İlişkilerde Valizimizde Getirdiklerimiz, Doğan
Kitap, 2016.
[20] Filiz Aygündüz, “Püfür Püfür Psikoloji”, Milliyet, 26 Haziran 2016, s.4.
[21] “Bugün cesaret edemediğin için yapmadığın şeyleri, yarın zamanın olmadığı için yapamayabilirsin.” (Paulo Coelho.)
[22] “güzel aşkım sevgilim kanayan yaram benim/ içimdesin kanadı kırık bir kuş gibi sen/ bir gün dalgın gözlerle kimiz
neyiz bilmeden/ bakan şu insanların düşmeyecek dilinden/ iri gözlerin için can veren sözcüklerim/ mutlu aşk yoktur,” dizeleri Louis
Aragon’un ‘Mutlu Aşk Yoktur’undandır…
[23] Hasanaki Gürkansız, “Aşk Üstüne Düzensiz Düşünceler”, 7 Ekim 2016... http://manaliposta.blogspot.com/
[24] Aşkın Ayrancıoğlu, “… ‘Sevgililer Günü’ Kutlu Olsun!”, 13 Şubat 2016… http://direnisteyiz3.org/sevgililer-gunu-
kutlu-olsun- askin-ayrancioglu/



Bu yazı 6381 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI