Dodan adlı sanatçının Batman’da verdiği konserde okuduğu Kürtçe bir kelam nedeniyle mikrofonun elinden alınması ve ardından “ Nasıl ki, Kürtçe, o ses Türkiye yarışmasında yasaksa, Batman’da da yasak “ denilerek, sahneden derdest edildi. Hemen ardından 4 Ekim tarihinde bir düğünde yedi sanatçı Kürtçe stranlar çalmaları gerekçe gösterilerek göz altına alındılar
Tarık Ziya Ekinci’nin anılarını anlattığı Lice’den Paris’e adlı kitabında “Cumhuriyetin ilk yıllarında Kürtçe yasağından dolayı, Köyden gelen akrabalarının, Türkçe bilmediklerinden, pazarlarda ticari faaliyetleri için, okula gittiğinden az buçuk Türkçe bilmesinden dolayı onlara tercümanlık yaptığını anlatır ” Kapitalizmin varlık sebebi olan ticaretinde dil yasağı üzerinden, Kürtlere yasaklandığını çok naif bir biçimde anlatır.
Çocukluğumun 70’li yıllarında büyüklerimizin soğuktan korumak için başlarına sardıkları puşilerin başlarından , boyunlarından şiddet yolu ile alınmasına tanıklık ettim.
1980’li yıllarda, okullarda, sokaklarda, Kürtçenin yasaklı dil olarak kalması için devletin şiddetli ısrarını gördük.
Diyarbakır toplama kapının müdavim ziyaretçilerinden olmam nedeniyle ergen yaşımda dil yasağının devamı için yaşatılan vahşi uygulamalara tanıklık ettim.
Bugün ise Kürtçe şarkı söylediği için sahnedeki sanatçının ellinden alınan mikrofona ve gözaltı vakasına tanıklık ediyoruz. Kısacası yüzlerce yıldır yaşanan değişimsizliğin tanıkları ve sanıklarıyız. Ancak bu örneklerin hepsi doğrudan asimilasyon örnekleridir. Tabi ki, varlığını, ötekisini yok edilmesine doğrudan bağlayan muktedir boş durmuyor, yeni yol ve yöntemler geliştiriyor. Bu bağlamda yukardan aşağıya toplumsal mühendislik teknikleri geliştirmeye devam ediyor.
Yasaklayan Ne Yasakladığını Bilir mi
Ay dilbere şiir sözlerini, Kürtlerin Yunus Emre’si olarak anılan ( 1590- 1660) yılları arasında yaşamış Faki-yi Tayran’a aittir. Asıl adı Muhammed olan Kürtçe Şiir, masal, ve destan yazarının en önemli eseri Hespa reş’ tir(Kara At). Bu eser 1965’te Moskova’da Kürtçe- Rusça olarak yayınlandı.
Faki-yi Tayran Müküs’de (Van Bahçesaray) dünyaya gelmiştir. Medrese eğitimi alan
Faki –yi Tayran ‘nın isminin FAKİ, ilimde ( talebe) kelimesinden ; Tayr (kuş ) ise ( Mantık et- Tayr ) eserinden gelir. Kelime manası olarak Kuşların hocası anlamına gelmektedir.
Faki-yi Tayran Kürt edebiyat tarihinde önemli bir yere sahiptir. Kürt ozanlarının en eski ve en etkili olanları arasında sayılmaktadır.
Kürt edebiyat tarih’inde büyük bir şair, filozof ve destan yazarı olarak bilinir. İsmi Kürtler arasında çok yaygındır. Şiirlerini genel olarak lirik tarzda yazıldığı ve dilini de yalın, akıcı ve anlaşılır bir biçimde kullandığı için halk arasında ezbere bilinir. Sevginin şairi olarak ta anılan ozanın Ay Dilbere şiiri Ermeni asıllı büyük usta Aram Tigran tarafından bestelenmiştir. Şiirin sözlerinin Türkçe çevrilmiş hali aşağıdadır.
Bağımda kış oldu
Dilberim gülistan zamanında
Soldu gül, bağ ve bostan
Viran olmuşum, evim yıkık
Ey dilber, sen inleme
Fak-yi Teyran artık yaşlıdır
İyi değil çok halsiz
Sen hem gülsün, hem reyhansın
Sen hem dertsin hem dermansın
Hem hekimsin hem Lokmansın
Viran olmuşum evim yıkık
Ey dilber, sen inleme
Fak-yi Teyran artık yaşlıdır
İyi değil, çok halsiz.
Hiçbir biçimde kin ve nefret içermeyen bu sözlerin yasağına neden olan saik şiirin sözlerde değil, yazıldığı dil’dedir. Birçok Dil gibi yazılı olmasa da filen yasaklı dilerin başında gelmektedir Kürtçe. İster istemez insanın merakını celp eden kanal şeş’te (altı) buna benzer bir dizi stran ekranlara taşınırken hiçbir engele takılmamasıdır. Yasağın dili kullanana göre değişkenlik gösterdiğinin tipik örneğidir kanal şeş.
Ergenekon Destanı’nı Kürtçe Anlatmak.
Yıllar önce kanal 6’nın (şeş) aktive edilmesi ile ilgili bir televizyon kanalı Amed’te Ulu Caminin önündeki meydanda halkla röportaj esnasında spiker, yaşlı bir amcaya sordu, hükümetin Kürtçe kanal açması hakkında ne düşünüyorsun diye? Amca “eğer Ergenekon destanını bir de Kürtçe bize anlatmaya çalışacaklarsa buna ihtiyaç yok. Zira Ergenekon destanını bize Türkçe yeterince anlatılar. Ancak amaçları sahici bir Kürtçe kanal oluşturmaksa, buna ihtiyaç var. Böylesi bir kanal pek tabi bizi memnun eder” diye yanıt vermişti.
Bir taraftan devletin resmi kanalı TV şeş’te , yirmi dört saat Kürtçe yayın yapılırken, diğer taraftan Kürtçe ezgileri dile getiren sanatçıların gözaltına alınması durumu bir paradoks mudur? Amcanın yukarda ki soruya verdiği yanıtın ışığında baktığımız da bir paradoks olmanın ötesinde, tersinden asimilasyonun, sahici bir tezahürüdür demek mümkündür. Yani asimilasyoncu dilin göreceği işlevsellik, amaçlanan hedef için yetersiz kaldığı noktada asimle etmek istenen dili kullanarak, dilin kendisini ve onun yaratığı kültürel değerleri, tarihin derinliğine itmek gaye ve çabasının kendisidir. Milyonlarca Türkçe bilmeyen Kürdü Türkçe ile asimle etmek mümkün olmadığından, kendi dileriyle onları asimle etmeyi, bir seçenek olarak devreye sokmanın ideolojidir.
Orta Doğunun kadim dileri arasında yer alan Kürt dilini yasaklar yolluyla yok etmeye çalışma çabasını anlamsız kılan ve eşyanın tabiatıyla çeliştiğinin bizlere berrak bir ifadeyle anlatan bizatihi Fek-yi Teyran’ın kendi tarihsel varlığıdır. Muktedirler, sadece yasaklarla kadim bir dilin yok edilmeyeceğinin anlamış olacaklar ki, bir taraftan klasik asimilasyon anlamına gelen jenosit , yasaklama ve cezalandırmayı , öte yandan yeni araç ve yöntemlerle bizatihi, yasaklı dili kullanarak, tersinden asimilasyon yöntemleri devreye sokmaktadırlar. Bu bağlamada, gelenekselden farklı olarak, çok yönlü bir asimilasyon sürecine geliştirmeye çalıştıklarını söylemek mümkündür.