Bugun...


Temel Demirer

facebook-paylas
Yerkürede Ve Coğrafyamızda Göç İle Göçmenlik-devamı
Tarih: 18-03-2020 18:03:00 Güncelleme: 18-03-2020 18:03:00


“Televizyonlarda, gazetelerde hep mültecilerin suç olaylarını, mülteci kadınlara edilen tecavüzleri, mağdur kaldıkları şiddetleri görüyoruz. Başarı hikâyeleri olan mültecileri haberlerde göremiyoruz. Mültecileri hep dilenen, hep parklarda, caddelerde yatan kişiler olarak gösteriyorlar. Hâlbuki onlarda memleketlerinde bizler gibi berberdi, memurdu, işçiydi. Bu insanlar için ‘Sırtımızdan geçiniyorlar. Çalışmıyorlar. Sürekli çocuk doğuruyorlar’ gibi yorumlar yapılıyor. Aynı denize girmekten bile rahatsız olunuyor. Sanki bu söylediklerimiz sadece Türklere özgü bir hakmış gibi davranılıyor”![50]

 

SURİYELİLERİN MEDYADAKİ TEMSİLİNE DAİR BAZI SAPTAMALAR[51]

Suriyeli mülteciler, sürekli olarak medya tarafından “Vatanını savunmaktan kaçan, korkak, devletten maaş alıp yan gelip yatan tembel, bilinçsizce çocuk sahibi olup üreyen, hastalık yayan, Türk vatandaşlarının elinden işlerini alan, kültürel olarak ‘Türklere göre’ geri bir toplum” olarak resmedilmektedir.

Medyada mülteci çocuklar da dilenen, sokakta başıboş dolaşıp mendil satan, suça karışmış ve mağdur olarak resmedilmektedir.

“Gece sokakta Suriyeli avına çıkıldı” başlığıyla yine G. Antep’teki gerginlik konu edilmektedir Sözcü’de. Haber başlığındaki “Suriyeli avı” ifadesi aşağılayıcı ve kriminalize edicidir. Ayrıca gazete, habere eşlik eden fotoğrafta görülen öfkeli erkekleri muzaffer birer avcı gibi gösterip linç girişimini cesaretlendirmektedir.

Aynı olay ‘Hürriyet’te “Suriyeli gerginliği” başlığıyla verilmektedir. Bu başlık ‘Sözcü’nünkine kıyasla daha az ajitatiftir. Ama öte yandan, polisiye olaya karışan Suriye uyruklu kişiden yola çıkarak, tüm bir Suriyeli mülteci topluluğunu olayın tarafı olarak göstermektedir.

‘Yeni Akit’in “Suriyeli mülteciler kesin dönüş yapıyor” haberine eşlik eden fotoğraf ise çarşaflı ve sadece gözleri görünen bir mülteci kadını göstermektedir okura. Doğrudan kameraya bakan bu güzel gözlü kadın, ‘Yeni Akit’in Suriyeli mülteci temsilidir. Gazetenin yaptığı, mülteciyi cinsiyetlendirmek, bunu yaparken de oryantalist bir yaklaşımla, güçlü olanın himayesine giren, yersiz-yurtsuz, zayıf fakat arzu uyandırabilecek bir kadın olarak sunmaktır.

‘Yeni Akit’ yazarlarından Mehtap Yılmaz ise mülteci akınının ilk yıllarından beri tartışma konusu edilen “Vatanını düşmana terk edip kaçan Suriyeli” imgesini, “Suriyeli mülteciler keyif çatarken neden Mehmetçik savaşıyor?” başlıklı ajitatif yazısında geri çağırmaktadır. İktidar destekçisi ‘Yeni Akit’te, iktidarın söylemindeki ve siyasasındaki değişime paralel bir dönüşüm gözlenmekte, mağdur misafir kardeşler, korkak, vatan haini ve ehlikeyif bir topluluğa dönüştürülmektedir.

 

Bu tabloda ‘Medyada Nefret Söylemi Mayıs-Ağustos 2017’ raporuna göre, Suriyeli mülteciler, sistematik olarak cinayet, hırsızlık, taciz gibi kriminal olaylarla anıldı; güvenlik sorunları ve terörle özdeşleştirildi; olumsuz ekonomik gidişatın ve işsizliğin sorumluları olarak gösterildi; Türkiye’nin demografik yapısına yönelik bir tehdit, rahatsızlık ve gerginlik kaynağı olarak etiketlendi; özellikle Suriyeli kadın mülteciler aileye ve topluma yönelik bir tehdit olarak sunuldu.[52]

Olumsuz bir olayı tüm Suriyelilere mal eden veya hakaret eden yazılar ve haberler gırla: “Suriyeli kâbusu”, “Artık yeter, defolun gidin”, “Başımıza bela oldular”, “Ya adam edin ya hadım”, “Yine Suriyeli yine kavga”, “Dağdan gelip bağdakini kovuyorlar”, “Tahammül kalmadı”, “Suriyeli cinayetleri”... Böyle uzayıp gidiyor.[53]

 

III. AYRIM: “NEDEN GELDİLER” (Mİ!)?

 

Burada bir parantez açıp, soralım: Neden geldiler?! Emperyalist savaşın yıkımdan kaçtıkları için!

Emperyalizm yıkımdır…

Dünya genelindeki silahlanma yarışı sonucu 2017’de her birimizin cebinden 230 dolar gitti. Bu harcamalar yüzünden sadece Suriye’de 450 bini aşkın insan hayatını kaybetti. Ülkelerinden olan milyonlarca mültecinin sorunları da cabasıdır; bunu bilmeyen, görmeyen var mı?

BM, ‘Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’, insan hakları kuruluşları, uluslararası basın organlarının tespitlerine göre, sadece 450 bini aşkın kişi Suriye’de devam eden savaş, şiddet ve çatışma nedeniyle yaşamını yitirdi.

‘Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) 2018 raporuna göre, 2017’de yüzde 1.1 oranında artarak 1 trilyon 739 milyar dolara yükseldi. Bu artış, aynı zamanda Suriye’de savaşın patlak verdiği 2011’den sonrasına rastlıyor.

Savunmaya 18 milyar dolardan fazla pay ayırarak ilk sırayı alan ABD, silah satışında başı çekiyor. SIPRI, dünyadaki silahların üçte birinin ABD tarafından tedarik edildiğini, Washington’un silah ihracatı da son 5 yılda yüzde 25 arttığını kaydediyor. Onu sırayla Rusya, Fransa, Almanya ve Çin takip ediyor.

Rapora göre, ABD bu dönemde ürettiği silahların yarısını Ortadoğu’ya sattı. Suudi Arabistan, Türkiye, İsrail, Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak en çok silah alan ülkeler. Suriye ve İran ise daha çok Rusya ve Çin’den silah aldı.

Ortadoğu’daki savaş harcamalarını en net olarak SIPRİ’nin 2008-12 ile 2013-17 dönemlerini kapsayan 5 yıllık karşılaştırmada görmek mümkün. Ortadoğu ülkeleri 2008-12 döneminde yüzde 8.0 olan payı 2013-17 döneminde 4 kattan fazla arttırarak yüzde 35’e ulaştı. Buna karşın, Asya ve Okyanus bölgesi yüzde 42 ile birinci sırada yer alıyor.

Madalyonun silahlanma yüzü böyleyken; diğer yüzüne gelince…

2011’de patlak veren ve kısa sürede küresel bir nitelik kazanan savaş, ülke nüfusunun yarısını evlerinden etti. 4.8 milyon kişi sığınmacı konumuna düşürdü.

Ülke içerisindeyse 6.5 milyondan fazla kişi yok olmamak için yer değiştirdi.

1.5 milyon kişiyi kalıcı engellerle yaşamaya mahkûm etti. Bunlara uzuvlarını kaybeden 86 bin kişi de dahil.

En az 6.1 milyon Suriyeli ülke içinde evlerinden oldu, 6.5 milyondan fazlası da ülke dışına kaçtı. Savaşın vurduğu Suriyelilerin 5 milyon 500 bini Türkiye, Lübnan, Ürdün gibi komşu ülkelere kaçtı. Bir milyona yakın insan da Avrupa’ya sığındı.

Avustralya merkezli düşünce kuruluşu ‘Ekonomi ve Barış Enstitüsü’nün (IEP) 2018’e dair ‘Küresel Barış Endeksi’ raporuna göre, dünya daha az huzurlu bir yer hâline geldi. Barış ve huzurun azalmasına neden olarak Ortadoğu ve Afrika’da yaşanan çatışma ve anlaşmazlıklar gösterilmektedir.

