Bugun...


Temel Demirer

facebook-paylas
BİR MİLAT: REFERANDUM VE SONRASI-3
Tarih: 06-10-2017 00:55:00 Güncelleme: 06-10-2017 03:17:00


Daha önce de dediğimiz gibi, “abartı”dan uzak durmakta büyük yarar var!

Mesela Murat Belge’nin,[110]    “Sonuç hayır cephesi açısından müthiştir! Yer çekimi artık Erdoğan’ın aleyhine işleyecektir”;[111] Rıza Türmen’in, “16 Nisan referandumu ile Türkiye karanlık bir döneme girdi. Ama 16 Nisan aynı zamanda bir toplumsal dinamiği tetikledi”;[112] Prof. Dr. Gençay Gürsoy’un, “Kazanılan zafer ‘Hayır’ın zaferidir,”[113] ifadelerindeki üzere!

 

2.1) OYSA!

 

Oysa!

Referandum sonrasında sular o kadar çok bulandı, gündem öylesine hızlı değiştirildi ki temel meselemiz olan rejim değişikliği dayatmasını konuşmaktan uzaklaştık. Erdoğan’ın AKP’nin resmen başına geçmesiyle rejim değişikliğinde bir viraj dönüldü hâlbuki.[114]

16 Nisan’daki anayasa değişikliği oylamasıyla, anayasasız bir rejime geçildi. Çünkü gücü sınırlamak ve devlet aygıtı içerisinde dağıtmak yerine tekçiliğe veren, tekçiliğin “kararname” adı altındaki buyruklarının kanun yerine geçebildiği; tekçiliğin kendi başına hukuk yaratabildiği bir coğrafyadaki anayasa yok hükmündedir. Gerçekte ise, bir anayasanın varlığından söz edilemez. Türkiye’de artık “anayasasız bir düzen” vardır. Rejim ancak anayasayı ortadan kaldırarak, anayasal bir statüye kavuşabilmiştir ve anayasa artık ancak yokluğuyla var olabilecektir![115]

Bu hâlde referandum sonuçların niteliği, katılanların, siyasi aktörlerin eğilimleri belirginleşti. Artık bir “otopsi” yapmayı deneyebiliriz.[116]

Gerçekler: Bu referandum OHAL altında yapıldı, hile yaygındır; öyleyse, meşru sayılamaz, sonuçlar yasal değildir. Erdoğan’ın liderliğindeki siyasal İslâm bu referanduma bir “cihat” ruhuyla girmiş, varını yoğunu arzusunun arkasına koymuştur. AKP salt bir parti değildir, aynı zamanda bir hareketin temsilcisi, bir projenin aktörüdür. Şimdi bu projenin içerdiği, toplumsal dönüşümler hızlanacaktır. Bu parti ve liderliği her seçimde “gerekeni yapar ve kazanır” (bir sınıf iktidardan seçimle uzaklaştırılamaz)! CHP bir deneyimden daha yenilgiyle çıkmıştır.

Fanteziler: “Hayır”, aslında kazanmıştır”; “CHP kendi oy tabanından fazlasına ulaştı”; “Yüzde 20’lerdeki oyunu yüzde 40’lara çıkardı”; “Erdoğan kazandı ama şimdi işi daha zor”; “2019’da görülecek hesabımız var”; “CHP... Gazi Meclis’i sonuna kadar koruma kararı...”. Bu kadar hile ve yalandan sonra bu “din iman sahibi, namazında niyazında insanlar…”

Bu fanteziler, bu [G]erçeklerin ağrılarına katlanmaya yardım ediyor, Erdoğan liderliğindeki AKP’de temsil edilen siyasal İslâmın iktidarını destekliyor…

23 Nisan 2017’de, Erdoğan’ın yolunu açan kıdemli bir siyasetçi, bugün “tarihi kırılmayı” futbol maçına indirgeyerek, 2019’da bu yenilginin rövanşını almaktan söz ediyor; dün durumu anlamamıştı (başka ne diyebiliriz ki?), bugün de “anlamıyor”. Bu referandum, siyasal İslâm dışındaki muhalif sesleri gerek, medya ve mahalle baskısıyla simgesel, gerekse de polis, mahkeme baskısıyla fiziki şiddet uygulayarak susturmaya, “kendi hakikât” rejimine uymayan yaşam alanlarını ve bedenleri imha etmeye kararlı, öznelliklerin üretildiği eğitim sistemini bu yönde dönüştürmekte olan bir iradeyi ve iktidarını konsolide etti.

2019 geldiğinde, bu iktidar, devlet, YSK değişmiş olacak mı? “Hayır” diyenleri, “Keşke biz de “Evet” verseydik” noktasına getirmekten söz eden akıl, değişecek mi? Bugün oyumuzu 40’lara çıkarttık, 2019’da rövanşını alırız iddiası, “Biz teslim oluyoruz, siz de bu referandumun sonuçlarını kabul edin” demenin ötesinde anlamsızdır.

CHP’nin oylarını arttırdığı savı ise dürüst ve doğru bir analiz değildir. Dürüst değildir, çünkü tüm “Hayır” oylarını CHP’ye mal etmektedir, “hayır” diyenlerin önemli bir kesimini (sol seçmenin, Batı’daki Kürt seçmeni) yok saymaktadır. Doğru değildir, çünkü bu kesim CHP’nin tüm geçmiş (HDP liderliğinin referandum sürecinde susturulmasına yol açan dokunulmazlıkların kalkması da dahil) hatalarının ayırdındadır. CHP’nin referandum sonrasında geliştirmekte olduğu teslimiyetçi tavır bu güvensizliği artırıyor. Bu kesimin 2019’da (o da eğer seçim olursa) CHP’yi destekleyeceği varsayılamaz.

Diğer taraftan “Gazi Meclis’i korumak”, içi boş bir iddiadır, teslimiyetin bahanesidir! Yeni anayasa, başkanın yetkileri, Meclis’te iktidar partisinin grubunu bile etkisizleştiriyor. Bu Meclis’te muhalefet grubuna “yeni rejimin incir yaprağı”,”konu mankeni” olmaktan öte bir işlev kalmıyor.

Erdoğan liderliğindeki Siyasal İslâmın “oyunlarına”, iktidarına, en açık ihlâllerine, siyasi ve hukuki “darbe”lerine ve yeni rejimine teslim olan CHP, Cumhuriyet, Laiklik, demokrasi bayraklarını yere düşürdü. Şimdi, bu bayrakları yerden kim kaldıracak? Bu sorunun cevabı acilen bulunmazsa, korkarım, yakında kaldıracak kimse kalmayacak![117]

Tam da bu noktada referandumunun, Türkiye toplumu için travmatik bir deneyim olduğuna dikkat çeken Bahçeşehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Yılmaz Esmer, “Ülke ciddi travma geçiriyor etkilerini ilerde göreceğiz,”[118] derken; İbrahim Ö. Kaboğlu, “Karmaşa veya kaos dönemine girildiği”ne[119] dikkat çekiyor.

 

2.2) CHP’NİN TAVIR(SIZLIĞ)I

 

Referandum sonrasında CHP’nin tavır(sızlığ)ı, tam bir felaketti.

Yolsuzluklar karşısında Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Çok net biliyoruz ki iktidar gece adamlarını silahlandırmıştı, sopalar dağıtmıştı, duyumlar aldık ve arkadaşlarımızla karar verdik, böyle bir hareket yapsaydık kesin kan dökülecek ve süreç bizim kontrolümüz dışında başka bir mecraya akıtılacaktı,”[120] pasifizmi asla unutulmamalıdır.

Üstüne üstlük bir de şunları demişken!

Erdoğan’ın “Maç bitti” ve Deniz Baykal’ın “İlk devre bitti, maç 2019’da (genel seçimlerde) bitecek” sözleri üzerine Kemal Kılıçdaroğlu, “Referandumdaki “Hayır” kampanyasıyla CHP’nin oy potansiyelinin (2015’teki iki seçimde de yüzde 25) üzerinde vatandaşla buluşmak, onlara kendimizi anlatmak imkânımız oldu. Bunu sürdürmemiz lazım. Çünkü elde edilen, haksızlığa uğratılsa da, sıradan bir sonuç değil”![121]

Ayrıca CHP’nin TBMM’den çekilip çekilmeyeceği sorulan Levent Gök, “Toplumun değişik kesimlerinden CHP’ye böyle bir öneri gelmiştir ama yapılan MYK değerlendirmesinde böyle bir kararın uygun olmayacağı kararına varılmıştır. CHP, elindeki bütün meşru imkânları kullanarak, Gazi meclisi sonuna kadar koruma kararlılığı içinde olacaktır,”[122] yanıtını vermişken…

Bu muhafazakâr tutumun tepkisiz karşılanması mümkün değildi ve öyle de oldu!

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke, “16 Nisan’da yapılan referandum yok hükmündedir irademiz gasp edilmiştir,” deyip; CHP’nin üzerine düşen her şeyi yapmaya hazır olduğu vurgusuyla, “Bunların içine Meclis’ten çekilmek de çalışmaya devam etmek de girer” ifadelerini kullandı.[123]

Referandum sonrasında CHP İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner, “Parlamentoyu boykot etmeliyiz,”[124] derken; referandum sonrası meşru olmayan bir durumla karşı karşıya olduğumuzu söyleyen CHP’li Şenal Sarıhan, “Sivil itaatsizlik dönemi başlıyor. Yurttaş olarak, hukuksuzluğa karşı hak arayacağız. Bu ülkeyi ve halkımızı seviyoruz. Bireysel değil, toplumsal çıkarımız için açıkça mücadele edeceğiz,” diye konuştu.[125]

Ayrıca Mustafa Alp Dağıstanlı, “CHP örgütlü pasifliktir. CHP örgütlü pısırıklıktır. CHP örgütlü örgütsüzlüktür,”[126] derken; CHP Üsküdar İlçe Gençlik Kolları, referandum sonuçlarını sükûnetle karşılamakla ve kendileri kadar cesur olmamakla suçladıkları yönetim anlayışını tanımadıklarını açıkladı.[127]

CHP’de iç tartışmaların yaşandığı süreçte parti sözcülüğü ile birlikte genel başkan yardımcılığı ve MYK üyeliğini bırakan Selin Sayek Böke, istifasının siyasi bir itiraz olduğu vurgusuyla, “CHP, laik, demokratik solda, ezilenlerin sesi olmakla yükümlü siyasi alternatif olmak zorunda,” derken;[128] CHP Mersin Milletvekili Fikri Sağlar da, “CHP’den yapılan açıklamalarla Referandum’un meşrulaştırıldığı” vurgusuyla, “Türkiye müthiş bir karanlığa doğru koşuyor!”[129] diye ekliyordu!

Milletvekili Fikri Sağlar, partisinin referandum sonrasındaki tutumunu eleştirip, Parti Meclisi toplantısının ardından, “Ama buna rağmen başta Kılıçdaroğlu olmak üzere sokağa çıkılmaması uyarıları yapıldı. Bu bana göre yanlış” diye konuştu.

CHP içindeki eleştirilerin sadece Üsküdar Gençlik Kolları’ndan yapılmadığını kaydeden Sağlar, “Birçok yerden hatta Gençlik Kolları Genel Merkezi’nde benzer sesler yükseldi. Çok haklı bir durum bu. Şu noktaya dikkat çekmek istiyorum aslında Türkiye’de rejim değişti, sayın genel başkana da bunu söyledim. Türkiye parlamenter sistemden ‘tek adam’ rejimine dönüştü,” dedi.[130]

CHP’nin milletvekili Enis Brberoğlu’nun tutuklanması üzerine Ankara’dan İstanbul’a Adalet Yürüyüşü düzenlemesinin arkaplanında, kısmen de olsa partiden yükselen bu eleştiri ve itirazlar yatıyordu.

 

3) POST-REFERANDUM GÜZERGÂHI

 

Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Türkiye’de kopuş süreci yaşanıyor”;[131] ‘Akit’ yazarı Yaşar Baş’ın, “Büyük değişim başladı,”[132] vurgularıyla karakterize olan post-referandum güzergâhında,[133] Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, darbe girişiminin ardından 4 bin 811 akademisyenin kamu görevinden çıkartıldığını açıkladı. 689 sayılı KHK ile Pamukkale Üniversitesi’nden ihraç edilen Prof. Dr. Mehmet Zencir, “Türkiye diktatörlüğe doğru gidiyor,” dedi.[134]

15 Temmuz Darbe Girişimi’ni müteakip 10 ayda açılan soruşturmalarda bugüne kadar 154 bin 694 kişi hakkında işlem yapıldı. 7 bin 112 kişi aranıyor, 655 kişi gözaltındayken 50 bin 136 kişi tutuklandı.[135]

Eski Pentagon yetkilisi Michael Rubin’in, Beyaz Saray’ın düşünmesi gereken sorunun “Türkiye’yle nasıl iyi dost oluruz değil, Türkiye’nin çöküşünü nasıl yöneteceğiz” olması gerektiği vurgusuyla, “Bu uçurumdan Türkiye tek parça kurtulamayabilir,” diye yazdığı[136] koordinatlarda totaliter keyfilik had safhaya ulaştı. İşte birkaç veri!

• Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun başlattığı Adalet Yürüyüşü hakkında “Yollar yürümekle aşınmaz. Bu yolla hukuk elde edeceklerini zannediyorlarsa bu da mümkün değil. Adalet pankartlarıyla dolaşmak adaleti getirmez. Yargı yarın sizi de davet ederse şaşmayın,” dedi.[137]

• AKP İl Başkanları toplantısında konuşmasında bir kez daha “Adalet Yürüyüşü”nü hedef alan Erdoğan, “Unutmayınız ki gül diken gül derer, rüzgâr eken, fırtına biçer,” dedi.[138]

• Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “Adalet Yürüyüşü” kapsamında İzmit’e giren korteje yönelik ellerinde Sedat Peker posteri taşıyan bir grubun provokasyon girişiminde bulunulması üzerine Sedat Peker konuyla ilgili olarak, “Vatanseverlik gerektiğinde ülke için şehit olmayı gerektirir. Ancak vatanseverliğin en zor boyutu içindeki siniri, nefreti, kini eriterek sabredebilmeyi başarmaktır. Daha önce birçok kez söylediğim gibi gerekirse ellerimiz kırılana kadar duvarları yumruklayacağız. Ancak bizi düşürmek istedikleri oyunun bir parçası olmayacağız. Ellerimiz kırılana kadar duvarları yumruklayacağız. Ne kadar zor olursa olsun sabretmeliyiz. Türk-İslâm davasına inanan dava adamları Yüce Allah’ın yazdığının haricinde hiçbir gücün yazdığı senaryonun parçası olmayacaklardır. Sabretmeliyiz. Ne kadar zor olursa olsun sabretmeliyiz. Ülkemizde iç savaş varmış görüntüsünü tüm dünyaya servis etmelerine asla olanak vermemeliyiz,”[139] dedi.

• G 20 Liderler Zirvesi sonrası açıklamalarında Erdoğan, Büyükada’da gözaltına alınan insan hakları savunucuları için “Acaba Büyükada’daki bir otelde niçin toplanmışlardı. 15 Temmuz’un devamı niyetinde bir toplantı için bir araya gelmişlerdi” derken; Demirtaş ile ilgili bir soruya ise, “O bir teröristtir,” diye yanıt verdi.[140]

• Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu millet bize bu yetkiyi vermiştir, milletimizin verdiği yetkiyle de olağanüstü hâli biz iş dünyamız daha rahat çalışsın diye yapıyoruz. Soruyorum, iş dünyasında herhangi bir sıkıntınız, bir aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde, 15 sene önce Türkiye’de olağanüstü hâl vardı ama bütün fabrikalar hep grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri ama şimdi böyle bir şey var mı? Tam aksine, şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifadeyle anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki ‘Hayır, burada greve müsaade etmiyoruz çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız’,” Bunun için kullanıyoruz biz OHAL’i,”[141] dedi.

• Ankara Valiliği, güneş battıktan sonra yapılan şarkılı türkülü protestoları “terör örgütlerinin eylem yapanlara yönelik bombalı saldırı yapma riski” olduğu gerekçesiyle yasakladı. Duyuruda, “Ankara ili genelinde cadde ve sokaklarda güneş battıktan sonra gece geç saatlere kadar ateş yakıldığı ve yüksek sesle çevreyi rahatsız edici şekilde şarkı, türkü, marş vb. sloganlar atılarak eylem yapıldığı görülmektedir” denildi. Bu durumun, vatandaşları tedirgin ettiği, kamu düzeni ve güvenliğini bozduğu belirtildi.[142]

• OHAL sürecinde FETÖ üyeliği kapsamında ihraç edilen veya tutuklanan vatandaşlardan ve yakınlarından 35 kişi intihar etti. Bu intihar vakalarının 13’ü evde, 7’si cezaevinde, 1’i nezarethanede, 1’i yurtta, 8’i çalıştığı kurumda, 5’i dışarıda gerçekleşti.[143]

• Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK), Yargıtay’a 14 yeni üye seçti. HSK’nin tercihleri arasında tartışmalı isimler var. Deniz Feneri soruşturmasını kapatan Harun Kodalak, Yargıtay üyeliğine getirildi. HSK’nin Yargıtay’a uygun gördüğü bir diğer isim ise Erdoğan’a olan hayranlığını sosyal medya hesaplarında gizlemeyen İstanbul Hâkimi İslâm Çiçek oldu.[144]

• 16 Nisan referandumuyla yapısı değiştirilen ve üyeleri partili Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Meclis tarafından atanan Hâkimler ve Savcılık Kurulu (HSK) ilk kararnamesinde yargıda büyük bir kıyıma imza attı.[145]

• Anayasa Mahkemesi’nin, OHAL kapsamındaki tutuklamalara ilişkin belirlediği ‘anayasal ilkeler’ kararında hükümete olağanüstü hâlin devamı konusunda “açık çek” verdi. “FETÖ” tehlikesi geçse de “terör” bahanesiyle uzun yıllar sürdürmesine onay verdi.[146]

• İstanbul 8. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada Onur Özbizerdik, havaya ateş açtığı için yargılandığı davada “Türkiye-Hollanda gerginliği yüzünden üzüntüden ateş ettim,” savunmasıyla tahliye oldu.[147]

• Halkın cebinden çıkan parayla yayın yapan TRT, 2013-2016 arasında Erdoğan’a 3 muhalefet partisinin toplamından fazla yer verdi.[148]

• İstanbul Sultangazi’de, Gazi Kent Ormanı’nda ehliyetleri olmadığı için kaçan biri, 18 dördü 17 yaşında 5 gencin içinde bulunduğu araç polislerce tarandı. Gençlerden ikisi yaşamını yitirdi. Biri ağır olmak üzere ikisi yaralandı.[149]

• “Babanın öz kızına duyduğu şehvet haram değildir” fetvası ile tepki çeken Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan çok tartışılacak bir fetva daha geldi. ”Müziğin dindeki yeri nedir? Hangi müzik çeşidi helaldir?” sorusuna şu yanıt veren Diyanet, “Cinsel arzuyu tahrik etmemek şartıyla” müziğin helal olacağını savundu.[150]

 

3.1) REJİMİN SİYASAL VEÇHESİ

 

Bu bir istibdat rejimidir!

Evet, günümüz yönetiminde giderek öne çıkan vasıf, istibdatdır. Frenkçe karşılığı despotizmdir. Despotizm, “İktidarın keyfi muamelelerle ve sahip olduğu kuvvete dayanan cebirle yönetmesi” demektir. Arapça’da istibdat, “Başına buyruk olmak” anlamına gelir. Sadece kuvvete istinad eden bir cebre değil, aynı zamanda keyfi muameleye dayandığı için, iktidarın ve ondan ilham ve güç alanların suiistimaline açık bir rejimdir.

Bu suiistimal fertlerin hak ve hürriyetlerini kısmak konusunda olduğu kadar, memleketin iktisadi idaresinde, harici siyasetinde de kendini gösterir. Keyfi idare, hukuk devleti olmadığı gibi, kanun devleti de değildir. Kanunun keyfi biçimde tefsir edildiği veya fiilen ilga edildiği, kararların hükümdarın iki dudağı arasından çıkanlara bağlı olduğu idare biçimidir.[151]

Bu otoritaryanizmden totaliterliğe geçiş rejimidir.

Genel hatlarıyla vurgulayacak olursak, totaliter rejim nitelemesi en katı ve monolitik diktatörlükler için kullanılırken, otoriter rejimin aynı derecede monolitik ve katı olmadığı kabul edilmektedir. Otoriter rejimleri totaliter rejimlerden ayıran bir diğer özellik, iktidardaki kişi ya da grupların siyasal gücünün diğerine oranla bir ölçüde denetlenebilmesidir. Otoriter rejimler de kuşkusuz kitleler üzerinde baskı kurma, onları çeşitli manipülasyonlarla sisteme bağlama ve bir lider kültü yaratma gibi yöntemlerle demokratik işleyişleri sınırlandırırlar. Ancak totaliter diktatörlük, parlamenter rejimin direği kabul edilen kuvvetler ayrılığı ilkesini ezip geçen, parlamentoyu ve siyasal partileri fesheden ya da fiilen işlemez kılan ve her türlü siyasal erk kaynağını, yasamasından yargısına yürütme tekelinin sultası altına sokan bir siyasal rejimdir.

Otoriter ve totaliter rejimler burjuva düzenin olağanüstü biçimlenmelerini teşkil ettiklerinden, kuşkusuz pek çok noktada benzeşmektedirler. Zaten totalitarizm otoriterizmi içeren, ancak toplumda onu aşan bir biçimde kuşku, korku yaratan ve baskıları açıkça alabildiğine yoğunlaştıran bir niteliğe sahiptir. Totaliter diktatörlük kanun hükmünde kararnamelere dayanan işleyişlerle burjuva parlamentarizmini sona erdirir, burjuva demokratik hakları, hukuku yok eder. Totaliter bir rejimin meşruiyetini seçimlere ya da yasalara dayandırmak gibi bir mecburiyeti yoktur. Fakat Hitler örneğinde olduğu üzere, faşizmin iktidara tırmanırken seçimle işbaşına gelmesi ve o noktadan sonra parlamenter örtüsünü üzerinden atarak çıplak hâliyle iktidara yerleşmeye, kurumsallaşmaya çalışması pekâlâ mümkündür. Ayrıca fiilen iktidar koltuğuna kurulan faşist rejimlerin, halka “kabul ettirdikleri” Anayasalarla iktidarlarını kurumsallaştırıp taçlandırdıkları da çeşitli tarihsel örneklerle sabittir.

Totalitarizmi somutlayan faşist rejimler, genelde devrimcileri ve işçi hareketini acımasızca ezmeye yönelik saldırılarıyla tarihe geçmişlerdir. Bu gerçeklik Türkiye’de 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle tepeden inen faşist rejimin niteliği ve uygulamalarıyla da dört dörtlük kanıtlanmıştır…

Siyasal yetkeyi tek elde merkezileştiren totaliter rejimler bu nedenle “tek adam diktatörlüğü” biçimine bürünmekte ve genelde bu özelliği yansıtan türde bir başkanlık sisteminde somutlanmaktadırlar. Bunun en önde gelen örnekleri İtalyan ve Alman faşizmidir. Zaten totalitarizm kavramı Latince “totus” (tüm, bütün) kökünden gelmektedir ve bu kavram İtalyan faşizminin lideri Mussolini tarafından kullanılarak siyasal literatüre girmiştir. Mussolini, tüm siyasal ve toplumsal yaşamın yönetiminin kendi iktidarı altında toplanması ve bunun dışında hiçbir şey olmaması anlamına gelmek üzere faşist yönetimini “totalitario” kavramıyla tanımlamıştır.

Yaşanan çeşitli tarihsel örneklerden hareketle totalitarizmin bazı çarpıcı özellikleri sıralanabilir. Toplumu şanlı bir geçmiş hikâyesi ve parlak bir gelecek vaadi temelinde kandırıp kutuplaştıran faşist bir ideolojinin yaratılması ve kitlelere enjekte edilmesi faşizmin birincil özelliğidir. Totaliter rejimler tek lider ve tek parti sultası yaratarak siyasi gücü tek liderin elinde yoğunlaştırırlar. Bu durumun kaçınılmaz uzantısı olarak, liderin iktidarı temelinde bir medya ve silahlı güç tekeli kurulur. Totaliter propagandalar eşliğinde toplum terörize edilir, fiziksel ve psikolojik baskı ve tehditlerle pasifleştirilip sindirilir. Ekonominin merkezî yönetimi tamamen liderin bürokratik kumandası altına sokulur. Totaliter rejimde lider (Duçe, Führer, Başkan, Reis vb.), kendini her şeyi bilen ve her şeyi yapmaya hakkı olan tanrısal bir güç katına yükselterek topluma empoze eder.

Totaliter rejimlerde, toplumsal yaşamın yeniden biçimlendirilmesinden hukukun toplumun düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü yok edecek şekilde elden geçirilmesine dek, her alan liderin emri altına sokulur. Kuşkusuz bu tür bir işleyiş, liderin etrafında kümelenen ve onun attığı her bir adım için birbirleriyle övgü yarıştıran ve böylece bir anlamda da lideri “yoktan var eden” bir yandaşlar topluluğu olmaksızın sürdürülemez. Düzenin çarkları bir kez bu temelde döndürülmeye başlandığında, ruhunu, beynini ve kalemini şeytana satarak liderin yakınına sokulmak üzere diğerlerini çiğnemeye çalışanlar hep olacaktır. Simbiyoz yaşam (iki canlının ortaklaşa yaşamı) örneğindeki gibi, lider ve çevresindeki modern soytarılar takımı, totaliter rejimin çarkları durana dek birbirlerini karşılıklı var etmeye yazgılıdırlar. Bu işleyişin doğal bir kuralı olarak lider eleştirilemez, onun yönetimine karşı çıkılamaz. Yalnızca totaliter rejimi gönülden onaylayıp liderin gönlünü okşayanlar yönetim kademelerinde yer alabilirler.

Burjuva diktatörlüğün en uç örneğini teşkil eden totaliter diktatörlük (faşizm) savaş ve kriz gibi olağanüstü koşulların ürünü olduğundan, yasama, yürütme ve yargı arasındaki olağan işleyişe son verir. Parlamenter rejimin kuvvetler ayrılığıyla anlatılan burjuva demokratik dengesi mutlak anlamda son bulur. Seçim ve Meclis gibi olgular, liderin elinde merkezileşen siyasal erkin birer vitrin süsü kılınırlar. Yasama ve yargı dahil tüm güçler, yürütmenin mutlak başı olan liderin elinde toplanır. Devlet gücü bu temelde alabildiğine merkezileştirilir. Rejimin niteliği gereği, lider, devletin silahlı güçlerinin de mutlak başkanı pozisyonundadır. Fiili savaş durumunun yoğunluğuna da bağlı olarak, rejim alabildiğine militarize edilir. Kitleler ulusal birlik, bölünme tehlikesi, uluslararası terör tehdidi ve benzeri motifler eşliğinde “iç ve dış düşmanlar”a karşı savaşmaya hazır hâle getirilmeye çalışılır.[152]

Bu da baskıcı bir “çoğunlukçuk”ta somutlanır!

