Bugun...



Birlikte korkmamayı deneyebiliriz

İktidar, 1 Kasım akşamı yine kaybetmekten çok korkuyor. Biliyorlar ki bu kez ‘tekrar seçim’ taktiğiyle kaybı ertelemenin imkânı olmayacak. 7 Haziran’da yitirdikleri meclis çoğunluğunu ne yapıp edip geri almaya mecbur hissediyorlar kendilerini. Mecburlar; çünkü öncesinde yapıp ettikleri, kendilerini iktidara çakılı kalmaya mahkûm etmiş bir kere. Sözünü ettiğimiz herhangi bir parti değil, herhangi bir kişi de değil. Bir demokrasinin herhangi bir mümtaz ve müesses unsuru olmanın gereğini erdemle yerine getirerek hükümet etmiş olsalardı, seçim sonucunun emrettiği doğrultuda davranıp iktidarın bir kısmını koalisyon ortağına bırakmaktan bu kadar korkmazlardı.

facebook-paylas
Tarih: 25-09-2015 15:22

Birlikte korkmamayı deneyebiliriz

Birlikte korkmamayı deneyebiliriz

Kadri Gürsel

 

İktidar, 1 Kasım akşamı yine kaybetmekten çok korkuyor. Biliyorlar ki bu kez ‘tekrar seçim’ taktiğiyle kaybı ertelemenin imkânı olmayacak. 7 Haziran’da yitirdikleri meclis çoğunluğunu ne yapıp edip geri almaya mecbur hissediyorlar kendilerini.

Mecburlar; çünkü öncesinde yapıp ettikleri, kendilerini iktidara çakılı kalmaya mahkûm etmiş bir kere.

Sözünü ettiğimiz herhangi bir parti değil, herhangi bir kişi de değil. Bir demokrasinin herhangi bir mümtaz ve müesses unsuru olmanın gereğini erdemle yerine getirerek hükümet etmiş olsalardı, seçim sonucunun emrettiği doğrultuda davranıp iktidarın bir kısmını koalisyon ortağına bırakmaktan bu kadar korkmazlardı.    

Gazeteciliğin ‘kara eylül’ünü yaşatıyorlar

Demokrasi, iktidarların seçimle değiştiği rejimin adıdır.

Türkiye’de ise iktidarı değiştirmeyecek bir seçim yapılmak isteniyor.

1 Kasım seçimlerinde iktidar aynı kalsın diye yapılan hukuk dışı ve karanlık işler muktedirin cürüm hanesini büyüttükçe, iktidar mahkûmiyetinin ağırlığı da artıyor.

Bu bir kısır döngü.

Bu, döndürenin içine yuvarlandığı çukuru derinleştiren ümitsiz bir burgu hareketi…

Öyle olduğu için de köprüleri yıkmış, gemiler yakmış bulunuyorlar.

Akıl ve sağduyularını hepten yitirmiş olmalılar ki bu ülkede bağımsız ve eleştirel gazetecilik namına henüz yok edemedikleri ne kaldıysa, onların da icabına iki seçim arasında bakarak 1 Kasım akşamında yeniden mutlu ve mesut olabileceklerini sanıyorlar.

Kaybetmeyecekleri bir seçim olsun diye, gazeteciliğin‘kara eylül’ünü yaşatıyorlar Türkiye’ye.

Gazetecilik, özgür ve eleştirel değilse sekreterliktir

Kamyon kasalarına doldurulmuş sokak milisleriyle Hürriyet’i basıyorlar.

Müptezel medya tetikçileri, köşelerinden gazetecileri ölümle tehdit ediyor ve yargı kılını kıpırdatmıyor.

Nokta dergisinin bürosu basılıyor ve henüz dağıtımı yapılmamış nüshalara el konuluyor.

İktidar medyasının en pespaye gündeliklerinden birinde yer almış yalan dolan içeriğe binaen, Hürriyet’e ‘terör propagandası’ soruşturması açılabiliyor.

Koza İpek grubuna karşı yürütülen ‘terör örgütü finansmanı’ soruşturması kapsamında Bugün gazetesi ile Bugün TV’nin ofislerine polis baskını yapılıyor.

Kürt medyası tamamen susturulmak isteniyor; çok sayıda siteye erişim yasaklanıyor.

Yabancı gazeteciler tutuklanıp sınır dışı ediliyor. Türkiye’nin güneydoğusundaki çatışmaya haber karartması uygulanıyor.
 

Hemen her gün bir gazeteciye Erdoğan’a hakaret suçlamasıyla dava açılıyor.

Ve gazeteciler işlerinden atılıyorlar.

Gazetecilik, özgür ve eleştirel ise gazeteciliktir. Değilse sekreterliktir, arzuhalciliktir ve tetikçiliktir.

İktidarın hayali, kendi sekreter ve arzuhalcilerinden müteşekkil bir medyadır. Tatmin olmayan bir yok edicilikle saldırmalarının nedeni, tüm medyanın kendi havuzlarına dönüşmesini istemeleridir.

Bu arzularına sonunda tamamen vasıl olmaları halinde Türkiye’nin neye benzeyeceği belli: Örneklerine Orta Asya ve Ortadoğu’da rastlanan bir despotluk rejimi.

Dolayısıyla gazeteciliğin ne felsefesi, ne ahlakı ne de kendisi bu iktidarla uzlaşabilir. Mümkün değildir, çünkü bu iktidar gazeteciliğin özüne ve varlığına karşıdır. Eninde sonunda, kalan gazeteciliği de yiyecek, ona yaşam hakkı tanımayacaktır.

Bunun sonucunda halkın serbestçe ve doğru haber alma imkanı kalmayacak; insanların kanaatlerini, mukayese ederek ve özgürce oluşturma hakkı elinden alınacak, sonunda toplum fikir hürriyetinden yoksun bir güruha dönüştürülecektir. Bu Türkiye’yi yoksulluk, geri kalmışlık ve karanlığa mahkum olmak bekliyor.

‘Korkmamayı’ öneriyorum

Gazeteciliğin, ana akımın ve medya sektörünün 2008’den beri bu otoriter yönetime ilanihayet taviz vererek geldiği nokta işte budur: Tamamen yok edilmenin eşiğinde olmak.

Mesleği ve sektörü taviz vererek ayakta tutmanın mümkün olmadığı nihayet anlaşılmış ise gazeteciliği savunmak için, kalan gazetecilerin artık bir araya gelip bir şeyler yapması gerekiyor.

Bu ne olabilir?

Hem de iki seçim arasında…

Seçime haftalar kalmışken, yakın geçmişle ilgili aramızdaki zaruri hesaplaşmaları yarına erteleyip ortak ilkeler zemininde sağlam bir platform oluşturabilmek mümkün değil.

O halde ne yapmalı?

Ben kendi adıma ‘korkmamayı’ öneriyorum.

Ortaklaşa hiçbir şey yapamıyorsak, en azından birlikte korkmamayı deneyebiliriz.

Cesaret naraları atmaktan bahsetmiyorum. Tam tersine, gerçekten de çok korkuyor olabiliriz. Ama korksak bile bunu belli etmemeyi başarmak zorundayız. Ağırbaşlı, sakin, dürüst ve iyi gazetecilik yapmakta ısrar edelim.

Gazeteciler, basın özgürlüğü düşmanları kadar korkak oldukça…

Sanırım farkındayız: Biz korkup gazetecilik yapmaktan vazgeçtikçe, gazeteciliğe düşman olan bu iktidar kazanıyor. Bu iktidar kazandıkça biz gazetecilik yapamaz hale geliyoruz.

Ölüm tehditleri ve baskılar karşısında efelenmenin de faydası yok. Çünkü saldırgan, bir taraftan efelenirken diğer taraftan tam da onun istediği başlıkları atmaya, tam da onun arzuladığı programları yapmaya başladığımızı görüyor. Baskı, tehdit ve şantajla sonuç aldıkça daha fazlasını yapıyor ve efelenmenin de faydası olmuyor. Bilakis…

Hem neden korkuyoruz ki?

Biz korktukça gazetecilik yapmayı bırakacağız ve iktidar da seçimleri mi kazanacak? Öyleyse, o seçimlerden sonra gazeteciliğin bir hayatı olacak mı?

Hayır. Kalan gazeteciliğe hayat hakkı tanımayacaklar. Bütün işaretler bunu gösteriyor.

O halde korkunun ecele faydası yok.

Hem unutmayalım. İktidar daha çok korkuyor. İktidarın ödü patlıyor.

Hani İnönü’nün bir sözü vardır; “Bir memlekette namuslular da namussuzlar kadar cesur olmadıkça o memlekette kurtuluş yoktur” diye…

Bu veciz sözü bugünkü iktidarın gazetecilikle arasındaki karşıtlık ilişkisine uyarladım:

Gazeteciler, basın özgürlüğü düşmanları kadar korkak oldukça kendileri için kurtuluş yoktur.

 




Kaynak: Diken

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1043 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Basından yazılar Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI