“Putların, Kabenin istediği kölelik;
Çanların, ezanın dilediği kölelik;
Mihraptı, kiliseydi, tespihti, salipti,
Nedir hepsinin özlediği kölelik.” [1]
Diogenes Laertios, “Hiçbir şey yoktan üretilemez,” derken; Denis Diderot da ekler: “Masalları
anlatmak ne kadar kolay!”
Gerçekten de İbn-i Sina’nın, “Dünya, aklı olup dini olmayan adamlarla, dini olup aklı olmayan
insanlar olarak ayrılmıştır,” notunu düştüğü yerkürede “Bütün dinler, ahlâki itaate dayandırır, yani gönüllü
kölelik. Bu nedenle de dinler, bütün siyasi örgütlenmelerden her zaman çok daha kötücül olmuştur. Siyaset
şiddetten yararlanırken, din, özgür iradenin çürümesini kullanır,” Alexander Herzen’in ifadesiyle…
Kolay mı? “Ömürleri boyunca didinip yokluk içinde yaşayanlara, din ile bu dünyada bulundukları
sürece itaatkâr olmaları ve tanrısal bir ödül umuduyla avunmaları öğretilir”ken; [2] “Tüm dinler cahiller için
görkemli, siyasetçiler için kullanışlı ve filozoflar için gülünçtür,” Titus Lucretius Carus’un hatırlattığı
üzere…
* * * * *
Ancak…
Evet ancak, tüm bunlar meseleyi öncelikle asılsız öznel varsayımlardan ayıklamayı “olmazsa olmaz”
kılıyor; mesela “Dinde zorlama yoktur”; [3] “İslâm barış dinidir”; [4] “İslâm’da asıl olan hayat ve barıştır”; [5]
“İslâm sosyalizme yakın düşen bir din!” [6] ya da vb’leri gibi…
Söz konusu varsayımların gerçeğinden ne kadar kopuk olduğunu görmek, kavramak için dahi olmak
gerekmiyor. Çünkü görünen köy kılavuz istemez…
Örneğin “Türkiye’de, ‘şeriat’ denilince tüyleri diken diken olan tuhaf insanlar var! Sadece
Türkiye’de var bu tür tuhaf insanlar. Şeriat’ın ne olduğu, ne demek olduğu sadece Türkiye’de bilinmiyor!...
Din, hakikâtin kaynağıdır; şeriat ise hayatın. Hakikâtin hayat olmasının; hakikâtin izinin
sürülmesinin menbaı.
Şeriat’ın sözlük anlamı, ‘su içmek veya su getirmek için girilen açık ve düzgün yol’dur.