Çoğunlukçu rejimin temel sorunu, çoğunluğun taleplerinin karşılanması değildir. Bu talepler adına bir tahakküm oluşturulmasıdır. Bu tahakküme sadece azınlık değil, sonuçta çoğunluk da maruz kalır. Ne var ki çoğunluğun parçası olarak kendini tanımlayanlar, tahakkümün kendi adlarına uygulanmasına rıza göstermeye devam ettikçe, çoğunlukçu yönetim demokratik iddialı iktidarını sürdürmeye devam eder.

Kendini milletin veya halkın yegâne temsilcisi olarak ilan etmek, aynı zamanda bütün yasa ve kuralları, millet veya halk adına keyfi biçimde değiştirme yetkisine sahip olunduğu inancını pekiştirir. Bu ise, iktidara kendi yasalarına bile gerektiğinde uymama dayanağı verir. Sadece genel hukuk ilkelerinin değil, yürürlükteki kanunların da uygulanmadığı, keyfiliğin hükmettiği bir yönetim ortaya çıkar. Devletin ve kamusal alanın iktidardaki güçle bütünleşmesinin en vahim iki sonucu, yargının keyfileşmesi ve kamu kaynaklarının kullanım amacının özelleşmesidir.

Çoğunlukçu yönetim anlayışı için muhalefet “fitnedir”, “bölücülüktür”. Halk veya milletin düşmanı olmaktır. Muhalefetin düşmanlaştırılması, millet veya halkın varoluşuna yönelik asli tehdit olarak şeytanlaştırılması, olağanüstü durum yönetimi gereği gerekçesiyle keyfiliğin süreklileşmesini sağlar. Hemen hemen bütün çoğunlukçu yönetimler, muhalif hareketleri çoğunluk için varoluşsal bir tehdit olarak tanımlar ve bunlara karşı aldıkları keyfi kararları bu varlık ve yokluk mücadelesinin bir gereği olarak sunarlar.

Kendini halk veya milletin yani mutlak ve bölünmez bütünün temsilcisi olarak tanımlayan güçler, iktidarda uzun bir süre kalınca, iktidarı seçim yoluyla kaybetmeyi kabul etmemeye başlarlar. Seçim yasaları kendi lehlerine değiştirilir. Seçim yarışı, her seçimde artan büyük bir eşitsizlik altında gerçekleşir. Bunları seçim güvenliğinin ortadan kalkması izler. Çoğunluk adına tahakküm kuran ve uygulayan güç, çoğunluğu temsil etme iddiasını da artık sadece kendi belirlediği kurallara göre, hatta kendine menkul biçimde üretmeye başlar. Artık söz konusu olan sadece despotizmdir.[153]

 

3.2) BUGÜN(ÜMÜZ)

 

AB Bakanı Ömer Çelik’ın, “Fetullahçı Terör Örgütü’nün kökünün kazındığına kani oluncaya kadar üzerine gitmemiz lazım, bu sebeple Olağanüstü hâl uygulaması devam edecek,”[154] diye haykırdığı koordinatlarda; Ahmet İnsel’in, “Bürlesk ve Despotik Otoriterizm”[155] olarak nitelediği coğrafyamız, Şükran Soner’e göre de, “Otoriterlik Kıskacı”ndadır.[156]

16 Nisan sonrası değerlendirmesinde merkez sağın önemli isimlerinden Hüsamettin Cindoruk, “Türkiye, bu anayasanın tümüyle yürürlüğe gireceği tarihte, 2.5 yıl sonra, tek parti ile yönetilmeye başlayacak. Çok partili hayat bitmiştir,”[157] notunu düşerken; “Yargı hiyerarşisinin de devlet ve parti başkanı tarafından belirlendiği yürürlükteki parti devleti cumhuriyetimizde, bir vali artık resmen cumhurbaşkanına mı, parti başkanına mı itaat edecek?”[158] sorusunun dillendirildiği güzergâhta 16 Nisan 2017, bütün yetki ve güçleri tekeline almak isteyen iradenin yasak, tehdit, tekme, tokat, küfürle ve en sonunda Seçim Yasası’nı çiğneyerek zar zor amacına resmen ulaştığı yeni bir dönemin, Erdoğanizmin miladı olarak tarihe geçebilir. (Bunun aynı zamanda Erdoğanizmin çöküşünün hızlandığı bir dönüm noktası olması da o kadar güçlü bir ihtimaldir.)[159]

Ancak burada unutulmaması gereken, “İslâmcılık hâlâ, Erdoğan’a siyasal güç kazandıran en temel kaynak ve Erdoğan’a sadık olanlar o ne yaparsa yapsın arkasından gidecektir… Erdoğan’ın Türkiye’yi İslâmlaştırma planı o kadar zararlı ki geri dönüşü çok zor görünüyor,”[160] diyen Gywnne Dyer’in çok önemli belirlemesidir.

Ayrıca AKP iktidarının on beş yıl sonunda plebisitçi otokrasiyle veya yerli ve milli bir ifadeyle reisçi keyfilikle sonuçlanmasının, Türkiye’ye özgü tarihsel ve sosyal nedenleri kadar, dünyada yükselen milliyetçi muhafazakâr otoriterlik dalgasıyla titreşim içinde olmasının da aynı ölçüde payı olduğu[161] “es” geçilmemeli, iç ve dış faktörlerin Erdoğan eliyle bir inşaya denk düştüğü görülmelidir!

Siyasal İslâmın intikam için ayağa kalktığı bir dönemi yaşamaktayız.[162]

Bugün Türkiye’de hukuk devleti değil, hatta kanun devleti bile değil, kendinden menkul bir keyfi baskı ve şiddet devletinin hâkim olduğu aşikâr. Her hafta katmerleşiyor. Dalga dalga yayılan bu keyfi devlet şiddeti, bir merkezden yönetiliyor. Bu da rejimin otokrat niteliğiyle bütünüyle uyumlu. Otokratın sadece devletin, hükümetin, iktidar partisinin ya da tek partinin başı olması yetmez. Aynı zamanda başyargıç, başsavcı olması da gerekir. Ordu ve din ise, otokratın himaye ve güdümünde olmalıdır.

Türkiye’de bugün, iktidar partisinin genel başkanı aynı zamanda cumhurbaşkanı olduğu için, siyasal olarak bütünüyle sorumsuz. Ama yaptıkları ve söyledikleri, sadece hükümetin icraatlarını, iktidar partisi üye ve yandaşlarının neyi söyleyip ne söylemeyeceklerini belirlemiyor. Yargıya da doğrudan ve açık biçimde yön veriyor. Son yapılanmasıyla artık HSK, başyargıcın emirlerine riayet etmeyenleri cezalandırmakla yükümlü bir parti devletinin iktidar organıdır…[163]

 

VERİLERLE OHAL’İN BİR YILLIK BİLANÇOSU[164]

KHK’LER YAŞAMIN HER ALANINA MÜDAHİL OLDU

OHAL yasakları akıl dışı olduğu gibi vicdanları da yaralayan bir hâle gelmiştir. Suruç anmasından 10 Ekim anmasına, Soma anmasından, Roboskî’ye insanların kaybettiği yakınlarını anmasına ve ağıt yakmasına dahi izin verilmemiştir. Tüm bunların yanında KHK’ler ile kış lastiğinden lazer epilasyonlara kadar yaşamın her alanına da müdahil olunmuştur.

OHAL DÖNEMİNDE FAŞİZM KURUMSALLAŞTI

OHAL ile kurumsallaşan faşizm ile hükümete biat etmeyen gazeteci, akademisyen ve hukukçular fikirlerini çok kısıtlı alanlarda dile getirebilir hâle gelmiştir. Ulusal basın birkaç istisna dışında tek sesli hâle getirilmiş, tutuklamalar ve gözaltılarla yaratılan baskı ve korkularla düşünceyi ifade özgürlüğü ortadan kaldırılmıştır.

TÜRKİYE DEMOKRATİK ÜLKELER ARASINDA GERİ SIRALARA DÜŞTÜ

Hak ve özgürlüklere konulan yasaklar ve operasyonların terör örgütü üyesi olmadığı çok açık isimlere ulaşması, ülkemizin dünyadaki itibarını sarsmış, Avrupa Parlamentosu’ndan Türkiye aleyhine kararlar çıkmasına neden olmuştur. Hak ve özgürlüklerin korunmasına dair imzalamış olduğumuz uluslararası sözleşme ve anlaşmalar ihlâl edilmiş, demokratik ülkeler kulvarında geri sıralara düşmemize sebep olunmuştur.

OHAL’İN AMACI VE SINIRLARI AŞILDI

Basına yönelik baskılar, muhalif gazetecilerin tutuklanması, muhalif binlerce akademisyenin işinden edilmesi, işinden olanların yargı yoluyla hak aramalarının engellenmesi ile kamu düzeninin sağlanması arasında bağlantı kurmak mümkün değildir. OHAL nedenleri ve amacı açısından Anayasa’da belirlenen ve ilan edilen sınırları aşmış, keyfiliğe dönüşmüştür. Kapsamındaki yasaklara bakınca amacın terörle mücadele değil, ülke genelinde iktidara muhalif tüm kesimlerin sesini kısmaya yönelik yasal düzenlemeler olduğu anlaşılmaktadır.

“OHAL DÖNEMİ YASAKLARI”NIN KRONOLOJİSİ

22 TEMMUZ 2016, BELEDİYE İŞÇİLERİNİN DİRENİŞ ÇADIRINA OHAL YASAĞI

OHAL’in ilan edilmesinin ardından ilk yasak olarak, Avcılar’da 3 Mayıs tarihinden itibaren haklarını arayan belediye işçilerinin direniş çadırı kurmasına izin verilmedi.

30 TEMMUZ 2016, SURUÇ KATLİAMI ANMASINA OHAL YASAĞI

Suruç Katliamı’nda yaşamını yitirenleri anmak için İstanbul’da yapılmak istenen “Hiçbir düş yarım kalmayacak” etkinliği Valilik tarafından OHAL gerekçe gösterilerek yasaklandı.

1 AĞUSTOS 2016, ALEVİLERİN İNANÇ YERLERİNE YASAK

Hükümet OHAL bahanesiyle Alevîlerin inanç merkezlerine de yasak getirdi. Tunceli’de kutsal mekânlardan sayılan ‘Reye Haq’, OHAL ve özel güvenlik tedbirleri gerekçesiyle ziyarete kapatıldı.

2 AĞUSTOS 2016, İFLAS ERTELEMEYE OHAL YASAĞI

Hükümet, hızla artan iflas erteleme taleplerini OHAL süresince yasakladı. Bu yönde yapılan taleplerin mahkemece reddedilmesi benimsendi. Tanınmış ve İSO 500 listesinde de yer alan birçok firma, iflas erteleme başvurusunda bulunmuştu.

5 AĞUSTOS 2016, ROBOSKİ ANMASINA YASAK

Roboskîli ailelerin adalet arayışı devam ederken, OHAL gerekçe gösterilerek her hafta Perşembe günü yapılan etkinliğe izin verilmedi.

8 AĞUSTOS 2016, TİYATROYA OHAL YASAĞI

Genco Erkal’ın uyarlayıp yönettiği ‘Güneşin Sofrasında-Nâzım ile Brecht’ adlı oyunun gösterimi, yasaklandı. İstanbul Kadıköy Lisesi Okul Aile Birliği, Dostlar Tiyatrosu’na gönderdiği bir yazı ile etkinlik için yapılan sözleşmenin yasal zorunluluktan dolayı feshedildiğini duyurdu.

12 AĞUSTOS 2016, ZEYTİNLİ ROCK FESTİVALİNE YASAK

Edremit Kaymakamlığı, Zeytinli Rock Festivalinin, OHAL’in kaldırılmasına kadar ertelendiğini duyurdu.

13 AĞUSTOS 2016, İŞÇİYE OHAL YASAĞI

Tedi Discouııt Tekstil Mağazacılık işçilerinin direnişi 10. gününde İstanbul Valiliği tarafından yasaklandı. Direnişin 10. gününde Tedi’nin Tuzla’daki deposu önüne çevik kuvvet polisi ve TOMA getirildi. Depo Önüne barikat kuran polisler işçilerin içeriye girişlerine izin vermedi.

8 AĞUSTOS 2016, BURSA’DA TOPLANTI VE GÖSTERİLERE OHAL YASAĞI

Bursa Valiliği, OHAL süresince izinsiz yapılan faaliyetlerin il genelinde yasaklandığını bildirdi.

12 AĞUSTOS 2016, GEZİ TEKNELERİNE OHAL YASAĞI

Aydın’ın Didim İlçesinde turizm amaçlı olarak gezi teknelerinin uğradığı 7 koy, gezi teknelerinin kullanımına kapatıldı.

17 AĞUSTOS 2016, TOKAT’TA 3 GÜNLÜK YASAK

Tokat Valiliği, kentte 3 gün boyunca basın açıklaması, miting, bildiri dağıtma, yürüyüş gibi etkinliklerin yasaklandığını duyurdu.

18 AĞUSTOS 2016, CERATTEPE’YE OHAL YASAĞI

Artvin Cerattepe’de madencilik faaliyetine karşı açılan davanın karar duruşması öncesi Artvin ve Rize valilikleri bir ay eylem, miting ve basın açıklaması yasağı getirdi.

22 AĞUSTOS 2016, MSC/MEDLOG İŞÇİLERİNE OHAL YASAĞI

Bursa Valiliği, sendikanın firmanın kanunsuz şekilde işçi attığı yönünde suç duyurusuna karşın OHAL’i ileri sürerek Gemlik’te bulunan MSC/Medlog Lojistik eylemini yasakladı.

29 EYLÜL 2016, YOZGAT’TA OHAL SÜRESİNCE ALKOL YASAK

Yozgat Valisi Kemal Yurtnaç, il genelinde faaliyet gösteren, pavyon, gazino, bar gibi alkol satışının olduğu mekânların OHAL süresi boyunca kapatılmasına karar verildiğini açıkladı.

9 EKİM 2016, G.ANTEP’TE ETKİNLİKLERE OHAL YASAĞI

G.Antep Valiliği, açık alanda yapılacak toplantı, basın açıklaması, stant kurma, imza kampanyası, bildiri dağıtma ve oturma eylemi gibi etkinlikleri 10 gün süreyle güvenlik gerekçesiyle yasakladı.

14 EKİM 2016, AŞURE’YE OHAL YASAĞI

Ankara Valiliği, cemevlerinde yapılacak aşure etkinliklerini yasakladı. Valilik, yasağın gerekçesini ‘huzur ve güvenliğin sağlanması’ olarak gösterdi.

15 EKİM 2016, KESK EYLEMİNE YASAK

KESK’in “İşimize geleceğimize sahip çıkıyoruz” sloganı ile 15 Ekim’de gerçekleştireceği miting, Ankara Valiliği tarafından güvenlik gerekçesiyle yasaklandı.

23 EKİM 2016, OHAL PANELİNE OHAL YASAĞI

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde düzenlenmek istenen OHAL ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) ilgili bir açık oturum, OHAL gerekçesiyle yasaklandı.

25 EKİM 2016, 10 EKİM KATLİAMI ANMASINA YASAK

Hopa’da 10 Ekim anması yasaklandı. Anmaya katılanlar gözaltına alındı ve haklarında soruşturma açıldı.

30 EKİM 2016, AVUKAT GÖRÜŞÜ YASAĞI

OHAL kapsamında Resmi Gazete’de yayımlanan 675 ve 676 sayılı iki Kanun Hükmünde Kararname ile 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin yargılama sürecine yönelik özel önlemler alındı. Türk Ceza Kanunu’nda, devletin güvenliğine karşı ve Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ile örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu imal ve ticareti suçları bakımından gözaltındaki şüphelinin avukatıyla görüşme hakkı, savcı talebi ve hâkim kararıyla 24 saat süreyle kısıtlanabilme değişikliği yapıldı.

28 KASIM 2016, SENDİKA ÜYELERİNE BİLGİLENDİRME TOPLANTISI DA YASAK

Birleşik Metal-İş Gebze şubesi, Zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi gibi konularda üyelerine yönelik bilgilendirme toplantılarının bile Valilik tarafından engellendiğini açıkladı.

9 ARALIK 2016, OHAL MİTİNGİNE OHAL YASAĞI

Mersin’den sonra KESK’in İzmir’de OHAL’e ve ihraçlara karşı yapacağı miting de yasaklandı. 11 Aralık Pazar günü yapılacak miting, Valilik tarafından OHAL kapsamında yasaklandı.

11 ARALIK 2016, İSTANBUL’DA HER TÜRLÜ EYLEM YASAK

İstanbul Valiliği “Valilik makamının 4 Kasım 2016 tarih ve 2016/2214 sayılı kararı gereği 5 Kasım 2016-31 Aralık 2016 arasında her türlü açık ve kapalı toplantı, gösteri yürüyüşü, basın açıklaması, çadır kurma, stant açma, benzeri eylem-etkinlikler yasaklanmıştır,” şeklinde açıklama yaptı.

27 ARALIK 2016, PETROL-İŞ SENDİKASININ EYLEMİNE OHAL YASAĞI

Petrol-İş Sendikası’nın Türkiye Petrollerinin (TP) küçültülmesi girişimlerine karşı Enerji Bakanlığı önünde gerçekleştirmek istediği eyleme, OHAL gerekçesiyle izin verilmedi.

31 ARALIK 2016, DİSK EYLEMİNE YASAK

Kocaeli Gebze’de DİSK Nakliyat-İş sendikasına üye işçilerin, asgari ücrete ilişkin taleplerini dile getirmek için Kaymakamlığa yaptığı başvuru, Kocaeli Valiliği OHAL Bürosu’nun 31 Aralık’a kadar tüm eylemleri yasakladığı gerekçesiyle reddedildi.

5 OCAK 2017, ÇORLU’DA EYLEM YASAĞI

Çorlu’da yılbaşında çalışma dayatmasına karşı imza topladıkları için işten atılan işçiler için yapılacak eylem, OHAL gerekçesiyle yasaklandı.

14 OCAK 2017, ÇEVRE KONSERİNE OHAL YASAĞI

Artvin Cerattepe’de madencilik faaliyetlerine karşı “Artvin varsa ben de varım” sloganıyla başlatılan uluslararası kampanya kapsamında Artvin STK ve platformlarının İstanbul’da düzenleyeceği konser Valilik tarafından yasaklandı.

30 OCAK 2017, OHAL YASAKLARI CUMHURBAŞKANINA İŞLEMEYECEK

YSK’nın, referandum öncesi açıkladığı seçim yasaklarına, siyasi partiler uymak zorundayken, bu Cumhurbaşkanı için geçerli olmadı.

2 ŞUBAT, 2017, ADANA’DA EYLEM YASAĞI

Adana Valiliği Şubat ayı boyunca 7 alanı kapsayacak eylem yasağı kararı aldı. Adana Valiliği yaptığı yazılı açıklamayla 1 Şubat-28 Şubat arasında kentin Valilik, İl Emniyet Müdürlüğü, Adliye binası ve çevresi, ABD Konsolosluğu ve İncirlik üssünün de dahil olduğu yedi alanda eylemleri yasakladı.

10 ŞUBAT 2017, Ş.URFA’DA EYLEM YAPMAK YASAK

Ş.Urfa Valiliği yaptığı açıklamayla “9 Şubat 2017 ile 09 Mart 2017 tarihleri arasında yapılması muhtemel her türlü yürüyüş, basın açıklaması, miting, çadır kurma, stant açma ve benzeri türdeki tüm etkinlikler İl merkezi ve tüm ilçelerimizde yasaklanmıştır” kararını duyurdu.

17 ŞUBAT 2017, KUYTUL’UN KONFERANSINA OHAL YASAĞI

Diyarbakır Valiliği, Furkan Vakfı tarafından 19 Şubat’ta yapılması planlanan ve Vakıf Başkanı Alparslan Kuytul’un konuşacağı belirtilen, “İmana Ulaşmak” konulu konferansa izin vermedi.

19 ŞUBAT 2017, ERDOĞAN GELDİ OHAL YASAĞI BİTTİ

G. Antep’te, Valilik tarafından Şubat ayında yasaklanan basın açıklaması yapma, bildiri dağıtma, stant kurma, imza kampanyası gibi faaliyetler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapacağı miting için kaldırıldı.

3 MART 2017, 8 MART’TA KADINLARA OHAL YASAĞI

İstanbul 8 Mart Kadın Platformu’nun gerçekleştirmek istediği 8 Mart mitingi Valilik tarafından yasaklandı.

17 MART 2017, “HAYIR” TOPLANTILARINA OHAL YASAĞI

Boğaziçi Üniversitesi, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke’nin, Bilgi Üniversitesi, Bağımsız Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Niğde Valiliği ise Meral Akşener’in konferanslarını OHAL’i gerekçe göstererek iptal etti.

18 MART 2017, CEZAEVİNDE YAYINLARA OHAL YASAĞI

İzmir Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığı, OHAL sürecinde cezaevinde Kur’an-ı Kerim, İncil, Tevrat ve Zebur kitapları dışında kalan kitap, dergi, gazete ve benzeri kitapların kabul edilmemesi kararı aldı.

26 NİSAN 2017, LİSE PİLAV GÜNÜNE OHAL YASAĞI

Erenköy Kız Lisesi’nin geleneksel pilav gününe genelge yasağı geldi. Mezunlar okul bahçesinde bir araya gelebilmek için imza kampanyası başlattı.

4 MAYIS 2017, MİMAR SİNAN ÜNİVERSİTESİ SANAT FESTİVALİ’NE OHAL YASAĞI

8-12 Mayıs tarihleri arasında düzenlenmesi planlanan konserler, atölyeler, oditoryum etkinlikleri, dans gösterileri ve çeşitli oyunların yer alacağı MSGSÜ Sanat Festivali yasaklandı.

5 MAYIS 2017, DENİZ GEZMİŞ ANMASINA OHAL YASAĞI

Tunceli’de, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan için düzenlenmek istenen anma etkinliği, Tunceli Valiliği tarafından OHAL bahanesiyle yasaklandı.

8 MAYIS 2017, LGBTİ ONUR YÜRÜYÜŞÜNE YASAK

İTÜ’de yapılacak LGBTİ Onur Yürüyüşü, OHAL gerekçesiyle yasaklandı.

22 MAYIS 2017, İNSAN HAKLARI ANITI’NA ABLUKA

Açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın gece yarısı operasyonu ile gözaltına alınması protestoları sırasında çok sayıda kişi darp edilerek gözaltına alındı. İnsan Hakları Anıtı önünde eylem yapılmasını engellemeye   çalışan polisler anıtı çelik bariyerlerle abluka altına aldı.

26 MAYIS 2017, TÜRKÜ SÖYLEMEK YASAK

Ankara Valiliği, güneş battıktan sonra yapılan şarkılı türkülü protestoları ‘terör örgütlerinin eylem yapanlara yönelik bombalı saldırı yapma riski’ olduğu gerekçesiyle yasakladı.

27 MAYIS 2017, KADIKÖY BELEDİYESİ’NE DE OHAL YASAĞI

Kadıköy Belediyesi Meclis üyelerinin Avusturya’dan aldıkları toplantı daveti sonrası, yurt dışına çıkış için İçişleri Bakanlığı’na yaptıkları başvuruya Bakanlıktan yanıt gelmeyince toplantıya katılım sağlanamadı.

28 MAYIS 2017, APAZİZ DEDE ANMASINA OHAL YASAĞI

28 Mayıs tarihinde yapılacağı duyurulan Alevî inanç önderlerinden Aziz Dede anma etkinlikleri OHAL gerekçesiyle yasaklandı.

3 HAZİRAN 2017, ÇOCUK İSTİSMARI RAPORU YASAK

Çocuk İstismarıyla Mücadele Derneği’nin (ÇİMDER) Şakran Çocuk Cezaevi raporunun kamuoyu ile paylaşılması, Adalet Bakanlığı tarafından, OHAL gerekçesiyle engellendi.

18 HAZİRAN 2017, CHP’Lİ VE MHP’Lİ BELEDİYE BAŞKANLARINA OHAL YASAĞI

İçişleri Bakanlığı, CHP’li ve MHP’li başkanların Rusya’nın başkenti Moskova’da düzenlenen fuar için çıkışına izin vermedi.

22 HAZİRAN 2017, “ADALET ÇADIRI”NDAN SONRA SANDALYELER DE OHAL GEREKÇESİYLE YASAKLANDI

CHP Antalya İl Başkanlığı tarafından kurulan ‘Adalet Çadırı’nı OHAL gerekçesiyle kaldıran Antalya Valiliği, masa ve sandalyeleri de yasakladı.

 

23 HAZİRAN 2017, COGİ BABA FESTİVALİ YASAK

Her yıl Sivas İmranlı ilçesinde İmranlı Derneği ve Koçgiri Derneği’nin bir araya gelerek gerçekleştirdiği Cogi Baba Festivali OHAL gerekçesiyle iptal edildi.

 

 

 

 

Kolay mı?

Eğitim sistemi değişti, okullar üniversiteler “temizlendi”, devlet bürokrasisi, güvenlik örgütlerinin personeli, savcılar, hâkimler siyasal İslâm yanlısı personelin eline geçti. Hapishaneler, siyasal İslâma muhalif yazarlar, sanatçılar, genel anlamda muhalif entelijansiya ile doldu. En son 7 bin personel ile bekçilik sisteminin canlandırılması, Siyasal İslâmın toplumun kılcal damarlarına kadar nüfuz etmeye, vatandaşları çarşıda, mahallede, kapısının önünde bile izlemeye-bastırmaya kararlı olduğunu gösteriyor.

Ekonomik-siyasi gelişmeler, AKP’de temsil edilen siyasal İslâmın entelijansiyasının (egemen sınıfının), bir üretim aracı olarak dini bilgiyi kullanarak, toplumsal artık değere ulaşma durumundan, asalak bir tabaka olmaktan kurtularak, sıradan bir kapitalist sınıfa dönüşme çabalarında yeni bir aşamaya girdiğini, yerli ve uluslararası büyük sermaye ile bütünleşmeye, kendi içinde, ayrışmaya ayıklanmaya başladığını düşündürüyor.

Artık karşımızda, devletin tüm gücünü elinde toplayan otoriter bir lider, bu liderin iradesi altında, toplumun en ücra köşelerinde bile, okulları, üniversiteleri, hastaneleri, hapishaneleri, mahkemeleri, hatta seçim sandıklarını, medya organlarını kontrol ve manipüle edebilen, mahalle hayatına doğrudan müdahaleye hazırlanan bir parti-örgütü-hareket (camileri vakıfları artık saymıyorum) var. Kendi dünya görüşü, ahlâk anlayışı dışında kalan her sesi susturmaya kararlı bu parti-hareketin yerli ve uluslararası mali-sermaye ile bütünleşmeye başlamasıyla birlikte, kapitalizmin bugünkü aşamasına uygun, Aydın Engin’in deyişiyle “içerde idam dışarıda savaş” ruhunda bir yeni tip faşist devlet yapısının şekillenmesi tamamlanıyor.[165]

►Devamı için-4  Dip Notları için



Bu yazı 1807 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI