Bugun...


Mahmut BALPETEK

facebook-paylas
Metalaşan Konut Çağında Barınma !
Tarih: 05-03-2022 18:40:00 Güncelleme: 05-03-2022 18:40:00



        Barınma , ulus devletlerin ortaya çıkış sürecinde,  yurttaş hakkı olarak, devlet ile toplum arasında  bir sözleşme biçiminde konsensusa bağlanmış, devamında ulus devletler tarafından imzalanmış olan  İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde hak ettiği karşılığı bulmuştur. Ancak bu hak, hiç bir zaman  realize edilmediği  gibi, geçen zaman içinde devletler  bu hakkı, elinde bulundurduğu zor aygıtlarını da devreye sokarak, tek taraflı olarak . Zaten cılız  olan sol- sosyalist hareketin gündeminde hak ettiği yeri bulamamıştır. ilga etmiştir. Yani, ulusal ya da evresel hukuk açısından hak olarak kabul gören bu durum  yazılı sözleşmelerinin duvarlarına hapsedilmiştir.  Bu dolayım ile barınma sorunsalı, kapitalizmin  müzmin bir kırizine dönüşmüştür. 
      Yurttaşının yükümlülüklerini  her geçen gün arttıran devlet , barınma, sağlık, eğitim, temiz gıda ve suya erişim hakkı gibi temel yükümlülüklerini piyasaya tevdi etmiş durumdadır. Yurttaşın, yükümlüklerini artıran  devlet buna  mukabil,  sorumluluklarından kendini muaf tutmaktadır. Bu politik tutum, bir avuç sermayedarın zengileşmesine karşı her geçen gün daha yoksullaşan yurttaşlar topluluğunun yaratılmasına  neden olmaktadır. Bu durum kaçınılmaz olarak toplum ile  devlet arasında derin bir çatışma alanı yaratmaktadır. Hiç kuşkusuz ki, bu çatışmanın önemli  başlıklarından biri de   konut/mesken meselesidir.    
    Günümüz dünyasında konut krizinin belirtileri ayrımsız bir biçimde bütün anakaralarda  apaçık ortadadır. Haneler, yaşam maliyetlerinin yükü altında ezilmektedir. Evsizlik hızla artmaktadır.Tahliyeler ve hacizler olağanlaşmaktadır.Yerinden edilme ve fahiş fiyatların yanı sıra mekansal ayrışma ve yoksuluk, günümüz kentlerinin alameti-farikası haline gelmiştir. Varoşlar dahil kent merkezlerini oluşturan mahalleler dünyanın diğer ucundaki yönetim kurulu odalarında alınan kararların şekillendirdiği spekülatif  projelere dönüştürülmektedir.
                       Gayrimenkul mu?  Konut/ev mi ?
      Öncelikle piyasanın gayrimenkul diye ifade ettiği nesne, geniş halk yığınları için konut/ev , barınma demektir. Bir başka ifade ile sermayenin metalaştırarak gayrimenkul dediği şey, kiracılar için kendilerini  yeniden toplumsal üretime hazırlayacakları evleri, konutlarıdır. Yani sermaye gayri menkul diyerek nesneyi metalaştırarak değişim değerini öncelerken, yoksul halk ona ev/konut diyerek kullanım değerini  öncelemektedir. Nesneyi imgelerken kullanılan kavram onun işlevseliğine karşılık gelmektedir. Sermaye gayrimenkul dediğinde üzerinden sermaye biriktirilecek, rant elde edilecek bir şeyden sözederken, kiracılar ev/konut diyerek içinde  barındıkları mekandan söz etmektedirler.
     Gayrimenkul spekülasyonu sermayenin oluşumunda, yani artı değerin gerçekleşmesinde temel kaynak haline gelmektedir. Sanayi tarafından yaratılan ve gerçekleştirilen toplam artı değerin yüzdesi düşmeye başlayınca, gayrimenkul spekülasyonu ve inşaatın yaratığı ve gerçekleştirdiği yüzde artar. Bu artışın yükselişi ile yersizlik ve evsizlik doğru orantılıdır. Gayrimenkul dedikleri konutlar üzerinden artırdıkları rant , biriktirdikleri sermaye miktarı arttıkça,  barınamamanın ve  geçinememenin  eğrisinin  yukarıya doğru tırmanışını hızlandırarak artar.
                Konut sorununun bağlamları ;
       Konut sorununu etkileşim ve kesişim  içinde olduğu bir çok sorundan ayrıştırarak, ve/veya yalıtarak ela almak ve bu bazda  karşı  mücadele hattı  oluşturarak başarı elde etmek mümkün  gözükmemektedir. Zira konut sorunu bir çok sorunla dolayımlı yada dolayımsız etkin bir örgü içindedir. Endüstüryel konut sistemi tabakalaşmaya ve dışlamaya eksenli iç içe süreçler üretir.Toplumsal ayrışmaları ve kimlikleri  yatay bir biçimde kesen  komplike bir olgu olduğunu  da hep akılda tutmak gerekir. Aynı  gelir düzeyine sahip olmalarına karşın,  farklı cins ve etnik kimliklerin konut baskısından daha katmerli etkilendikleri süreç içinde deneylerle sabittir. Konut ile ataerkilin bir birine yakından bağlı olduğu gerçeğinde olduğu gibi. Toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümüne de mekan olan hane, kadınlar için eşitlik mücadelesinin mekansal  alanıdır. Yani erkek için görece güvence demek olan konut, kadınlar için yeni bir sömürü alanına karşılık gelebilmektedir.
    Konut baskısı aynı zamanda sistematik ırkçılığı da içkin kılar. Eğemen ulusun mensubu olmayan topluluklar için konut, başkaları için kanıksanmış olan- örneğin insana yaraşır eğitim olanakları, istihdam, ulaşıma erişim  ve yurtaşlığın inkarı anlamına gelebilmektedir. Ulus devletlerde mülk, ezici ağırlıkla ırkla iç içe geçmiştir. Irkın üstünlüğü konut sisteminin temel taşı olagelmiştir. Örneğin, ABD'de ırkçı beyazların  oturduğu binada, mahallede siyahi birilerin yaşamasını istemez ya da  Türkiye'de ırkçılar  Kürt ailelerinin kendi  binalarında, mahallelerinde yaşamasına tahamül etmezler. Irkçı mülk sahipleri sadece Kürt olduğu için evini kiralık olarak vermeyebilir. Bir başka örnek funtamentalistler  Alevilerin evini işaretleyerek kimi zaman tedirgin, kimi zaman saldırının hedefi haline getirebilmektedirler. Bu hiyareşi zincirinin en alt halkasını dünyanın her yerinde göçmenler temsil etmektedir.
     
                   Küresel meta  olarak konut ;
       Gayrimenkul dünya çapında bir sektör haline geldi. 1990'ların sonundan itibaren Birleşik Devletler gayrimenkul şirketlerinin yurtdışı doğrudan yatırımları çok hızlı bir biçimde arttı. Birleşik Devletler'deki doğrudan yabancı  yatırımlar da aynı şekilde büyüdü; 1973'te 2  milyar Amerikan doları iken 2002'de bu rakam 50 milyar Amerikan doları , 2020'de bu rakam 500 milyar Amerikan dolarına çıktı.
       Konutun küreseleşme biçimleri onun barınma ihtiyaçlarından kopartıldığına işaret ediyor. Devletlerin konutun küreseleşmesini, belli bir miktar para karşılığı ev alan "yabancılara"  yurtaşlık hakkı vererek  teşvik etmesi konut kirizine yeni bir boyut katmaktadır. 
     Aşırı metalaşan bir dünyada bir konutta yaşamak ne anlama gelmektedir? Konut dönüşümünün sonuçları bütün konut  sisteminin her aşamasında hissedilmektedir ; fakat bu sonuçlar son derece eşitsizdir.
      Dünyanın en pahalı bölgelerinde lüks binalar gerçek konut ihtiyacıyla ilgisiz bir oranda artış göstermektedir.Büyük sermaye çevreleri çoğu sadece yatırım olarak kullanılan olağanüstü sayılarda gayrimenkula sahiptir.
    Süper lüks namlı gayrimenkul piyasasında gizlilik hakimdir. Nakit alışverişler ve holding şirketlerinin üst üste binmiş katmanları şüpheli servetlerin üstünü örter. Pek çok gözlemci lüks konut piyasasının yükselişinin kara para aklama, vergi dolandırıcılığı ve diğer illegal işlemlerle ilişkilerini  tespit etmiştir. Anti sosyal bu mülklerin sahiplerinin paralarını park ettikler bu yerlerle hiç bir ilişkileri olmayabilir. Dünyanın prestij semtelerindeki bu  lüks  konutlar, bir taraftan mafyalaşan konut sistemine işaret ediyorken, öte yandan  konutların birer metalaşma ikonu olduğuna işaret etmektedir.
          Kentsel dönüşüm ya da kentin soylulaştırılması ;
  Gayrimenkul sisteminin paradiğması, yoksulun son derece rantı yüksek şehir merkezlerinde yaşama hakları yoktur anlayışına dayanmaktadır. Kentin soysuz baldırıçıplaklardan arındırılarak, zenginin kullanımına açılması, karın yükselmesi için gerek bir şartır .Bu mantığın gereği olarak kentsel dönüşüm devreye sokulmaktadır. İstanbul Sulukule, Tarlabaşı, Okmeydanı, Fikirtepe ve Diyarbakır Suriçi bu örneklerden sadece bir kaçıdır.
       Esmer Roman vatandaşların kentsel dönüşüm yolu ile mekansızlaştırılarak yerinden edilmeleri, yoksul Kürtlerin  Tarlabaşından sürülmeleri, yoksul Alevi ve Kürtlerin Okmeydanı'nından, işçi emekçi sınıfının Fikirtepe'den dışlanması ,Diyarbakır Suriçi' nde yaşayan muhalif yoksul Kürtlerin rantı yüksek Suriçi semtinden yurtsuzlaştırılarak dağıtılmaları aynı anlayışın pratik tezahürleridir.
  Gayrimenkul endüstri sisteminin dışlayıcı ve mülksüzleştirme kapasitesi, aynı anda bir taşla birden fazla kuş vurma özeliği taşımaktadır. Bir taraftan, eğemen ırka mensup olmayan muhalif kimlikleri ve işçi emekçi sınıfı mensuplarını mülksüzleştirerek, elde ettikleri mekanlarla sermayelerine sermaye katarlarken, diğer taraftan kapitalist sisteme muhalif olan ve olma potansyeli taşıyan sınıf ve gurupları şehir merkezlerinin dışına itelemektedir. Hülasa; kentsel dönüşüm ya da soylulaştırma sınıf savaşının ta kendisidir. "Mülksüzleştirenin mülksüzleştirilmesi" anlamına gelen kamulaştırma nihai çözümdür. Hiç kuşkusuz, bu nihai sonuca  bir dizi mücadele  ve merhaleden geçerek varılacaktır.
              Konut hakkı için, kiracı hareketi ;
          Dünya'da kiracı hareketinin geçmişi , Birleşik Devletler ve Avrupa'da sanayi devrimi ile oluşan sanayi ve liman kentlerinin, artan işçi ihtiyacının karşılanamamasının  bir çıktısı olarak ortaya çıkmıştır. Hareket ya da hareketlerin  tarihi, zengin örgütlenme ve mücadele biçimleri üretmiştir. Örneğin Birleşik Devletler'de, kiracılar sendikası tarafından  1904'te ve  1932'de gerçekleştirilen kira grevleri son derece başarılı sonuçlar elde etmiştir. Ancak hareketin yükselişi ile elde edilen haklar, hareketin gerileme ve zayıflama dönemlerinde kağıt üzerinde ki sözleşmelerden ibaret kalmıştır. Bu dolayımla örgütlenmenin sürekliliği altı çizilmeyi hak eden niteliktedir.
        1920 yılında merkezi İstanbul'da bulunan kiracılar derneği, günün özgün koşulları içinde sönümlenerek tarihe karışıyor. (Bunun üzerinde ayrıca çalışmak gerekiyor). 1950 li yıllara gelindiğinde ise,  gelişen sanayi ile birlikte, köyden kente göç hız kazanıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarının karma ekonomi modeli ve lojman sistemi,  1970'ler de de, bir taraftan son derece sınırlı olsa da  sendikalar öncülüğünde oluşan işçi kooparatifleri, diğer taraftan  sol- sosyalist güçlerin yaygın biçimde destek oldukları gecekondulaşma, yerel yönetimlerin  sosyal meskenleri, konut sorunun  bugünkü kadar görünür hale gelmesini engelliyor. Dolayısıyla barınma hakkı ve kiracı sorunu zaten cılız  olan sol- sosyalist hareketin gündeminde hak ettiği yeri bulamamıştır. 
    Kiracılık ve mülk sahipliği sadece ekonomik bir ilişki değil, aynı zamanda sınıflar arası eşitsizliğe karşılık gelen   politik bir ilişkidir. Dolaysıyla kiracı  hareketinin sınıf hareketi ve diğer toplumsal hareketlerle  ilişki  içinde gelişim göstermesi mümkündür. Bir başka ifade ile kiracı hareketi, sınıf mücadelesinin vehçeleri olan, göçmen hareketi, ırkçılık karşıtlığı, kadın ve ekoloji mücadelesi ile  kesişimseldir ve birlikte mücadele ederek,  etkileşim içinde  kalıcı kazanımlar elde etmesi mümkün olacaktır. Kiracı hareketi bir çok örgütlenme estürümanını aynı anda kullanma kapasitesine göre sonuç alıcı kazanımlar elde edebilecektir. Kiracılar sendikası, mahalle örgütlenmeleri,  kent hareketleri ve bunların ülke düzeyinde kuracakları federasyon ve konfederasyonlar gibi. 
      Kiracı örgütlenmelerinin yapması gereken, konutun kullanım değerini önceleyen, kollektif siteler yaratmaktır. Ortaya çıkaracağı irili ufaklı bu modeler, toplumsal bilincin dönüşümüne katkı koyacak pratikler şeklinde vuku bulmalıdır. 
        Konut sorunu küresel bir sorundur. Küresel düzeyde karşı koyuş için, ülke düzeyindeki bu federe ya da konfedere yapılar  ulus ötesi hareketlerle ilişki içinde küresel direnişler örgütlemeyi hedefine koymak durumundadır.
       Kiracı hareketleri, reformist olmayan reformlar hedeflemelidir. Bunlar, verili sistemi daha dayanaklı kılacak çabalar değil, tersine, verili koşulları iyileştirirken, eş zamanlı olarak da aşama aşama farklı bir dünya inşa eden eylemler zinciri olmalıdır. 
                                                                         



Bu yazı 1155 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI