Bugun...



Öteki Suriyelilerin gözünden / Samet Uslu

“Suriye’de böyle şeylerle asla karşılaşmazdık fakat burada cesaret bulup yapabiliyorlar. Bizi en çok üzen de işte bu, orada bir insana mezhebini, dinini sormak ayıplanırken burada ilk karşılaştığımda Suriyeliler bize mezhebimizi soruyor” Suriye’de savaş şiddetleniyor ve Türkiye’nin sınır ötesi operasyonu gündemde. Rus yetkililer, Türkler, İranlılar, Lübnanlılar, Amerikalılar, Suudiler neredeyse bütün dünya Suriye hakkında konuşuyor ve biz dinliyorken Suriyelilerin sesi ne kadar da uzak kulakla

facebook-paylas
Güncelleme: 14-07-2015 06:51:43 Tarih: 13-07-2015 06:37

Öteki Suriyelilerin gözünden / Samet Uslu

Öteki Suriyelilerin gözünden

Samet Uslu

 

“Suriye’de böyle şeylerle asla karşılaşmazdık fakat burada cesaret bulup yapabiliyorlar. Bizi en çok üzen de işte bu, orada bir insana mezhebini, dinini sormak ayıplanırken burada ilk karşılaştığımda Suriyeliler bize mezhebimizi soruyor”

Suriye’de savaş şiddetleniyor ve Türkiye’nin sınır ötesi operasyonu gündemde. Rus yetkililer, Türkler, İranlılar, Lübnanlılar,  Amerikalılar, Suudiler neredeyse bütün dünya Suriye hakkında konuşuyor ve biz dinliyorken Suriyelilerin sesi ne kadar da uzak kulaklarımıza. Onları savaştan kaçıp sınırı geçmeye çalışırken, kafaları kesilirken, dinlerinden, mezheplerinden ötürü katledilirken, sokakta dilenirken görüyoruz ama sesleri ne kadar da uzakta… Gerici örgütlerin vitrin malzemesi olarak duyarsak duyuyoruz seslerini.

Aklımda bu sorular varken “kader”, tanıyabileceğim en “farklı” Suriyelileri çıkardı karşıma. Tarık, Mey ve Delya. Tarık ve Mey, Cerabluslu laik iki kardeş. Delya ise Lazkiyeli Arap Alevi bir Esad muhalifi. Tabii ki bütün Suriyelilerin düşünceleri bir değil. Üç kişi ile konuşarak bunları bütün Suriyelilerin düşünceleri olarak göremem ama en uçtan tümüne bakmak beni daha doğru bilgilere götürür diye düşünüyorum ve konuşmak istiyorum onlarla. Seslerinin duyulmamasından o kadar dertliler ki hemen kabul ediyorlar teklifimi. İlk olarak neden Suriye’den geldiklerini soruyorum üçüne de. Tarık ve Mey, IŞİD tehlikesinden kaçıp gelmişler. Onlar geldikten hemen sonra da Cerablus IŞİD’in eline geçmiş zaten. Delya’nın cevabı ise daha ilginç. O Suriye yönetiminden de baskı gördüğünü söylüyor. “Nesini eleştiriyorsunuz Esad’ın” diye sorduğumda ise laik olmadığını, liberal bir anlayışla davrandığını ve işine geldiğinde dini kullandığını iddia ediyor. “Demokrat değildi ve biz hem Alevi hem muhalif olduğumuz için iki kat baskı görüyorduk” diyor.

İkinci olarak ise Türkiye’de insanların onlara karşı tavırlarını soruyorum. Üçü de aynı cevabı veriyor; herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmamışlar ve gayet memnunlar. Diğer Suriyeliler ile ilişkilerini sorduğumda ise asıl konu açılıyor. Tarık, uzun saçları, piercingi, farklı küpe ve kolyeleri ile yani dış görünüşüyle Türkiye’de bile kolay rastlayamayacağımız bir tarza sahip. Sadece dış görünüşü ile değil yaşam tarzı ve fikirleri de alışılmışın dışında. Mey ve Delya ise rastladığımız, gördüğümüz diğer Suriyeli kadınların aksine başları açık ve dış görünüşleri ile herhangi bir Türkiyeli kadından ayırt edilemezler… Yani görmeye alıştığımız Suriyeli profiline hiç mi hiç uymuyorlar. İşte bu yüzden diğer Suriyelilerle pekiyi ilişkileri yok, aksine çok dertliler bu konuda. Önce Mey anlatıyor başından geçen bir olayı; yolda yürürken yanından geçen Suriyeli kadınlar; Türk sanıp kızlarına Arapça “işte böyle başı açık gezerseniz cehennemde saçlarınızın her teli şiş olup size saplanır,” diyerek onu gösteriyorlarmış. Diğer bir olay ise daha da ilginç(!) Sosyal Suriye Topluluğu adında Mersin’de kurulan Suriyeli eğitim merkezlerinden birine gidiyorlar bilgi almak için. Danışmadakilere birkaç soru sorduktan sonra görevli onlara girişteki yazıyı okuyup okumadıklarını soruyor. Bahsettiği yazı ise orasının bir eğitim kurumu olduğu için tesettürsüz girilmemesini “rica” eden bir yazı. Yani kibarca kovuluyorlar okuldan kıyafetlerinden ötürü. Bununla ilgili bir eylem yapmayı planlamışlar okulun önünde fakat çok fazla insana ulaşamadıkları için vazgeçmişler bu fikirlerinden.

 

Kadınlar bu ve bunun gibi olaylara çok öfkeliler. “Peki, Suriye’de böyle olaylar yaşıyor muydunuz?” diye sorduğumda ise cevapları net; “Asla! Suriye’de böyle şeylerle asla karşılaşmazdık fakat burada cesaret bulup yapabiliyorlar. Bizi en çok üzen de işte bu, orada bir insana mezhebini, dinini sormak ayıplanırken burada ilk karşılaştığımda Suriyeliler bize mezhebimizi soruyor”, diyorlar. Sohbetin bütününden anlaşılan Türkiye’ye gelen Suriyelilerin çoğunluğunun zaten gerici oldukları ya da buraya geldikten sonra gericiliğin etkisinde kaldıklarıdır. Mesela Mersin’de eğitim veren 14 Suriyeli okul olduğunu fakat sadece birinin laik olduğunu öğreniyorum Tarık’tan. Daha iyi anlayabilmek için Mey’e halkın IŞİD’e karşı tavrını soruyorum. Aldığım cevap ise gerçekten şaşırtıcı! “Kaçanlar kaçtı, kalanlar ise IŞİD yönetimini benimsediler, herhangi bir tepki yok” diyor. Ve başlıyor anlatmaya “İlk önce ÖSO geldi, onlar tam bir hırsızlar ordusuydu. Her gün insan kaçırma olayları, hırsızlıklar, tecavüzler yaşanıyordu. İnsanların parmaklarından evlilik yüzüklerini bile çalıyorlardı. Sonra orası Nursa Cephesi’nin eline geçti ve daha az yaşanmaya başladı bu olaylar. IŞİD geldiğinde ise can ve mal güvenliğini sağladı. Ekonomik hayat normale döndü. Hayat daha normalleşti. Hatta ilk geldikleri zamanlar kimseye karışmadılar da. Bir süre sonra insanların şeriata uymasını emrettiklerinde ise sakin bir geçiş yapılmış oldu.”

Bu sözler neden IŞİD’in inatla kendine devlet dedirttiğini ve diğer cihatçı örgütlerden farkını daha iyi anlamama yardımcı oluyor. Tarık’a soruyorum peki Mersin’de Adana’da birçok Suriyeli var, bunların oradaki cihatçılarla bir bağlantısı var mı? “Özellikle Mersin’dekiler daha çok geçim derdinde olanlar, ben burada hiç şahit olmadım. Silahlı olanlar daha çok Hatay’dalar. Geçişler hep oradan” diyor. “Buradaki Suriyeliler arasında sizler gibi laik düşünen sola yakın olanlar var mı peki?” diye soruyorum. “Var ama az” diye cevap veriyor. “İstanbul’da, Antep’te laik Suriyelilerin bir araya geldikleri yerler var ama çok azlar.” Antakya’da da Suriyeli LGBTİ’lerin bir araya gelebildiklerinden bahsediyor.

Görünen o ki Suriye’de olmadığı şekilde din ve mezhepler hayatın içinde bir belirleyen halini almış. Suriye’deki savaşın yarattığı en büyük yıkımlardan biri de bu olsa gerek.

***

Türkiye’deki Suriyelileri yeterince konuştuktan sonra konu artık Suriye’ye ve Ortadoğu’ya geldi. Sorulacak o kadar soru var ki nereden devam edeceğine karar veremiyor insan. Fakat IŞİD’in nasıl karşılandığından bahsetmişken Suriye’de İslami bir yönetimin kurulup kurulamayacağını soruyorum. “Suriye halkı farklı dinler ve mezheplerden oluşuyor ve bizim etrafımızdaki genel kanı Suriye’de böyle bir yönetimin mümkün olamayacağı yönünde. Siz ne düşünüyorsunuz?” dediğimde aldığım cevap iç açıcı değil. “Evet, kurulabilir” diyorlar… “Silah zoruyla girdikleri yerlerde daha önce bahsettiğimiz gibi onların yönetimi kabul edilebilir halk tarafından ve İslami bir yönetim mümkün olur” diyorlar.

“Peki, bu savaşı ne bitirir?” sorusuna verdikleri cevap ise net: “İnkısam, taksim.” Yani bölünme! “Bu sizin istediğiniz mi yoksa gerçekten tek yol artık bölünme mi?” diye soruyorum cevap pek hoşuma gitmediği için. “Fiili olarak bölündü zaten artık geri dönüş pek mümkün değil” cevabını alıyorum. Ortak görüşleri, bölünme olmaz da cihatçılar ilerler ise bir katliamın kaçınılmaz olduğu. “Peki, ülke dışında dört bir tarafa dağılmış Suriyeliler ne olacak” dediğimde ise geri dönüşten bahsetmiyor bile Tarık: “Hepimizin isteği Avrupa’ya geçmek. Çünkü Türkiye’de şu an rahatız ama hiçbir güvencemiz yok. İstedikleri zaman bizi sınır dışı edebilirler. Sadece sağlık ve eğitim hakkımız var. Vatandaş değiliz tıpkı Suriye’deki Filistinliler gibi.” Fark ediyorum ki Arap halkı yine sürgünle karşı karşıya, evet. Siyonistlerin yaptığını “Müslümanlar” tamamlıyor şimdi.

İç karartan konuların ardından Türkiye siyasetine bakışlarını anlamak için “Soldan neler bekliyorsunuz” diye soruyorum. Aldığım cevap gerçekten moral veriyor. “Sizleri tebrik ediyoruz, Erdoğan’ı alt ettiniz. Başka da bir şey istemiyoruz” diyorlar. HDP’nin başarısı onları gerçekten heyecanlandırmış. Bu sempatilerinin sebebi ise sonraki sorumun cevabında. Suriye’de bulunan güçlerin hepsini düşünün, Hizbullah, İran, NUSRA, IŞİD, ÖSO, Esad bu güçler arasında kendinize yakın hissettiğiniz var mı dediğimde hepsi “Yok, kesinlikle” diyorlar; “Yakın diyebileceğimiz PYD var fakat o da etnik bir oluşum ama laik oldukları için en yakını o”. “Peki Araplarda böyle bir hareket mümkün mü?” dediğimde ise yine umutsuzluk havası başlıyor. “Sol güçlere her zaman yönetimin bir baskısı vardı. İslami güçler ise zaten sola düşman, o yüzden güçlenme şansı olmadı. Son olaylar ile sol iyice sıkıştı ve yok oldu.”

Ortadoğu’nun tümüne temas edebilecek bir sol hareketi yaratamamış olmanın utancı ile sohbeti yavaş yavaş bitirelim diyorum ve son olarak söylemek istedikleri bir şey var mı diye soruyorum. Konu tekrar Türkiye’deki Suriyelilere geliyor ve Delya aktardıkları ile gerçekten şaşırtıyor beni: “Burada Suriyeliler birçok konuda yanlış yönlendiriliyorlar; mesela Tayyip Erdoğan’ı kurtarıcı olarak biliyorlar. Türkiye’de yıllarca süren Alevi yönetimi devirip Sünnilere özgürlük getirdiği için!” Ben şaşkınlık içinde bunun tamamen yalan olduğunu söylerken sözümü kesip “Biz bunu biliyoruz fakat yanlış yönlendiriliyor insanlar onu anlatmaya çalışıyoruz” diyorlar. Anlatılanlarla şaşkınlığım artarak sürüyor. Mesela Suriyeliler Mersin’i hiç sevmiyorlarmış, Aleviler çok olduğu için. Adana’da çalışan bir tanıdığı ise bütün arkadaşlarının işlerinden memnun olduğunu fakat kendi işinin çok kötü olduğunu çünkü patronunun Alevi olduğunu anlatmış birkaç gün önce. Bendeki şaşkınlık yerini tedirginliğe bırakıyor. Yıllardır savaşa dayanak olması için ekilen mezhepçilik tohumları Suriyeliler arasında filiz veriyor. Peki, yaşadıkları olaylara sebep gördükleri Alevilere nefretleri bir gün bu topraklarda da patlamaz mı? Sanırım bu başka yazının konusu olmalı.

Teşekkür edip karşılıklı sohbeti bitiriyoruz ama kolay bitecek gibi değil. Onlara Corc Habaş’ı ve Cephe’yi yani FHKC’yi sorduğumda ise Delya çok şaşırıyor. Sen nerden biliyorsun ki onu diye soruyor. Filistin direnişinden, Marksist karakterinden ve solun Arap coğrafyasındaki zayıflığından konuşuyoruz uzun süre daha. Dikkat çeken bir nokta da laiklik konusundaki hassasiyetleri. Değerlendirmelerinde ana belirleyen laiklik. PYD bu yüzden onlar için sempati ile bakılan fakat kapsayıcı olamayan bir güç.

Yazının başında belirttiğim gibi bu üç arkadaşın fikirlerini bütün Suriyelilere mal edemeyiz fakat sola yakınlıkları ve Türkiye’deki Suriyeliler ile hiçbirimizin kuramadığı teması kurmuş olmaları yani içerden bakan gözler olmaları bizim de göremediklerimizi görmemizi, duyamadıklarımızı duymamızı sağladı diye düşünüyorum. Sohbetlerimiz anlattıkları ve yorumları bu açıdan gerçekten çok değerli.

Birçok soruya cevap alıyorum ama bir o kadar da yeni soru dolduruyor kafamın içini. Yapmamız gereken ne kadar da çok iş var bir kez daha fark ediyorum. Bu bilgi kirliliğini ortadan kaldırmak bizim işimiz mesela. Ve en önemlisi insanların dâhil olamasalar bile kendilerini ait hissedebilecekleri bir taraf oluşturabilmek, bu coğrafyadaki kimseyi seçeneksiz bırakmamak yine bizim işimiz olsa gerek.




Kaynak: Sendika.Org

Bu haber 839 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Basından yazılar Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI