Tweet |
Tarih 2019’a doğru ilerlerken, AKP, içerisinde bulduğu kaostan çıkmak için kendini ve geleceği garantiye alacak hamlelerle süreci örmeye çabalıyor. Ancak iktidarın, tutarlı ve bütünlüklü bir yol haritası olmadan içerisinde bulunduğu kuşatmayı kırıp bu krizden çıkamayacağı anlaşılıyor
Türkiye uzun zamandır yapısallaşan ve sürekli derinleşen çok boyutlu bir krizle karşı karşıya.
Erdoğan/AKP krizin yarattığı boşlukları fırsata çevirerek ayakta durmaya çalışıyor.
Ancak, içerisinde debelendiği krizleri aşmadan yeni krizlere yelken açıyor.
Dünya ölçeğinde yaşanan hegemonik buhranın yarattığı sarsılmanın sancıları şimdiye dek hiç olmadığı kadar devrede.
Erdoğan ve AKP’si bir an evvel ulaşmak istediği başkanlık rejimine, içeride ve dışarıda düşmanlar yaratarak, kutuplaştırma siyasetine sarılarak ilerliyor.
Erdoğan’ın dümeni tuttuğu ülke siyasetinde tansiyon giderek yükseliyor.
İpler geriliyor
Egemen güçler açısından Türkiye; askeri, ekonomik ve siyasi açıdan güvenli ve güvenilir bir güç olmaktan çıkmış durumda. Uluslararası arenada irtifa kaybeden Türkiye, her yeni hamlesinde başarısızlık duvarına çarpıyor ve güç ilişkilerinin dışına doğru itiliyor.
Siyaset üretme ve diplomasi kabiliyeti giderek daralan Erdoğan iktidarı, ABD-Rusya denkleminde bir eksende tutunmaya çabalasa da, ikircikli politikalarıyla oradan oraya savrulup, köşeye sıkışıyor.
ABD- Türkiye arasındaki gerilim giderek tırmanırken, Almanya ile yaşanan kriz tüm Avrupa ile yaşanan çok yönlü ve tehlikeli bir kriz boyutuna ulaştı.
Alman gazeteci ve insan hakları savunucularının Türkiye’de tutuklanması, 680 Alman şirketinin teröre destek veren şirketler listesine alınması, Almanya’nın yaptırım siyasetini devreye soktu ve gerilimi sertleştirdi.
Dahası, kriz Almanya ile sınırlı kalmayıp Avrupa’nın diğer güç odaklarına sıçradı.
Avrupa Birliği’nin üslubunun sertleşmesi ve Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerinin durdurulması ya da askıya alınması, Gümrük Birliği sözleşmesinin yenilenmemesi ve yardım fonlarının durdurulması, krizin varabileceği boyutları gösteren önemli ipuçlarından.
Bu bağlamda ekim ayında gerçekleşecek olan AB Liderler Zirvesi Türkiye açısından kritik sonuçlar doğurabilir.
Erdoğan/AKP’nin hareket alanı bilinçli hamlelerle sınırlandırılıyor.
Zarrab davası ABD’nin sopası
Öte yandan, Reza Zarrab Davası’na 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonunda isimlerini sıkça duyduğumuz Ekonomi eski Bakanı Zafer Çağlayan ve Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın tutuklanma talebiyle eklenmesi, süreci kritik bir noktaya doğru taşıyor.
Öyle ya, bu işin sonunda “Burnuma pis kokular geliyor” diyen Erdoğan uluslararası mahkemede yargılanabilir ve hatta iktidarının sonu gelebilir.
Erdoğan/AKP’nin genişleyen ve derinleşen sıkışma dinamikleri sadece Batı ile sınırlı değil. Bölgesel düzeydeki tüm hamleleri de bir bir boşluğa düşüyor. Özellikle Kürtlerle savaşta evdeki hesabın çarşıya uymadığı ve Ortadoğu’daki müttefikleriyle yapılan hesapların suya düştüğü görülüyor.
Ortadoğu’da inisiyatifsiz duruşunu sürdüren Erdoğan/AKP son olarak PKK’nin MİT operasyonuyla iyiden iyiye köşeye sıkıştı. Bu sürecin Erdoğan lehine akması artık çok güç görünüyor.
Parti içi gerilim
AKP/Erdoğan dört bir koldan kuşatma altında.
Yeniden kadrolaşma süreci ile yeni bir dönem başlatmak isterken, sözde partideki “metal yorgunluğunu” giderme hamlesiyle kutuplaştırma siyasetini partisinin içine de uyguladı.
AKP içinde biriken gerilim, parti içi tasfiye sürecine evrildi. AKP’nin içinde kaynayan kazanlar önümüzdeki günlerde daha da alevlenecek.
Bir yandan da, sürekli yenileri çıkarılan KHK’lerle, OHAL’in olağanlaştığı ve daha da ötesinde kurumsallaştığı bir süreci yaşıyoruz.
En son 24 Ağustos’ta yayınlanan KHK ile, başkanlık rejiminin inşasında Erdoğanizm açısından yeni bir temel daha atılmış oldu.
Üzerine ekleyelim; Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın Erdoğan karşısında eğildiği ve 30 Ağustos töreninde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın eşinin başını örttüğü tarihsel fotoğraflar; yargı, yürütme, yasama dengelerinin içinde bulunduğu karmaşa ile Erdoğanizmin önemli kilometre taşlarını aşma çabasını gösteriyor.
Ancak, yine de iktidarın devletin zor aygıtları üzerinde mutlak denetim sağlayamadığı da başka bir gerçeklik. Devlet krizi sürüyor ve kimse birbirine güvenemiyor.
AKP’nin yarattığı çürüme topluma yayılıyor
Baskı ve diktatörlük gündelik hayata sızmış ve toplumun en ince uzuvlarına kadar yayılmış durumda.
Hukuk, medya, emek ve eğitim alanlarına ardı ardına gelen muhafazakar-gerici uygulamalarla, toplum başkanlık rejimine uygun olarak yeniden dizayn ediliyor.
Bu durumun toplumda yarattığı basınç, tüm yaşam alanlarında toplumsal isyan ve direnme eğilimlerini tetikliyor.
Evet, tarih 2019’a doğru ilerlerken, AKP, içerisinde bulduğu kaostan çıkmak için kendini ve geleceği garantiye alacak hamlelerle süreci örmeye çabalıyor.
Ancak iktidarın, tutarlı ve bütünlüklü bir yol haritası olmadan içerisinde bulunduğu kuşatmayı kırıp bu krizden çıkamayacağı anlaşılıyor.
Hesaplaşma 2019’dan önce olacak.
* TÖPG Eş Sözcüsü