Bugun...



Ergin Yıldızoğu yazdı:Faşizm güncel bir tehlike!- Faşizme geçit yok

Avrupa’da yükselen sağ popülist (ırkçı, otoriter) dalganın üzerine bir de Almanya’nın Saksonya eyaletinin (eski Doğu Almanya) Chemnitz kentinde patlak veren kitlesel faşist gösteriler, göçmenlere yönelik saldırılar gelince,

facebook-paylas
Güncelleme: 16-09-2018 22:27:26 Tarih: 14-09-2018 22:18

Ergin Yıldızoğu yazdı:Faşizm güncel bir tehlike!- Faşizme geçit yok

Faşizm güncel bir tehlike!

Ergin Yıldızoğu

 

Avrupa’da yükselen sağ popülist (ırkçı, otoriter) dalganın üzerine bir de Almanya’nın Saksonya eyaletinin (eski Doğu Almanya) Chemnitz kentinde patlak veren kitlesel faşist gösteriler, göçmenlere yönelik saldırılar gelince, “1930’lara mı dönüyoruz” sorusu etrafındaki tartışmalar yeniden alevlendi. 1930 denince akla doğal olarak öncelikle Almanya’da ve Avrupa’da, Yahudi soykırımı gibi büyük felaketlere yol açan Nazi rejimi geliyor. Bu nedenle “30’lara mı dönüyoruz?” tartışması akademik bir tartışma olmaktan öte bir gerçekliği yansıtıyor.

1930’lar redux 
1930’ların belirgin özelliklerini şöyle özetleyebiliriz: 1929 finansal krizi, egemen yaygın sermaye birikim rejiminin ve finansallaşma olarak kendini gösteren düzenleme sisteminin iflası anlamına geliyordu. Finansal krizle birlikte yerleşen ekonomik durgunluktan çıkılamıyordu. Durgunluk döneminde gelir dağılımındaki kutuplaşma ve yoksulluk daha da derinleşmişti. Buna karşılık, küreselleşme süreci sona ermiş, dünya pazarı parçalanmaya başlamıştı. Dönemin hegemonya sistemi dağılmıştı. Küresel çapta bir yükselen güçler, iktidar boşluğu, güçler dengesi ortamı vardı. 
Lenin’in ölmeden önce katıldığı son Enternasyonal toplantısına sunduğu bir raporda belirttiği gibi, I. Büyük Paylaşım Savaşı kapitalist sistem içindeki ekonomik ve siyasi sorunları çözememişti, bunlar yeniden gündeme gelmeyi bekliyordu. ABD, Nazi Almanyası, Japonya, hegemonya kriziyle açılan boşluğu doldurmak için rekabet ediyor, hızla silahlanıyordu. 1917’de Rus devrimiyle yeni bir ekonomik ve siyasi model dünyanın, Batı kapitalizminin karşısında kendini alternatif bir ekonomik model, güç merkezi olarak dayatıyordu. 
Bugünkü ortamla, yukarıda kısaca özetlediğim dönemin bileşenleri arasında (I. Büyük Savaş -1914/18, SSCB, III. Enternasyonal partileri ve eski sömürgelerden gelerek, Avrupa kıyılarına vuran sığınmacılar dalgası dışında) çok güçlü bir analoji kurmak olanaklıdır. Hatta, buna para sistemini bile ekleyebiliriz. Dün İngiliz hegemonyasının altına bağlı para sistemi krizi yönetmeyi zorlaştırıyor, yükselmekte olan büyük güçlerin gereksinimlerine cevap veremiyor, giderek daha fazla sorgulanıyordu. Bugünlerde, doların uluslararası egemenliğine karşı tepkilerin giderek arttığını görüyoruz.

Ve ‘Çirkin Alman’ın dönüşü’ 
Bu ifade bana değil, Der Spiegel dergisinin, Chemnitz olaylarıyla başlayan gelişmelerle ilgili bir yorumuna ait. 
Ağustos ayının son pazar gecesi, Chemnitz halkı, kasabanın kuruluşunun 875. yılını kutluyorlardı. Sabaha karşı saat 03 sıralarında iki grup arasında çıkan, nedenleri belirsiz bir kavgada, David isimli Alman- Kübalı bir genç, Suriye doğumlu Yusuf ve Irak doğumlu Alaa isimli iki sığınmacı genç tarafından bıçaklanarak öldürüldü. 
Spiegel’in aktardığına göre, başta AfD (Almanya Almanlar İçindir) partisi, Pegida (Avrupa’nın İslamlaşmasına Karşı Birlik) hareketi olmak üzere, uzun bir süredir istismar edecek uygun bir suç arayan aşırı sağ, David’in bir kadını tecavüzden kurtarmaya çalışırken öldürüldüğünü yaymaya başladılar. Birkaç saat içinde 1000’e yakın neo-Nazi sempatizanı sokaklardaydı; polisle çatıştılar, yabancı görünüşlü insanlara saldırdılar. AfD lideri mecliste “katliamlardurmadan devam ediyor” dedi, önde gelen bir AfD yöneticisi “Bıçaklıların göçünü durduralım. Devlet sağlayamıyorsa, halk kendisi sokağa çıkarak kendi güvenliğini, öz savunmasını sağlar” sözleriyle adeta bir pogrom çağrısı yaptı. Ertesi gün AfD’nin çağrısıyla düzenlenen gösteriye yaklaşık 7000 kişi katıldı. Göstericiler, Hitler selamı veriyor, “Hepiniz halledeceğiz” gibi o dönemi anımsatan sloganlar atıyorlardı. 
Hafta boyunca Chemnitz sokaklarında neo- Naziler Almana benzemeyen insanlara saldırdılar. Yıllardır mayalanan faşist hareket, adeta şimdi kendine bir kurtarılmış bölge kuruyordu. Hafta sonunda yapılan gösteriye 10.000’in üstünde faşist ve ırkçı katıldı. Alman basınının, olayı eski Doğu Almanya’nın mirasına bağlayarak Saksonya eyaletine has bir hastalık gibi sunmaya çalıştığı görülüyor. Halbuki Chemnitz’e toplanan binlerce faşist, Avrupa’da, OrbanMussolini’nin mirasçısı Salvini benzeri liderlerin toplumsal tabanına, ABD’de Trump’ın destekçilerine bakınca, karşımızda sıra dışı, yerel bir olay değil, zamanın ruhunun bir dışavurumu olduğunu söylüyor. 
(Direniş çabalarına değinerek devam edeceğim.)

***

Faşizme geçit yok

Almanya’nın Chemnitz kentinde patlak veren kitlesel faşist gösteriler, göçmenlere yönelik saldırılar, “1930’lara mı dönüyoruz” tartışmalarını alevlendirdi. “30’lara mı dönüyoruz” sorusu akademik bir tartışma olmaktan öte bir tehlikeyi yansıtıyor: Faşist hareketin yükselişi nasıl durdurulabilir?

Faşist hareket ve devlet 
Faşist hareketin, bir ölüm olayını kullanarak birkaç saat içinde yaklaşık 800 militanı harekete geçirebilmesi, gösterilerini hafta boyunca sürdürebilmesi, binlerce kişinin katıldığı bir miting düzenleyebilmesi, yıllardır mayalanmakta olan faşist hareketin, artık gerçek ve güncel bir tehlike olduğunu gösterdi. 
Gelinen noktada, çeşitli faşist gruplar, AfD, Pegida gibi daha düzen içi gibi görünen siyasi örgütlenmelerle eşgüdüm içinde hareket edebiliyor. Faşist militanlar sokaklarda güç gösterir, yabancılara saldırırken, AfD faşist hareketin taleplerini ve sloganlarını parlamento düzeyinde dile getiriyor. Bu eşgüdüm, kendilerini faşist, hatta ırkçı olarak bile görmek istemeyen, ancak Merkel hükümetinin göçmenler politikasından hoşnut olmayan görece ılımlı vatandaşların da faşist grupların eylemlerine katılmasını kolaylaştırıyor. 
Faşist hareketin geldiği düzeyi gösteren ikinci, çok daha korkutucu gelişme de devletin güvelik örgütleriyle faşist hareket arasında artık gizlenemeyen ilişkidir. Chemnitz olaylarında, Nazi selamlarının yanı sıra, dikkati çeken ikinci olgu, polisin son derecede düşük çaplı müdahalesiydi. 6000 faşist militan ve destekçilerinin katıldığı mitinge yalnızca 600 personel ile gelen ve tamamen “etkisiz” kalan polis örgütü, sıra anti-faşist göstericileri durdurmaya gelince gayet yüksek bir performans sergiliyordu. 
Bu tartışmalar arasında, Almanya’nın FBI’ı sayılan Anayasayı Koruma Bürosu (BfV) adlı güvenlik örgütünün başkanı, Hans-Georg Maassen’in faşist harekete yakınlığı konuşuluyor. Merkel’in Chemnist olaylarında faşist militanların sokaklarda yabancıları kovalamasını kınayan açıklamasına karşın, Maassen’in sokaklardaki kovalama olaylarının aslında “fake news” olduğunu ima eden açıklaması büyük tepki çekti. Maassen’in AfD liderliği ile sık sık buluştuğu, eylemlerini ve açıklamalarını yasalarla çelişmeden sürdürmelerine yardımcı olacak yönde akıl verdiği ortaya çıktı. Maassen önce iddiaları yalanladı, sonra da kabul etmek zorunda kaldı. 
Farklı faşist eğilimli grupların arasındaki eşgüdüm, parlamentoda AfD yoluyla söz sahibi olmaları ve devletin güvenlik örgütleriyle yakın ilişkileri, gerçekten korkutucu biçimde de 1930’ları anımsatıyor.

Birleşik çephe 
1930’larda Almanya’da, örgütlenme düzeyi, toplumsal tabanı, faşist hareketten defalarca büyük olan sosyal demokrat ve komünist partiler birlikte mücadele etmeyi başaramadıkları için faşizmin yükselişini engelleyememişlerdi. 
O günden bu yana, faşizmle mücadele söz konusu olunca ilk akla gelen haklı olarak birlik sorunu oluyor. Bu bağlamda, Sol Parti’nin yönetim kurulu başkanı Sahra Wagenknecht’in, Sol Parti, Sosyal Demokrat Parti ve Yeşillerarasında bir eşgüdüm sağlayacak Aufstehen (ayağa kalk) isimli örgütlenme inisiyatifi büyük önem taşıyor. Aufstehen, yaşam koşullarını, sendikal hakları öncelikle vurgulayan, sığınmacılığı siyasi sığınma hakkıyla sınırlamayı hedefleyen, ırkçılıkla mücadeleye öncelik vermeyi kimlik politikası olarak eleştiren bir sol popülist hareket yaratarak, faşist hareketin cazibesine katılan ama faşist olmayan vatandaşları yeniden sol harekete kazanmayı amaçlıyor. 
Aufstehen başarılı olabilecek mi? Olumlu cevap vermek için henüz erken. Birincisi, Aufstehen, faşizmin yükselişini salt ekonomik sorunlara bağlıyor; faşist propagandanın ilgilendiği kültürel-psikolojik sorunları azımsıyor. Kültürel psikolojik boyutu azımsamak, egemenlik söyleminin üretildiği alanı faşist harekete terk etme riskini getiriyor. İkincisi, sağ popülizm ve faşist hareketin düzen partileri olarak nitelediği yapılanmaların Aufstehen ile bir araya gelmesi faşist harekete yeni propaganda malzemesi sağlayabilir. 
Aufstehen için bu iki engeli aşmanın yolu 1980’lerden bu yana İngiltere ve Almanya’da, faşist hareketi, her başını kaldırdığında geriletmeyi başaran deneyleri anımsamaktan geçiyor: Faşizmin güç gösterilerinin cazibesine katılan vatandaşlara, çok daha güçlü bir alternatif sunmak gerekiyor. Bunun yolu da, faşist hareketi, sokaklarda, meydanlarda, karşıt kitlesel eylemlerle durdurarak, yıldırmaktan geçiyor.

 

 




Kaynak: Cumhuriyet

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1771 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Basından yazılar Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI