Bugun...


Tutuklu Eski HDP Eş Başkanlarından Selahattin Demirtaş'a Açık Mektup
Tarih: 20-08-2018 23:11:32 Güncelleme: 22-08-2018 09:19:32 + -


Halkın Türkiye Komünist Partisi, ve HDP’nin Ankara 3. Bölge Adayı Veli Saçılık Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Selahattin Demirtaş'a yönelik bir açık mektup kaleme aldılar

facebook-paylas
Tarih: 20-08-2018 23:11

Tutuklu Eski HDP Eş Başkanlarından Selahattin Demirtaş'a Açık Mektup

 HDP’nin Eski  Eş Genel Başkanlarından Selahattin Demirtaş'a mektup

 

Halkın Türkiye Komünist Partisi, ve HDP’nin Ankara 3. Bölge Adayı Veli  Saçılık Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Selahattin Demirtaş'a yönelik bir açık mektup kaleme aldılar

HDP’nin Ankara 3. Bölge Adayı Veli  Saçılık'tan Demirtaş'a

Sevgili Selahattin Demirtaş

HDP’ye hitaben yazdığın mektubu okuyunca HDP’nin Ankara 3. Bölge Adayı olarak tartışmaya ben de katılmaya karar verdim -sen” diye hitap ediyor olmam samimi duygularımla alakalıdır-.

 

Yaklaşık bir buçuk ay sahada, seçim çalışmalarına katıldım ve daha önceleri de HDP’yi destekleyen ama içinde yer almayan bir kişi olarak çok önemli deneyimler edindim.

 

AKP’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan, baskın seçim kararını açıkladığında, HDP’nin %5 ila %7 arasında oy alarak baraj altı kalacağı  hesaplıyordu. Öncesinde yapılan operasyonlarla tek bir HDP örgütlülüğü bırakılmamıştı. Kitlesi olan ama örgütü olmayan bir parti vardı. Seçim kararıyla birlikte, toparlanma ve kitleyle tekrar bağ kurma hareketliliği başladı. “Cumhurbaşkanı adayımız Demirtaş’tır” ilanından sonra moraller ve toparlanma bir üst aşamaya çıktı. Milletvekili adaylarının demokratik olmayan biçimde belirlenmesi küskünlüklere yol açsa da faşizme karşı öfke daha baskın geldi. Batıda sol – sosyalist adayların öne çıkması AKP’nin HDP’yi kriminal parti gösterme çabasını boşa çıkaran ve meşruiyet alanını genişleten bir hamleydi. AKP’nin istibdat yönetiminden kurtulma isteği ve HDP’nin geniş kitlelere hitap eden dili, umudun yeniden yeşermesinde etkili oldu.

 

 

 

‘Düzen muhalefetinin yenilgisine ve umutsuzluğuna ortak olmak için bir sebebimiz yok.’

 

 

Sevgili Demirtaş, zor koşullarda “ketıldan attığın” twitlerle bize ulaştırdığın mesajlar, birçok mitingin başaramayacağı etkiyi yarattı. Kürt, Türk, Laz, Ermeni, Alevi, Sünni ve işçi-emekçilerin kader ortaklığına yaptığın çağrılar, gönüllerde yer buldu. Görece HDP’den az oy almış olmanın şahsınla bir alakası olmadığını, HDP’li seçmenin bir bölümünün ikinci turda M. Akşener’i görmemek için M. İnce’yi desteklediğini biliyorsundur.

 

Kısa seçim kampanyası sürecini yüzlerce saldırı, gözaltı ve baskıyla, ateş altında yürüttük. Seçim sonuçları beklediğimiz gibi oldu ama istediğimiz gibi olmadı. Enseyi karartanları, karalar bağlayanları gördük. Bizim, umutsuzluğa düşmek için bir sebebimiz yoktu. “Eşkıya var deyu korkuturlar, sanki benim altın yüklü kervanım mı var” demiş Pir Sultan. Biz, ensemizde bir yumrukla dünyaya geldik, işkence ve baskılarla büyüdük. Her askeri darbe tepemize indi. Parlamento seçimleri bizim için, her şey değil, bir şeydir. Düzen muhalefetinin yenilgisine ve umutsuzluğuna ortak olmak için bir sebebimiz yok.

 

 

 

‘HDP kitlesi olan ama örgütlü yapısı bu kitlenin çok gerisinde kalan bir parti’

 

 

24 Haziran seçimlerini HDP nasıl değerlendirdi ve ne gibi eylem programları çıkardı? Biz dışarıdakiler de henüz bilmiyoruz. Kapsamlı bir değerlendirme raporu, kamuoyuna ya da bizlere sunulmuş değil. Oyların korunamaması konusunda net bir öz eleştiri verilmesi gerekir. Çünkü en çok çalınan, kaydırılan oylar HDP’nin oylarıydı. Ankara Sincan ve Aydın’da geçersiz sayılan oylarımız nedeniyle vekil seçtiremedik.

 

Batıda gençlik ve kent aydınları ile Alevi toplumunun desteğinde belirgin oy artışları olduğu, Kürt muhafazakar oylarında göreceli düşüşler yaşandığı sonuçlardan anlaşılıyor. HDP’nin özellikle Batıda artan oylarını kalıcı hale getirme, Kürt illerinde düşen oyları ise tekrar kazanma gibi önemli bir problemi olduğunu söyleyebilirim. Baraj desteği için verilen oyların varlığı inkar edilmez. Ama diğer taraftan CHP’ye verilen oyların büyük bir kısmının da artık “emanet oy” olduğunu söylemek abartılı olmaz. HDP, tek adam rejimini ve faşizmini pekiştiren AKP’ye karşı, sağlam bir duruş ve mücadele verme potansiyeli taşıyan partidir ve büyük kitlelerin ilgi odağı olmaya adaydır. HDP, bu potansiyele uygun alışagelmiş yol ve yöntemlerin dışında, örgütlenme biçimleri ortaya çıkartabilmelidir.

 

 

 

“Kürtlerin oyuyla seçiliyorlar”

 

 

Seçim faaliyetleri sırasında gözlemlediğim kadarıyla; HDP kitlesi olan ama örgütlü yapısı bu kitlenin çok gerisinde kalan bir parti. Alınan oy miktarı, örgütlülüğün bir sonucu değil, kitlelerin HDP’yi umut olarak görmesiyle alakalı. Batıdan HDP’ye bakanlar, HDP’yi “çok Kürt”; Doğudan bakanlarsa “çok Türk” buluyorlar. Ön yargılı şoven eleştirileri bir yana bırakarak, bu her iki bakışın da kısmen doğru olduğunu söyleyebiliriz.

 

DBP kadrolarının büyük ölçüde HDP’ye “iltica” etmiş olması, “fazla Kürt” görüntüsü ortaya çıkarıyor. Özde ise geçmiş mücadele ve kazanımlarının çok gerisinde, Kürt sorununa yönelik ön açıcı bir pratik sergilenmiyor.

 

Doğudan bakınca HDP “fazla Türk” görünüyor. Çünkü HDP bileşeni olan sol-sosyalist yapılar, parti içinde etkili konumlarda olmalarına karşın, işçi, emekçi ve halk içinde örgütlülük düzeyleri çok cılız. Sosyalistlerin halk içinde örgütsüzlüğü, “Kürtlerin oyuyla seçiliyorlar” gibi vulger bir eleştiriye zemin hazırlıyor.

 

“Devrim kırdan mı, kentten mi başlamalı?” tartışmalarına geri dönmenin bir alemi yok.

HDP için, Kürt sorununun çözümü, stratejik öneme sahip ama HDP, aynı zamanda geniş işçi-emekçilerin örgütlenmesini ve mücadele araçlarının geliştirilmesini de stratejik görmek zorunda. Emeğin örgütlü olduğu toplum, zaten hedeflenen demokratik toplumun temelini oluşturur. Emekçileri sömürenlerle, Kürtlere esir halk muamelesi yapanlar, aynı kişiler. Anadilde eğitimi engelleyenlerle, Cemevlerini tanımayanlar da aynı kişiler.

 

Bizleri HDP’de bir araya getiren şey, ensemizdeki yumruğun sahibine karşı, ortak mücadele verme isteği.

 

HDP’yi sadece Kürtleştirmek isteyenler ya da sadece sosyalistleştirmek isteyenler HDP’nin varlık sebebini tekrar düşünmeliler. DBP’nin HDP’lileşmesi hataydı, HDP’nin DBP’lileşmesi daha büyük hata olacaktır. HDP’nin safi sosyalist bir görüntü vermesi, asgari müştereklerde buluşma hedefini boşa düşürecektir.

 

 

 

‘Tarihsel bir saldırı altındayız” diyenler, faşizme karşı tarihsel bir direniş hattını belirlemek zorundalar’

 

 

Sevgili Başkan, parti içindeki gerilim ve tartışmaların makul seviye çekilmesi, senin de belirttiğin gibi bir mücadele programı ve sokak eylemleriyle olur.

 

HDP’nin sokağa çıkma ısrarı, sizlerin esir alınma sürecinde olmalıydı. Kayyumlara ve işten ihraçlara karşı etkin bir duruş sergilenmeliydi. Yapılmadı, yapılamadı. Bugün itibariyle sokağın aktif kullanım yolunu, parti olarak açamaz. HDP’nin etkili olduğu sendikalar, kitle örgütleri OHAL’i bahane ederek uzun süre ölü taklidi yaptılar. HDP bu etkisizleşmiş sendika ve kitle örgütlerine müdahale etmeli, sokağın önünü bu yöntemle açmalıdır. Ayrıca şehir merkezi eylemleri yerine, eylem ve etkinlikleri mahallelere taşımalı, eylem biçimi olarak “basın açıklaması” formatını aşan yeni tarzı oluşturmalıdır.

 

“Tarihsel bir saldırı altındayız” diyenler, faşizme karşı tarihsel bir direniş hattını belirlemek zorundalar. AKP’nin ne kadar zalim olduğunu anlatmak yerine, bu zulmün karşısında bizim ne yaptığımız temel sorudur. Uzlaşmacılık ve karşı tarafı kızdırmadan politika yapma tarzının, mücadeleye zarar verdiğini ben de gözlemliyorum. Diğer yandan legal siyasetin sınırlarını aşan tarz ve söylemler de meşruiyet alanlarını daraltıcı etki yaptığını söylemeliyim.

 

HDP, uzun bir belediyecilik deneyimi yaşamış olmasına karşın, halkın belleğinde kalıcı bir deneyim örneği bırakamadı. Ekolojik toplum, kadın devrimi lafzı, çokça tekrarlanmasına rağmen, küçücük Ovacık Belediyesinin ortaya çıkardığı pratiğin gerisine düşülmüştür. Makro siyaset peşinde koşarken, bünyeyi saran kılcal damarların ihmal edildiği tespitini yapmak, bence haksızlık olmayacaktır.

 

 

 

HDP bizim öz partimiz mi?

 

 

Bu konuda seninle aynı fikirde değilim sevgili Başkan. HDP, öz örgüt ve partilerimizin çatısını oluşturan “Halkların Demokratik İttifakı”dır. Normal koşullarda aynı parti çatısı altında toplanması pek mümkün olmayan fikirleri “halkların ve emekçilerin demokratik birliği” zemininde bir araya getiren partidir HDP. Hatta HDP içinde olmayıp “oylar HDP’ye, oylar Demirtaş’a” çağrısı yapan dost örgüt ve kişileri de çevresinde toplayan demokratik bir bloktur HDP. Güçlü bir HDP bizim de gücümüzdür. Bu doğru, ancak öz örgütlerimizi etkisizleştiren birlik, yeni ayrılıkların kapısını aralayabilir. 12 Eylül barajına yaslanan AKP’nin üzerine, üç kez barajı aşarak basınç yaptık. Uzun süre demokrasi maskesini taşıyan AKP’nin maskesini indirdik. Mücadeleyi daha da ileriye taşımak için “Propaganda da serbestlik, faşizme karşı birlik” formülünü uygulamak, fraksiyon tartışmalarını en aza indirecektir. Kendi örgütsüz kitlemizi toparlarken, CHP’den umudunu kesen, AKP’den kopan milyonlarca insana umut olacak bir tarzı yaratabileceğimize inanıyorum.

 

‘Sizin esirliğiniz, bizim esaretimizdir.’

 

 

Sevgili Demirtaş, HDP’yi ataletten kurtarmak için kaleme aldığın yazıyı, yapıcı tartışmaların zemini haline getirmek için, üstüme düşeni yapma gayreti içinde olacağım. Şimdiden HDP içindeki çeşitli kanatların, senin yazın üzerinden birbirlerine üstün gelme çabasını içerisinde olduklarını da görmüyor değilim. Mao “Herkes Maocu ama beni dinleyen yok” demiş Kültür Devrimi sürerken. Partide herkes seni çok seviyor ama eleştirilerini üstüne alma konusunda kimse pek de hevesli değil.

 

AKP’nin yörüngesine girmeyi reddettiğiniz için sen, Figen Başkan, milletvekillerimiz ve binlerce partili şuan esir. Diz çökmeyen siyasi pratiğiniz, AKP’yi dert olmaya devam ediyor. Sizin esirliğiniz, bizim esaretimizdir. Bunu biliyoruz. “Benim adaylığım Demirtaş’ın hücre arkadaşlığına” demiştim adaylığımı açıklarken. Çünkü sizler esirken, hiçbirimiz özgür değiliz . “Kürde dokunma yanarsın” diyor devlet, halbuki sarılmalıyız birbirimize. Biz şunu çok iyi biliyoruz; Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.

İçten sevgiler.

Veli Saçılık

Halkın Türkiye Komünist Partisi, ve HDP’nin Ankara 3. Bölge Adayı Veli  Saçılık Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Selahattin Demirtaş'a yönelik bir açık mektup kaleme aldılar

Halkın Türkiye Komünist Partisi’nden S.Demirtaş’a mektup

Hakın Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi imzalı mektubun tamamı şöyle:

"Sayın Selahattin Demirtaş, 

 

Sizin de aday olduğunuz Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde ve sonrasında adaylığınızla ilgili birçok yorum ve değerlendirme yapıldı. Bunlarla ilgili görüşlerimizi doğrudan sizinle ve kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.

 

Cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen ardından Lice'de üzücü olaylar yaşanmış, gençlerimiz hayatını kaybetmiştir. Seçimde verilen oyların size aynı zamanda bu konularda da sorumluluk yüklediğini düşünerek, bu mektubu kaleme alma ihtiyacı hissettik.

 

Sayın Demirtaş,
Halkın Türkiye Komünist Partisi olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın aday olduğu, CHP ve MHP’nin AKP ile gericilik yarışına girdiği bir seçimin meşruiyetinin olmadığına dair bir değerlendirme ve seçimlerde boykot çağrısı yaptık.
Seçim sonuçları açıktır. Halkımızın önemli bir bölümü sandık başına gitmemiş, gerici AKP rejiminin meşruiyet kaynaklarından biri olan seçimi reddetmiştir. Tayyip Erdoğan seçmenlerin üçte birinden biraz fazlasının oyunu alarak cumhurbaşkanı seçilebilmiştir.

 

Ülkemizde özellikle Haziran Direnişi ile birlikte ortaya çıkan gericiliğe, işbirlikçiliğe, sömürüye ve baskıya karşı duruş, bu seçimler vesilesiyle kendini ortaya koymuştur.


Kürt siyasi hareketinin ve HDP’nin sizin adaylığınızda somutlanan seçim stratejisi ise doğal olarak gericilik yarışında bir yere oturtulamaz.


Bu vesileyle, aldığınız başarılı seçim sonucu için sizi kutluyoruz.


Ancak bizim açımızdan, gerici AKP rejiminin meşruiyet dayanaklarından biri olan seçim platformunun özellikle bu seçimde boşa düşürülmesi mümkündü.


Örnek olsun, eğer siz ve bağlı bulunduğunuz siyasi hareket de seçimleri boykot etmiş olsaydı cumhurbaşkanlığı seçimi cumhuriyet tarihinin belki de en düşük katılımlı halk oylaması olacak, Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı çok daha gayrimeşru hale gelecekti.


Tüm bunlarla birlikte gerek seçimlerde kullandığınız dili ve yaklaşımı, gerekse almış olduğunuz oy oranını önemsediğimizi dile getirmek istiyoruz. Bu yaklaşımın ve sonuçların ülkemizdeki sosyalizm mücadelesinin geleceğinde oynayacağı rolü dikkatle değerlendiriyoruz. Aynı şekilde, Türkiye emekçilerinin bütününe soldan seslenen bir söylemin başarı şansı olduğunu da görüyor, sizin de bu durumu dikkate aldığınızı düşünüyoruz.


Buradan hareketle Kürt sorunu ve sosyalizm mücadelesi bağlamında sizinle paylaşmak istediğimiz başlıklar bulunmaktadır.

 

Seçim sonuçlarının düzen güçleri açısından işaret edeceği yön bellidir: Ülkemiz emekçileri için daha fazla sömürü, toplumun baskı altına alınması, özgürlüklerin kısıtlanması, emperyalist güçlerle daha yoğun taşeronluk ilişkisi ve halklar arasında daha fazla düşmanlık.

 

Bu durum Kürtler de dahil olmak üzere bütün emekçiler için geçerli olacaktır. Dolayısıyla, cumhurbaşkanlığı seçiminin pozitif sonuçlarının geleceğe taşınmasının yolu, AKP iktidarına ve gerici rejime karşı mücadele hattının güçlendirilmesinden geçmektedir.

 

Bu bakımdan, örneğin “Yeni Yaşama Çağrı” tutum belgenizde, demokratik bir rejim ve cumhuriyetin yolunun müzakere sürecinin güçlenmesinden geçtiğine dair değerlendirmenize köklü bir eleştirimiz bulunuyor.

 

İki gündür Lice'de yaşananlar, AKP'nin yaşananları müzakere sürecine dönük bir provokasyon olarak tanımlaması gibi örnekler; Türk ve Kürt halklarının kardeşliğini temel alacak bir çözüm projesinin, ancak ilerici ve sol güçlerin eliyle gerçekleştirebileceğini bir kez daha göstermiştir.

 

Bunun için gelin, Türk ve Kürt halklarının kardeşliği ve barış projesinin anahtarını, ülkemizi emperyalizmin kirli senaryolarının bir parçası haline getiren savaşçı, mezhepçi ve faşizan bir iktidara bırakmayalım.

 

Tersi durumda, ülkemiz emekçilerinin kurtuluş mücadelesinin toplumsal bir karakter kazanarak sömürü düzenini alaşağı etmesi zorlaşacaktır.

 

Sayın Demirtaş,
Halkın Türkiye Komünist Partisi olarak Türkiye’de sosyalizmin başarıya ulaşması için mücadele ediyoruz. Ülkemizde Kürt sorununun çözülmesi gerektiğini düşünüyor, bunun Ortadoğu için de büyük önem taşıdığını biliyoruz.

 

Bölgeyi tarihsel olarak ileri taşıyacak gerçekçi çözüm, Kürt ulusal mücadelesinin yarattığı ileri birikim kadar, bu topraklarda 200 yılı aşan bir süredir devam eden aydınlanma hareketi ve modern işçi sınıfı mücadelelerinin yarattığı birikimi de kapsayacak şekilde, Türkiyeli bir karakter taşıyacaktır.

 

Bunların kendiliğinden olmayacağı bellidir. Ancak ülkemizde verilecek mücadele açısından kimlik ve mezhep siyasetine endekslenmiş, salt demokrasi mücadelesine odaklanmış bir hattın ilerletici olamayacağı ve belli noktalarda sosyalizm mücadelesiyle sürtüşmeler yaşayacağı açıktır.

 

Bu konuda geçmişte bazı hatalar yapıldığını düşünüyoruz. Örneğin Kürt siyasetinin Gezi Direnişi'nde ayağa kalkan milyonlarca insan ile arasına mesafe koyması, çözüm sürecini bozan ulusalcı bir hareket yaklaşımının hissettirilmesi AKP’ye karşı mücadeleye zarar vermiştir.

 

Türkiye’de sermaye iktidarının yeniden yapılanma sürecinde AKP eliyle yürütülen Ergenekon, Balyoz vb. davalara demokratikleşme ve faşist unsurların tasfiyesi adına o dönem prim verilmesi sonrasında KCK örneğinde olduğu gibi, gerici bir iktidarın kendi çıkarları adına istediği her şeyi yapmasının yolunu açmıştır.

 

Yine benzeri şekilde, 12 Eylül 2010 yılında yapılan Anayasa referandumunda partinizin "Hayır" cephesinde yer almayıp boykot tutumu alması AKP iktidarının kendini sağlama alma projesinde önemli bir yere oturmuştur.
Tüm bunlara dair eleştirilerimizi açık bir şekilde bu güne kadar paylaştık. Önümüzdeki günlerde de paylaşmaya devam edeceğiz. Sizin de bu düşüncelerimizi samimi bir şekilde dikkate alacağınızı umuyoruz.

 

Son olarak özellikle Irak ve Suriye’de devam eden dinci gerici terör konusundaki görüşlerimizi de sizinle paylaşmak isteriz.

 

Ülkemizde de ayakları bulunan emperyalizm kaynaklı ve Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi gerici iktidarların bulunduğu ülkeler tarafından desteklenen dinci çetelerin Ortadoğu’daki halkların bir numaralı düşmanı olduğu bellidir. Özellikle son süreçte bu çetelerin Kürt yerleşimlerini hedef aldığı ve katliamlara imza attığı bilinmektedir. Bu noktada, çetelere karşı oluşan Kürt direnişini önemsiyoruz. Dinci gericilik ve emperyalizm bölgedeki emekçi halklar için en büyük tehdittir.

 

Bölgede anti-emperyalist ve gericiliğe karşı mücadele hattının güçlendirilmesi olmazsa olmaz zorunluluktur. Irak işgalinde, Suriye’ye emperyalist müdahale döneminde olduğu gibi bölge halklarının, ilerici, devrimci politik öznelerin yan yana gelerek emperyalizme ve beslemesi gerici çetelere karşı mücadele etmesinden başka kurtuluş yolu bulunmamaktadır. Bu yapılmadığında sınıf savaşının ve ilerici halk mücadelesinin yerini mezhep savaşları ve etnik temelli çatışmalar alacaktır.

 

Sayın Demirtaş,
Önümüzdeki dönem Türkiye’deki farklı ulusal ve etnik kökenlerden gelen emekçiler açısından önemli bir dönem olacaktır.

 

Bizim açımızdan laik, bağımsız ve eşitlikçi bir cumhuriyetin, adını da koyalım sosyalist bir cumhuriyetin inşası mümkün ve zorunludur. Bu cumhuriyet, hiç kuşkusuz Türk ve Kürt emekçilerinin ortak eseri olacaktır ve tam da bu nedenle Kürt emekçilerinin eşitlik, özgürlük, demokrasi gibi taleplerinin yerine getirilmesi, el birliğiyle kuracağımız yeni cumhuriyetin birincil görevi olacaktır. Bunun olabilmesi içinse bugün ülkemizde gerici, baskıcı rejimle mücadele eden tüm toplumsal dinamiklerle bir şekilde buluşmalı ve iktidarla hesaplaşılmalıdır.

 

Son seçimde oylarınızdaki artışın bir arayışı yansıttığını; seçim dönemi samimi bir şekilde dillendirdiğiniz barış, kardeşlik, eşitlik ve özgürlük gibi değerlerin sizi sadece cumhurbaşkanı adaylığı döneminde değil, sonraki dönemde de bir sorumluluğun altına soktuğunu düşünmekteyiz.

 

Halkın Türkiye Komünist Partisi olarak bu söylediklerimizi, sadece genel bir düşünce aktarımı olarak değil, özelde Kürt siyasetinin Türkiye ve bölge siyasetindeki yerini önemseyen ve değer veren bir tutumun ürünü olarak görmenizi dileriz. Ancak aynı zamanda bu umudun heba edilmesi halinde, kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak deformasyon konusundaki kaygı ve uyarıları belirtmenin bu tutumun doğal ve samimi bir sonucu olduğunu bilmenizi isteriz.

 

Yeni bir cumhuriyet için, emekçilerin kardeşçe yaşayacağı bir ülke için, gerici AKP iktidarından bir an önce kurtulmak ve ayağa kalkan halkımızın hakkını alabilmesi için hepimizin yapabileceği çok şey olduğuna inanmaktayız.

Saygılarımızla ve devrimci selamlarımızla.

Halkın Türkiye Komünist Partisi Merkez Komite

Demirtaş'a açık mektup

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylar arasında yer alan Selahattin Demirtaş'a hitaben Halkın Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi imzalı bir açık mektup yayımlandı.

Halkın Türkiye Komünist Partisi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Selahattin Demirtaş'a yönelik bir açık mektup kaleme aldı.

 

Hakın Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi imzalı mektubun tamamı şöyle:

"Sayın Selahattin Demirtaş,

Sizin de aday olduğunuz Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde ve sonrasında adaylığınızla ilgili birçok yorum ve değerlendirme yapıldı. Bunlarla ilgili görüşlerimizi doğrudan sizinle ve kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen ardından Lice'de üzücü olaylar yaşanmış, gençlerimiz hayatını kaybetmiştir. Seçimde verilen oyların size aynı zamanda bu konularda da sorumluluk yüklediğini düşünerek, bu mektubu kaleme alma ihtiyacı hissettik.

Sayın Demirtaş,

Halkın Türkiye Komünist Partisi olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın aday olduğu, CHP ve MHP’nin AKP ile gericilik yarışına girdiği bir seçimin meşruiyetinin olmadığına dair bir değerlendirme ve seçimlerde boykot çağrısı yaptık.

Seçim sonuçları açıktır. Halkımızın önemli bir bölümü sandık başına gitmemiş, gerici AKP rejiminin meşruiyet kaynaklarından biri olan seçimi reddetmiştir. Tayyip Erdoğan seçmenlerin üçte birinden biraz fazlasının oyunu alarak cumhurbaşkanı seçilebilmiştir.

 

Ülkemizde özellikle Haziran Direnişi ile birlikte ortaya çıkan gericiliğe, işbirlikçiliğe, sömürüye ve baskıya karşı duruş, bu seçimler vesilesiyle kendini ortaya koymuştur.

 

Kürt siyasi hareketinin ve HDP’nin sizin adaylığınızda somutlanan seçim stratejisi ise doğal olarak gericilik yarışında bir yere oturtulamaz.

Bu vesileyle, aldığınız başarılı seçim sonucu için sizi kutluyoruz.

Ancak bizim açımızdan, gerici AKP rejiminin meşruiyet dayanaklarından biri olan seçim platformunun özellikle bu seçimde boşa düşürülmesi mümkündü.

Örnek olsun, eğer siz ve bağlı bulunduğunuz siyasi hareket de seçimleri boykot etmiş olsaydı cumhurbaşkanlığı seçimi cumhuriyet tarihinin belki de en düşük katılımlı halk oylaması olacak, Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı çok daha gayrimeşru hale gelecekti.

Tüm bunlarla birlikte gerek seçimlerde kullandığınız dili ve yaklaşımı, gerekse almış olduğunuz oy oranını önemsediğimizi dile getirmek istiyoruz. Bu yaklaşımın ve sonuçların ülkemizdeki sosyalizm mücadelesinin geleceğinde oynayacağı rolü dikkatle değerlendiriyoruz. Aynı şekilde, Türkiye emekçilerinin bütününe soldan seslenen bir söylemin başarı şansı olduğunu da görüyor, sizin de bu durumu dikkate aldığınızı düşünüyoruz.

 

Buradan hareketle Kürt sorunu ve sosyalizm mücadelesi bağlamında sizinle paylaşmak istediğimiz başlıklar bulunmaktadır.

Seçim sonuçlarının düzen güçleri açısından işaret edeceği yön bellidir: Ülkemiz emekçileri için daha fazla sömürü, toplumun baskı altına alınması, özgürlüklerin kısıtlanması, emperyalist güçlerle daha yoğun taşeronluk ilişkisi ve halklar arasında daha fazla düşmanlık.

Bu durum Kürtler de dahil olmak üzere bütün emekçiler için geçerli olacaktır. Dolayısıyla, cumhurbaşkanlığı seçiminin pozitif sonuçlarının geleceğe taşınmasının yolu, AKP iktidarına ve gerici rejime karşı mücadele hattının güçlendirilmesinden geçmektedir.

 

Bu bakımdan, örneğin “Yeni Yaşama Çağrı” tutum belgenizde, demokratik bir rejim ve cumhuriyetin yolunun müzakere sürecinin güçlenmesinden geçtiğine dair değerlendirmenize köklü bir eleştirimiz bulunuyor.

İki gündür Lice'de yaşananlar, AKP'nin yaşananları müzakere sürecine dönük bir provokasyon olarak tanımlaması gibi örnekler; Türk ve Kürt halklarının kardeşliğini temel alacak bir çözüm projesinin, ancak ilerici ve sol güçlerin eliyle gerçekleştirebileceğini bir kez daha göstermiştir.

 

Bunun için gelin, Türk ve Kürt halklarının kardeşliği ve barış projesinin anahtarını, ülkemizi emperyalizmin kirli senaryolarının bir parçası haline getiren savaşçı, mezhepçi ve faşizan bir iktidara bırakmayalım.

 

Tersi durumda, ülkemiz emekçilerinin kurtuluş mücadelesinin toplumsal bir karakter kazanarak sömürü düzenini alaşağı etmesi zorlaşacaktır.

Sayın Demirtaş,

Halkın Türkiye Komünist Partisi olarak Türkiye’de sosyalizmin başarıya ulaşması için mücadele ediyoruz. Ülkemizde Kürt sorununun çözülmesi gerektiğini düşünüyor, bunun Ortadoğu için de büyük önem taşıdığını biliyoruz.

 

Bölgeyi tarihsel olarak ileri taşıyacak gerçekçi çözüm, Kürt ulusal mücadelesinin yarattığı ileri birikim kadar, bu topraklarda 200 yılı aşan bir süredir devam eden aydınlanma hareketi ve modern işçi sınıfı mücadelelerinin yarattığı birikimi de kapsayacak şekilde, Türkiyeli bir karakter taşıyacaktır.

Bunların kendiliğinden olmayacağı bellidir. Ancak ülkemizde verilecek mücadele açısından kimlik ve mezhep siyasetine endekslenmiş, salt demokrasi mücadelesine odaklanmış bir hattın ilerletici olamayacağı ve belli noktalarda sosyalizm mücadelesiyle sürtüşmeler yaşayacağı açıktır.

 

Bu konuda geçmişte bazı hatalar yapıldığını düşünüyoruz. Örneğin Kürt siyasetinin Gezi Direnişi'nde ayağa kalkan milyonlarca insan ile arasına mesafe koyması, çözüm sürecini bozan ulusalcı bir hareket yaklaşımının hissettirilmesi AKP’ye karşı mücadeleye zarar vermiştir.

Türkiye’de sermaye iktidarının yeniden yapılanma sürecinde AKP eliyle yürütülen Ergenekon, Balyoz vb. davalara demokratikleşme ve faşist unsurların tasfiyesi adına o dönem prim verilmesi sonrasında KCK örneğinde olduğu gibi, gerici bir iktidarın kendi çıkarları adına istediği her şeyi yapmasının yolunu açmıştır.

Yine benzeri şekilde, 12 Eylül 2010 yılında yapılan Anayasa referandumunda partinizin "Hayır" cephesinde yer almayıp boykot tutumu alması AKP iktidarının kendini sağlama alma projesinde önemli bir yere oturmuştur.

Tüm bunlara dair eleştirilerimizi açık bir şekilde bu güne kadar paylaştık. Önümüzdeki günlerde de paylaşmaya devam edeceğiz. Sizin de bu düşüncelerimizi samimi bir şekilde dikkate alacağınızı umuyoruz.

Son olarak özellikle Irak ve Suriye’de devam eden dinci gerici terör konusundaki görüşlerimizi de sizinle paylaşmak isteriz.

Ülkemizde de ayakları bulunan emperyalizm kaynaklı ve Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi gerici iktidarların bulunduğu ülkeler tarafından desteklenen dinci çetelerin Ortadoğu’daki halkların bir numaralı düşmanı olduğu bellidir. Özellikle son süreçte bu çetelerin Kürt yerleşimlerini hedef aldığı ve katliamlara imza attığı bilinmektedir. Bu noktada, çetelere karşı oluşan Kürt direnişini önemsiyoruz. Dinci gericilik ve emperyalizm bölgedeki emekçi halklar için en büyük tehdittir.

 

Bölgede anti-emperyalist ve gericiliğe karşı mücadele hattının güçlendirilmesi olmazsa olmaz zorunluluktur. Irak işgalinde, Suriye’ye emperyalist müdahale döneminde olduğu gibi bölge halklarının, ilerici, devrimci politik öznelerin yan yana gelerek emperyalizme ve beslemesi gerici çetelere karşı mücadele etmesinden başka kurtuluş yolu bulunmamaktadır. Bu yapılmadığında sınıf savaşının ve ilerici halk mücadelesinin yerini mezhep savaşları ve etnik temelli çatışmalar alacaktır.

Sayın Demirtaş,

Önümüzdeki dönem Türkiye’deki farklı ulusal ve etnik kökenlerden gelen emekçiler açısından önemli bir dönem olacaktır.

Bizim açımızdan laik, bağımsız ve eşitlikçi bir cumhuriyetin, adını da koyalım sosyalist bir cumhuriyetin inşası mümkün ve zorunludur. Bu cumhuriyet, hiç kuşkusuz Türk ve Kürt emekçilerinin ortak eseri olacaktır ve tam da bu nedenle Kürt emekçilerinin eşitlik, özgürlük, demokrasi gibi taleplerinin yerine getirilmesi, el birliğiyle kuracağımız yeni cumhuriyetin birincil görevi olacaktır. Bunun olabilmesi içinse bugün ülkemizde gerici, baskıcı rejimle mücadele eden tüm toplumsal dinamiklerle bir şekilde buluşmalı ve iktidarla hesaplaşılmalıdır.

 

Son seçimde oylarınızdaki artışın bir arayışı yansıttığını; seçim dönemi samimi bir şekilde dillendirdiğiniz barış, kardeşlik, eşitlik ve özgürlük gibi değerlerin sizi sadece cumhurbaşkanı adaylığı döneminde değil, sonraki dönemde de bir sorumluluğun altına soktuğunu düşünmekteyiz.

Halkın Türkiye Komünist Partisi olarak bu söylediklerimizi, sadece genel bir düşünce aktarımı olarak değil, özelde Kürt siyasetinin Türkiye ve bölge siyasetindeki yerini önemseyen ve değer veren bir tutumun ürünü olarak görmenizi dileriz. Ancak aynı zamanda bu umudun heba edilmesi halinde, kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak deformasyon konusundaki kaygı ve uyarıları belirtmenin bu tutumun doğal ve samimi bir sonucu olduğunu bilmenizi isteriz.

Yeni bir cumhuriyet için, emekçilerin kardeşçe yaşayacağı bir ülke için, gerici AKP iktidarından bir an önce kurtulmak ve ayağa kalkan halkımızın hakkını alabilmesi için hepimizin yapabileceği çok şey olduğuna inanmaktayız.

Saygılarımızla ve devrimci selamlarımızla.

Halkın Türkiye Komünist Partisi Merkez Komite




Kaynak: İleri haber ve Gazete fersude

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1410 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Siyasi Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
YUKARI