Raporda, 92 ülkede durumun kötüleştiği, 71 ülkede ise gelişme gözlemlendiği belirtildi. En huzursuz yer Suriye olurken, onu sırasıyla Afganistan, Güney Sudan, Irak ve Somali takip etti.

Reuters’a konuşan IEP Başkanı Steve Killelea, 10 yılda dünya barışı ve ortalama huzurda kademeli bir düşüş yaşandığını ifade edip, “Çok sayıda resmi veri, düşünce kuruluşu araştırmaları ve üniversite çalışmalarını inceledik ve 2017’de şiddetin dünya ekonomisine olan genel maliyetini 14.8 trilyon dolar olarak hesapladık. Bu kişi başına 2 bin dolar demek,” derken; söz konusu 14.8 trilyon dolar, tüm dünya ekonomisinin yüzde 12.4’üne denk gelmekteydi![54]

O hâlde Suriye ve benzerlerinin mimarı emperyalist-kapitalist yıkımdır.

Bu hâliyle de Suriye artık sadece Suriye değil; Ortadoğu’nun satranç tahtasıdır. Veya Suriye’yi “Istakoz sepeti”, Ortadoğu’yu da deniz olarak düşünebiliriz. Bu denizde, ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle patlayan fırtınanın, sonra “Arap Baharı” olayının yarattığı türbülansın içinde birbiriyle rekabet eden iki “balıkçı” grubu şekillendi: Rusya-İran ve Suudi Arabistan-B.A. Emirlikleri-Mısır. Böylece, bölgeye yeni bir aktör girdi, Müslüman dünya Filistin sorunu karşısındaki bütünlüğünü kaybetti. Sünnî-Şiî düşmanlığı hortladı.

Bu denizde, ABD gemisi, yıllardır adeta sarhoş kaptanların elinde bir oraya bir buraya çarparak, etrafını yakıp yıkarak balıkçıların güvenini yitirdikçe, “balıkçı gruplarının” arasındaki rekabet giderek sertleşti.

Şimdi, Rusya bölgede vazgeçilmez ülke, oyun kurucu olmaya, Suriye’de elde ettiği stratejik kazanımları korumaya çalışıyor. İran, Suriye’deki kazanımlarını, buradan, Irak, Lübnan üzerindeki etkisini arttırmaya, Suudi rejiminin Ortadoğu’da kendisine karşı bir Sünnî hegemonyası kurmasını önlemeye, ABD ve Batı’dan gelebilecek olası bir saldırının maliyetini yükseltmeye çalışıyor.[55]

 

III.1) YIKILAN SURİYE

 

Bir paylaşım (ve dolayısıyla da savaş) odağı olarak yıkımın merkezindeki Suriye’ye ilişkin olarak -13 Nisan 2018 tarihli yazısında-, ‘The Guardian’dan Simón Jenkins, “Ve dünya savaşlarına yol açmış olan bütün unsurları görebilirsiniz” diyordu[56] ve haksız da değildi!

Gerçekten de Rusya’nın Suriye’deki askeri harekâtının Moskova’ya günde ortalama 2 milyon 800 bin dolara mal olduğunun açıklandığı; ABD’nin bölgedeki harcamasının ise yaklaşık 11 milyon 900 bin doları bulduğu[57] Suriye’deki iç savaşın 7. yılında ‘Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne (SOHR) göre, ölümlerin üçte birine yakınını siviller oluşturuyordu.[58]

Evet Suriye’deki iç savaşın 7. yılında -en iyimser tahminle!- 400 bin kişi yaşamını yitirmiş, 1 milyon kişi de sakat kalmıştı… SOHR verilerine göre, iç savaşta toplam 353 bin 935 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin 106 bin 390’ı sivil ve bu sivillerin de 19 bin 811’i çocuk ve 12 bin 513’ü kadındı.[59] Söz konusu rakamlar kayıt altına alınanlardı. Oysa gerçekte Suriye iç savaşında ölü sayısı 500 binden fazlaydı.

‘Handicap International’a göreyse, iç savaşta toplam 3 milyon kişi yaralanmış, 1 buçuk milyon kişi de sakat kalmıştı. SOHR en az 60 bin kişinin işkence ya da kötü şartlardan dolayı hayatını kaybettiğini belirtiyordu.

Suriye’nin nüfusu savaş öncesinde 23 milyonken; yaklaşık 11 milyon Suriyeli savaş nedeniyle yerinden edilmişti. 2.8 milyonu çocuk olmak üzere yaklaşık 6.1 milyon Suriyeli evinden edilerek mülteci hâline geldi. Yarısı çocuk 5.4 milyonu aşkın kişiyse, komşu ülkeler Türkiye, Lübnan, Ürdün, Irak ve Mısır’a kaçtı. Suriye nüfusunun yarısına tekabül eden 5.3 milyonu çocuk ve genç olmak üzere 13.1 milyon kişi yardıma muhtaçtı. Suriye halkının üçte birinin sağlıklı içme suyuna erişimi yoktu ve yaklaşık yüzde 69’u aşırı yoksulluk koşullarında yaşıyordu.[60]

Özetle BM, iç savaşta Suriye nüfusunun dörtte üçünün muhtaç duruma düştüğünü belirtirken;[61] ‘Dünya Açlıkla Mücadele Örgütü’ Başkanı Barbel Dieckmann’ın açıklamasına göre de, 12 milyon Suriyeli düpedüz açtı![62]

‘Uluslararası Kurtarma Komitesi’nin (IRC) Suriye’deki 500’den fazla yerleşim bölgesinde yaptığı araştırmaya göre, tahıl ürünlerinin yokluğu nedeniyle ekmeğin fiyatı yüzde 500 zamlandı; bir battaniyenin fiyatı da ortalama aylık gelirin yüzde 93’üne denk gelen 27 dolara kadar yükseldi. Beş Suriyeliden dördü ise yemek bulamama endişesi taşıyordu.[63]

Yine IRC, Suriye’de rejim ve muhalif güçlerin kontrol ettiği bölgelerde halkın bir lokma ekmek için savaş verdiğini rapor ederken; BM, nüfusun dörtte üçünün muhtaç duruma düştüğünü belirtti.[64]

UNICEF Türkiye Eğitim Birimi Başkanı Chiharu Kondo, “13 buçuk milyon insan, insani yardıma muhtaç” olduğunu söylerken;[65] iç savaştan kaçarak sınıra sığınanlar, kamplarda kendine yer bulamayınca zeytin ağaçlarının arasına çadır kurup, çamurun içine yaşam mücadelesi veren Suriyeliler yiyecek stokları da tükenince günlük öğünlerini ot kaynatıp yiyerek geçiştiriyordu.[66]

‘The Guardian’ın yayınladığı ‘Suriye Politika Araştırma Merkezi’nin (SCPR) raporuna göre, 5. yılda yıkımın ulaştığı korkunç boyutu rakamlarla gözler önüne serdi: Suriye’deki savaş 470 bin kişinin ölümüne yol açtı… Nüfusun yüzde 11.5’i öldü ya da yaralandı. Yaralananların sayısı 1 milyon 88 bini buldu… Ortalama ömür 2010’da 70 yılken, 2015’te 55.4’e geriledi... Nüfusun yüzde 45’i yaşadığı yerleri terk etti... Nüfus göç edenler ve ölenlerle birlikte yüzde 21 azaldı… Suriye’nin toplam ekonomik kaybı ortalama 255 milyar doları buldu… Geçim kaynağını yitiren Suriyeli sayısı yaklaşık 13.8 milyona ulaştı.[67]

6. yılında iç savaş Suriye halkının hayatını felç etmeye devam ediyordu. 5 milyonun üzerinde Suriyeli, dünyadaki büyük mülteci nüfusuna katıldı. Suriye içinde 13 milyon kadar kişi muhtaç durumda. BM 2017’nin çocuklar için en kötü yıl olduğunu açıkladı. 3 milyon çocuk okula gönderilemiyor. Ölüm oranları bilinmiyor. Düzgün bir sağlık hizmeti verilemiyor. Ortalama yaşam süresi 15’lere düştü.[68] Halep’de 2.5 milyon kişi muhaliflerin kasıtlı olarak vanaları kapamasıyla susuz kaldı.[69]

2017 sonunda ölen ve kaybolanların sayısı 480 bin… Göçmen olup yer değiştirenlerin sayısı 6 milyon 600 bin kişi. Bunlar resmi kayıtlara giren rakamlar. Bir de kayda girmeyenleri düşünün![70]

Ve nihayet ‘BM Çocuklara Yardım Fonu’nu (UNICEF) Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölge Direktörü Geert Cappelaere’in açıklamasına göre, soğuk ve sağlık imkânlarındaki yetersizlikten dolayı Suriye-Ürdün sınırındaki Rukban Mülteci kampında çoğunluğu bebek olan 15 çocuk yaşamını yitirmişti.[71]

Suriye’deki iç savaştan dolayı ailesiyle birlikte Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne sığınan 16 yaşındaki Suriyeli kıza 6 kişi tecavüz etti... Emniyet yetkililerinden alınan bilgiye göre, ailesiyle birlikte Erbil’de yaşayan 16 yaşındaki S.H. çalıştığı marketten evine giderken iki kişi tarafından zorla bir otomobile bindirildi. Gözleri ve ağzı bağlandıktan sonra Erbil’in dışına çıkarılan S.H, 3 kişinin tecavüzüne uğradı. Daha sonra yanlarına gelen 3 kişi daha tecavüz etti.[72]

 

IV. AYRIM: NE? NASIL!

 

İç savaşın başlamasıyla birlikte 2012’den itibaren 3 milyon 424 bin 237 Suriyeli, göç ederek Türkiye’ye geldi. Gelen Suriyelilerin yaklaşık 1.5 milyonu sınır kentleri; Hatay, G. Antep, Kilis, Ş. Urfa ve Mardin’i tercih etti. Türkiye nüfusunun yüzde 4.29’una denk gelen Suriyeliler’in sayısı, sınır kentlerinden Kilis’in nüfusunu geçti.[73]

Türkiye’deki Suriyeli sayısı Ekim 2017 itibarıyla 3 milyon 251 bin 997 idi; kimlik doğrulama işleminin tamamlanmasının ardından ulaşılacak rakam ise meçhuldü! Suriyelilerin illere göre dağılımında, 517 bin ile İstanbul ilk sırada yer alırken bunu Ş. Urfa, Hatay ve G. Antep izliyordu.

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 25 Ocak 2018 verilerine göre, geçici koruma kapsamında İstanbul 540 bin 579 Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan İstanbul, en çok Suriyelinin bulunduğu illerin başında geliyor. İstanbul’u, 466 bin 565 ile Ş. Urfa, 457 bin 670 ile Hatay takip ediyordu. Suriyeli nüfusun en yoğun olduğu 10 il listesinde Ş. Urfa, Kilis, G. Antep ve Hatay sınır illeri olarak yer alıyordu. Konya’nın da listede 101 bin 934 kişi ile en fazla Suriyelinin bulunduğu iller listesinde yer aldığı görülüyordu.[74]

Yine Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün ‘Türkiye’de Göç Yönetimi’ raporuna göre, 5 milyonu aşkın yabancının yaşadığı Türkiye’de, bunların 3 milyon 680 binin Suriyeli iken; 2014’e kadar ortalama 50 bin dolayında olan düzensiz göçmen sayısının 2019’da 373 bin 468’e yükseldiği açıklandı.[75]

Ayrıca ‘Göç İdaresi verisine göre,[76] 2010’da Türkiye’ye kaçak girenlerin sayısı sadece 32 bin 667’ydi. Bu sayı 2017’de 175 bini, 2018 sonundaysa 265 bini geçmiş. Bir yılda artış 90 binin üstündeydi.[77]

‘Göç İzleme Derneği’ Başkanı İlyas Erdem, “En az 2 milyon kayıtsız Suriyeli var,” derken;[78] Suriyeli sığınmacı sayısı dört milyona yaklaştı. Türkiye’de doğan Suriyeli sayısı ise yaklaşık 406 bin; çalışma yaşı olarak kabul edilen 15-65 yaş aralığındaki Suriyeli sayısı 2 milyon 184 binken; Suriyelilerin sadece yüzde 1.25’i kayıtlı, diğerleri ise kaçak ve kayıt dışı olarak çalışmaktadır.”[79]

Türkiye’deki Suriyelilerin 1 milyon 718 bininin 18 yaşının altındaki çocuk ve gençlerken;[80] Suriyelilerin yaş gruplarına ilişkin istatistiklerde 0-4 yaş grubundaki Suriyelilerin sayısı 563 bin olarak açıklandı. Okul çağında bulunan 5 ile 18 yaş arası Suriyeli sayısının da 1 milyon 115 bin, 19-24 yaş arasındaki genç Suriyelilerin sayısının ise 554 bin olduğu belirtildi.[81]

 

IV.1) T.“C” VE GÖÇ(MENLER)

 

T.“C”, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin 1967 tarihli protokolüne koyduğu “coğrafi” sınırlamayla sadece Avrupa’dan gelenleri mülteci olarak kabul ediyor. Mülteciler için uygulanan ‘geçici koruma statüsü’ ise insanca bir yaşam kurmalarını sağlayamadı. Türkiye’deki mülteciler, Mülteciler Günü’nü yoksulluk, güvencesiz çalışma, İşçi cinayetleri, sömürü, geleceksizlik, statüsüzlük, nefret söylemleri ve linç girişimlerinin kıskacında karşılıyor.[82]

Ocak 2016’da çıkarılan “Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmelik” ile mültecilerin çalışma izinleri düzenlendi ancak bu düzenleme de hayatta karşılık bulamazken; T.“C”nin göç(menler) konusundaki tavrına gelince, şu haber hemen her şeyi özetliyor: ‘Bağcılar 2019 Yılı Huzur Toplantısı’nda konuşan İlçe Kaymakamı Mustafa Eldivan, 12 Temmuz 2019’dan beri yapılan çalışmalarda, “rahatsız edici davranışlar” iddiasıyla çoğunluğu Suriyeli, Afgan ve Pakistanlılardan oluşan yaklaşık 6 bin mültecinin sınır dışı edilmek üzere Tuzla’da bulunan Geri Gönderme Merkezi’ne teslim edildiğini belirtti…[83]

Ayrıca merkezi sınav başarısının düşük olduğunu anımsatan G. Antep Valisi Davut Gül de, “Sınava giren öğrenciler içinde Suriyelilerden tutun da hiç okumaya niyeti olmayan öğrenciler de var. Çocukların olabildiğince az kısmının sınava girmesini önereceğiz,” diyebiliyordu![84]

Ve nihayet İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, düzensiz göçmenlerin kayıtsız bir şekilde büyük şehirlerde gezmelerine “İzin vermeyeceğiz” açıklamasıyla başlayan operasyonlar kapsamında, 1000’i Suriyeli olmak üzere 6 bin 122 “kaçak” göçmenin yakalandığı açıklanıverdi.[85]

Söz konusu açıklamadan hemen önce, sosyal medyada ve haberlerde, özellikle Suriyeli mültecilerin yoğun yaşadığı mahallelerde kolluk güçleri tarafından yapılan kimlik kontrollerinin görüntüleri yayılmaya başlamıştı. Bu görüntülerde ve onlara eşlik eden tanıklıklarda, elleri plastik kelepçe ile bağlı bir şekilde polis otobüsünde yere oturtulan kişilerin maruz kaldıkları kötü muamele açıkça görülebiliyordu. Çok sayıda kişinin zorla geri dönüş belgesi imzalatılarak Suriye’ye geri gönderildiği de yine bu haberlerde yer aldı…

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 25 Ekim 2019 tarihli açıklamasında, Türkiye’de yaklaşık 4 milyon sığınmacı bulunduğunu, bu kişilerin 3.674.588’inin geçici koruma altında bulunan Suriyelilerden oluştuğunu belirterek, bugüne kadar 364.663 Suriyelinin gönüllü geri dönüş belgesi imzalayarak ülkesine geri döndüğünü eklememişti…

Oysa 4 Nisan 2013’te Resmi Gazete’de yayımlanan 6458 sayılı ‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun “Geri Gönderme Yasağı” başlıklı 4’üncü maddesi şu söylemekteydi: “Hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez.”

Dolayısıyla, kişilerin bombardımanların devam ettiği Suriye’ye gönderilmesi hem uluslararası hukuka hem de Türkiye yasalarına aykırıyken; geri gönderilen kişilere zorla gönüllü geri dönüş belgesi imzalatılarak sınır dışı edildiği herkesin bilgisi dahilindedir.

Yani zorla, ‘Gönüllü Geri Dönüş Belgesi’ imzalatılarak sınır dışı etme en yaygın uygulamayken; ‘Kilis-Öncüpınar Geçici Barınma Merkezi’nde, görevlilerin kötü muamele uygulayarak gönüllü geri dönüş belgesi imzalatmak için şiddet kullandıkları ve kişileri “Ya bu belgeyi imzalarsın ya da 6 ay burada kalırsın,” şeklinde tehdit ettikleri somut ifadelerle belgelenmiştir.[86]

Aksaray’da kimliği olmadığı gerekçesiyle çok sayıda Suriyeli sığınmacı elleri kelepçelenerek sınır dışı edildi. 18 yaşındaki Amjad Tablieh kimliği olduğu hâlde sınır dışı edildi. Asıl doğum yeri Şam olan Amjad Tablieh’in ailesi euronews’e yaptığı açıklamada oğulları ve beraberindekilerin İdlib’de El Nusra’nın olduğu bölgeye gönderildiğini söyledi.[87]

Bu durumda ‘Mültecilerle Dayanışma Derneği’ Genel Koordinatörü Pırıl Erçoban, “Suriyelileri zorla göndermek istiyorlar,”[88] uyarısını dillendirirken; HUGO müdürü olan Prof. Murat Erdoğan da, “Suriyelileri ülkelerine geri gönderme” üzerine kurulu siyaset, toplumsal fay hatlarında yeni kırılmalara yol açabilir. Dolayısıyla memleketin, savaş tahminleri üzerinden ‘Suriyeli mültecileri geri gönderme’ye odaklanması yerine; ‘mültecilerle Türkiye’de bir arada yaşam’ı ve bölgede kardeşliği örmeye odaklanması gerekiyor,”[89] uyarısını dillendirse de; Anayasa Mahkemesi’nin mültecilerle ilgili verdiği “Geri gönderilemez” kararlarının uygulanmamasını isteyen İzmir Göç İdaresinin avukatı, cihatçı güçlerin elindeki Suriye’nin Azez, El-Rai, Cerablus kentlerinin güvenli olduğunu ileri sürüp Suriyeli mültecilerin cihatçıların elindeki bu bölgelere gönderilebileceğini belirtiyordu![90]

Kim ne derse desin; T.“C”nin göç(menler) konusundaki tavrı onları “koz” olarak kullanan bir samimiyetsizliktir. Bu bağlamda hükümetin Türkiye’deki mültecileri özellikle dış ilişkilerde mültecileri bir rehine olarak kullanarak pazarlık konusu yaptığının bilindiğine dikkat çeken ‘Halkların Köprüsü Derneği’ Başkanı sosyolog Emrah Zıraman, “AB’den para alma adına yapılan eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Kayseri Pazarlığı” bunun en net göstergesi” deyip, ekledi: “Bugün mültecilerin dış politikada şantaj olarak kullanılmasının iki ayağı olduğunu söyleyebiliriz. Birinci ayağı yine AB’dir. AB ile olan ilişkilerde herhangi bir sıkışmada mülteciler masaya koz olarak çok rahat sürülmektedir. İkinci ayak ise doğrudan Suriye ile ilgilidir.”[91]

Gerçekten de Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kapıları açarız” çıkışıyla Batı’ya mülteci tehdidinde bulunurken; Ankara’nın mülteci kozunu Batı ile pazarlıklarda ön planda tuttuğu görülüyordu.[92]

Soruna ilişkin olarak iktidarın, mültecileri bir “pazarlık” konusu olarak gördüğünü belirten ‘İHD Mülteci Komisyonu’ sözcüsü Gülseren Yoleri[93] ile “Diplomatik krizin yeni kartı: mülteciler… Oysa mülteciler pazarlık konusu edilemez,”[94] diyen Ercüment Akdeniz kesinlikle haklıydılar…

Oysa AKP liderliğinin Suriyeli sığınmacılarla bağıntılı insani krizi, kurbanlarına eziyet etme pahasında, kendi iktidarını güçlendirmek için kullandığı malumdur. İktidarın ve yandaş basının hızla devreye soktuğu, etnik kültürel farkları ve çelişkileri körükleyen bir ırkçı, milliyetçi algı yönetimi, “ötekileştirme” stratejisiyle, bu sorunu yaratanlar değil, sorunun Suriyeli kurbanları suçlanıyor. Sorunu yaratan AKP liderliği de bu kez ortaya çıkıp, sorun çözücü taklidi yaparak sorunun Türkiyeli kurbanlarının desteğini kazanmaya çalışıyor.[95]

Örneğin AKP tarafından TBMM’ye verilen torba yasa teklifine kaçak göçmenlere ev kiralayanlara ceza kesilecek. Ayrıca teklif ile, tüm sığınmacılara süresiz olarak sağlanan, genel sağlık sigortası prim muafiyeti, bir yılla sınırlandırılıyor. Türkiye’ye kaçak yollardan giren Suriyeliler kaçak göçmenlerin önemli bir bölümünü oluşturuyor.[96]

Yazının devamı



Bu yazı 9944 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI