Tweet | Tarih: 19-11-2017 17:42 |
“OHAL değil, demokrasi istiyoruz” panelinde konuşan İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, “Neden bu kadar ‘namus’ cinayetleri çoktur?” sorusunun sürekli sorulması gerektiğini belirterek, cevap olarak da bu cinayetlerin azmettiricisi olarak devleti işaret etti.
Diyarbakır’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ile Diyarbakır Tabip Odası (DTO), “OHAL değil, demokrasi istiyoruz, OHAL’de kadınlar neler yaşadı?” konulu panelde bir araya geldi. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır Şubesi'nde düzenlenen panele, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Merkez Yönetim Kurulu (MYK) üyesi Hediye Karaaslan ve KESK Genel Merkezi Kadın Sekreteri Gülistan Atasoy konuşmacı olarak katıldı.
OHAL’in bölgede her zaman özel savaş hukuku olarak uygulandığına dikkat çeken Eren Keskin, Cumhuriyet ile birlikte devletin, Türk ve İslam sentezini resmi ideoloji olarak esas aldığını kaydetti. Bu resmi ideolojinin etnik, dinsel ve cinsiyet kimliklerini yok saydığını ifade eden Keskin, bu kesimler içerisinde en çok ezilenlerin kadınlar olduğunu vurguladı. Keskin, 90’lı yıllarda birçok kadının cinsel işkenceye maruz bırakıldığını dile getirerek, 90’lı yıllarda kadınların yaşadıkları sorunları dile getirerek kadına yönelik cinsel saldırı ve işkencenin hep gizlendiğini ifade etti.
Taciz ve cinsel saldırının bir savaş politikası olduğuna vurgu yapan Keskin, bölgede bu politikanın yoğun olarak uygulandığını belirtti. Keskin, ayrıca kadınların maruz bırakıldıkları cinse saldırı ve şiddetin yine aynı ev içinde birlikte yaşadıkları erkeklerden çekindikleri için saklamak zorunda kaldıklarının altını çizdi.
90’lı yıllarda da şiddet olduğunu ancak bu süreçte uygulanan ve devlet eliyle meşrulaştırılan şiddet kadar olmadığını söyleyen Keskin, şöyle devam etti: “90’lı yıllardan farkı; ‘Biz yaparız, siz de buna karşı gelemezsiniz’ diyorlar. Böyle meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Neden bu kadar ‘namus’ cinayetleri çoktur? sorusunun sürekli sorulması gerekiyor. Cevap olarak da bu cinayetlerin azmettiricisi olarak devlet karşımıza çıkıyor."
Hekimlerin kadın bakış açısına sahip olmasının önemli olduğunu ifade eden Keskin, kadın bakış açısına sahip olmamasından kaynaklı devletin şiddet politikasını meşrulaştıran uygulamalar içerisinde yer aldıklarını aktardı. “Biz egemenimize ne kadar benziyoruz?” sorusu etrafında sürekli olarak sorgulama içerisinde olunması gerektiği vurgusu yapan Keskin, tüm kadınların ortak mücadelede bir araya gelmesi gerektiğini kaydetti.
KESK Genel Sekreteri Gülistan Atasoy da, AKP ile kadın düşmanı bir politikanın bütünleştiğine değinerek, hazırlanan 2018 bütçesinde de kadınların olmadığını söyledi. Sürekli olarak eril ve cinsiyetçi bir dilin üretildiğini belirten Atasoy, bütçe görüşmelerinde de bütçenin bu dille şekillendiğini vurguladı. Atasoy, 2018 bütçesinin de "tek adam"ın fikirleri temelinde gelişen bir pay şeklinde değerlendirdi.
Kadının ev içerisindeki emeğini değersizleştiren bir anlayış oluşturulduğunun altını çizen Atasoy, hükümetin bu politikalarını ise son dönemlerde çıkardığı yasalarla hayata geçirdiğine işaret etti. Kadınların iş koşullarının OHAL ile ağırlaştığını dile getiren Atasoy, hükümetin kadına yönelik çalışma alanında yeni köleleştirilmiş bir iş sistemi yarattığına dikkat çekerek kadınların örgütsüzleştirilmesine yönelik politikaların uygulandığını dile getirdi.
Son olarak konuşan DBP MYK üyesi Hediye Karaaslan ise, ilk defa yerel seçimlerde örgütlü bir güç olarak yer aldıklarını dile getirerek, ortaya koydukları eşbaşkanlık sisteminin bölgenin her yerinde yüksek oylarla kabul gördüğünü belirtti. Kürt kadınlarının kendi özgücüyle eşbaşkanlık sistemini inşa ettiğine değinen Karaaslan, eşbaşkanlık ve kadın temsiliyetine karşı merkezi devlet yapılanmasının hem Kürtlerin demokratik siyasetine hem de kadın mücadelesine bir darbede bulunduğunu dile getirdi.
DBP’li belediyelere atanan kayyumların kadınların örgütlü iradesine el koymak istediğini belirten Karaaslan, “Belediye binalarına bayraklar asarak fethettiler. Bu bile başlı başına belediye binalarını bir fethetme yeri olarak gördüklerini gösterdi. Bununla birlikte sanki bir karakola giriyormuş gibi hissediyorsun” ifadelerini kullandı.
Kadın ve kültür çalışmalarına öncelik verdiklerini kaydeden Karaaslan, merkezi sistemin kayyum eliyle kurdukları kadın kurumlarının içinin boşaltılarak, asimile edilen veya toplumsal cinsiyet rollerine göre şekillendirilen kurumlar haline getirildiğini söyledi. Karaaslan, hükümetin ekonomisiz kalmış bir kadın gerçekliğini devam ettirmeye çalıştığını ifade ederek, bu anlayışa karşı kadınların örgütlü gücünü geliştirmesi gerektiğine vurgu yaptı.