Bugun...



Murat Sevinç yazdı:Kürtler söz konusu olduğunda hukukçular dilini mi yutar?

Kürtlerle ilgili bir konu gündeme geldiğinde peki? Artık gösterilen tepkiye cılız dahi diyemiyoruz değil mi? Çünkü herkes gibi hukukçular için de ‘dokunan yanar’ sınıfında. Hadi şu görüşlerin tümünü “La havle” diyerek, kabul edelim: Diyelim ki bugüne dek binlerce insanın yaşamını yitirdiği bir konu, kimisine hiç ilgi çekici gelmiyor.

facebook-paylas
Tarih: 20-11-2016 02:44

Murat Sevinç yazdı:Kürtler söz konusu olduğunda hukukçular dilini mi yutar?

 

Kürtler söz konusu olduğunda hukukçular dilini mi yutar?

Murat Sevinç

Hangi konuda yazacağımızı bilemediğimiz zamanlar. Bir konuya başlayıp devam etmek istiyorsunuz, sonra öyle şeyler yaşanıyor ki ister istemez erteliyorsunuz. Bir yandan da yazacağınız yeni konu, aslında diğerleriyle şu ya da bu ölçüde bağlantılı.

Trump’ın seçilmesi, başkanlık sistemi, Türk tipi başkanlık, vekillerin tutuklanması, hukuksal açmazlar vs. Her biri, hem diğeriyle ilgili hem de kendi özgül yanları olan konular. Hâl böyle olduğunda, biri üzerine yazdığınızda dolaylı olarak bir diğerine de dokunmuş oluyorsunuz aslında.

Örneğin, anayasa ve hukuk üzerine düşünmek, şu son çocuğa tecavüz tartışmasıyla da yakın akraba değil mi? Türkiye’deki çarpık hukuk algısı ve bu anlayışın sonuçlarından biri olan ‘toplumsal yaşamı yasaların sözüyle dizayn etme’ çabası/becerisi, bir gece vakti önerilen metnin içerik ve hedefiyle yakın ilişkili değil mi? Söz konusu yasa önerisi skandal içeriğiyle, aslında daha uzun bir yolun yalnızca bir metresi için gerekli olan ‘harcın’ tedarik çabası sayılmaz mı?

Hukukun işlevi, hukuk-yasa ilişkisi ve bizdeki eğitim hakkında daha sonra yazacağım için lafı uzatmayacağım. Şimdilik: Hukuk tartışmasının bir boyutu da kuşkusuz hukuk eğitimi ve hukukçular olmalı. Türkiye’de bütüncül olarak yargı sorununun; hukuk eğitimi, hukuk fakülteleri, hayli namlı hukuk profesörlerimizin hali pür melali ve tabii hukuk okullarındaki berbat hiyerarşik ilişkiler hemen hiç göz önünde bulundurulmadan konuşuluyor oluşu, saçma. Hafif tabirle. Malumunuz hakim ve savcılarımız, avukatlarımız, Ay’da doğup Mars Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuyor.

Hukuk okulları da YÖK sistemi içinde tabii. Haliyle zincirin bir halkası. Okulların, çalışan ve okuyanlarının ‘eyledikleri’ çemberin sınırları belirlenmiş durumda. Çemberin dışına taşma olasılığı yalnızca taşanı değil, göz yumanı da ilgilendiriyor. Diyelim ki biri TV’ye tartışma programına katılacak. Dile getireceği her sözcük, çalıştığı kurumu, o kurumun yöneticilerini, onların hesap vereceği daha yukarıdaki yöneticileri ve onların hesap vereceği daha da… Anlatmaya çalıştığım böyle bir çember. Murathan Mungan’ın (Yeni Türkü’nün söylediği) şu ‘Çember’ şiirinin sözlerini düşünün, daha anlaşılır olacaktır!

Dolayısıyla Türkiye’de hem hukuk eğitiminin içeriği ve hukuk fakültelerinin yapısı hem de okullarda çalışan insanların içine hapsedildiği cendere, yalnızca öğretim üyelerinin değil mezunlarının da dünyaya bakışını şekillendiriyor. Burada, “İyi de herkes aynı değil” itirazı gelecektir. Doğru; zaten iddiam, herkesin aynı olduğu gibi bir akıl dışılığa dayanmıyor. Ortalamadan söz ediyorum. Türkiye hukuk insanının ortalaması rahmetli Halit Çelenk ya da ‘herkesin hakkını savunmaya hazır’ olduğunu dile getiren Eren Keskin değil. Örneği özellikle avukatlık yapanlardan veriyorum.

Gerek cenderede sıkışmış gerekse oradan ‘mezun’ edilmiş ortalamanın olaylara ve siyasi gelişmelere yaklaşımı, memlekette olup bitene yönelecek ilginin kendi içinde kategorize edilmesine neden oluyor: Tehlikesiz, az tehlikeli, tehlikeli ve ‘dokunan yanar’kategorileri. Kazara değil, bilerek, isteyerek ve mecburiyetten (!) gerçekleşen bir durum bu.

Örneğin, iki gündür çok sayıda hukukçu sosyal medya ve TV’lerde (olabildiğince!) çocuk istismarı üzerine konuşuyor. Toplumun tüm izan sahibi yurttaşlarının farklı mecralarda gösterdiği haklı tepkiyi, hukuk terminolojisiyle dile getiriyorlar. Çok da iyi ve gerekli bir şey yaptıkları. Gür çıkıyor sesleri. Harika.

Fakat aynı ses, örneğin Cumhuriyet gazetesi söz konusu olduğunda biraz daha cılızlaşıyor. Çıkıyor çıkmasına da şu iki günkü gibi değil. Ya İMC TV’nin başına gelenlerde? Ses daha da silikleşmedi mi? Neredeyse fısıltı düzeyinde kalınca duyan oldu duymayan oldu.

Kürtlerle ilgili bir konu gündeme geldiğinde peki? Artık gösterilen tepkiye cılız dahi diyemiyoruz değil mi? Çünkü herkes gibi hukukçular için de ‘dokunan yanar’ sınıfında. Hadi şu görüşlerin tümünü “La havle” diyerek, kabul edelim: Diyelim ki bugüne dek binlerce insanın yaşamını yitirdiği bir konu, kimisine hiç ilgi çekici gelmiyor. Diyelim ki, şu Kürt meselesi de çok sıktı artık. Diyelim ki, başka sorunlarımız da var. Diyelim ki, HDP de çok hata yaptı. Diyelim ki, canım Turgut Özal da Kürt idi ve cumhurbaşkanı oldu. Diyelim ki, bütün Kürtler aynı mı? Diyelim ki…

Hepsini kabul edelim. Yine de Türkiye’nin kamu hukukçuları, ceza hukukçuları, anayasa hukukçuları, büyük isimler, namlı avukatlar, baro başkanları vb. TBMM’deki üçüncü partinin eş başkanlarının ve vekillerinin tutuklanmış olmasında hiç bir sorun görmüyorlar mı gerçekten? Varsayalım yargılanmaları gerektiği kanısındalar. Peki tutuklu yargılanmaları gerektiğini mi düşünüyorlar? Anayasa’nın 83’üncü maddesini okuyup oradan tutuklu yargılamanın bir ‘zorunluluk’ olduğu sonucunu mu çıkardılar?

Hukukçularımız adil yargılama ve hele ki tutukluluk konusunda AİHM’nin kararlarından habersiz mi? AYM’nin Balbay kararından? Habersizlerse neden bu mesleği icra ediyorlar? Değillerse bu kararların adını anmaktan dahi çekiniyorlar mı? Ya da haberdarlar ve tutukluluk gerekçelerini hakikaten makul mü buluyorlar? Eğer böyleyse neden bu görüşlerini paylaşmıyorlar?

Hukukçunun, cumhurbaşkanı seçiminde üç adaydan biri olup TBMM’deki üçüncü partinin genel başkanlığını sürdüren ismin, isimlerin, vekillerin; hadi yargılanmalarını ve isnat edilen suçlamaları geçelim, “Tutuklu yargılanmaları zorunluluk değildir” demesi bir lüks müdür? Şu denli ‘sade suya tirit’ bir tavır olsun, endişe verici midir? Hukukçu, bir parti liderinin ‘tecritte’olduğuna yönelik haber okuduğunda bunun bir hukuk sorunu mu, yoksa cezaevinin iç mimarisiyle ilgili gözlem olduğunu mu düşünür?

Ne tuhaf bir durum bu. Hakikaten ne kadar anlaşılabilir ve ne tuhaf bir durum…

Not: Malumunuz Reha Muhtar gibi biri ‘dahi’ sonunda dayanamayarak tutukluların serbest bırakılmasına dair yazı kaleme alıp sansürlenince gazetesinden ayrılmak zorunda kaldı. İşte bu koşullarda CHP, Kartal mitingine katılmama kararı almış… “Allah akıl fikir versin” diyeceğim ama verse bugüne dek verirdi. Hâl böyleyken, “Allah kurtarsın” diyelim. Belki bu kabul olur!




Kaynak: Diken

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 861 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Basından yazılar Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI