Bugun...


Arif Ali CANGI

facebook-paylas
Her şeye rağmen barış!
Tarih: 20-08-2015 02:32:00 Güncelleme: 20-08-2015 02:32:00


Seçimde AKP'nin tek başına iktidar olacak milletvekili sayısına ulaşamaması, koalisyonun zorunlu hale gelmesi, tartışma ve müzakere ve uzlaşmanın önünün açılması sonucunda seçim öncesi yaşanan gerilimin azalacağı beklentisi oluşmuştu ama bu beklentinin tam tersi yaşanmaya başlandı.

Seçimin üzerinden yaklaşık iki ay geçti, halen yeni hükümet kurulamadı, AKP tek başına iktidarı kaybetti, ancak sanki meclisin çoğunluğunu almış gibi tek başına hükümette kalmaya devam ediyor. Genel seçimden sonra, Cumhurbaşkanı yenisi kurulana kadar eski hükümete görev verdi. Ülke şu anda geçici bir hükümetle yönetiliyor ama geçici gibi davranmıyor, milletvekili dahi olmayan bakanlarıyla yüzlerce atama yaptı, çözüm sürecini sona erdirdi, sınır içinde ve sınırötesi operasyonlar başlattı, İncirlik Üssü'nü ABD'li askerlerin kullanımına açtı. Hükümet olağanüstü yetkiler kullanırken, Cumhurbaşkanı'na sıkı sıkıya bağlı çalışıyor, meclisin denetiminden kaçıyor, tatilde olan meclis olağanüstü toplandı ancak araştırma komisyonu kurulması önerisi AKP ve MHP'nin oylarıyla reddedildi ve yeniden tatile girdi. Bugünkü sorunların asıl kaynağı seçilen Meclisin çalıştırılmaması, "milli irade"ye dayanmayan haksız işgalci konumundaki hükümetin kendisi.

Denge ve denetim mekanizmasının işletilmediği bu ortamda yine silahlar çekildi, yine aynı manşetler, aynı nefret söylemleri, sanki yaşanan acılar hiç yaşanmamış, silahsız çözüm girişimi başlatılmamış gibi yaşananlardan hiç ders çıkatılmamışcasına yine ölmenin ve öldürmenin kutsandığı günlere döndük. Geçici hükümetin Başbakanı, Bakanları ile anayasal yetkilerini aşan fiili başkanlık yapan Cumhurbaşkanı söylemleriyle gerilimi yükseltiyor. Cumhurbaşkanı'nın HDP'li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırılmasını istemesinin ardından savcıların soruşturmalar başlattı, sanki bir anda karanlık 1990'lı yıllara döndük.

Bütün bunların 7 Haziran seçim sonuçlarının Cumhurbaşkanı ve AKP'liler tarafından sindirilememesinden kaynaklandığı görülüyor, hükümet kurma gibi bir dertlerinin olmadığı, oyalamalarla ülkeyi yeniden seçime götürmek istedikleri anlaşılıyor. Bu arada olası seçimde HDP'yi baraj altına bırakmak için yoğun bir itibarsızlaştırma hareketi yürütülüyor. Sorunların çözümü için demokratik siyaset tercihini önüne koyan HDP'yi, silahlı mücadeleyi yürüten örgütmüş gibi göstererek seçmen gözünde tercih edilemez pozisyonuna düşürmek isteniyor.

Bu yolda Cumhurbaşkanı ve AKP'liler yalnız değil, savaş politikalarının doğal müttefiki MHP ve onun lideri Devlet Bahçeli de koroya katıldı, hakaret ve küfürlerinin dozunu iyice arttırdı, en son incisi "oyunu HDP’ye veren şerefsizler". Bu söze aynı seviyeden yanıt vermenin kimseye bir faydası yok, kaldı ki Bahçeli'nin sözleri ile kimse şerefsiz olmaz. Şunu belirtmekte yarar var; demokratik siyaset sözü etkili ve güçlü kılma sanatıdır, anlaşılan Bahçeli ve benzeri siyasetçiler hakaret ve küfrü söz sayıyorlar ve ağızlarına geleni söylemeyi siyaset yapmak sanıyorlar, oysa şiddet içeren söz siyasetin aracı olamaz. Bir siyasetçinin hakaret etmesi kabul edilemez, hele hele seçmene hakaret etmesi akıl alır şey değil. Hakaret ve küfürden başka sözü olmayan siyasetçiler, partileri ile birlikte siyaset mezarlığına hızla yol alırlar bir süre sonra kendilerini ve partilerini o mezarlığa gömerler ve unutulur giderler. Bahçeli'den sonra danışmanı Metin Özkan da elimizde 3.bin kişilik liste var dedi. Anlaşılan MHP yönetimi HDP'ye oy vereceğini açıklayanların listesini tutmuş, bunun amacı ne, niçin liste tutmuşlar, bunların sorgulanması gerekmez mi? Yapılan en masumane haliyle kişisel verilerin hukuka aykırı biçimde kaydedilmesidir. Bahçeli'nin sözleri de danışmanının itiraf ettiği liste tutma eylemi de suç. Bu ülkede birazcık hukuk kalmışsa, her hangi bir şikayete gerek kalmadan, özellikle siyasi düşüncelerinden dolayı kişilerin kişisel verilerini kaydetmekten Savcıların doğrudan soruşturma açması gerekir.

Bugün en acil çözümlenmesi gereken sorun silahların susturulmasıdır. Silahların konuştuğu yerde söz duyulmaz olur, ama silahların susması için söz söylemeye devam etmek, sözü etkili kılmaktan başka yol yok. Bu gün her şeye karşın barış diliyle söz söylemeye daha çok ihtiyacımız var.

Ne olursa olsun bu topraklarda barış içinde yaşabilmek için diyalog ve müzakere ile uzlaşmaktan başka çaremiz yok. Silahın ölümcül bataklığı yerine, demokrasi ve barış içinde yaşamı büyütmemiz gerekiyor.

7 Haziran Seçimi döneminde HDP çok yönlü saldırılara uğradı, buna rağmen HDP'nin hep sağduyu ve barış çağrısı yapmasıyla seçim yapılabildi, bu sayede HDP Türkiye siyasetinin baş aktörü oldu. Bugün de en çok saldırıya uğrayan parti HDP, seçmeni dahi hakarete uğruyor. Bu yaşananlara rağmen bugün Türkiye'nin HDP'ye daha çok ihtiyacı var, silahlı mücadele ile arasına mesafe koyan, inadına barış diyen HDP'ye.

Bu arada özel olarak Selahattin Demirtaş'ı atlamamak gerek. Gerek Cumhurbaşkanlığı seçiminde, gerek genel seçimde, gerekse seçimden sonra kendisine yönelik yürütülen aşağılama ve nefret söylemlerine, suçlamalara karşın kullandığı dil ve üslubu ile bize siyasetin şiddetsiz, hiddetsiz, barış diliyle, esprili yapılabileceğini gösteriyor, "Size savaş yaptırmayacağız” sözü ile savaş seçeneğini değil barış umudunu yükseltiyor.

Bugün her şeye rağmen barış, her şeye rağmen demokrasi sözünün içini doldurmak görevi hepimizin. Derhal ateşkes, diyalog ve müzakere yoluyla demokratik çözümde ısrar etmeli.



Bu yazı 1393 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI