0lağanüstü halden bahsedebilmek için prensip olarak sınırsız bir yetkinin söz konusu olması, mevcut düzenin bütünü ile askıya alınması gereklidir. Bunun için gerek olan ön şart egemenlerin, toplumu devletin bekasının tehlikede olduğuna ikna etmesidir. İkna edemediği durumda ise kimi provokasyonlar yaratarak toplumu olağanüstü hal rejimine razı etmektir.
Egemenler olağanüstü durumu “hukuk sistemi” içinde bir istisna olarak göstermeye çalışırlar.Ancak istisna bir dışlamadır. İstisna olarak dışlanan şey, dışlandığından dolayı kuralla hiçbir ilişkisi kalmayan şey değildir. Tam tersine, istisna olarak dışlanan şey, kuralla ilişkisini kuralın askıya alınması biçiminde devam ettiriyor.Dolayısı ile burada istisna tamamen dışarıya terk edilen bir şey değil, egemenlerce dışarıda tutulan bir şeydir.
Sistem toplumsal muhalefetin demokratik taleplerinin basıncı karşısında son ana kadar değişim yerine statükoyu korumayı tercih eder. Dolayısıyla istisnayı içine alır ve bu şekilde kendini kendisinin dışına taşır. Sistem istisnayı, kendini aşan şeye karşı, hukuk düzenin geçerliliğini askıya almak sureti ile içeriye alır.Burada istisna kendisini kuraldan dışarı çıkarmıyor; bunun yerine kural kendini askıya alarak istisnaya yol açıyor. Bir başka ifade ile bir ulus devlet ya da bir başka ifade ile modern devlet işleyişinde kural ile istisna, birbirlerini yadsıyan kavramlar değil, aksine biri ötekini içkin kılan ve besler kavramlardır.
Bu bağlam içinde altının çizilmesi gereken bir diğer hususta ,modern devlet kuramının sac ayağını oluşturan kavramların, dünyevileştirilmiş ilahiyat kavramlarından devşirmiş olmasındandır. Yani, her şeye kadir tanrı, her şeye kadir kanun koyucu ile yer değiştirmiş olarak kendini yeniden üretmesindendir. Demek ki, modern devlet kuramının dünyevileşmiş olması onun kutsiyetten arındırması ile sonuçlanmadığı gibi, tarihten devir aldığı kutsiyeti daha da katılaştırmıştır. Bu dolayım ile uyguladığı her türlü şiddet onun kutsiyetinin kendine bağışladığı bir hak olarak görülmektedir.
Modern devlet ifadesini kullanmamdaki kasıt sanılanın aksine, kural / istisna ilişkisi sadece geri ya da gelişmekte olan ülkelere dair bir döngü olmadığının, ileri kapitalist ülkeler için de geçerli olan bir devinim olduğunun altını çizmektir.
Demokrat Parti ve “Vatan Cephesi”
Cumhuriyet tarihinin istisnalar ( olağanüstü hal ) tarihi olduğunu söylemek abartı olmayacağı kanısındayım. Tek parti ve milli şef olağanüstü hale karşı “yeter söz milletindir” şiarı ile ortaya çıkan Demokrat Parti (DP) iktidarı süresince sınırsız istisnalar yaratmaktan geri durmadı.Bu hakkı kendinde bulmanın yegane nedenini milli iradeden aldığı oya ilişkilendirmekteydi.
Adnan Menderes, DP grup toplantısında kimi DP vekilinin, hükümetin anti demokratik uygulamalar içinde olduğuna dair eleştirilerine karşı “seçimle gelen bir hükümetin demokrat niteliğinin sorgulanamayacağını, zira seçilmiş olması onun demokrat karakterinin şüphe götürmez tescili olarak görmelidir” ifadeleri ile savunmaktaydı.
DP iktidarı meclisin tek muhalefet partisi olan CHP’nin mecliste varlığını, hükümetin “icraatlarına" engel gördüğünden, CHP’yi teröre destek verdiği gerekçesi ile meclisten atmak üzere çeşitli düzenlemeler yapar.
12 Ekim 1958’de başbakan Adnan Menderes yurttaşlara, muhalefetin “kin ve husumet cephesi ” ne karşı bir "Vatan Cephesi” kurmaları çağrısı yaptı.18 Nisan 1960’ta Meclis Tahkikat Komisyonu kuruldu. 0n beş DP’li vekilden oluşan komisyon muhalif partilerin bütün etkinliklerini yasakladı.Komisyonun görevi, CHP’nin “silahlı isyan hazırlığını” soruşturmak ve üç ay içinde karara bağlamaktı
Yani bugün HDP’ye karşı kurulan kumpas DP döneminde CHP’ye karşı kurulmuş. Kendi tarihini bilmeyen CHP yöneticiliği sırasını bekleyen kurbanlık koyun misali, şimdilik iktidarın yedek lastiği görevini sürdürmektedir.
27 Nisan’da Tahkikat Komisyonu 7468 sayılı TBMM Tahkikat Encümenlerinin Vazife ve Salahiyetleri Hakkında Kanun’la fiilen ülke yönetimine DP oyları el koydu. Tahkikatın selameti açısından gerekli görülen gazete ve matbaa kapatılabilecek, iktidar dışında siyasi mahiyet arz eden bütün toplantı ve gösteriler yasaklama yetiksi ile donatılan komisyona ihtiyaç halinde hükümetin bütün vasıtalarından istifade etme salahiyeti verildi. Bu sivil darbeye karşı 1960 yıllında askeri darbe gerçekleşti. Böylece darbe, darbe ile sonlandırılmış oldu.Yani istisna (0lağan üstü durum/ hal) denilen şey, kuralı devre dışına bırakmış. istisna bir başka istisna ile yer değiştirmiş oldu.1960 darbesini,1971 darbesi,1978 ülkenin bir çok ilinde sıkıyönetim, 12 Eylül askeri darbe izledi. 12 Eylül sonrası daha kurala geçilmeden Kürt coğrafyasında istisna üzerine yeni bir istisna inşa edildi. OHAL (0lağan Üstü Hal) ve geldik bu güne.
Saray AKP’si ve “Millet Koalisyonu”
AKP iktidarının değişim evresini birkaç etapta ele almak mümkün ama bunlardan en önemli iki aşaması saray öncesi ve sonrası olandır.
Saray döneminin en karakteristiği Erdoğan’ın darbe ile parlamentoyu devre dışı bırakmasıdır. Parlamentonun yerine muhtarlar senatosu ikame eden Erdoğan iktidarın yapması gerekenleri senatodan buyurmaktadır. Son muhtarlar toplantısında “Millet koalisyonu” oluşmasının gerekliliğine vurgu yaptıktan sonra Kürtler ve muhalif bütün güçlere “Ya baş eğeceksiniz, ya baş vereceksiniz” den “ vatandaşlıktan çıkartmaya” değin bir dizi tehdit savurarak önümüzdeki günlerin politik yönelimini belirlemiş oldu. Bu durumdan vazife çıkaran hükümet ile AKP-MHP kervanına CHP’de katılarak millet Koalisyonundaki yerini almış oldu. 7 Haziran seçimlerinden sonra, Saray merkezli muhtarlar senatosu sadece yürütmeyi değil, HDP dışındaki yasamayı da yönetmeye muktedir olduğunu her seferinde kanıtlamaktadır.Bu durum aynı zamanda askıya alınan eski istisnanın yerine gelen yeni istisnanın yürütmeden sonra yasama tarafından da kabul anlamına gelmektedir.
1968 Fransa Baş Kaldırısı ve De Gaull
1968’da Fransa’da öğrencilerin başlattığı ardında işçi, köylü, kamu çalışanlarını da içine alan başkaldırı esnasında önce paniğe kapılıp istifa dahil her türlü çözüme hazır olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı De Gaull 30 Mayıs günü yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanlığından çekilmeyeceğini ifade eder. Hemen ardından aldığı bir dizi önlemi sıralar. Başbakan görevi başında kalacak, parlamento dağıtılmış referandum gerçekleşmeyecek, seçimler mümkün olan bir tarihe ertelenmiştir.Önlemleri sıraladıktan sonra da kendisine anayasa tarafından tanınan olağanüstü yetkileri gerektiğinde kullanabileceğini söyleyerek direnişçileri tehdit etmiştir.En son olarak da, bazı kentlerde valilerin” Cumhuriyet komiseri” olarak görev yapacaklarını söyledi.Bu düzenlemenin anlamı silahlı kuvvetlerin valilerin denetimine girmiş olmasıdır. Böylece “kural” olan yerini istisnaya bırakmıştır. İstisna ile birlikte grevdeki 9 milyon işçi, boykottaki öğrenciler, direnişteki kır emekçileri yenilgiye uğratılmıştır.De Gaull liderliğindeki egemen bloktaki kendi için uygun zamanda yaptığı seçimden zaferle çıkmıştır.
Ulus devlet / modern devlette istisna kural ilişkisi diyalektiği gerektiği statükonun korunmasını da sibop işlevi görmektedir. Denile bilinir ki, ulus devlette istisna, kural ilişkisi kapitalist formasyonun sınırlarını aşmayan bir cenderede birbirini izleyen ve tamamlayan sıralı vakalardır. Gerçek manada bir istisna ancak bu sıralamanın dışına çıkmış bir şey olarak vuku bulabilir. Bir başka anlatım ile istisna, mevcut sisteminin devamını sağlayan değil, eşitsizlik üstüne bina edilmiş sömürü sistemini aşan, eşitlikçi ve özgürlükçü bir noktayı işaret eden bir şey olarak ortaya çıktığında, insanlık için gerçekten istisna olacaktır.