Bugun...



İranlı komünist konuştu: İran'ın geleceği sadece ilerici güçlerin mücadeleleriyle belirlenebilir

soL'un Notu: İran'da 1979 İslam Devrimi sonrası büyük bir baskıya maruz kalarak mücadelesini yeraltından sürdüren TUDEH, ülkede devam eden kitlesel gösterileri, Molla rejiminin baskıcı siyasi politikaları ve İranlıları giderek yoksullaştıran ekonomi politikalarına yönelik bir tepki olarak görüyor. soL'un sorularını yanıtlayan TUDEH Siyasi Büro Üyesi Muhammed Ümitvar'a göre, ABD, İsrail ve Suudi Arabistan'ın desteklediği gerici güçlerin eylemleri çalma girişimine karşı, İranlı ilerici güçlere, hi

facebook-paylas
Güncelleme: 05-01-2018 03:27:50 Tarih: 04-01-2018 22:03

İranlı komünist konuştu: İran'ın geleceği sadece ilerici güçlerin mücadeleleriyle belirlenebilir

İran'lı komünist konuştu:

İran'ın geleceği sadece ilerici güçlerin mücadeleleriyle belirlenebilir


 


 

soL'un Notu: İran'da 1979 İslam Devrimi sonrası büyük bir baskıya maruz kalarak mücadelesini yeraltından sürdüren TUDEH, ülkede devam eden kitlesel gösterileri, Molla rejiminin baskıcı siyasi politikaları ve İranlıları giderek yoksullaştıran ekonomi politikalarına yönelik bir tepki olarak görüyor. soL'un sorularını yanıtlayan TUDEH Siyasi Büro Üyesi Muhammed Ümitvar'a göre, ABD, İsrail ve Suudi Arabistan'ın desteklediği gerici güçlerin eylemleri çalma girişimine karşı, İranlı ilerici güçlere, hiç olmadıkları kadar eylemlere müdahil olma görevi düşüyor.


 

İran'da devam eden gösterilerin içeriği ve arkasında yatan nedenler neler? Neoliberal ekonomi politikalarının son krize etkilerinden de bahseder misiniz?

Partimiz merkez komitesinin son günlerdeki açıklamalarına göre, İran'da rejime karşı yapılan gösterilerin kökeninde derin bir sosyo-ekonomik kriz yatıyor. İran rejiminin son 20 yılda uyguladığı, -IMF ile Dünya Bankası'nın tümüyle desteklediği ve övdüğü- neo-liberal politikalar, milyonlarca İranlıyı yakın tarihimizde eşine rastlanmayan ölçüde yoksulluk sınırının altına ve zorlu bir yaşama itti. Şahlanmış enflasyon, temel gıda fiyatlarında sıradan insanların gelirlerinin üstünde yaşanan artış, özellikle gençler arasında yüzde 50'lere ulaşan kitlesel işsizlikle birlikte insanların özgürlük ve demokratik haklarına yönelik baskılar, ülkemizi siyasal İslamcı iktidarına karşı öfkeli bir toplumsal patlamaya itti.

Bu gösteri dalgasından önce işçi protestolarında yaşanan artışı da vurgulamakta yarar var. Ülkenin dört bir yanında düzenlenen protestolar yaygınlaşan özelleştirmelere, bazen 1 yıl maaş ödenmemesine, iş güvenliğinin olmayışına, patronların kötü muamelelerine, işçi haklarının eksikliğine ve işçi sınıfı merkezli bağımsız sendikaların olmayışına tepkiydi.

İran'dan gelen haberler, farklı talepler ve sloganlara sahip gösterilerin, farklı gruplar tarafından düzenlendiğini gösteriyor. Hatta kimi zaman aynı kent içinde farklı taleplere sahip gösteriler düzenleniyor. Bunun nedeni nedir? Bazı eylemlerde Ruhani'ye tepkinin, bazı eylemlerde rejim değişikliğinin öne çıkmasının nedeni nedir? Size göre hangi yol izlenmeli?

Halkların bozulan sosyo-ekonomik durum nedeniyle hoşnutsuzluklarını ve öfkelerini rejimin liderlerine göstermeleri önemli. Daha da önemlisi, öfkeli kalabalıkların rejimin baskı aygıtlarının üstesinden gelmeye hazır ve istekli oluşu, insanların İran İslam Cumhuriyeti'nin iktidarına karşı çıkma ve buna karşı açık bir mücadele yürütmeye hazır olduğunu göstermesi bakımından mühim. Zalim bir diktatörlük altında insanların ülkenin geneline yayılmış, 50 kasaba ve şehirde mücadelelerini eşgüdümlü hale getirmesinin kısıtları olduğu gayet anlaşılabilir bir durum.

Ancak genel olarak sloganlar, insanların ekonomik ve sosyal taleplerini, iktidarın her kurumundaki yolsuzlukları ve tüm iktidar yapılarının şu ana kadar ülkenin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik krizden sorumlu olduğunu dile getirdi. Rejim reformistlerinin, eylemlerin Ruhani'nin cumhurbaşkanlığına yönelik bir "komplo" olduğuna yönelik iddialarının aksine, amaçları sadece mevcut rejime makyaj veya küçük düzenlemeler yapmak olanların sloganlarından halkımızın hayal kırıklığı duyduğuna ve bu gruplara öfkelendiğine inanıyoruz.

Halkımız ülkenin yönetiminde temel değişiklikler talep ediyor. Bugün sadece mevcut korkunç durumu idare etmek isteyenler, işlerin daha ileri gitmesinden ve halkın mücadelesinin daha da büyümesinden endişe ediyorlar. Son 20 yılda dini liderin kontrolü ve yönetimi altında düzenlenen ve çarpıtılan cumhurbaşkanlığı, meclis, bölgesel ve yerel seçimlerin deneyimi, insanların ehven-i şer stratejisinden hızla uzaklaştığını, rejimin ve bugünlerde rolleri rejimin stratejik hedeflerine hizmet etmek olan rejim yanlısı reformistlerin taleplerini çarpıtmasına daha fazla onay vermeyeceklerini kanıtladı.

Bizim bakış açımızdan, mevcut iktidar yapısının merkezinde dini lider, onun dini hiyerarşideki yakın müttefikleri, İran Devrim Muhafızları liderliği ve diğer güvenlik güçlerinin olduğunu belirtmekte yarar var. İran'ı yöneten bu zümre, büyük tüccarlara ve bürokratik burjuvaziye yaslanıyor. Bu yozlaşmış ve halk düşmanı iktidar yapısı, sadece siyasi mekanizmaları değil, tüm ekonomik kumandaları kontrol etmeye ve son 40 yılda hiç görülmemiş ölçüde ülkenin zenginliklerini yağmalamaya yöneldi. Son 20 yılda yapılan bazı üstünkörü reformlar ve nihayetinde ortaçağ diktatörlüğü olan rejime daha modern bir çehre edindirme çabaları başarısızlığa uğradı.

Bu yüzden de, insanların büyük çoğunluğunun bu teokratik, despotik rejimin baskısına son vermek ve demokratik özgürlüklerle sosyal adaleti inşa etmeyi istemesi şaşırtıcı değil. Biz bunların sadece İran'daki ulusal, demokratik ve özgürlük aşığı güçlerin ortak mücadelesiyle, dış müdahale olmaksızın gerçekleşeceğine inanıyoruz.

Seçim kampanyası boyunca Cumhurbaşkanı Ruhani, nükleer anlaşmayı bir başarı öyküsü olarak anlattı ve emperyalist ülkelerle sorunun İran'ın küresel kapitalist sisteme eklenmesiyle aşılacağı beklentisi içindeydi. Uluslararası yaptırımlar hafifletilse de, ABD İran'a yönelik tek taraflı yaptırımlara son vermedi. Sizce nükleer anlaşma bir başarı öyküsü müydü?

2016 yılının ocak ayındaki anlaşmanın ardından, partimiz, Ayetullah Ali Hamaney'in yanlış yönlendirilmiş ve maceracı politikalarının sonucu olan ülkemize yönelik yıkıcı ABD ve AB yaptırımlarının, P5+1 grubuyla (BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi ve Almanya) yürütülen müzakerelere müteakip varılan anlaşmayla kaldırılmasının, rejimin iddiaları ne olursa olsun bir zafer olmadığını belirtmişti. O dönem Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, TV ve radyolarda yayımlanan röportajında şunları söylüyordu:

Bugün bir dönüm noktasına ulaşmış bulunuyoruz. Bugünden itibaren, İran'ın nükleer programı hiçbir uyduruk bahaneyle, küresel ve bölgesel barışa yönelik bir tehdit gibi gösterilemez. Aksine, İran'ın nükleer programı, ülkenin kalkınması çizgisinde, bölgesel güvenlik ve istikrarla uyumlu bir biçimde modern teknolojiye hizmet edecektir.”

Şüphe yok ki, anlaşmanın uygulanması, ülkemizdeki siyasi gelişmeleri temelden etkileyen önemli bir gelişmedir. ABD yönetimiyle İran rejimi arasındaki diplomatik ilişkilerde ciddi bir gelişme olmuştur. Ancak, İran İslam Cumhuriyeti'nin liderlerinin tüm propaganda iddialarına rağmen, Ruhani hükümeti, yaptırımların kaldırılması ve İran'ın batıdaki varlıklarının serbest bırakılması karşılığında, nükleer programında kısıntıya gitmesini öngören tüm koşulları kabul etmiştir. O zaman, partimiz gerilim ve çatışmadan uzaklaştıran, korkunç biçimde ekonomiye zarar vererek sıradan insanları zedeleyen yaptırımların kaldırılmasını selamlamıştır.

İki yıl sonra, insanların ekonomik durumlarının çok az düzeldiği, buna karşın, aslan payının rejimin liderleri ve onların yakın çevresine gittiği söylenmek zorunda. ABD uluslararası bankacılık sisteminin devam eden baskıları, bankacılık ve para transferleri üzerinde devam eden yaptırımlar, İran'ın dünyanın geri kalanıyla yaptığı ticareti ve sıradan insanların hayatlarını zorlaştırmaktadır.

Tabii ki, ABD, İsrail ve Suudi Arabistan üçlüsü bu protestoları, Ortadoğu'daki politikalarına yönelik engeli ortadan kaldırmak için bir fırsat olarak görüyor. Sizce eylemler bu üçlünün yönlendirmelerine açık bir potansiyel taşıyor mu, ya da İranlılar daha şimdiden bu beklentileri boşa düşürdü mü? Sizce İran gösterileri, Suriye'yi haklı gösterilerden topyekün bir vekalet savaşına sürükleyen emperyalist manipülasyonların benzerlerine karşı bağışıklığa sahip mi?

TUDEH Merkez Komitesi eylemlere dair ilk tepkisinde, mevcut tehlikeli bölgesel gerilimlere, emperyalizmin Basra Körfezi'ni ve buradaki petrol sevkiyatını kontrol arzusuna dikkat çekmişti. ABD Başkanı Donald Trump, Netanyahu'nun (İsrail Başbakanı) sağcı hükümetinin ve cani Suudi rejiminin desteklediği gerici güçlerin ülkemizdeki gelişmeleri etkilemeye çalıştığına ve mevcut gerici rejimi başka bir gerici rejimle değiştirme çabasına dikkat çektik. ABD ve İsrail'in desteklediği İranlı monarşi yanlıları ve amaçları bölgenin en gerici rejimleriyle işbirliği olan siyasi gruplar, Avrupa'yı İran ekonomisine yaptırım uygulamaya ve böylelikle halkımızın daha fazla sefalete itilmesine ikna etmeyi hedefliyor. Yabancı ülkeleri İran'a askeri müdahalede bulunmaları için cesaretlendirme girişimleri bu "muhalefetin" gelecek tahayyüllerine dair hiçbir iyimserliğe yer bırakmıyor.

Biz ilerici ve demokratik güçlerin protesto hareketleri içindeki varlığını hiç olmadığı kadar artırmak zorunda olduklarını vurguladık. Bu kesimler, eylemlere rehberlik etmeli, halkçı sloganlar sağlamalı ve baskıcı rejimi ortadan kaldırma, ulusal zenginliğin yağmasına ve mevcut ekonomik kötüye gidişe son verme gibi meşru taleplere yaslanmalı. 1979 devrimi sonrası yaşanan deneyimlerinden dersler çıkarmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamda halkımızın özgürlük, demokrasi ve sosyal adalet için yürüttüğü kahramanca mücadelesinin, halkların haklarına ve demokratik özgürlüğüne inanmayan bir avuç fırsatçı gerici tarafından çalınmasına fırsat vermemeliyiz.

Partinizin İran'a yönelik bir dış müdahale ve bunun halk hareketine yönelik tehditleri hakkındaki düşünceleri nelerdir?

Trump'ın Suudi Arabistan ve hemen ardından İsrail'e yönelik 2017 yılının Mayıs ayında yaptığı ziyaretlerin ardından Basra Körfezi ve Ortadoğu bir kez daha gerilimin tırmandığı ve bunun bölgenin huzur ve güvenliğini daha fazla istikrarsızlaştırdığını görüyoruz. Bizim görüşümüze göre, bu durum ülkemize dair tehlikeli ve yıkıcı sonuçlara sahip. Trump, İran'ı tek hedef olarak göstererek, Suudi Arabistan liderliğinin tehlikeli ve maceracı politikalarına desteğini açık etmiş, İsrail'e Filistin halkına ve bölgeye dair tehlikeli politikalarını sürdürmesi için açık çek vermiştir. Suudi Savunma Bakanının (Veliaht Prens Muhammed bin Selman) “Savaşı İran'a taşıyacağız” sözlerinin hemen akabinde, IŞİD Tahran'da ilk kanlı terörist saldırısını düzenlemiştir. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ayrıca İran'daki olası bir rejim değişikliğine desteğini duyurmuştur.

Bölgede gerilimi tırmandıran bir diğer gelişme ise ABD güçlerinin Suriye'nin doğusunda faaliyet gösteren İran Devrim Muhafızları'nın desteklediği paramiliter güçlere yönelik saldırıları olmuştur. Suudi Arabistan'ın Husi isyancıların Riyad'a uzun menzilli füze saldırısı düzenlemesinin ardından, bu füzeleri İran'ın verdiğine yönelik iddiaları İran'ın karşı karşıya olduğu gerilimi ve tehdidin büyüklüğünü göstermektedir. Barack Obama (Trump'ın selefi) döneminde ABD'nin İran'la ilgili dış politikasında İran'ın teokratik rejimine özel bir rol ve pozisyon verilmişti.

Vurgulamakta fayda var ki, bu dönemki "Yeni Ortadoğu Planları"nda ABD'nin bölgesel hegemonyasının İran'la birlikte ve onunla uzlaşarak sürdürülebileceği açıkça tartışılmıştı. Ancak Trump yönetimi bu yol haritasında değişikliklere gitmek ve yeni şartlar dayatmak için bastırmaktadır. Bu Suudi Arabistan'ın çıkarına olacak biçimde İran rejiminin bölgesel gelişmelerdeki rolünü ve ağırlığını azaltmayı içeriyor.

Bu bağlamda, Tillerson'un "barışçıl rejim değişikliği" çıkışına ABD'nin yeni taktikleri açısından iki açıdan bakmak gerekiyor:

Birincisi Halkın Mücahitleri ve monarşi yanlıları gibi ABD yanlısı güçlerin yeniden verimli hale getirilmesine çalışılarak, iflas eden "rejime alternatif yaratmak" planları yeniden diriltilmeye çalışılıyor. İkincisi ABD'nin bölgedeki siyasi-güvenlik gücünü artırabilmek adına, İran ve Suudi Arabistan arasındaki gerilimleri, Şiilik ve Sünnilik karşıtlığı gibi sahte bir zemin ve "terörizmle mücadele" adlı köhnemiş söylemle körükleniyor. Ve bu noktada, Suudi Arabistan ile ABD arasındaki 300 milyar dolar tutarındaki, gelecek üç yılda Suudi Arabistan'a modern askeri ekipman ve teknolojinin sağlanmasını öngören anlaşmayı özellikle not etmek gerekiyor.

ABD ve İsrail'in İran'a meydan okumak ve alt etmek için geçen aralık ayında gizli bir anlaşma yaptıklarına dair güvenilir iddialar var. Biz Trump'ın seçilmesini, sloganlarını ve politikalarını son derece kaygı verici buluyoruz. Bizim kaygılarımız Trump'ın deneyimsizliğine, öngörülemezliğine ya da narsizmine dayanmıyor. Bizim kaygılarımız, aşırı sağcıların ve savaş çığırtkanlarının, onun başkanlığını dünyanın dört bir yanındaki en gerici ve en tehlikeli güçleri bir araya getirme ve harekete geçirme açısından faydalı görmesine dayanıyor. Tıpkı İran'ın İslami rejimi gibi, Trump yönetiminin iktidar yapısı, büyük sorunların aşılması için savaşları faydalı bir araç olarak gören tehlikeli unsurları içeriyor.

İran'daki rejimin krizi, bir yanda ulusumuzun ekonomik çıkarları ve özgürlük arayışı talepleriyle, diğer yanda teokratik rejimin çıkarları arasındaki temel çelişkinin sonucudur. Bu sürekli olarak büyüyen ve her defasında daha da ağırlaşarak, teokratik rejimi bir krizden diğerine sürükleyen bir çelişkidir. Hem Ali Hamaney hem de Donald Trump iktidarda kalmak için hiç çekinmeden kendi halklarına yalan söyleyebilecek düzenbaz liderlerdir. Her ikisi de yüzleştikleri krizleri aşmak için her türlü yola başvurabilirler. Ülkemizin ilerici ve yurtsever güçleri, ABD yönetimi ile onun müttefikleri gerici, cani Suudi rejimi ve aşırı sağcı, halk düşmanı İsrail yönetiminin müdahaleci siyasetlerinin ve eylemlerinin ülkemizin kaderini belirlemesinin önüne geçmelidir.

TUDEH olarak açıkça ve defaatle, İran'ın içişlerine yönelik tüm müdahalelerine karşı olduğumuzu, İran'ın geleceğinin sadece halkları ve despotik rejime son vermek için mücadele veren ilerici güçlerin mücadeleleriyle belirlenebileceğini belirttik.




Kaynak: SoL haber

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1044 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Dünya Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI