Bugun...


Temel Demirer

facebook-paylas
Ukrayna Sadece Ukrayna Değildir Ya da “Büyük Fotoğraf -1
Tarih: 30-04-2022 01:49:00 Güncelleme: 30-04-2022 02:47:00


 

ZELENSKİ UKRAYNA’SI

 

Adı “sınır” anlamına gelen Ukrayna’nın tümü kültürel ve jeopolitik bir fay hattıdır artık. 

Batı bu nedenle, duvarın yıkıldığı 1989’dan bu yana Ukrayna’ya hep “tampon bölge” gözüyle baktı. 2004-2013 kesitinde gerçekleştirilen AB’nin doğu genişlemesine Ukrayna bu yüzden alınmadı.

“Sınırları belirsiz” olduğu iddia edilen, “tampon bölge” diye anılan Ukrayna şahsında XX. yüzyıl sonu ile XXI. yüzyıl başında biçimlenen statükonun çöküşüne tanık oluyoruz.

ABD’nin başını çektiği Batı Rusya ile kapışmasını Ukrayna üzerinden yürütüp; Rusya da Batı’ya karşı gücünü Ukrayna üzerinden gösteriyorken; savaş dekoru önünde bir kukla sahnesidir Ukrayna.

“Vekâlet Savaşı” pisliğine boylu boyunca batan Ukrayna’nın ipi hep ABD’nin elindeyken;[53] Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov, 7 Mart 2022’de, Ukrayna’da ABD tarafından finanse edilen bir askeri biyolojik programı açığa çıkardıklarını açıkladı. Üstelik Rusya’nın elinde, bu programa dair izlerin silinmesi talimatını da ortaya koyan bir belge vardı. Ukrayna Sağlık Bakanlığı tüm laboratuvarlara gönderdiği talimatta, acilen harekete geçmelerini ve tehlikeli patojenlerin depolanmış stoklarının ortadan kaldırılmasını istiyordu.

AB ve NATO dezenformasyon dese de ABD laboratuvarların varlığını itiraf etti: Konu ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’nde gündeme geldi ve senatörler tarafından ABD Dışişleri Müsteşarı Victoria Nuland’a soruldu. “Ukrayna’da kimyasal ya da biyolojik silahlar var mı” sorusuna Nuland, “Ukrayna, biyolojik araştırma tesislerine sahip” yanıtını verdi. Hatta Nuland, “Araştırma içeriklerinin Rus kuvvetlerinin eline geçmesini nasıl önleyeceğimiz konusunda Ukraynalılarla birlikte çalışıyoruz” dedi!

Savunma istihbarat yetkilisi, Pentagon’un “Kooperatif Tehdit Azaltma Programı” kapsamında, 2005’ten bu yana, Ukrayna’daki 46 sağlık tesisi, laboratuvar ve teşhis merkezine 200 milyon dolar yatırım yaptıklarını belirtti.[54]

George Bernard Shaw’ın, “Dünyada barışı sağlamak isterseniz; politikacıları öldürün yeter, halklar birbirleriyle anlaşır,” betimlemesiyle malûl -ABD kuklası- Zelenski kopmaya mahkûm bir ip üzerinde yürürken; “NATO’ya üye olmayacağımızı duyduk. Gerçek bu. Bunu kabullenmemiz gerek” açıklaması yapmak zorunda kalacak kadar ölümcül bir ikilem içinde. Çünkü ABD (NATO deyin) Ukrayna’yı NATO’ya almayıp, savaşa sürmeyi tercih etmesi, muhatabı ne denli işbirlikçi olursa olsun, ABD’nin müttefikleri değil, çıkarları olduğunu bir kere daha kanıtlıyordu.

Evet, ABD’nin dizayn ettiği kukla oyunu geçmişinden bugüne Ukrayna’nın “kaderini” belirliyordu!

Hatırlanacağı üzere: 8 Aralık 1991’de seçimlerle Ukrayna’nın ilk devlet başkanlığına -Komünist Parti Ukrayna lideri- Leonid Kravchuk seçildi. Üç yıl sonra koltuğunu seçimle -Komünist Parti Ukrayna merkez komitesi yöneticisi- Leonid Kuchma’ya bıraktı.

ABD/ Batı, Rusya’ya yaklaşması üzerine Kuchma’ı “istenmeyen adam” ilan etti. Yerine Batı yanlısı- bankacı Viktor Yuşçenko’u getirmek için olları sıvadı.

Sandıktan, anketlerin tersi sonuç çıkınca “seçimlere hile karıştırıldı” diye halk sokaklara döküldü. Seçimler yenilendi ve Ukrayna’da ABD /Batı destekli “turuncu devrim” gerçekleşti!

Soros’un Açık Toplum Enstitüsü yöneticisi B. Tarasyuk dışişleri bakanı oldu. Enstitünün yönetim kurulu üyesi Y. Mostova’nın eşi A. Gritsenko da Savunma Bakanı yapıldı. Pora lideri Kaskiv yeni başkan Yuşçenko’nun danışmanı oldu. Vs.

Kasım 1997’de, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini düzenlemek ve yürütmek için Merkez Seçim Komisyonu kuruldu. Komisyonda görev yapan 15 üye (sonra sayı 17’ye çıkarıldı) parlamento tarafından seçildi.

Komisyon üyeleri her seçimden sonra yenilendi. En son 2019’da cumhurbaşkanlığı seçiminde beş ay önce Merkez Seçim Komisyonu’nun 14 yeni üyesini parlamento belirlendi. Ki bu 450 üyeli mecliste ağırlık “Avrupa Dayanışması”, “Halk Cephesi”, “Güven Birliği” gibi muhafazakâr sağ partilerdeydi. Rusya yanlısı muhalefet bloğunun sadece 29 milletvekili vardı.

Bakın bu komisyon neler yaptı?

Ukrayna’da mevcut seçim yasası, 2004 yılında Batı yanlısı “turuncu devrim” taraftarlarının “seçime hile karıştırıldı” diye sokak protestoları yaptığı dönemde parlamentodan hızlıca geçti. Bu yasalardan Rusya rahatsız, AB-ABD memnun oldu…

Ve bu seçim yasası değişikliği ile “turuncu devrim”/ Viktor Yuşçenko iktidara taşındı.

Ülkede seçimler hâlen bu yasaya göre yapılıyor. Mesela; seçilmek için Ukrayna vatandaşı olmak yetmiyor; ana dilinin Ukraynaca olması şartı aranıyor! Sebebi, ana dili (ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturan) Rusça olanları elemek…

Özgürlükçü geçinen “turuncu devrim” taraftarlarının, -dil gibi- çıkarlarına ters düşen konularda dayatmacı olması küresel medyanın gündemine hiç gelmedi! Tersine, anayasalarında resmi dil düzenlemesine yer vermeyen ABD’den Almanya’ya, İtalya’dan Hollanda’ya ülkeler bu yasayı alkışladı: Yeter ki Rusça konuşanlar seçilmesin![55] (Aynı baskı, nüfusunun yüzde 40’ı Rusça konuşan -NATO üyesi yapılan- Rusya’nın komşusu Letonya’da da oldu. Rus kökenli siyasetçi, yeterli oranda Letonyacayı bilmediği için aday listesinden çıkarılınca konuyu yargıya taşıdı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi/ AİHM dahil başvurusu haklı bulunmadı!)

Ukrayna’ya dönersek: 1996 Anayasası 10’uncu maddesinde, “Rusçanın ve Ukrayna’nın diğer ulusal azınlıklarının dillerinin serbestçe kullanılması, gelişimi ve korunması hukukun koruması altındadır” yazılıydı. Değişiklik yasasıyla bu madde kaldırıldı.

“Turuncu devrimin” Ukrayna’daki -dil benzeri- asimilasyon politikaları Batı medyasında hiç yazılmaz-konuşulmaz.

Merkez Seçim Komisyonu’na döneyim:

Ukrayna’da cumhurbaşkanı seçilme şartlarından biri de, adayların 90 bin dolar (2.5 milyon Grivna) yatırma zorunluluğu oldu!

Sadece ikinci tur oylamaya geçen iki aday parasını geri aldı; diğer adayların paraları devlet hazinesine kaldı. “Para sihirbazı” Soros’un “Turuncu devrimi” yoksul adayları peşinen eledi. Böylece, 2019 seçiminde parayı ödeyemeyen 47 aday seçime sokulmadı!

Keza: Seçime katılması yasaklanan bir isim daha vardı: Ukrayna komünist partisi lideri Petro Symonenko…

Merkez Seçim Komisyonu, partinin adını, tüzüğünü, sembolünü “komünizmden arınma” politikasına aykırı görüp başvurusunu reddetti. Oysa Symonenko, 2019’a kadar hemen tüm seçimlere katıldı. Öyle ki, 1999 seçiminde ikinci tura kalıp yüzde 37.8 oy aldı. Faşistler tarafından şiddete maruz kalan, maddi- manevi cezalar verilen Symonenko, siyaset yapmakta inat edince nihayetinde seçime sokulmadı!

Rus kökenlilerin çoğunlukta olduğu kimi bölgelerde sandıklar kurulmadığı için katılımın yüzde 62 olduğu açıklandı. Bunun gerçeği yansıtmadığı, katılımın çok daha düşük olduğu ileri sürüldü. Neler neler…

İkinci turda oyların henüz yüzde 3’ü sayılmıştı ki Zelensky’in kazandığı ilan edildi. Merkez Seçim Komisyonu günler sonra aldığı oy yüzdesini açıkladı: 73.2 [56]

Bu elbette Ukrayna “oligark cumhuriyeti”nin “demokratik kukla” oyunuydu!

1991 sonrasında Ukrayna’da kamuya ait varlıkların hızlı şekilde özelleştirilmesiyle, ekonomi ve siyasi sahnesine türedi iş insanları/oligarklar çıktı.

Neredeyse sıfırdan başlayan oligarklar, devletin serbest piyasa temelli ekonomiye geçişiyle siyaset ve hükümet ilişkilerini kullanıp hızla zenginleşti. Öyle ki:

En zengin 50 oligarkın toplam serveti, ülkedeki tüm nihai ürünlerin/GSYİH yüzde 85’ine eşit oldu!

Bugün Ukrayna’da oligarklar, siyaseti ve dolayısıyla Verkhovna Rada’yı (Ukrayna parlamentosunu), belediye başkanlıklarını, hükümeti ele geçirmiş durumdayken; Ukrayna’da halkın siyasi partilere güveni çok düşük; yüzde 14.7!

Ukrayna’da siyaset, ideolojilere değil, oligarklara dayanıyorken; TV’de komik skeçler yaptığı “Halkın Hizmetkârı” adıyla parti kuran Zelenski’nin cumhurbaşkanı olması şaşırtıcı değil! Örneğin Zelenski’nin tv programı yaptığı Inter kanalının sahibi bir oligark: Dmytro Firtash…

Keza: Dünyadaki 214 bin off-shore kurumun yasadışı işlerini ortaya döken Panama belgelerinde Zelenski’nin adının geçmesi şaşırtıcı mı?[57]

Elbette değil![58]

Ayrıca Marksist ekonomist Michael Roberts, Ukrayna ekonomisinin 1990’dan bu yana içine düştüğü perişan durumu yetkinlikle özetlerken; Ukrayna Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Rusya ile Doğu Avrupa’da “şok terapi” ile kapitalizmin restore edilmesi sürecinde en şiddetli sarsıntıyı yaşayan ülke oldu. Kişi başına milli geliri 1990 düzeyine bir türlü ulaşamadı.

2014 Maydan Ayaklanması sonrası ekonominin tam bir çöküntüye uğramasını üç faktör engelledi: Rusya’ya olan borçlar ödenmedi, IMF kurtarma paketleri devreye sokuldu ve kamu hizmetleri ve sosyal programlar iyice budandı. IMF şimdi de borçların ertelenmesi karşılığı ek banka ve kamu iktisadi teşebbüsü özelleştirmeleri şart koşuyor.

Ukrayna “kara toprak” tabir edilen verimli tarım alanlarına sahip bir ülke. Dünyanın bir numaralı ayçiçeği yağı ve dördüncü mısır üreticisi. Ancak tarımda verimlilik oldukça düşük. Batılı danışmanlar küçük üretime dayalı yapının tasfiyesini, tarımın liberalizasyonu ile büyük tarım şirketlerine açılmasını salık veriyor. Bu da ülkeyi ciddi bir sosyal çalkantı tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor.

Yapılan araştırmalar 2014 ila 2020 arasında hüküm süren çatışma ortamının ekonomiye maliyetinin 280 milyar dolar olduğuna işaret ediyor. Sırf ihracat kayıpları 162 milyar dolar düzeyinde hesaplanıyor. 2014’te iktidarın el değiştirmesiyle Rusya’ya yakın oligarkların yerini ultra milliyetçi NATO VE AB yanlısı patronlar aldı.[59]

Sonrası malumken; bunlara bir de her şey konuşulsa da yine de unutulan Ukraynalı işçi sınıfı dair birkaç satır eklemek gerek…

Potemkin Zırhlısı’na referanslar verildi ama Dzega Vertov’un “Donbass Senfonisi” gözden kaçtı. Ukraynalı işçileri anlatan film, yönetmeninin ifadesiyle “Sovyet işçisinin kahramanlık destanıdır.” Donbass madenlerinde çalışan işçiler o günlerde tüm Sovyet işçilerine örnek gösteriliyordu.

1992’den itibaren Ukrayna’da binlerce işyeri özelleştirildi. Kamuya ait kurumlar değerinin altında satıldı. Sosyal adalet ve sosyal devlet nostaljiye dönüştürüldü. Liberalizasyon, debürokrasi, optimizasyon gibi kavramlar yaygınlaştı. “Turbo özelleştirmeler” sonucunda Ukrayna zengin ve yoksul arasındaki uçurumun en derin olduğu “Avrupa” ülkesi hâline geldi.

Ukrayna hükümetleri, ekonomi ve sosyal politikalar söz konusu olunca kendi yurttaşlarını ve işçileri değil çok uluslu şirketleri ve oligarkları gözeten politikalar izledi. İş kanununda yapılan sözde reformlarla iş güvencesi zayıflatıldı, kısa süreli ve bireysel sözleşmeler yaygınlaştı. Sendikalar baskı altına alındı; toplu sözleşmelerin hatta iş kanununun kapsamı daraltıldı. Ucuz işgücü vaadiyle yabancı sermaye davet edildi. Cargill, Efes, Coca Cola, Mondelez, Philip Moris ve Carlsberg vb. davete icabet etti.

Bütün özelleştirme girişimleri sendikaların tepkisiyle karşılandı. 1990’lı hatta 2000’li yıllar boyunca madenciler, grevler, uzun yürüyüşler, madene kapanma eylemleri ve açlık grevleri düzenlediler. Ukrayna bir zamanlar, dünyanın en büyük demiryolu ağlarından birine sahipti. Devlet demiryolları, sistemli ve hızlı bir şekilde küçültüldü. Bütçe kesintileri, işten çıkartmalar, kazalar birbirini izledi. Demiryolu işçileri de madenciler gibi özelleştirmelere ve yolsuzluklara karşı büyük eylemler yaptılar.

Şimdiki ismiyle Kapitalnaya bir zamanlar Avrupa kıtasının en büyük maden havzasıydı. SSCB yıllarında havza, kahraman madenci Alexey Stakhanov’un ismini taşıyordu. Hatta “verimlilik” rekorları kıran madenciler “çalışkanlık” anlamına gelen Stakhanovizm’e ilham verdiler. Ukrayna’nın bağımsızlığıyla beraber bölgedeki madenler, fabrikalar ve diğer kurumlar hızla özelleştirildi. Tüm ülkede olduğu gibi kurumlar kelepir fiyata oligarklara devredildi. Aileden madenci olan ve sağlığını ocaklarda kaybeden bölge halkı hem işsiz kaldı hem de emeklilik haklarını kaybetti.

2014’te bağımsızlığını ilan eden Donbass “halk cumhuriyetleri” kısa sürede kendi ekonomilerini oluşturmayı başardılar. Savaş nedeniyle terk edilen altyapıları kullandılar ve şirketlerden vergi aldılar. Don-Mac’e dönüşen McDonalds iyi bir vergi mükellefi oldu. Kyivstart’ın altyapısını “devralan” Phoenix telefon ve internet hizmetlerine devam etti. Bu şirketler ilginç örnekler olsa da şüphesiz bölgenin en önemli gelir kaynağı kömür madenleridir. Ancak çıkarılan kömür, sadece ve değerinin çok altında Rusya Federasyonu’na satılabiliyor. Yıllardır devam eden savaş nedeniyle cephenin her iki yanında işçiler büyük zorluklar çekiyor. Nüfusun büyük bölümünün göç ettiği “cumhuriyetler”de işçiler, baskı ve düşük ücretlere dayalı bir çalışma rejimi altında çalışıyor.

Güvencesizlik ve işsizlik cenderesindeki Ukrayna işçi sınıfı son yıllarda yeni bir fenomenle karşı karşıya kaldı: Dijital platformlar… Ukrayna, dijital platformlar aracılığıyla çalışan işçi oranında Avrupa’da 1. dünyada 2. durumda. Sadece kargo ve kurye firmaları değil bütün sektörler hatta pek çok uluslararası şirket bile online platformlar üzerinden Ukraynalı ‘freelancer’larla çalışıyor. Silikon Vadisi binlerce Ukraynalı’dan “on-demand” siteleri aracılığıyla hizmet satın alıyor. Uber, Glove, Rocket&Uklon ve Kabanchik gibi platformlar dikkat çekiyor. Freelance ve Freelancehunt gibi web siteleri üzerinden tüm sektörlerde taşeron hizmet alımı yaygınlaşıyor.

2014-2015’te savaş nedeniyle işsizlik korkusu ve sosyal güvenliğin zayıflamasına yol açtı. İşçiler ya yurtdışına gittiler ya da kayıt dışı işlerde çalışmaya başladılar. Bu koşullarda “gig ekonomisi” ve “platform şirketleri” sahneye çıktı. Vergilerden ve işçilere karşı sorumluluklardan kaçınmak isteyen platform şirketleri kendi hesabına çalışan işçilerle taşeron sözleşmeleri yaptılar.

Ama eskiden olduğu gibi sendikaların öncülüğünde yapılan yürüyüşler ve grevler yoktu. Kendi hesabına çalışan işçiler, bir cep telefonu uygulamasının algoritması karşısında yalnız kaldılar. Yine de 2020 Nisan ayında Kiev’de ve diğer şehirlerde kurye protestoları oldu. Esnaf kurye sistemine karşı “biz işçiyiz” diyerek ücret artışı ve şeffaflık talebiyle eylemler yaptılar.

Ukrayna’nın doğusundaki savaş işçiler için yoksulluk, göç ve acılara neden olan eski bir sorun. Yıllardır hükümete karşı amansız bir mücadele veren Ukrayna sendikaları, KVPU ve FPU, bugünlerde insani yardım, “sivil savunma” ve Rusya’ya ekonomik yaptırım kampanyası düzenliyor. Savaşın diğer cephesinin ardında Rusya’da ise sendikalar iki farklı çizgi izliyor. FNPR ilk gün yaptığı açıklamayla Putin’in “Barışı Koruma Operasyonları”nı destekledi. KTR ise barış ve diyalog çağrısı yaparak “askeri operasyonların durdurulmasını” talep etti.[60]

Ernest Hemingway’in, “Eski çağ ozanları, vatanı için ölmenin güzel bir şey olduğunu söylemiş. Modern çağın savaşlarında ölmekse ne onur kazandırır insana ne asalet getirir; bir hiç uğruna geberir gidersin,” vurgusundaki üzere…

 

UKRAYNA NEO-FAŞİST HAREKETİ

 

Ancak, işçi muhalefetinin bugünkü varlığı ve gücü ne olursa olsun, Ukrayna’da bugün (destekçi AB ülkelerinin ve ABD’nin ısrarla “görmezden gelme”yi tercih ettiği) ciddi bir neo-faşist hareket hem parlamentoda hem de sokakta kendini yoğun biçimde hissettiriyor.

“Ukrayna parlamentosunun, Üçüncü Reich’a karşı savaşanları anmak için sembolleri yasaklama kararı, hafızalara saygısızlıktır. Bu, Ukrayna devletinin ve halkının Nazi işgali sırasında çektiği o korkunç acıyı aklama girişimidir.

Şubat 2014’te ABD desteğiyle gerçekleştirilen “demokrasi devrimi”nden bu yana, sürekli genişleyen bir neo-Nazi grubu göreve geldi. Bu tehditkâr figürler arasında dikkati çeken biri, Kasım 2014’ten bu yana “Ukrayna Halk Vekili” sanıyla milletvekili seçilen aşırı sağcı ordu komutanı Yuriy Bereza, Nisan 2016’dan bu yana Ukrayna parlamentosu Başkanı olan neo-Nazi Andriy Parubiy’nin önderliğindeki faşist Halk Cephesi partisinin bir üyesidir.  1990’ların başında Parubiy, daha sonra aşırılık yanlısı Oleh Tyahnybok ile birlikte  Svoboda (Özgürlük) partisi adını  alan Ukrayna’nın aşırı sağcı Sosyal-Ulusal (Sosyal-Nasyonalist) Partisi’ni kurdu.

Bereza, Nisan 2014’ten bu yana Dnipro Taburu lideri pozisyonundadır: Rusya’nın güney-batı sınırına dayanan ve Volgograd’a (Stalingrad) sadece 650 kilometre uzaklıktaki Donetsk Oblastı gibi Doğu Ukrayna bölgelerinde Moskova destekli ayrılıkçılarla savaşan faşist bağlantılı bir birliktir bu. Dnipro Taburu, devlet politikasını uygulayan Ukrayna İçişleri Bakanlığı’na bağlı.

2014 Noel’inde Bereza’nın alayı, insan hakları grupları tarafından Ukraynalı sivillerin kasıtlı olarak aç bırakılması gibi eylemlerden dolayı savaş suçu işlemekle suçlandı. Taburu milyarder işadamı Ihor Kolomoyskyi’den 10 milyon dolardan fazla maddi destek almıştı. Oligarkın 2014 baharında Bereza ile samimi bir şekilde el sıkıştığı fotoğraflar var.

Kolomoyskyi, Ukrayna’nın seçilmiş cumhurbaşkanı Volodymyr Zelensky’ye de, kodamanın sahibi olduğu televizyon kanallarında yaygın olarak görülmesini sağlayarak kritik bir destek sağladı. Kolomoyskyi, dünyanın en güçlü ve zengin Ukraynalılarından biridir. 

Kolomoyskyi, FBI tarafından kara para aklama ve zimmete para geçirmenin yanısıra, “cinayete azmettirme” ve “mali suçlar” iddialarıyla ilgili olarak soruşturuluyor. 2016 yılında Kolomoyskyi, Ukrayna’nın en büyük bankasını (PrivatBank) yüz milyonlarca dolar dolandırmakla suçlandı. Ayrıca o yıl Rusya’da Kolomoyskyi’ye karşı sivillerin öldürülmesini organize ettiği iddiasıyla hakkında bir ceza davası açıldı. Geçmişte de rüşvet ve adam kaçırmayla ilgili iddiaları reddetmişti.

Bir dönem ABD’de yaşayan ve Ohio ve Batı Virginia gibi eyaletlerde geniş ticari çıkarları bulunan Kolomoyskyi, 2021’in Eylül’ünde İsrail’e taşındı-bu da kısmen İsrail vatandaşı olduğu için Amerika’ya olası bir iadeyi zorlaştırabilir.

Kolomoyskyi, Ukrayna’nın doğusunda savaşan Azak, Aidar ve Donbas taburları gibi diğer aşırı sağ alayları finanse etti. Bu silahlı gruplar, insan hakları aktivistleri tarafından işkence, adam kaçırma, olası infazlar, yasadışı gözaltı, cinsel saldırı gibi savaş suçları da dahil olmak üzere bir dizi suçla itham ediliyor.

Ukrayna parlamentosuna gerçekten de endişe verici sayıda neo-Nazi seçildi. Washington Post’un “demokrasiye geçiş” olarak adlandırdığı beş yıl içinde, aşağıdaki faşist figürlerin hepsi Ukrayna parlamentosunda koltuk sahibi oldular. Ve her biri neo-Nazi Svoboda partisinin geçmiş ve mevcut üyeleridir: Oleh Tyahnybok, Ihor Mosiychuk, Oleh Osukhovskyi, Yuriy Bublyk, Oleksandr Marchenko, Oleh Makhnitskyi, Andriy Ilyenko, Ruslan Koshulynskyi, Mykhailo Holovko, Yuriy Levchenko, Igor Miroshnychenko, Pavlo Kyrylenko ve Eduard Leonov.

Ukrayna parlamentosunda başka faşistler de var-şu anda feshedilen beyaz üstünlüğünü savunan Sosyal-Ulusal Meclis’in kurucularından Andriy Biletsky, 2016’nın bu yana aşırı sağcı National Corps’un liderliğini elinde tutuyor. 

Biletsky, Mayıs 2014’ten itibaren iki yılı aşkın bir süre boyunca, Ukrayna’nın doğusunda Rusya destekli ayrılıkçılarla savaşırken zımni Batı desteğinden yararlanan Azak Taburu’na komuta etti. Azak Taburu askerleri, gamalı haçlar ve diğer semboller altında Nazi selamı veren fotoğraflarda görülebilir.

Kasım 2014’ten beri Kanada vatandaşı ve milletvekili olan Andrey Artemenko gibi “neo-muhafazakâr” olduğunu iddia eden, faşist Radikal Parti üyesi başka aşırı sağcılar da Parlamento’da sandalyeye sahip. Örneğin, Radikal Parti lideri ve milletvekili, Ukrayna’nın doğusundaki militan faaliyetleri insan hakları örgütleri tarafından kınanan ve “özellikle tehlikeli bir milletvekili” olarak nitelenen aşırı sağcı Oleh Lyashko. Lyashko, daha önce inkâr ettiği “yasadışı zenginleşme” ile ilgili yolsuzlukla suçlanıyor.

Aidar Taburu’nun eski lideri Serhiy Melnychuk da Kasım 2014’ten beri Radikal Parti milletvekili. Melnychuk sahte mal varlığı beyanıyla ilgili iddialar üzerine soruşturulurken, daha önce birden fazla davada sanık olmuş ve vergi kaçırmakla suçlanmıştı. Melnychuk’un dokunulmazlığı Haziran 2015’te kaldırıldı.

Halk Cephesi gibi saygın görünen partilere yerleştirilmiş başka aşırı sağcı Ukraynalı milletvekilleri de var. Bunlar arasında, zırhlı araçlarının üzerine Nazi amblemleri yerleştiren, Aidar Taburu üyesi, bol madalyalı bir militan komutan, Ihor Lapin de yer alıyor.

Halk Cephesi’nin üyeleri arasında, Amerika ve Kanada gezilerinden hoşlanan ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’i tanıyan Parubiy de bulunuyor. Ayrıca, aşırı sağcı askeri figür Mykhailo Havryliuk  da bir Halk Cephesi üyesi milletvekilidir ve Yuriy Bereza da bu partide bir pozisyon sahibidir.

Ayrıca, parlamentoda Bereza komutasındaki Dnipro Taburu’nda eski bir asker olan Volodymyr Parasyuk gibi “bağımsız” kisveli faşistler de var. Parasyuk, neo-Nazi Ukrayna Milliyetçileri Kongresi partisinin eski bir üyesidir. Kasım 2014’te seçildi ve hâlâ dört yıldan fazla bir süredir milletvekilliği yapıyor. Parasyuk, devlet adamı Oleksandr Vilkul ve güvenlik şefi Vasyl Hrytsak’a yönelik saldırılar da dahil olmak üzere sevmediği insanlara fiziksel saldırıda bulunmak ve otururken ikincisinin kafasına tekme atmakla ünlenmiştir.

Boryslav Bereza da aşırı sağcı bağımsız bir milletvekili ve Kasım 2014’te seçildi; Faşist bir parti olan Sağ Sektör’ün eski sözcüsüdür; soyadına rağmen Yuriy Bereza ile bir akrabalığı yoktur.

Boryslav Bereza, Nazi işbirlikçisi Stepan Bandera’nın açık bir hayranıdır ve röportajlarında onun “üç klasik ilkesinden” sıcak bir şekilde bahseder. Dahası, Aralık 2014’te Boryslav Bereza, Ukrayna’nın doğusundaki çatışmalar sırasında Sağ Sektörün Biletsky’nin azılı Azak Taburu’na önemli miktarda yardım sağladığını kabul etti.

Bir zamanlar Sağ Sektör’ün başkanı olan Milletvekili Dmytro Yarosh, geçmişte Kremlin’in talebi ile Interpol’ün uluslararası arananlar listesine alınan bir başka neo-Nazi. 2014’ün sonlarından bu yana, Yarosh bir milletvekili ve uzun yıllar boyunca tam unvanı “Stepan Bandera Tüm Ukrayna Organizasyonu” olan Tryzub (Trident) paramiliter grubunun liderliğini yapıyor.

Batılı kuruluşların diyaloglarında -destek verdikleri rejimlerle ilgili- “neo-Nazi” ve “faşist” terimleri resmi kayıtlardan ve raporlardan neredeyse silinmiştir. Bu etiketler bunun yerine “aşırı muhafazakâr”, “milliyetçi” ve “başına buyruk” gibi tanımlamalarla değiştirilir. Bu belirsiz tanımlar neo-Nazizm ve faşizmin hatlarını bulanıklaştırarak okurun zihninde kuşku ve kafa karışıklığı yaratıyor.  “Faşist”, “aşırı muhafazakâr” ya da “milliyetçi” olarak tanımlandığında, aklanıyor!

Irak Savaşı gazisi ve Aidar Taburu’ndaki eski eğitmen Nadiya Savçenko gibi faşist alayların bir parçası olan başka “devrim” sonrası milletvekilleri de var. Aşırı sağcı Savçenko, Ukrayna parlamento binasına terör saldırısı planladığı ve hükümeti devirme niyetinde olduğu kuşkusuyla bir yıldan uzun süredir Ukrayna hapishanesinde tutulduktan sonra beklenmedik bir şekilde serbest bırakıldı. Savchenko bu iddialarla ilgili olarak hâlâ yargılanıyor; savcı Yuriy Lutsenko hapishaneden ayrılmasının ülkedeki mahkeme aygıtının “ağır hasta” olduğunu gösterdiğini söyledi.

Haziran 2014’te Savchenko, Rus yetkililer tarafından tutuklandı, mahkemeye çıkarıldı ve uzun müzakerelerden sonra Mart 2016’da iki gazetecinin öldürülmesinde suç ortaklığıyla suçlandı. Devlet Başkanı Petro Poroşenko Savchenko’yu “Ukrayna mücadelesinin bir sembolü” olarak nitelendirerek davasını savunmuş ve Mart 2015’te ona bir Ukrayna vatandaşına bahşedilebilecek en yüksek onur olan “Ukrayna Kahramanı” unvanını vermişti.

Aşırı sağcı Donbas Taburu komutanı Semen Semençenko, Kasım 2014’te Ukrayna milletvekili olarak yemin etti. Semençenko’nun parlamentoya seçilmesi, alayının BM gözlem misyonu tarafından Ukraynalı sivillere işkence, dayak ve cinsel saldırı gibi savaş suçlarını işlemekle suçlanmasından haftalar sonra gerçekleşti.

Eylül 2014’te Semenchenko Washington’a giderek kongre ve Pentagon temsilcileriyle bir araya gelmişti. Aynı ay ABD ordusuna destek çağrısında bulundu ve kendisi İsrail hayranı olmakla birlikte, aynı yılın sonlarında Amerika’yı bir kez daha ziyaret etti. Haziran 2017’de, Semenchenko hakkında soruşturma yürütülmesini isteyen eski Donbas Taburu askerleri itirazda bulunulmuştu.

Semençenko, Aralık 2018’de Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te gözaltına alındı ve “yasadışı silah edinme ve bulundurma” şüphesiyle gözaltına alındı. Diplomatik pasaportu olduğu için tutuklanmadı ve daha sonra uçakla bilinmeyen bir yere gitti.”[61]

 

TOPARLARSAK…

 

Kolay mı? “Bazı tarihçiler, Putin’in attığı adımları, İkinci Dünya Savaşı’yla kıyaslıyor”ken;[62] III. Dünya Savaşı şüphesiz olasılık dışı değil artık.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, Ukrayna-Rusya savaşı ile ilgili açıklamalarında, “Üçüncü Dünya Savaşı” olasılığına dikkat çekip;[63] Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov da, Rusya’ya yönelik “varoluşsal bir tehdit” görmeleri durumunda Devlet Başkanı Putin’in nükleer silahlara başvurabileceğini açıklarken;[64] NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Kimyasal saldırılar çatışmanın doğasını değiştirir,” ve Biden da, “Dünya savaşı çıkar,” diye Rusya’yı uyardı.[65]

Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. Behlül Özkan, Ukrayna krizinin III. Dünya Savaşı’na yol açabileceğini belirtirken;[66] savaşın sonu gelmeyeceğe benziyor.

Düne kadar atom bombası büyük savaşı caydırıcı ve düşmanı saldırmaktan alıkoyucu niteliğiyle konuşulurdu. Bu atom silahı olanlar, düşmanlar arasında bir dengeyi sağlıyordu. İlk Soğuk Savaş döneminde bunun adı “dehşet dengesi” idi.

Şüphesiz hâlâ “caydırıcı” niteliği ön planda. Ama şimdi bu dengenin yanına Putin’in açıklamasıyla birlikte “kullanılabilirliği” girdi; bu yeni bir durum; bir basamak yukarısı yani!

Nasıl sona ereceği bir yana, Ukrayna’daki savaşın, kesintili gelgitleriyle çok ama çok uzun sürmeyeceğini düşünenlerdenim.

Ertelense de devam edecek; sancısı uzun sürecek.

Ukrayna meselesi, yol açacağı ilk sonuçları (vesilesiyle) uzun döneme yayılacak. Bugünden yarına bitmeyecek, geleceği biçimlendirecek.

Hiç kimse ötekinin neler yapabileceği gerçekten bil(e)miyorken; aktüel dengeleri bozan bir stratejik belirsizlik bir kara delik özelliği kazanıyor.

Şimdi “Savaş proletaryayı bölüp sindirir; kapitalistlerse, savaşla zenginleştikleri, ulusal önyargıları kışkırttıkları ve tüm ülkelerde, en özgürlükçü ve cumhuriyetçi olanlarında bile hortlayan gericiliği güçlendirdiği için bundan faydalanırlar…

“Sorun şu: Bizler sosyalistler gibi mi davranmalıyız; yoksa gerçekten de ‘son nefesimizi’ emperyalist burjuvazinin kucağında mı vereceğiz?...

“Kapitalistler dünyayı paylaşıyorlarsa, bunu, kendilerinde bulunan hain duygulardan ötürü değil, ulaştıkları yoğunlaşma düzeyi, kâr sağlamak için kendilerini bu yola başvurma zorunda bıraktığı için yapıyor…

“Barış talebi, ancak devrimci mücadele çağrısı ile birlikte dile getirildiğinde proleter bir anlam kazanır...

“Komünist Manifesto’daki ‘İşçi sınıfının vatanı yoktur’ sözleri, bugün her zamankinden daha çok geçerlidir…

“Kim ulusların ve dillerin eşitliğini tanımıyor ve savunmuyorsa, kim her türlü ulusal baskı ya da eşitsizliğe karşı savaşmıyorsa, o, Marksist değildir…[67]

“Tüm ülkelerdeki burjuvazinin yurtseverliğine ve şovenizmine karşı, yaşasın işçilerin uluslararası kardeşliği…

“Kulübelere barış, saraylara savaş…

“Emperyalist savaşın karşısına konulabilecek tek şey sosyalizmdir; yalnızca sosyalizm çıkış yoludur,”[68] uyarılarıyla V. İ. Lenin’e kulak verme zamandır.

Bir de “Büyük bir görev vardır: İki, üç, daha fazla Vietnam yaratmak ya da dünyanın ikinci, üçüncü Vietnam’ı olmak.”

“Bizim her eylemimiz emperyalizme karşı bir savaş çağrısı ve insanlığın en büyük düşmanı ABD’ye karşı halkların birliği için bir savaş marşıdır.”

“ABD’yi yönetenlerin yapısını biliyoruz. Barışı bize çok pahalıya ödetmeyi amaçlıyorlar. Cevabımız, hiçbir bedelin onurumuzdan daha yüksek olmayacağıdır,”[69] diye haykıran Che Guevara’nın işaret ettiği yola…

Sonra da Yılmaz Güney’in, “Bir zalime sırt vererek başka bir zalimle savaşılmaz,” sözünü kulaklarımıza küpe etmeye…

“Nasıl” mı?

Thales, “Her şeyin yok olduğu anda bile ümit vardır”; Gilles Deleuze, “Fikirlere sahip olmamızdan daha fazla, fikirlerdir kendilerini bizde olumlayan,” derlerken ekler Emma Goldman da:

“İnsanlar ancak, isteyecek kadar zeki ve alacak kadar cesur oldukları ölçüde bir özgürlüğe sahip olabilirler.”

 

31 Mart 2022, 15:02:27, İstanbul.

 

N O T L A R

[*] Görüş, Nisan 2022…

[1] “Gerçek geciktirilmeyi sevmez.”

[2] Nilgün Cerrahoğlu, “Kanlı Topraklar”, Cumhuriyet, 27 Mart 2022, s.7.

[3] Soner Yalçın, “Anlamadıkları Şudur”, Sözcü, 23 Şubat 2022, s.10.

[4] Yahya Emirhan Karabay, “Ukrayna’nın Geleceği”, Cumhuriyet, 13 Şubat 2022, s.2.

[5] Ege Cansen, “Soğuk Savaş”, Sözcü, 17 Şubat 2022, s.7.

[6] İsmail Daye, “Ukrayna’nın Ruh Hâli!”, Birgün, 20 Şubat 2022, s.13.

[7] Ukrayna’nın Nikolyev Vasilyeviç Gogol döneminde başlayan uluslaşma sürecinin son dönemeci olabilir bu savaş…

Rus edebiyatını bu “Rus olmayan Rus” yazarı Gogol, Ukrayna Kozaklarından bir ailede, Rusya’nın 1709’da Poltava Savaşı’nda İsveçlileri topraklarından püskürttüğü bölgede, bu zaferin yüzüncü yılında doğdu.

Ukrayna Kozakları çarın bütün fetihlerinde öncülük eden, hatta 1900’lere kadar şehir içindeki isyanları bastırmada rol alan sert bir halk olarak tanınır.

Rus ressam Repin’in 1880 yılında yaptığı Türk Sultanına Mektup Yazan Zaporojyalılar tablosu, tam da bu Ukrayna Kozaklarını tasvir etmektedir.

Gogol 1844’te, “Ruhumun Ukraynalı mı Rus mu olduğunu bilmiyorum” diyordu. Fakat artık Puşkin gibi o da Rus kimliğinin çelişkili karakterini uluslararası düzeye taşımış, Rus edebiyatının bir temsilcisi olmuş durumdaydı.

Puşkin’in kullandığı ‘küçük Rus’ yani Maloros sözünün kökeni XIV. yüzyılda Konstantinopolis patriğinin Rus dini bölgelerini ayırmak için kullandığı terimlere dayanıyor.

Rusya Çarlığı bunu XVII. yüzyılda kullanmaya başlamış ve 1654’te Kozakların Rus tabiyetini kabul etmesinden sonra, Rus çarlarının unvanı “Büyük, Küçük ve Beyaz, bütün Rusların Egemeni” diye anılır olmuş.

Beyaz Rus günümüzün Belarus bölgesi, Küçük Rus’sa Litvanya ve günümüz Ukrayna’sını karşılıyor. Gogol zamanında var olmayan Ukrayna, 1917 Devrimi’nden sonra bir ulusal sınır içine toplanınca, Maloros ifadesi de arkaik, küçültücü bir anlam kazandı.

Batılı güçlerin de fiilen karıştığı 1917-1922 Rusya İç Savaşı büyük ölçüde Maloros toprakları üzerinde, çok taraflı çatışmalarla yaşandığı için Sovyet Ukrayna’sı gergin bir miras üzerine kuruldu.

1930’larda bu topraklarda yaşanan yoğun kolektifleştirme, Ukraynacada Holodomor, yani kıtlıkla öldürme diye anılan, iddialara göre milyonlarca insanın öldüğü bir açlığa yol açtı.

Derken 1939-1940 yıllarında Sovyetler ele geçirdikleri bazı bölgelerle Ukrayna topraklarını genişlettiler, ama bu kez dünya savaşı sırasındaki Nazi işgali de Ukrayna’ya çok çelişkili bir miras bıraktı, çünkü bazı bölgeler Ukrayna genelinde büyük yıkım yapan Nazileri desteklemişti ve Ukrayna’da çok ağır bir Yahudi katliamı yapıldığı için bu büyük bir sorundu.

Buna rağmen Sovyet zaferi Ukrayna’nın sınırlarının genişlemesine ve Milletler Cemiyeti’nde SSCB’nin yanında Belarus ve Ukrayna’nın da bağımsız temsil edilmesine yol açtı. Bu tuhaf bir şekilde 1654 ortaklığına benziyordu ve zaten 1953’te Stalin’in ölümünden sonra onun Ruslaştırma politikasının bir parçası olarak tanımlandı. Ama yine de 1954’te Kırım, Sovyet Rusya tarafından Ukrayna’ya verildi.

1991’de Ukrayna’nın bağımsızlığını, halk oylamasıyla ilan eden ilk ülkelerden biri olmasına, bir bakıma Malosovyet olmaktan çıkıp Ukrayna olmasına dek süreç böyle devam etti. (Sabri Gürses, “Gogol’ün ‘Taras Bulba’sından Çıkan Dünya!”, Cumhuriyet Kitap, No:1674, 17 Mart 2022, s.10-12.)

[8] Mine G. Kırıkkanat, Bir Hıristiyan Masalı-Tarihin En Büyük Sahtekârlığı, Kırmızı Kedi Yay., 2014.

[9] “ABD Kışkırttı, Rusya Yanıtı Ukrayna Üzerinden Verdi”, Birgün, 23 Şubat 2022, s.8.

[10] Sinan Kaplan, “Hakan Güneş: Rusya-Ukrayna Krizi: Temel Sorun NATO”, Yeni Yaşam, 8 Şubat 2022, s.6.

[11] www.newsweek.com/us-nato-helped-trigger-ukraine-war-its-not-siding-putin-admit-it-opinion-1685554

[12] Murat Çakır, “Hem Saldırı Hem Savunma…”, 5 Mart 2022… https://yeniyasamgazetesi2.com/hem-saldiri-hem-savunma/

[13] Noam Chomsky, “ABD’nin Rusya’ya Karşı Başlattığı Askeri Tırmanışın Galibi Yok”, 7 Mart 2022… https://rojnameyanewroz3.com/abdnin-rusyaya-karsi-baslattigi-askeri-tirmanisin-galibi-yok-17979.html

[14] Nilhan Aydın, “Erkhov: Rusya’nın Sabrı Sona Yaklaştı”, Cumhuriyet, 23 Şubat 2022, s.6.

[15] V. İ. Lenin, Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, çev: Cemal Süreya, Sol Yay., 1969.

[16] Ergin Yıldızoğlu, “Ukrayna Krizi ve Küreselleşme”, Cumhuriyet, 10 Mart 2022, s.11.

[17] “Emperyalizmin, ekonomik özü bakımından tekelci kapitalizm olduğunu görmüştük. Daha bu özelliğiyle emperyalizmin tarihsel yeri belirlenmiştir. Çünkü serbest rekabet zemini üzerinde ve tam da serbest rekabetin bağrından çıkan tekel, kapitalist sistemdekinden daha yüksek bir toplumsal ve ekonomik düzene geçişi ifade eder. Söz konusu dönem için karakteristik olan başlıca dört tekel türünü veya tekelci kapitalizmin dört temel olgusunu özellikle vurgulamak gerekir.

Birincisi: Tekel, çok yüksek bir gelişme aşamasındaki üretimin yoğunlaşmasından doğmuştur. Bunlar, kapitalistlerin tekel birlikleri, karteller, işveren birlikleri ve tröstlerdir. Bunların bugünkü ekonomik hayatta oynadıkları olağanüstü büyük rolü görmüştük. XX. yüzyılın başlarında tekeller, gelişmiş ülkelerde tamamen baskın bir konum kazandılar. Kartelleşme yolunda ilk adımlar önce, yüksek gümrük korumalarına sahip ülkeler (Almanya, Amerika) tarafından atılmışsa da, serbest ticaret sistemiyle İngiltere, yalnızca çok kısa bir süre sonra, aynı temel olguya sahip olduğunu gösterir: Üretimin yoğunlaşmasından tekellerin doğuşu.

İkincisi: Tekeller, özellikle belirleyici niteliğe sahip ve kapitalist toplumun en fazla kartelleşmiş sanayisi olan kömür ve demir sanayisinde, en önemli hammadde kaynaklarına artan oranda el konulmasına yol açmıştır. En önemli hammadde kaynakları üzerindeki tekelci egemenlik, büyük sermayenin gücünü olağanüstü artırmış ve kartelleşmiş sanayi ile kartelleşmemiş sanayi arasındaki çelişkiyi keskinleştirmiştir.

Üçüncüsü: Tekel, bankaların bağrından çıkmıştır. Bankalar, mütevazı aracılar olmaktan çıkarak mali sermayenin tekelcilerine dönüşmüşlerdir. En gelişmiş kapitalist ulusların her birindeki üç beş büyük banka, sanayi sermayesi ile banka sermayesi arasındaki ‘kişisel birliği’ gerçekleştirmiş ve bütün ülke sermayesiyle para girdilerinin çok büyük bir bölümünü oluşturan milyarların kullanım erkini kendi ellerinde toplamışlardır. Modern burjuva toplumunun istisnasız bütün ekonomik ve politik kuruluşlarım bağımlılık ilişkilerinden oluşan bir ağla saran mali oligarşi; bu tekelin en çarpıcı görünümü budur.

Dördüncüsü: Tekel, sömürge politikasından doğmuştur. Mali sermaye, sömürge politikasının çok sayıdaki ‘eski’ güdüsüne bir de, hammadde kaynakları, sermaye ihracı, ‘nüfuz alanları’ yani kârlı işler, ayrıcalıklar, tekel karları vb. uğruna ve son olarak da genel anlamda ekonomik bölgeler uğruna mücadeleyi eklemiştir. Örneğin, Avrupa güçleri, 1876’da olduğu gibi, sömürgeleriyle Afrika’nın ancak onda birini işgal altında bulundurduğu sıralarda, sömürge politikası, tekelci olmayan bir biçimde, yani ‘serbest yağmacı’ bir tarzda gelişme olanağına sahipti. Fakat Afrika’nın onda dokuzu işgal edildiğinde (1900 yılı dolaylarında) ve bütün dünya paylaşıldığında, tekelci sömürge mülkiyeti çağı kaçınılmaz olarak başlamış ve bunun sonucu olarak da, dünyanın paylaşımı ve yeniden paylaşımı uğruna son derece keskin bir mücadele başlamıştır…

Tekeller, oligarşi, özgürlük tutkusu yerine egemenlik tutkusu, giderek artan sayıda küçük veya güçsüz ulusun, en zengin ve en güçlü birkaç ulus tarafından sömürülmesi; bütün bunlar, emperyalizmin, onu asalak ve çürümeye yüz tutmuş kapitalizm olarak tanımlamamıza neden olan özelliklerini yaratmıştır. Burjuvazisinin giderek artan ölçüde sermaye ihracı gelirleriyle ve ‘kupon keserek’ yaşadığı ‘rantiye devletin’, tefeci devletin kuruluşu, emperyalizmin gün geçtikçe ete kemiğe bürünen bir eğilimi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çürüme eğiliminin, kapitalizmin hızla büyümesini dıştaladığına inanmak bir hata olur; durum kesinlikle böyle değildir. Emperyalizm çağında belirli sanayi dalları, burjuvazinin belirli tabakaları ve belirli ülkeler, bu eğilimlerden kah birini, kah ötekini, şu ya da bu ölçüde gösterir. Genel olarak kapitalizm, geçmişe göre çok daha hızlı büyür. Fakat bu büyüme, yalnızca genelde giderek bir dengesizlik kazanmakla kalmamaktadır. Bu dengesizlik, sermaye gücü en yüksek ülkelerin (İngiltere) çürümesinde kendisini özellikle gösterir…

Birçok sanayi dalından birinin veya birçok ülkeden birinin vb. kapitalistleri, yüksek tekel kârları edindikleri için, ekonomik açıdan bazı işçi tabakalarını, hatta geçici olarak işçilerin oldukça önemli bir azınlığını, geriye kalan bütün işçilere karşı, rüşvetle satın alma ve söz konuşu sanayi dalının veya ülkenin burjuvazisinin saflarına katma olanağını elde ederler. Dünyanın paylaşılması uğruna emperyalist uluslar arasındaki çelişkilerin şiddetlenmesi, bu eğilimi daha da güçlendirmektedir. Emperyalist gelişimin belirli özellikleri İngiltere’de birçok ülkeden çok daha önce ortaya çıktığı için, ilkin ve en belirgin biçimde orada etkisini gösteren oportünizmin emperyalizm ile bağı böyle oluşmuştur.” (V. İ. Lenin, Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, çev: Cemal Süreya, Sol Yay., 1969.)

[18] Stansfield Smith, “Is Russia imperialist?”, MR online, 2 Ocak 2019.

[19] Hayri Kozanoğlu, “Rusya Emperyalist mi?-2”, 15 Mart 2022… https://www.birgun.net/haber/rusya-emperyalist-mi-2-380532

[20] Ukrayna hakkında önce kısa bir bilgi vereyim izninizle. Ukrayna’nın tarımsal üretimi, ülke Gayrı Safi Yurt İçi Milli Hâsılası’nın yüzde 10’u, ihracatının ise yüzde 40’ını oluşturuyor. Dünya ihracatı konusunda; ayçiçeğinde 1’inci, arpada 3’üncü, buğdayda 6’ncı, soyada ise 7’nci sırada yer alıyor. Ayrıca büyük ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği yanı sıra, domuz ve kümes hayvancılığı konusunda da dünyada hatırı sayılır bir ülke. Ve dünyanın en verimli siyah toprakların üçte birine sahip Ukrayna…



Bu yazı 433 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI