Bugun...



"Sen kimsin" diyen Erdoğan'a HDP'li Beştaş'tan yanıt: Biz size baş eğmeyenleriz

HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, partilerine yönelik operasyonlar sonrasında televizyonlarda her akşam HDP’nin konuşulduğunu söylerken, partiden kimsenin programa katılımcı olarak alınmadığını belirtti ve “Gerçekleri söylememizden korkuyorlar” dedi.

facebook-paylas
Güncelleme: 10-11-2016 03:40:17 Tarih: 09-11-2016 18:56


"Sen kimsin" diyen Erdoğan'a HDP'li Beştaş'tan yanıt:

Biz size baş eğmeyenleriz

HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, partilerine yönelik operasyonlar sonrasında televizyonlarda her akşam HDP’nin konuşulduğunu söylerken, partiden kimsenin programa katılımcı olarak alınmadığını belirtti ve “Gerçekleri söylememizden korkuyorlar” dedi.

HDP Parlamento Kadın Grubu: Faşizme koşar adım ilerliyoruz

HDP Parlamento Kadın Grubu, TBMM’de basın toplantısı düzenledi

HDP’lilerin tutuklanmasına tepki gösterilen açıklamada, “Bugün Mecliste değiliz; çünkü Eşbaşkanlarımız dahil olmak üzere 10 milletvekilimiz hukuksuzca alıkonuldu. Sürekli “milli irade” den söz edenlerin Meclisi'nde bugün halkların iradesinin temsil edildiğini söylemek mümkün müdür!” denildi.

HDP Parlamento Kadın Grubu'nun açıklaması şu şekilde:

Halkların Demokratik Partisi’nden 23 kadın milletvekilini bugün Meclis sıralarında ve komisyon çalışmalarında bulamayacaksınız. Bugün Mecliste değiliz; çünkü Eşbaşkanlarımız dahil olmak üzere 10 milletvekilimiz hukuksuzca alıkonuldu. Sürekli “milli irade” den söz edenlerin Meclisi'nde bugün halkların iradesinin temsil edildiğini söylemek mümkün müdür!

Bugün Türkiye KHK’larla yönetiliyor. Dahası Anayasa Mahkemesi, son kararında yetkisizlik gerekçesiyle KHK’ları incelemeyeceğini açıkladı. Yani yarın hükümet “Başkanlık Sistemini getiriyoruz, idamı getiriyoruz, Medeni Kanunu lağvediyoruz” dese, bunun Anayasaya uygunluğunu denetleyecek bir mahkeme bile yok!

 

Değerli arkadaşlar, Anayasa vatandaşlar arası bir sözleşmedir. Bu sözleşmenin esaslarını korumazsanız faşizme yuvarlanırsınız. Avrupa’da henüz 70 yıl önce, iki savaş arasında paylaşım savaşları ve ekonomik krizler, faşist yöneticileri iktidara getirdi, dünya milyonlarca kişinin öldüğü bir felaketi yaşadı. Bu nedenle, Avrupa, vatandaşlar arasındaki sözleşmeyi yani Anayasayı korumak için Anayasa Mahkemeleri oluşturdu.

 

Bugün ise Türkiye’de Anayasa Mahkemesinin elinden neredeyse tüm yetkisi alındı! Parlamenter sisteme olan inanç bilerek, isteyerek aşındırılmaya çalışılıyor. Bugün partimiz Eş Başkanları, Milletvekilleri ve Belediye Başkanları Cemaat operasyonuyla görevden alınmış savcıların hazırladığı iddianamelerle tutuklanıyor! Cemaatin boş bıraktığı yeri AKP’nin savcıları dolduruyor. Faşizme koşar adım ilerliyoruz.

 

HDP bu diktatörlüğün antitezidir değerli arkadaşlar. HDP, tek bir adamın cennetinin; kadınların, işçilerin, halkların kabusu olduğunu ifade ettiği için, sinik bir muhalefet değil; gerçek bir muhalefet yarattığı için Sarayın ve devlet içindeki derin odakların hedefinde. Bizler 23 kadın milletvekiliyle meclise girdiğimizde, attığımız ilk adımlardan biri Parlamento Kadın Grubunu kurmak oldu.

 

Çünkü biz kadınların tüm siyasi ayrılıklarına rağmen; benzer tecrübelerden geçtiklerini biliyorduk. Şiddeti bizzat yaşamasak dahi başka bir kadının uğradığı şiddetin, bizlerde yarattığı korku, güvensizlik ve öfke ortaktı. Hayal ettiklerimiz için, erkeklerin verdiği emekten çok daha fazlasını vermemiz gerektiğini biliyoruz. Hepimiz aynı sokaktan geçerken benzer korkuları yaşıyoruz.

 

Çünkü bizler de kocamız, babalarımız ve kardeşlerimizden benzer sözleri duyarak büyüdük. Partimizin diğer partilerden bir farkı var; kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizliği bir sistem sorunu olarak görüyoruz. İşte bu sebeple Meclis sıralarından, evlere, sokaklara erkek egemenliğini aşındıracak çözümler bulmaya çalıştık.

 

Hiçbirimiz kurtulmuş kadınlar değiliz; sokakta, kurumlarında, evlerinde, fabrikalarda, işyerlerinde mücadele eden kadınların sözünü duyurdukça biz de güçlendik. Bugün tutuklu tüm kadın siyasetçiler, kadın hareketine en çok emek veren kadınlardır. Bu nedenle Gültan Kışanak için 100’den fazla kadın kurumu, “Gültan Kışanak’ın yeri kadınların yanıdır; derhal serbest bırakılsın!” diyen bir bildiri yayımladılar.

 

Figen Yüksekdağ, kadın grup toplantılarında işçi kadınların direnişlerini, erkek şiddetini anlattı. Başkalarının “başkanları”, “reisleri”, “en az üç çocuk doğurun”, “kadınlarla erkekler eşit değil diyenleri” varken bizlerin ellerimizden tutan dostlarımız, kadın arkadaşlarımız var… Gültan Kışanak, Leyla Birlik, Sebahat Tuncel, Nursel Aydoğan, Gülser Yıldırım, Selma Irmak, Ayla Akat, hepsi kadınların, “bir kadın olarak susmayanların” sesi oldular. Erkek siyasetinden yorulmuş kadınların yüreklerine su serptiler.

 

Sebebi bu olacak ki, AKP siyaseti ve yargısı; güncel hayatımızda uygulamadığı pozitif ayrımcılığı, temsili tutuklamalarda uygulayarak, tutukladıkları siyasetçilerin en az yarısının kadın olmasına özen gösterdi! Değerli arkadaşlar, uzun süredir yükselen bir şiddetin içinde yaşamaya zorlanıyoruz. Bombalar patladı, şehirler yıkıldı. Kadın bedenleri ve cinsiyetçi duvar yazıları sosyal medyada teşhir edildi.

 

Belediyelerin kadın merkezleri kapatıldı, yetmedi kapılarına tuğla örüldü. Bu merkezlerde çalışan kadınların bazılarının işine son verildi, danışma merkezlerine başvuran kadınların belgelerine el konuldu. Toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimlerinin verildiği binalar, binalara dev Türk bayrakları asarak rüştlerini kanıtlayan militarist kayyumlar tarafından işgal edildi.

 

Kadınlara “haddini” bildirmeye hevesli erkekler, bugün her zamankinden daha cüretkârlar. Sokak toplumsal bir alan olmaktan çıkarak, herkesin öfkeyle evlerine bir an önce ulaşmak isterken geçtiği yollar haline geldi. Özellikle Erdoğan'ın deyimiyle, “Allah’ın lütfu” olan darbe teşebbüsünden sonra her gün kadınlar, işten çıkarılma korkusuyla yaşıyorlar.

 

İstihdam, kadınlar için bir nebze de olsa bağımsızlık anlamına da gelir; oysa bugün kadınlar bin bir emekle edindikleri mesleklerinden men ediliyorlar. Kolluk kuvvetleriyle karşılaşan, gözaltına alınan, tutuklanan kadınlar, cinsiyetçi küfürlerin, tecavüz tehditlerinin arttığını anlatıyorlar. OHAL’in ve savaşın kadınlara yaşattıklarını haber yapacak tek bir basın kuruluşu kalmadı.

 

Yalnızca Türkiye’deki değil; dünyadaki tek kadın haber ajansı olan JİNHA, muhalif basınla birlikte kapatıldı. Hayatın Sesi Tv’de yayınlanan Ekmek ve Gül, IMC’de yayınlanan Mor Bülten gibi kadınların gerçek gündemini ele alan programlar bugün yapılamıyor. HDP’li kadın vekillerin olmadığı bir Parlamentoda ise, kadınlar için, kadınlarla birlikte siyaset yapma imkânının varlığından söz edemeyiz.

 

Bugün, tüm yurttaşlarımızın en demokratik hakkı olan bir basın açıklamasına dahi tahammül edemeyen, vekilimiz Hüda Kaya ve oğluna şiddet uygulayan, DBP Eş genel Başkan'ı Sebahat Tuncel’i şiddet kullanarak gözaltına alanların asıl tahammül edemedikleri; konuşan ve direnen kadınlardır!

 

Bugün yaşatılmak istenen korkuyu ve baskıyı kadınların bir arada, kendi sözleriyle, kendi kurallarıyla dağıtacağına ise tüm kalbimizle inanıyoruz...

 

Sokakları, yaşam alanlarımızı geri almakta ısrarcı olmazsak sahip olduklarımızı unutacağız. Hafızayı kaybetmek yok olmaktır. Kadınların mücadele tarihinden güç alarak unutmayacağız.

Kazanımlarımızı savunduğumuz gibi, tutuklu Milletvekillerinin, Belediye Başkanlarının derhal serbest bırakılmaları için mücadelemize daha da güçlenerek devam edeceğiz. “Mutlaka sevgi ve cesaret kazanacak” kadınların mücadelesi kazanacak.

Mutlaka Kazanacağız…

Beştaş, HDP'ye yönelik gece operasyonunda hangi milletvekillerinin gözaltına alınacağını hükümetin karar verdiğini savundu ve “Sekiz savcının aynı saatte, aynı dakikada harekete geçerek gözaltı kararı vermesi mümkün değil. Kimse bize bunun tesadüfi olduğunu anlatmaya kalkmasın” diye konuştu.  

Beştaş’ın Meclis’te düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamalardan satırbaşları şöyle:

4 Kasım’ı 5 Kasım’a bağlayan gece Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın kaçırılmasına tanıklık ettim. Koca bir mahalle abluka altına alındı. Robokoplar, kar maskeli özel timler ve emniyet güçleri adeta ortaklaşa uluslar arası bir operasyon yapıyormuşçasına Eş Genel Başkanımızı alıkoydular. Biz gittiğimizde avukatların henüz oraya yetişemediğini ya da oraya gitmesine izin verilmediğini gördük. 

"Demirtaş’ı Edirne’ye neden kaçırdınız?"

Hiç dakika farkı olmaksızın, aynı saatlerde Ankara’da grup başkan vekilimiz İdris Baluken, Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ, Sırrı Süreyya Önder, Gürsel Yıldırım, Nursel Aydoğan, Selma Irmak, Leyla Birlik, Ferhat Encü farklı illerden, aynı şekilde apar topar alıkonuldular. 

"Haydutlar gibi içeri girerek..."

Eşbaşkanlarımızın alınması gerçekten hukuki miydi ve gerçekten bunlar gözaltı operasyonları mıydı? Gerçekler her konuda olduğu gibi, bu konuda da kamuoyuna açıklanmıyor. Figen Yüksekdağ’ın evinin kapısı kırıldı. Onun da dediği şekilde, haydutlar gibi içeri girerek onu alıkoymaya çalıştılar.

"Onları kaçırdılar"

Mardin Milletvekilimiz Gülser Yıldırım 90 km’lik yoldan helikopterle Diyarbakır’a getirildi. Yine aynı şekilde arkadaşlarımız apar topar Ankara’dan Diyarbakır’a götürüldüler. Kara yolu kullanılamadı. Eşbakanlarımız ve milletvekillerimizin tamamı hava yoluyla götürüldü. Çünkü onları kaçırıyorlardı! Eğer normal, yasal ceza usul kanunlarına uygun bir gözaltı işlemi olsaydı böyle bir şeye başvurulması da mümkün değildi. 

Selahattin Demirtaş’ı Edirne’ye neden kaçırdınız? Diyarbakır’da cezaevi yok muydu? Yine Selma Irmak ve Abdullah Zeydan’ı neden İstanbul’a kaçırdınız, Hakkari’de tutabileceğiniz bir cezaevi yok muydu? Yine Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ’ı neden başka bir yere kaçırdınız?

"Siyasi bir operasyon"

Milletvekillerimizin ve eşbaşkanlarımızın bu şekilde cezaevlerine kapatılmalarının hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Bu sadece bir siyasi operasyondur. Bu siyasi operasyon, Hükümet ve Saray’ın emir ve talimatlarıyla, bu talimatları yerine getiren yargı mensupları eliyle yürütülmüştür. Saray’ın emir ve talimatlarıyla görev yapan, bunlara karşı çıkmaları mümkün olmayan hukuk komisyonları tarafından yapılmıştır.

Uluslar arası basının, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ve diğer devletlerin tepkilerine tek bir cümle ile yanıt veriyorlar, “Bunlar yargıya kafa tuttular” diyorlar, o küçücük akılarıyla bütün dünyayı aldatabileceklerini sanıyorlar. Böyle bir şey yok.

"Yargı taraflıdır diyen Cumhurbaşkanı’nın kendisi"

Şu anda darbe anayasası yürürlükte, o darbe anayasasını bile çiğneyen bir yöntemle karşı kararlıyız. Devlet gücünü bir zorbalığa dönüştürdünüz. Yargıyı bir enstrüman olarak kullanıp muhaliflerinizi tasfiye etmeye çalışıyorsunuz. 

“Yargı tarafsız ve bağımsız” lafınız anketlerdeki yargıya güven bölümünde görülüyor. Türkiye’de yargı tarafsız ve bağımsız değildir. Bunu 17-25 Aralık’ta siz söylüyordunuz. Cumhurbaşkanı ve AKP, “Yargı tarafsızdır, bağımsızdır” diyebilecek en son kişidir. 

Daha dün Cumhurbaşkanı “Anayasa mahkemenizi tanımıyorum ve kararına da saygı duymuyor” diyen zattı. Şimdi ne oldu da yargıya güvenmemizi söylüyor? 

"Verdikleri kararlara inanmayan hakimler olduğunu biliyoruz"

Hukuk esas alınacaksa, bu sürecin tarafsız ve bağımsız olması gerekiyor. Şu anki uygulamalar, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını tamamen kaybettiğini gösteriyor. Şu anda yargı da kesinlikle rahat değil. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 3.456 hakim ve savcı görevden uzaklaştırıldı. Bunlardan 632’si tutuklandı. HDP’ye yönelik operasyonları yürütmesi talimatını alan hakim ve savcıların buna aykırı davranması mümkün değil. Korkuyorlar. Korkmaları normal. Çünkü ‘Fethullahçı olmak’tan gözaltına alınabilir, tutuklanabilir. Verdikleri kararlara inanmayan hakimler olduğunu biliyoruz. İleride bugünkü görüşmeleri açıklayacaklardır. Ama şu anda bir darbe ortamı var. Şu anda darbe yok diyorlar ama gerçekten yok mu? Bu kocaman bir yalan.

“Mahkemeye gitmediler, bu nedenle tutuklandılar” lafı halkın algısını bozmaya çalışan kof bir söz. Dokunulmazlıklar belirli durumlar için kaldırıldı. Birçok arkadaşımız hakkında zorla getirme ve yakalama kakarı yok ama gözaltı işlemi yapılmıştır. Bunun hukukta bir karşılığı yok. Ceza Usul Kanunu’na ve Anayasa’ya aykırıdır. Savcılar açıkça suç işlemişlerdir. 

"Canlı yayına bağlanmak istiyoruz, Metiner’i bağlıyorlar"

Basın açıklamalarımız Saray tarafından yasaklandığı için HDP’nin sesini duyuramıyoruz. Her akşam HDP tartışılıyor, HDP’den bir kişi alınmıyor. Gözaltı yok, kaçırılma var diyemiyoruz. Telefonla bağlanmak istediğimizde Mehmet Metiner’i çıkarıyorlar. Çünkü gerçekleri söylememizden korkuyorlar.

Sekiz savcının aynı saatte, aynı dakikada harekete geçerek gözaltı kararı vermesi mümkün değil. Bu savcıları kontrol eden bir mekanizma normalde yoktur. Peki dört ayrı ilin savcılarını kim koordine etti? Hangi milletvekillerinin gözaltına alınacağı kararını kim verdi? Hükümet karar verdi. Kimse bize bunun tesadüfi olduğunu anlatmaya kalkmasın.

Dün Başbakan grup toplantısında bir milletvekilimiz için hesap verecek diye savcıya açıkça talimat vermişti. Bu kadar kar maskeli polisin, zırhlı aracın, uçak ve helikopteri yer aldığı bir operasyon hukuki değildir. Eş başkanlarımız ve milletvekillerimizin rehin tutulması, Anayasa 83/3’e açıkça aykırıdır. Bırakın tutuklama adı altındaki kararı, ceza kesinleşse bile cezaevine konulamaz. Bunu kimse çıkıp söylemiyor.

"Mustafa Balbay kararı var"

Sanki bu rehin almalar hukuka uygunmuş gibi bir ortam oluşturulmaya çalışılıyor. Mustafa Balbay kararı var. Ona ilişkin emsal karar sonucu 9 milletvekili çıkmıştır. Engin Alan, hakkındaki karar kesinleştiği halde cezaevinden çıkmıştır. Çünkü milletvekilliği hali ile cezaevi birbiriyle bağdaşamaz. Bu demokrasinin temeline aykırı bir uygulamadır. 

Bu ülkede halk iradesi ikiye, üçe, dörde mi bölündü? HDP’ye oy verenler Türkiye’nin yurttaşı değiller mi? Biz şu anda 25 milyon Türkiye yurttaşının iradesini temsil ediyoruz. Bizim tutuklanmamızla halkın iradesi tutuklanıyor. Bu halkı temsil eden hiçbir iradenin kalmaması demek. Siz Selahattin Demirtaş’ı nasıl rehin alıp Edirne’ye kaçırırsınız?

Benim okuduklarım kanun ve Anayasa’da var. AİS (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) protokolü 1 no’lu maddeyi inceleyin. Mustafa Balbay kararlarını okuyun. Eğer hukuk diyorlarsa, işte size hukuk. 

Eşbaşkanlarımızı ve milletvekillerimizin cezaevinde bir saat kalması demokratik toplum kurallarına dinamit koyması demektir. Halk iradesinin tutuklu olduğu bir yerde demokrasi yoktur. Halk iradesi cezaevinde rehin alınmıştır.

Partimize yönelik Türkiye’nin bütün illerinde Adana’da il eşbaşkanlarımız 10 gündür gözaltında, tek bir soru sorulmadı. Diyarbakır’da il ve ilçe eşbaşkanlarımız 29 günden fazla ‘gözaltında’ tutuldu, savcılığa çıkarılıp bırakıldılar. İşte rehin alma budur. 

"Demirtaş kaçacak olsaydı Londra’dan dönmezdi"

Televizyonlarda paldır küldür “Demirtaş kaçma şüphesi vardı da” Ayıptır ayıp! İnsanın yüzü kızarır. Selahattin Demirtaş son iki ay içinde Güney Afrika’dan Avusturya’ya, Almanya’dan en son 26 Ekim’de Londra’dan döndü. Demirtaş niye kaçsın? Her gün Meclis’te, en son grup toplantısı yaptı. Diğer milletvekili arkadaşlar da öyle. 

Toplumu zehirleyecekler diye, insanın sadece acı acı gülümseyeceği şeyler söylüyorlar, hakikat ve gerçek dünyayla bağları kopmuş.

Bence bizi de yeterince tanımamışlar. Biz kimden korkacağız? Arkadaşlarımız cezaevlerinde, sevgi ve selamlarını gönderiyor. Bu, iktidarın iflasıdır. Dün söyledikleri her şeyin aksini bugün söylüyorlar. Kendilerine yönelince haksız, kendileri uygulayınca haklı. Tanıdığım, sınıf arkadaşım olan hakimler konuşmaktan çekiniyor. Bu karanlığı yaracağız. Korkmayan partililer ve vekiller olarak biz buradayız. Bu korku iklimini dağıtacağız.

Ben 25 yıl avukatlık yaptım, böyle hukuksuzluk görmedim. Ne yap yap, tutuklama kararı ve talimatı verilmiş. Kokteyl suç icat ettiler. “Senin hakkın propaganda suçu var, ondan bırakıyorum ama sen örgüt üyesisin seni tutukluyorum” demişler.

"Cumhurbaşkanı bize sen kimsin diyor, siz kimsiniz?"

Üç erk tek elde toplanmışsa buna ya krallık, ya padişahlık ya da diktatörlük diyeceğiz. Cumhurbaşkanı bugün yaptığı konuşmada bize “Sen kimsin” diyor. Biz size baş eğmeyenleriz. Biz size biat etmeyenleriz. Biz demokratik mücadelemizi her yerde sürdürmeye kararlı olanlarız. Peki siz kimsiniz? Oğlun Bilal’i arabayla yargıdan kaçıran kişisin sen. MİT müsteşarı, bakanların, bakanlarının çocukları yargılanmasın diye mahkeme kaldıran, savcıları ihraç edensin.

Bakanların Meclis’te komisyona sevkini önledin. Hem de hırsızlık, yolsuzluktan. Size dokununca guguk oluyor, bize dokununca hukuk. Hukuk fakültelerini kaldırmak gerek. “Bu ülkede tek yasa vardır, o da Cumhurbaşkanı’nın sözleridir” demek gerek.

"Diktatörlük inşa ediliyor"

Hitler Almanyası gibi bir diktatörlük inşa ediliyor. Bir yargıç Hitler’e mektubunda şöyle diyor: “Führer’im; halk mahkemeleri bundan böyle bir karar verirken, o karara konu olan olayı siz değerlendiriyor olsaydınız, nasıl karar vereceğinize inanıyorsa, o yönde bir karar vermeye çalışacaktır” 




Kaynak: Demokrat haber-T24

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 818 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Siyasi Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI