Bugun...



T24 yazarı Nurcan Baysal 'Suriçi' tanıklığı yazdı

T24 yazarı Nurcan Baysal 'Suriçi' tanıklığı yazdı

facebook-paylas
Tarih: 27-02-2016 03:06

T24 yazarı Nurcan Baysal 'Suriçi' tanıklığı yazdı

 

Suriçi tanıklığı - I

 Nurcan Baysal

Diyarbakır

Diyarbakır HDP milletvekilleri Sibel YiğitalpNursel Aydoğan veHatip Dicle’nin de bulunduğu Demokratik Toplum Kongresi (DTK) heyeti ile sabah görüştük. Sur’da bodrumda mahsur kalan ailelerin talepleri görüşüldü. Ailelerin içeride gençleri bırakarak çıkmak istemediklerini bir kez daha dile getirdiklerini öğrendik. Ayrıca aileler Cizre’de yaşananlar nedeniyle güvenlik güçlerine güvenmediklerini belirttiler.

Daha sonra Diyarbakır Valiliği ile tekrar görüşme yaptık. Bodrumdakilerin güvenli çıkması için birkaç talebimiz oldu:

  1. Sokağa çıkma yasağına 24 saat ara verilmesi,
     
  2. Sivil gözetim altında çıkmaları, hiç olmazsa sağlıkçılardan oluşan bir ekibin alanda bulunması,
     
  3. İçeridekilerin güvenli bir şekilde tahliyesi için onları rahatlatacak bir güvenlik ortamının yaratılması,
     
  4. İçerdekilerle görüşmeler netleşene dek bombardımanın durdurulması.


 

Saat 14:30’da barış isteyenler ve Diyarbakır’daki sivil toplum kuruluşları olarak bir basın toplantısı yaptık ve bodrumdaki insanların güvenli tahliyesi için sokağa çıkma yasağının 24 saatliğine ara verilmesi isteğimizi kamuoyu ile paylaştık.

Diyarbakır Valiliği, dün kamuoyuna yaptığı duyuru ile, operasyonların bugün 1,5 saatliğine, saat 15:30-17:00 arası durdurulacağını ilan etmişti. Suriçi alanına gittik. Aileler, HDPli vekiller, aktivistler olarak beklemeye başladık.

Saat 15:30-17:00 arası bombardıman olmadı ancak insanların çıkışı için güvenli koşullar sağlanmadığından dolayı bodrumlardan herhangi bir çıkış da olmadı.

 

Suriçi tanıklığı - II

 

Diyarbakır

 

Bugün günlerden 25 Şubat 2016.

 

Dün akşamdan beri şehirde sessizlik var, akşam saatlerinde tank top atışları kesildi. Uzun süredir ihtiyacımız olan bu sessizlik, sabah günün ağarmasıyla yerini yine top seslerine bırakıyor.

 

Diyarbakırlılar güneşli, güzel bir güne uyandılar ama güneş artık Amedlileri ısıtmıyor. Sur’da bodrumlara sığınmış insanlara ilişkin henüz bir gelişme yok.

 

Suriçi’ne tekrar gidiyorum. HDP’li milletvekilleri, il başkanları, ailelerle birlikte Suriçi’ndeler. Çatışmaların yaşandığı alana 200 metre mesafede bekliyoruz. Öğlenden itibaren top atışları şiddetini arttırıyor.

 

Bodrumda çocuklarla mahsur kalan  Saniye ananın eşi ve oğlu da bulunduğumuz mekandalar. “Bu top atışı varken nasıl çıkabilirler?” diye soruyor.

 

Milletvekili Sibel Yiğitalp’ın telefonuna gelen mesaja bakıyoruz. İçeride çocuklarıyla kalan Remziye Tosun mesaj atmış:

 

“Sibel, ne olur çocuklarım ölmesin, daha çok küçükler.”

 

İçimiz yanıyor, herkes derin bir endişe ile birbirine bakıyor. O sırada telefon çalıyor, arayan bodruma sığınanlardan başka bir kadın, Reyhan. Reyhan’la konuşuyoruz:

 

“Sizin heyet olarak içeri girip bizi almanız lazım. Siz içeri girmeyinceye kadar bu halk çıkmaz. Yoğun bombardıman var şuan. Hem tank atışı yapıyor, hem doçka, hem bombatar, bizim camlar hep kırıldı, duvarlar delik deşik, gidecek yer de yok, ev de kalmadı. Çocuklardan birisi kafasından havan yedi, kolu da delindi, diğer çocuğun koluna bir parça geldi,  kolu çok kesildi, biri 10, diğeri 11 yaşında. Yanımda başka çocuklar da var.”

 

O sırada tank atışı evin karşısına geliyor.

 

“Biz bu eve 17-18 kişi sığınmışız. Diğer yerlerden haberimiz yok, kimse kimseden haber alamıyor, şuan ayakta tek bina kaldı, o da bizim bina, bu bina yıkılırsa bizim bodrumumuz da yok, 2 odayı da yıktılar, birinin duvarları yok, diğerinin camları, biz ara girişte oturuyoruz.”

 

O sırada top atışı eve değiyor ve  Reyhan hızla diğer odaya geçiyor, telefon kapanıyor.

 

Bodrumda anneler çocuklarımız çok küçük, ölmesinler diyerek yardım istiyorlar. En azından bu insanlar çıkana kadar bu top, tank atışları durdurulmalı.

 

Bu annelerin sesini duyan yok mu?

 

Sur tanıklığı – III

Diyarbakır

Bugün günlerden 26 Şubat 2016.

Yine Suriçi’ndeyiz. Bugünkü Suriçi nöbetimizde İstanbul’dan Şemsa Özar, Gürhan  Ertur ve Ankara’dan  Ercan İpekçi bizlerle. Diyarbakır’da bugün hava güzel, bu güzel havanın Suriçi’ne de yansıması olmuş, sokağa çıkma yasağı olmayan mahallerde az da olsa açılan dükkân ve işyerleri var.

HDP milletvekili Sibel Yiğitalp’ten son gelişmeleri aldıktan sonra, yakınları bodrumlarda olan ailelerle görüşüyoruz.

Fatma’nın 12 yaşındaki küçük oğlu tek başına içeride kalmış. Fatma bir yandan ağlayıp bir yandan da bize olanı biteni anlatmaya çalışıyor:

“Daha küçüktür, okula gidiyordu. Biz Sur’da oturmuyoruz, oğlum Sur’da yasağa 17 saatlik mola verildiği gün (2 Aralık)  okuldan gelince merak edip Sur’a gidiyor, o gün yasak tekrar başlayınca orada kalıyor, bir daha çıkamıyor. 10 gün sonra bizi bir adamın cep telefonundan aradı, ‘merak etmeyin, içeride kaldım bir adamın yanındayım’ dedi. Oğlumdan neredeyse 3 aydır haber alamıyoruz. Daha 12 yaşında oğlum. Bu küçük çocukların günahı, suçu nedir?”

Fatma 3 aydır her gün sokağa çıkma yasağının başladığı 4 ayaklı minarenin yanına kadar gelip sokak başında oğlunu bekliyor. 

Fatma ile konuşurken başka bir kadının daha ağladığını fark ediyoruz. Onun da 12 yaşındaki çocuğu bodrumdaymış.

“Çocuğumla telefonda konuşabildim. ‘Gelin sizi bekliyoruz, bizi buradan kurtarın’ dedi. Sokağa gidiyorsun, tam yanındasın, birkaç yüz metre ötende evladın ve alamıyorsun, böyle bir dünya var mı? Yanına kadar geliyorum, çocuğumu çıkaramıyorum.”

Başka bir ana cevaplıyor: “Var, var o dünya, adı Kürdistan.” Bu kadının bir oğlu cezaevinde, biri dağda, kardeşini yıllar önce devlet katletmiş. Devam ediyor:

“92’de de yaktılar, binlerce aileyi ateşe attılar, ne oldu? Evren, Çiller hangisi ceza aldı? Ama bu yaptıkları bunca yıl yapılan her şeyin tuzu biberi oldu. En felaketini yaptılar. Dünyada tarihte her zaman savaş olmuş, hiçbir zaman camilere mekânlara böyle saldırı olmamış.”

O sırada geçen hafta bodrumdan çıkan gazeteci Mazlum Dolan’ın babası yanımıza geliyor:

“1000 yıldır bize Türk-Kürt kardeştir deniyor, biz kardeş değiliz. Böyle kardeşlik olmasın. Binlerce yıllık tarihimiz, kültürümüzü, hayallerimizi yıktılar. Ve Batıda kimse sormuyor devlete, ‘sen ne yapıyorsun’ diye. Kardeşlik diyen gelip burayı görsün”.

Bir kadın ekliyor:

“Bunu yapanların da evi olmayacak. Ev yıkanın evi olmaz. Hepimiz aynı gemideyiz.”

Aileleri bırakıp Suriçi’nde tanklar, toplar, zırhlı araçlar, Range Roverlar, özel timler, korucular, kum torbalarıyla tahkim edilmiş polis noktaları, barikatlar…  arasında dolaşıyoruz. İnsanlarla, esnaflarla sohbet ediyoruz. Bazı esnaflar “sadece açmak için açıyoruz, açıyoruz ki umut olsun…” diyorlar. İnsanlar birbirine umut aşılamaya çalışıyorlar.

Diyarbakır Valiliği bugün saat 15.30-17:00 arası güvenli bir tahliye koridoru oluşturacaklarını duyurmuştu. Saat 15:30’dan itibaren barikatların olduğu noktada, içeride çocukları, akrabaları olan ailelerle birlikte biz de bekliyoruz. İçeridekilerin çıkması için sık sık anonslar yapılıyor. Tahmin ettiğimiz gibi oluyor. Kimse bodrumlardan bugün de çıkmıyor.

Herhangi bir güvence olmaksızın insanların bu bodrumlardan çıkması zor görünüyor. Oluşturulacak bir sivil heyet bu güvenceyi kısmen de olsa sağlayabilirdi. Ancak devlet yetkilileri buna yanaşmıyorlar. 

Bugün de çocuklar, yaralılar, evlatlar, analar, babalar bodrumlardan çıkarılamıyor. Saat 17:00’dan itibaren bombardıman kaldığı yerden devam ediyor. Barikatların arkasında haber bekleyen aileleri hüzün ve öfke kaplıyor.

Tüm bu yaşananlara inanmak bazen zor geliyor. Bazen kendimi sürreal bir filmin içindeymişim gibi hissediyorum. Keşke, keşke her şey  bir film olsaydı. Ancak film değil, gerçek!




Kaynak: T24

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1005 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Basından yazılar Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI