Bugun...


Temel Demirer

facebook-paylas
ADALETSİZLİK KARŞISINDA DEVRİMCİ SANATIN KONUMU VE İŞLEVİ-2
Tarih: 05-10-2017 10:42:00 Güncelleme: 06-10-2017 00:22:00


II.2.3) ÇARPICI OLAYLAR

Bunlara eklenmesi gereken çarpıcı olaylara gelince…

• Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesi, CHP milletvekili Selina Doğan’a sosyal medya üzerinden “Ermeni uşağı, kahpeler” diyen sanığa ceza vermedi.[67]

• İHD İstanbul Şubesi üyelerine düzenlenen silahlı saldırıyla ilgili dava, yıllar sonra bitti. 15 yılı aşkın bir süredir tutuksuz yargılanan Zeki Genç, 13 yıl 4 ay hapis cezasına mahkûm edildi. Mahkeme heyeti, hiç görmediği sanık hakkında, “sanığın duruşmadaki iyi hâli” nedeniyle takdir indirimi uyguladı.[68]

• Ali İsmail Korkmaz davasında mahkeme, sokak ortasında sivil polisler ve esnaf tarafından linç edilerek öldürülmesini dahi “yaralama” kapsamında gördü. Oysa Yargıtay sokak ortasında copla dövülen ve arabada yumruklanan kişinin dahi işkence gördüğü sonucuna varmıştı. Mahkeme Korkmaz davasında işkenceyi görebilseydi sanıkların yanı sıra amirlerin de yargılanıp cezalandırılması söz konusu olabilecekti.

• İzmir Karabağlar Polis Merkezi’nde polislerin dakikalarca dövdüğü Fevziye Cengiz’le ilgili dava da önce “yaralama” suçundan açılmıştı. Ancak polis bilirkişisinin görüntülerdeki işkence fiillerini tutanağa almadığı ortaya çıkınca mahkeme görevsizlik vererek dosyayı işkence suçundan ağır ceza mahkemesine gönderdi. Burada da savcı suçun “yaralama” olduğunda ısrar etti. Bu yüzden sanık polislere istenen ceza 1 yıl 1 ay oldu.

• Taksim Polis Merkezi’nde dalağı patlayacak kadar dövülen Nezir Çirik davasında savcı, “İnsan onuru ile bağdaşmayan, kişilerin aşağılanmasına yönelik davranışlar içermediğinden işkence sayılmaz” gerekçesiyle yaralama suçundan ceza verilmesini istedi. Mahkeme de 6 polise “kasten yaralama” suçundan 11 ay 20 gün hapis cezası verip hükmün açıklanmasını geri bırakılmasına hükmetti.

• Beyoğlu Polis Merkezi’nde bir bar çalışanını önce tahta copla ve ardından plastik copla döven Komiser Mehmet Kurt, “işkence”den yargılandığı dava sonunda, “basit yaralama” suçundan iki yıl iki ay hapis cezasına çarptırıldı. Yargıtay kararı bozarak işkence suçundan ceza verilmesini istedi.

• Antalya’daki Gezi eylemleri sırasında polis şiddetinden kaçarak otoparka sığınan 3 genci darp eden polisler için “basit yaralamadan” ceza istendi.

• Antalya’daki Gezi olayları sırasında müzisyen Mustafa Düştegör’ü sopa ve coplarla döven 3 polis hakkında önce “yaralama” suçundan dava açılda ama Asliye Ceza Mahkemesi suçun işkence olduğunu belirterek dosyayı ağır cezaya gönderdi.

• Tiyatro yönetmeni Metin Boran’ı Beyoğlu’nda darp eden 3 polis hakkında açılan “Sistematik işkence uygulanmamıştır” diyerek bu suçtan hüküm kurulmasına gerek olmadığına karar vermişti. Ancak Yargıtay polislerin işkenceden yargılanması gerektiğini belirterek mahkemenin kararını bozdu.

• Şırnak İdil’de bir gösteride gözaltına alınan 5 kişiye yönelik kaba dayak ve işkence uyguladıkları belirtilen 5 polis hakkındaki dava da yine “basit yaralamadan” açıldı, sanıklar beraat etti.

• Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Kars’ta yaptığı ‘İnsanlık Anıtı’ heykeline ‘Ucube’ diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, heykeltraş Mehmet Aksoy’a 10 bin TL tazminat ödemesine ilişkin kararını bozdu. Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin bozma kararında, Erdoğan’ın heykelle ilgili kullandığı “ucube” sözcüğünün, genel bir eleştiri ve değerlendirmeye ilişkin bulunduğu ifade etti.[69]

 

KADIN VE ÇOCUKLAR![70]

“3 erkeğin otomobille 230 metre sürüklediği kadın arka tekerleğin altında kalıp can veriyor. Bu 3’ünün 36’şar yıl ağır hapis cezaları duruşmadaki ‘iyi hâlleri’ nedeniyle 30’ar yıla iniyor.

Adam aracına aldığı Japon turiste cinsel saldırıdan tutuksuz yargılanıp 1 yıl 8 ay hapis cezası alıyor. Duruşmadaki “saygın tutumu” nedeniyle kuş gibi ceza da erteleniyor. 

Sevgilisini öldürdükten sonra cesedini parçalara ayırıp çöp konteynerine atan adamın cezası “iyi hâl”den 25 yıla iniyor. 

Tacizci polis amirine ‘iyi hâl’ indirimi ve en alt sınırdan ceza uygulanıyor. Bu da “5 taksitte ödemek üzere 2 bin 500 TL para cezası”na çevriliyor. 

4 küçük kıza cinsel istismarda bulunan okul yöneticisine iki kız için en az ceza uygulanıyor. Diğer iki kızın da beden ve ruh sağlığı bozulmadığı gerekçesiyle basit cinsel istismar suçundan ceza veriliyor. “İyi hâl”den yararlanıyor ve cezası 6’da bir düşüyor. 

4 ve 6 yaşlarında iki çocuğa cinsel tacizde bulunan adamın 25 yıl hapis cezası “çocukların ruh sağlığının bozuk olmadığı” gerekçesiyle 5 yıla indirilip adam tahliye ediyor.

Karısını katleden adama verilen müebbet cezası, kadının sevgilisi var diye 18 yıla iniyor. Bir de üstüne “iyi hâl” indirimi alıyor. 

Eşini 16 yerinden bıçaklayarak öldüren adamın cezası, kadının eşini aldattığı gerekçesiyle 20 yıla iniyor.

10 yaşındaki 6 kız öğrencisine cinsel tacizde bulunan öğretmene akıl sağlığının yerinde olmadığı bahanesiyle ceza indirimi uygulanıyor; ceza 18 yıl 9 ay hapis. 

3 yaşındaki çocuğa tecavüz ederken suçüstü yakalanan sanığa “iyi hâlden” 2 yıl 4 ay ceza indirimi uygulanıyor.

5.5 yaşından itibaren 5 yıl boyunca amcasının cinsel istismarına uğrayan çocuğun “bekâreti bozulmadı” diye eylem “basit cinsel istismar” sayılıyor. Amcanın cezası 3 yıla kadar inebiliyor. 

12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel tacizde bulunduğu için 12.5 yıl hapis cezasına çarptırılan sanığa dair karar ‘mağdurun şikâyetlerinin tedavi sonucu düzeldiği’ gerekçesiyle bozuluyor.

Eski sevgilisini öldürüp ellerini kesen adamın ömür boyu hapis cezası “iyi hâli” gözetilerek 25 yıla indiriliyor. 

Eşi ve onun sevgilisini balkondan atarak öldüren adam -kadının sevgilisinin boynundaki ruj lekesi ağır tahrik indirimine neden sayılarak- 25 yıl hapis cezasına çarptırılıyor.

 

İŞKENCE MAĞDURLARI[71]

1) BALONCU YUSUF ŞİRİN

Pendik’te balon satan sekiz çocuk babası Yusuf Şirin’in (57), yüzde 50 sakat kalmasına, böbreğini ve dalağını kaybetmesine, 38 gün hastanede yatmasına neden olan zabıta şiddetine “haksız tahrik” indirimi talep edildi. Üç zabıta, balon tezgâhını dağıttıkları Şirin’i, bir depoya götürüp gözlerini, ellerini ve ayaklarını bağlayarak, bayılana dek dövmüş, baygın bir hâlde sokağa bırakıp kaçmışlardı. Sanık zabıtalar Selahattin Kılıç, Erdal Küçükgüzel ve Abdullah Aykılıç, İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, “işkence” suçundan 12’şer yıl hapis cezasına mahkûm edildi. Ceza iyi hâlden 10’ar yıla indirildi. Yargıtay 8. Dairesi, 2014 yılında, sanıklara “yaralama” suçundan ceza verilmesi gerektiğini belirterek kararı bozdu. Cumhuriyet Savcısı, sanıkların “kasten yaralama” suçundan, 10’ar yıl 6’şar aya kadar hapisle cezalandırılmasını ve “haksız tahrik” indirimi talep etti. Görgü tanığı, müfettiş baskısıyla verdiğini söylediği ifadesini geri aldı. Şirin’in avukatı Gülizar Tuncer, “Savcı bıçak iddiasını nereden çıkarıyor, açıklasın” dedi.

2) YARGITAY “YARALAMA DEĞİL, İŞKENCE” DEDİ

Şirin’e yapılanları işkence olarak değerlendirmeyen Yargıtay 8. Ceza Dairesi, Hamdullah Çınar dosyasında, mahkemenin yaralama dediği, kaba dayağı işkence olarak gördü. Beyoğlu’nda bir barda garsonluk yapan Çınar, 7 Ağustos 2008’de, gözaltında götürüldüğü Beyoğlu Polis Merkezi’nde tahta ve plastik copla feci şekilde dövüldü. Çınar’ın kollarının ve bacaklarının büyük bölümü morarmıştı. Çınar’ı döven komiser Mehmet Kurt’a, “işkence” suçundan dava açıldı. İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi, sanığa, “basit yaralama” suçundan 2 yıl 2 ay 7 gün hapis cezası verdi. Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 2013’te, “işkence” suçundan ceza verilmesi gerektiğini belirterek, kararı bozdu. Yeniden yapılan yargılamada, mahkeme, oy çokluğuyla eski kararında direndi.

3) BİLİRKİŞİ YOK

Kuzenler Mervan Kurt, Ahmet Usal ve Murat Şalcı’yı 7 Haziran 2012’de, Taksim İstiklal Caddesi’nde döverek yaralayan, Şalcı’nın beyin kanaması geçirmesine neden olan 4 polis memuru hakkında, olaydan yaklaşık bir yıl sonra dava açıldı. Polisler, “basit kasten yaralama” ve “hayati tehlike doğuracak şekilde kasten yaralama” suçlarından, 18 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyor. Davanın 5. oturumunda, sanık polislerin baskısıyla yeni bir bilirkişi raporu alınmasına karar verildi. Rapor bekleniyor. Olaydan sonra, ilk önce, üç arkadaşa, polise direnme davası açılmıştı.

4) DAYAK YEDİ YARGILANIYOR

İstanbul Barosu üyesi avukat Bülent Kurt, 22 Eylül 2010’da gözaltına alınan müvekkilleri için Aksaray Şehit Vedat Ulusoy Polis Merkezi’ne gitti. Kapıda bekleyen polis “Nereye lan” deyince tartıştılar. Kurt darp edildi, nezarete atıldı. Kamera görüntülerinden, yumruklandığı, onlarca polis tarafından çembere alındığı ve tartaklandığı tespit edildi. Ancak, Adalet Bakanlığı’nın isteğiyle, “polise direndiği” iddiasıyla yargılanmaya başladı. Uzun bir süre sonra ise şikâyetçi polisler Evren Akbaş ve Fehmi Erdem hakkında, “zor kullanma yetkisini” aştıkları gerekçesiyle dava açıldı. Son duruşmada dinlenen ve olay tarihinde amir yardımcısı olan Ahmet Vehbi Emirhanoğlu, avukatın nezarete atılma emrini kendisinin vermediğini söyledi.

5) SORUŞTURMA 5. SAVCIDA

Halkevleri Kadın Sekreteri Dilşat Aktaş’ı, 2011 yılında, Ankara’daki Hopa protestosu sırasında feci şekilde döven yaklaşık 50 polis memuru hakkındaki soruşturma sürüyor. Dosyaya bakan savcı 5 kez değişti. Aktaş’ın şikâyeti, o gün gözaltına alınan diğer eylemcilerin suç duyuruları ile birleştirildi. Avukatların, dosyanın ayrılması yönündeki taleplerine yanıt verilmedi. Aktaş’ın da aralarında bulunduğu 98 kişiye açılan ‘toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına’ muhalefet davasının delilleri, Aktaş’a yönelik şiddeti belgeliyordu. Bu dosyaya gelen MOBESE görüntülerinden, Aktaş’ı linç eden 30’a yakın polis memurunun kask numarasını tespit edildi.

6) DÖVÜYORMUŞ GİBİ GÖZÜKSEK DE...

Üniversite öğrencisi Can Burak Sarıgül, 27 Mayıs 2011’de, Swiss Otel’deki Uluslararası Yükseköğretim Kongresi’ne ilişkin yapılmak istenen basın açıklamasına katılacaktı. Polis, uyarı yapmadan öğrencilere müdahale etti. Sarıgül, kendini bir anda 3 sivil polisin arasında buldu. Sopalarla, tekme ve tokatla darp edildi. Yüzüne telsizle vurdular. 3 polis hakkında, “zor kullanma yetkisini” aştıkları iddiasıyla açılan dava sürüyor. Sanıkların, dosyadaki ifadeleri pes dedirtecek cinsten.

Abdullah Dal ve Ali Mutlu: Her ne kadar gazete fotoğraflarına elimizdeki plastik flama borusuyla şahsı ortamıza almış üç memur dövüyormuş gibi gözüksek de, çekilen görüntü anlık olduğundan, bu tür bir izlenim doğuyor olabilir. Olayı bir bütün olarak değerlendirdiğimizde flama borularını şahıslar kullanmasın diye elimizde muhafaza ettiğimiz belli olacaktır.

Mevlüt Ünlü: Şahıs bu tür eylemlere sürekli katılır. Yüz aşinalığımız var. Beni hedef gösterdi.

7) AVUKATIN 10 YILLIK MÜCADELESİ

Siirt Barosu avukatlarından Abdulhekim Gider, 2004 yılında, Pervari İlçe   Emniyeti’nde gözaltında tutulan müvekkillerine yasal haklarının hatırlatılmadığını, işkence yapıldığını belirterek, İlçe Emniyet Amir vekili Cengiz Dursun hakkında suç duyurusunda bulundu. Karakola girerken üstünün arandığını, ayrılırken, tokalaşmak üzere elini uzattığı emniyet amirinin, “ellerimi kirletemem” karşılığını verdiğini anlattı. Gözaltına alınanların aileleriyle görüştüğü lokantanın önüne, polis araçlarının ve panzerlerin geldiğini, tehdit edildiğini söyledi. Adalet Bakanlığı, Dursun hakkında soruşturma izni vermedi. Gider, işlemin iptali istemiyle 2005 yılında Ankara 6. İdare Mahkemesi’ne başvurdu. Mahkeme Şubat 2015’te işlemi iptal etti. Kararda, avukatın üstünün aranması ve şüphelilere hakların hatırlatılmaması açısından, araştırma yapılması gerektiği belirtildi. Temyiz edilen karara ilişkin son sözü, Danıştay İdari Davalar Genel Kurulu söyleyecek.

8) BİR TÜRLÜ ADLİ TIP’A SEVK EDİLMEDİ

PKK davası sanığı Abdurrahim Çetinkaya, 31 Ekim 2007’de gözaltına alındığı, Siirt Terörle Mücadele Şubesi’nde üç gün boyunca işkence gördü. Burnunun kırıldığı, işitme kaybı oluştuğu, testislerinde şişlik, kızarıklık oluştuğu, idrarından kan geldiği doktor raporlarıyla tespit edildi. 10 polise, Çetinkaya’nın teşhisiyle, 2010 yılında, işkence suçundan dava açıldı. Siirt Ağır Ceza Mahkemesi ise sanıkların delil yetersizliğinden beraatlerine hükmetti. Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 2012’de eksik inceleme nedeniyle kararı bozdu. Yeniden başlayan davada, mahkeme, yıllardır Çetinkaya’nın Adli Tıp’a sevkini sağlayamadı. Çetinkaya’nın avukatı Abdulhekim Gider, 2010’da, İçişleri Bakanlığı aleyhine 200 bin TL’lik tazminat davası açtı. Batman İdare Mahkemesi, iki yıl sonra, süre aşımı nedeniyle davayı reddetti. Danıştay 10. Dairesi, 11 Şubat 2015’te kararı bozdu. Dava açma süresinin polisler hakkında iddianamenin düzenlendiği 11 Haziran 2010’dan başladığı ifade eden Danıştay, dosyayı idare mahkemesine gönderdi.

9) MAĞDURLA POLİSİ BARIŞTILAR SANMIŞ

Ali Culha (30), Eminönü’nde, 26 Ağustos 2010’da, gece, beton mikserini tramvay yolundan geçiriyordu. Karşı yönden hızla gelen araca durdurmak üzere el işareti yaptı. Araçtaki polisler, sinirlendi. Kumkapı Yabancılar Şubesi’ne götürülen Culha, yolda ve karakolda darp edildi. Sol gözünde kılcal damarlar patladı. 18 gün “iş göremez” raporu aldı, psikolojisi bozuldu. 4 polis, İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. Sanıklardan yalnızca, Tolga Karamanoğlu, “basit yaralama” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarından, takdir indirimiyle birlikte, toplam 10 ay hapis cezasına mahkûm edildi. Hükmün açıklanması geri bırakıldı. Gerekçeli kararda, şubede komiser yardımcısı olan polis hakkında Culha’nın şikâyetçi olmaması nedeniyle işlem yapmadığı ifade   edilerek, “O an için katılan ile sanık Tolga’nın barıştığını düşünerek olayın diğer boyutlarına girmediği anlaşılmıştır” denildi.

10) “ORGANİZE İŞLER BUNLAR” SAVUNMASI

MLKP operasyonuyla 21 Haziran 2012’de tutuklanan Özlem Cihan (34), emniyette zorla çıplak aramaya maruz bırakıldığını, işkenceye maruz kaldığını iddia ederek 5 polis hakkında suç duyurusunda bulundu. Tecavüz edilmekle tehdit edildiğini belirtti. Savcılık, polislerin ifadesini almadan 8 ay sonra takipsizlik kararı verdi. İddia, terör örgütlerinin genel politikası doğrultusunda güvenlik güçlerini yıldırmak ve çalışamaz duruma getirmek için organize hamle olarak nitelendirildi. İtiraz üzerine, Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesi, kararı kaldırdı. Yeniden başlayan soruşturmada, ifadesi alınan polisler, “şahsın her türlü ihtiyacını özenle karşıladık” dediler. Savcılık, 26 Mart 2015’te, delil yetersizliğinden yine takipsizlik kararı verdi. Dosyada, kötü muamele ve cinsel taciz tehdidine ilişkin, Cihan’ın ifadesinden başka delil bulunmadığı belirtildi. Avukatı karara itiraz etti. Müvekkilinin, cinsel taciz olayının faili polisi teşhis edebilecek durumda olduğunu belirterek, “Yüzleştirme sağlanmayarak, karartma yoluna gidilmiştir,” dedi.

 

ŞAKA DEĞİL, GERÇEK![72]

“Terbiyesiz, edepsiz” diye bağırmaya başladı kürsüde oturan hâkime, kendini kaybetmişti. “Kürt yok, Türksünüz. Kürtçe diye bir şey yoktur, bu devletin okullarında okuyup ekmeğini yediniz. Türkçe konuşun, devlete ihanet etmeyin. Teröristsiniz, ihanet ediyorsunuz. Ermenisiniz” diye devam etti.

Onu çileden çıkaran “Kürtüm kendimi daha etkin ifade etmek için anadilim olan Kürtçe ile konuşacağım. Onun için Kürtçe tercüman talebinde bulunuyorum” diyen Hamza Bulut’tu. Sadece Hamza da değil onunla birlikte olan 25 arkadaşı daha aynı talebi dile getirmişti. Hamza Bulut, “Evet, Ermeni, Türk, Arap, Kürtüz ve buradayız. Kendimizi anadilimizde savunacağız” deyince hâkime S. A. hızını alamayıp bu kez salondaki askerlere döndü:

“Atın bunları dışarı. Her gün yanınızda arkadaşlarınızı öldürüyorlar, polislerimizi öldürüyorlar, ben kadın hâlimle bunlarla burada mücadele ediyorum. Siz orada yayılıp seyrediyorsunuz, bunlarda Ermeniler gibidir. Önü şimdiden alınmasa kim bilir nasıl olur...”

Tam üç gün boyunca karşısına çıkan Selman Gülbahçe, Sait Tiryaki, Abdurrahman Sever’in de aralarında olduğu onlarca sanığa aynı tutumunu sürdürdü...

İlk gün soğukkanlılığını koruyan asker bir gün sonra hâkimenin sözleriyle tutukluların kollarını bükerek salondan çıkardı.

Erzurum H Tipi Cezaevi’nde kalan 100’den fazla tutuklu 25 Temmuz’da Suruç’ta yaşanan katliamı protesto için iki günlük açlık grevi yapmaya karar vermişti. Cezaevi idaresi tutuklulara disiplin cezası olarak bir ay etkinliklerden men cezası verdi. Tutuklular cezaya itirazda bulundular. O gün o itiraz için Erzurum 1. İnfaz Hâkimliği’ne ifadeye gitmişlerdi.

Bizzat adalet dağıtıcısı tarafından karşılaştıklarını iddia ettikleri bu ayrımcı ve ırkçı tavır karşısında suskun kalmadılar. Hem kendileri HSYK ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu hem de İHD Erzurum Şube Müdürlüğü’ne gönderdikleri mektuplarla hukuki ve demokratik mücadeleleri için destek istediler.

Erzurum İnsan Hakları Derneği Başkanı Medeni Aygül, tutuklu ve hükümlülerin kendilerine gönderdiği mektuplarla birlikte Adalet Bakanlığı’na ve HSYK’ye başvurarak iddiaların ivedilikle ve titizlikle araştırılmasını istedi.

 

II.2.4) BAĞIMLI YARGI

 

Bunların tümü, adalet(sizlik)in ne anlama geldiğini yeterince net sergilerken; kaçınılmaz olarak da “adalet dağıttığı” düşünülen yargının bağımlı karakterini ortaya koyar.

Örneğin hukuk sisteminde kararların doğru olduğuna inananların sayısının çok düştüğünü, bunlardan birisinin de kendisi olduğunu söyleyen Bolu Belediye Başkanı AKP’li Alaaddin Yılmaz, “Hangi hâkime ve savcıya gideceğim konusunda endişeliyim. Bu konularda belediye başkanı olarak bile güvende olmadığım kanaatindeyim,”[73] derken; eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk da, Türkiye’de yargılama erkine giydirilen giysinin şimdilerde çok dar olduğunu, daha da darlaştırma hesaplarının yapıldığı vurgusuyla ekliyor:

“Ne var ki, ülkemizde hiçbir adalet bakanı, gerekçe gösterilmesinin yasaklandığı izin kurumunu varlık nedeni doğrultusunda kullanmamış; her bakan savcıya müdahale etmiş, soruşturmayı yörüngesinden saptırmıştır. Hatta bir bakan, ‘Ben ülkeme sövdürmem!’ gibilerden siyasal nitelikte saçma demeçler vererek kaş yapayım derken göz çıkarmıştır. Böyle bir demeçten sonra hangi yargıç kolay kolay o kişiyi aklayabilir ki? “Suçsuzluk asıl, suçluluk istisna” demek olan “suçsuzluk karinesi”nin tersine döndüğünü belirtip, şimdi “suçluluk asıl, suçsuzluk istisna oldu artık” diye ekledi.[74]

Böylesi bir tabloda kendisini “yargı bağımsızlığını desteklemekle sorumlu bir örgüt” olarak tanımlayan ‘Avrupa Yargı Konseyleri Ağı’ (ENJC) HSYK’nın Avrupa nezdindeki üye statüsünü “HSYK’nin, bağımsız yargı organı niteliğini kaybettiği” gerekçesiyle askıya aldı.[75]

AKP Türkiye’sinde ‘Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde Türkiye sekiz basamak düşerek 113 ülke arasında 99’uncu olurken;[76] 2012/2013 ölçümünde de Türkiye bir önceki yıla göre 21 basamak gerilemişti. Bu da “Dört yılda hukukun üstünlüğü konusunda neredeyse 30 basamak aşağıya inildi demektir,”[77] notunu düşüyor Metin Münir…[78]

“Neden” mi? Hiçbir organ, makam, merci veya kişi mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez. Tavsiye ve telkinde bulunamaz. (Anayasa 138-2)” dese de; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 28 Şubat tarihli Dündar-Gül AYM kararıyla ilgili olarak, “Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar ama onu kabul etmek durumunda değilim. Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum. (...) Kararı veren mahkeme bu karara direnebilirdi. O zaman AYM’nin kararı boşa çıkacaktı. Tahliye edilen kişiler AİHM’ye gideceklerdi. Oradan alacakları cevap da bellidir. Bu adımlar doğru değildir,”[79] açıklamasına herkes “sus-pus” kalıyor…[80]

Bu kadar da değil Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Rize’de çay toplamaya gitti. Muhalefetin eleştirildiği konuşmayı alkışladığı Kırşehir gezisine katılmasını “Devlet protokolü gereği” sözleriyle açıkladı.[81]

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, yüksek yargı organlarının başkanlarının, muhalefeti eleştiren Cumhurbaşkanı’nı değil öğrenci yurdu müjdesini alkışladığını savunarak, “Cumhurbaşkanı ile Yargıtay/Danıştay Başkanının bir arada olmasını, yargının bağımsızlığını/ tarafsızlığını yitirdiğine yormak, şekilciliktir. Yargının bağımsızlığı/tarafsızlığı, yargı görevi yapanların kiminle bir arada olduğuyla değil verdikleri adil kararlarla tesis/inşa edilir. Hiçbir hukuk devletinde, Cumhurbaşkanı ile Danıştay veya Yargıtay başkanları bir araya geldi diye, yargı bağımsızlığını kaybetti, denilemez,”[82] dedi.[83]

Oysa Erdoğan ile birlikte Rize’de çay toplayan, Kırıkkale’de CHP liderinin eleştirilmesini alkışlayan Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’ün kızı Gonca Hatinoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda, damadı Volkan Hatinoğlu’nun ise Saray’ın inşaatını yapan şirkette çalıştığı bir “sır” değildi.[84]

 

HSK’NIN 7 ÜYESİNİN BELİRLENMESİ İÇİN TBMM ANAYASA

ADALET KARMA KOMİSYONU’NA BAŞVURAN ADAYLARIN AKP İLE BAĞLANTILARI[85]

ADEM AY

AKP’den Hatay milletvekili aday adayı.

HİLMİ OCAK

Kırkağaç İmam Hatip Ortaokulu, Manisa İmam Hatip Lisesi, Diclet Üniversitesi Hukuk Fakültesi. 1991-1993 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı’nda müezzin-kayyım, imam-hatiplik; 1993- 2001 yılları arasında Diyarbakır Merkez Ulu Camii imam-hatipliği yaptı. Maliye bakanlığı avukatı, Diyarbakır Vergi Dairesi Başkanlığı, Dicle Üniversitesi Hukuk Müşavirliği görevlerinde bulundu.

FİGEN ŞAŞTIM

2002-2009 yılları arasında AKP İstanbul İl Başkanlığı’nda il yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı. 2015 Haziran-Kasım seçimlerinde İstanbul 3. Bölge ve Sivas’tan milletvekili aday adayı oldu. Hâlen AKP Demokrasi Hakem Kurulu üyeliği yapıyor.

HASAN ÖLÇER

2015-2016 yıllarında Koza-İpek Holding Kayyımı ve Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı, 2016 Temmuz ayında Fatih Üniversitesi kayyımlığına atandı.

HAVVANUR YURTSEVER

2008- 2014 arasında AKP Zeytinburnu İlçe Başkanlığı Yürütme Kurulu üyeliği, aynı tarihlerde ilçe SKM Hukuk İşleri Birim Başkanlığı görevlerinde bulundu. AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis üyesi.

HÜSEYİN ÖZ

2004-2009 tarihleri arasında AKP Çankaya Belediye Meclisi Grup Başkanvekili olarak çalıştı.

HÜSNÜ TUNA

Eski AKP Konya milletvekili.

İBRAHİM KESKİN

1991-2001 yıllarında BBP Trabzon İl Başkanlığı, 2001- 2002 AKP Trabzon Kurucu İl Başkanlığı yaptı.

MEHMET ÇELİKEL

AKP’li Tuzla Belediye Başkan Yardımcısı.

MUSTAFA KULA

2010-2011 yılarında AKP Ankara İl Yönetim Kurulu üyeliği yaptı, 2004 yerel seçimlerinde AKP’den belediye başkanlığı, 2007, 2011, 2014 seçimlerinde AKP’den milletvekili aday adaylığında bulundu.

RABİA İLHAN

25. ve 26. dönemlerde AKP’den milletvekili aday adayı.

SALİHA SASA

AKP’den Ankara 1. Bölge milletvekili aday adayı.

ŞERİFE TAŞBAŞI

AKP’li Beyoğlu Belediyesi’nde başkan yardımcılığı görevini sürdürüyor.

İBRAHİM SUBAŞI

AKP İstanbul 1. Bölge milletvekili aday adayı.

 

Kaldı ki Türkiye, BM’nin insan haklarına ilişkin koyduğu kurallara anayasanın 90’ıncı maddesi gereği uymak zorundaydı. Bunlardan biri de 23 Nisan 2003’te kabul edilen “BM Bangolar Yargı Etiği İlkeleri”. İlkeler, 27 Haziran 2006 tarihinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından benimsenmiş, tüm hâkim ve savcılara da duyurulmuştur.

Buna göre “Hâkimler genelde toplumdan, özelde ise karar vermek zorunda olduğu ihtilafın taraflarından bağımsızdır. Yasama ve yürütme organlarının etkisi ve bu organlarla uygun olmayan ilişkilerden fiilen uzak olmakla kalmayıp aynı zamanda öyle görünmelilerdir de.”

Dinsel deyim ve kuramların, söyleyenin anladığı biçimde dile getirilmesinin hızla arttığı bir süreçteyiz. İktidar sahiplerinin özlemini duyduğu Osmanlı hukukunda bile söz konusu fotoğrafı kabul görmüyordu.

Mecelle’nin “Yargılama” bölümünde “Hâkimin nitelikleri” ve “Hâkimin davranış kuralları” başlıklı iki bölüm var.[86]

Madde 1792, “Hâkim; bilge, anlayışlı, doğru ve güvenilir, saygın, dayanıklı olmalıdır” diyor. Buradaki dayanıklılık; açlık, susuzluk, uykusuzluktan söz etmiyor. Çünkü bu durumlarda karar verilmemesi ana kural. Amaçlanan ise baskılara, etkilemelere karşı dayanıklı olmak...

Gelelim davranış kurallarına...

Madde 1796 - Hâkim, iki taraftan hiçbirisinin hediyesini kabul etmez.

Madde 1797 - Hâkim taraflardan hiçbirisinin ziyafetine gitmez.

Madde 1799 - Her iki tarafa adil davranmak hâkimin görevidir.

Bu nedenle taraflardan biri eşraftan (bir yerin ileri gelenleri) diğeri halktan biri olsa dahi duruşma sırasında tarafları oturtması ve duruşmanın gereği bakışlarını ve sözlerini taraflara yöneltme gibi zorunlu durumlarda tam bir şekilde adil ve eşit davranması gerekir.[87]

 

ÖRNEK I: AKP’NİN REİS’İ BAĞIMSIZ. ÖYLEYSE YARGI DA BAĞIMSIZ DEMEKTİR[88]

“Bence - ki bundan zerre kadar kuşkum yok- insanlığın yüz akı 10 insan hakları savunucusu gözaltına alındılar… Peki, tutuklanacaklar mı? Buna, kurulduğundan beri ‘tutuklama aygıtı’ olarak işlev gören sulh ceza hâkimliğinin yargıcı karar verecek.

Bir kere daha: Peki, tutuklanacaklar mı? Bilemem. Bilse bilse AKP’nin reisi, yargıçların başı, en başyargıç bilir.

Nitekim Hamburg’da Avrupa medyasının katıldığı basın toplantısında bu soru ona da soruldu. Cevap verdi: ‘Onlar adeta 15 Temmuz’un devamı niteliğinde bir toplantı için bir araya gelmişlerdir. Gelen istihbarat üzerine gözaltına alınmışlardır...’

Sonra da ekledi: ‘Ama benim bir tasarrufum yok. Kararı bağımsız yargı verecektir.’

Hımmmm. AKP’nin Reis’i bağımsız. Tamam partili ama kimseye bağlı değil. Tek başına karar veriyor, ne derse o oluyor. Öyleyse yargı da bağımsız demektir...”

ÖRNEK II: TWİTTER “YİĞİDİ” İKİ SAVCI[89]

Twitter ‘yiğidi’ iki savcıdan söz edeceğim…

Bu ‘yiğit’ savcılardan biri Gümüşhane Cumhuriyet Başsavcısı Bozan Çevik. Gümüşhane vilayetimizin başsavcılığı makamında oturan Bozan Çevik, ‘Erdoğan’ın Fedaileri’ başlıklı, başlığından ne olduğu kolayca anlaşılan bir Facebook sayfasının sıkı ziyaretçilerinden. O sayfada yayımlanan videoları paylaşıyor. Sonunculardan birinde Kılıçdaroğlu’nda aklınca ayar veren, anladığım kadarıyla Fevzi Konanç adlı birinin yüklediği videoyu paylaşmış. Bir de not eklemiş:

‘Kılıçdaroğlu ve Feyzioğlu’na AYAR!!!. FEVZİ KONANÇ adamsın’...

Öteki savcıya gelelim. O İstanbul’dan. Anadolu Cumhuriyet Savcısı Nihat Demir. Bu savcı da kendi Twitter hesabında, 16 Nisan referandumu arifesinde Erdoğan’ın afili bir portresini yerleştirip altına not düşmüş:

‘Hiçbir tehdit bizi birbirimize kenetlenmekten yıldıramaz. 15 Temmuz da olduğu gibi 16 Nisan’da seninleyiz. Allah yâr ve yardımcın olsun’.

Bu iki savcı da hâlen görevlerinin başında. Siyasal eğilimleri ise mesajlarından besbelli.

Şimdi bunlara ‘Reis’in savcıları’ dedim diye bana dava açarlarsa yasaları, hukukun temel ilkelerini mi ölçü alacaklar yoksa kendi siyasal görüşlerine zıt görüşlere sahip şu gazeteci hakkında daha farklı bir tercihte mi bulunacaklar?

Bunu bilemem. Ama sormak isterim: Soruşturma açmak yerine ‘Reis’in savcıları’ yerine ne dememi önerirler acaba?”

Devam edersek…[90]

• Anayasa Mahkemesi, OHAL tutuklamalarıyla ilgili ilke kararının gerekçesinde, 11 ayı bulan tutuklulukları hak ihlâli olarak görmedi. Yüksek Mahkeme, darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile getirilen düzenlemelerin de anayasa, AİHM ve Avrupa Konseyi kararlarına uygun olduğunu ileri sürdü.[91]

• “Cumhurbaşkanına hakaret” suçunun iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuran Karşıyaka 7. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi Murat Aydın, HSYK’nın 6 Haziran 2017 tarihli atama kararıyla Trabzon’a sürüldü.[92]

• Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na yakın bir bölgede polislere “Buralarda bir hayvanat bahçesi vardı, nerede?” diye soran yurttaş, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan tutuklandı.

• Erdoğan’a sosyal paylaşım siteleri üzerinden hakaret ettiği iddia edilen 2 kişi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturması kapsamında Eylül 2015’te tutuklandı.

• Ş. Urfa’nın Hilvan ilçesinde sosyal medya hesaplarından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret ettiği iddia edilen 5 kişi nisan ayında tutuklandı.

• Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi 24 yaşındaki Halit Meşe, aynı suçtan tutuklandı. Meşe bu tutuklama kararıyla 2015 yılının ilk Cumhurbaşkanı’na hakaret tutuklusu olarak tarihe geçti.

• Üniversite öğrencisi Gizem Yerik, sosyal medya paylaşımları nedeniyle dersteyken Cumhurbaşkanı’na hakaret ve örgüt propagandası suçlamasıyla gözaltına alındı, 76 gün tutuklu kaldı. Yerik, yargılamanın sonunda geçen ay Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan 11 ay 20 gün hapis cezasına çaptırıldı.

• Antalya’nın Manavgat ilçesinde nisan ayında E.T, M.F. ve M.Ç. “Cumhurbaşkanı’na hakaret” iddiasıyla tutuklandı.

• Van’ın Başkale ilçesinde, sosyal medya üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret ettikleri ve “terör propagandası” yaptıkları öne sürülen 2 öğretmen nisan ayında tutuklandı.[93]

Özetle 2016 yılında mahkemeler yoğun biçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve devlet organlarının saygınlığına karşı suçlara ilişkin mesai yaptı. Bu suçlardan 46 bin 193 işlem yapılırken, 4 bin 936 dosya hakkında savcılık tarafından kamu davası açıldı. 9 bin 900 dosya hakkında takipsizlik kararı verildi. 31 bin 357 dosya hakkında da yetkisizlik, görevsizlik, birleştirme, fezleke düzenleme ya da başka bir savcılık bürosuna gönderme kararı verildi.

Reşit olmuş 4 bin 750 kişi, 36 yabancı ve iki tüzel kişi hakaret ile suçlanırken, 12 ile 15 yaş arasındaki 102, 15-18 yaş arasındaki de 138 çocuk devletin egemenliğine ve organlarının saygınlığına karşı davranmakla suçlandı.

Adalet Bakanlığı verilerine göre bu davaların 1080’inde mahkûmiyet kararı verildi. Bu da hakkında karar verilen yüzde 34’ünde mahkûmiyet kararı çıktığını gösteriyor. Bu dosyaların 679’unda beraat, 867’sinde de hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildi.[94]

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sosyal medyadan hakaret ettiği iddiasıyla birçok kişi tutuklanırken Kemal Kılıçdaroğlu’nu mermiyle tehdit eden kişinin serbest bırakılması, kamuoyunda büyük tartışma yarattı.

Bu tabloda, akıl almaz “serbest bırakılmaları ve tahliyeleri” de gördük…

• Vezneciler’deki bombalı saldırıda hayatını kaybeden polislerin Fatih Camii’ndeki cenazesine katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önüne kurşun atan kişinin de aralarında bulunduğu 4 kişi serbest.

• Can Dündar’a MİT TIR’ları haberleri davası arasında Murat Şahin’in silahlı saldırısını organize etmekle suçlananlar serbest.

• Gazeteci Ahmet Hakan’ı darp eden saldırganlardan ve saldırıyı organize edenlerden hiçbiri tutuklu değil.

• Barış İçin Akademisyenlerin “kanında duş alacağını” söyleyen Sedat Peker tutuksuz.

• Hrant Dink davası kapsamında “ihmalle kasten öldürmeye sebebiyet verdikleri öne sürülen” Engin Dinç, Reşat Altay, Ahmet İlhan Güler tutuksuz yargılanıyor. Üstelik Engin Dinç, şimdiye dek görülen 2 duruşmaya da katılmadı. Cinayetin azmettiriciliği ile suçlanan Erhan Tuncer de tutuksuz yargılanıyor.

• Suruç’ta 20 Temmuz’da 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan IŞİD saldırısından sonra örgütün Türkiye yapılanmasına yönelik açılan davada tüm sanıklar serbest. Ankara ve Suruç katliamları başta olmak üzere 5 ayrı eylemden sorumlu tutulan İlyas Aydın’ın hiç tutuklanmadığı davanın serbest bırakılanları arasında geçen Ramazan bayramında İstanbul Ömerli’de kılınan namazda Türkiye’ye “Aklınızı başınıza alın” şeklinde tehditte bulunan Ebu Hanzala da yer alıyor.

• Mecidiyeköy’de Eylül 2014’te eski Ali Sami Yen Stadı’nın arsasına Torunlar Gayri Menkul Yatırım Ortaklığı tarafından yapılan inşaatın 32. katından yere çakılan ve 10 kişinin hayatını kaybettiği asansör faciası davasında 25 sanık da tutuksuz yargılanıyor.

• Dilek Doğan’ı Armutlu’da ailesiyle birlikte yaşadığı evde silahıyla vurarak öldüren özel harekât polisi Yüksel Moğultay tutuksuz yargılanıyor. Üstelik Dilek Doğan’ın ailesine “polise mukavemet”ten soruşturma açıldı.

• Gezi Direnişi sırasında polisin attığı gaz kapsülünün başına isabet etmesiyle yaşamını yitiren Berkin Elvan’ın öldürülmesi soruşturmasında görüntülerin incelenmesiyle tek şüpheli olarak kalan polis Emin Y. tutuksuz.

• Malatya’daki Zirve Yayınevi’nde 2007 yılında Alman uyruklu Tilman Geske’nin yanı sıra Necati Aydın ve Uğur Yüksel’in boğazlarını keserek öldüren 5 kişi serbest.

• HDP Sözcüsü Osman Baydemir, “Meclis tamamen iktidarın noteri hâline dönüştürülmek isteniyor… Bu ülkede olmayan bir şeyin bakanı var mı diye sorarsanız, o da Adalet Bakanlığı’dır,”[95] dedi.

• Hukukçu ve eski diplomat Prof. Dr. Alain Bockel, ‘Le Monde’ gazetesindeki yazısında, ulusal güvenlik için tehlike arz eden yapılarla ilişki içinde olmakla suçlanan binlerce kişiye yönelik 7 Şubat 2017 tarihli KHK’nin tümüyle hukuk dışı olduğunu söylüyor.[96]

Bu tablodan adalet çıkar mı? Çıkmaz elbette!

Dip notları ►Devamı İçin


Bu yazı 2272 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI