Bugun...



"Bir Başkadır" dizisi üzerine Akademisyen ve Sosyologlar Konuştu

Netflix'in yerli yapımlarından olan "Bir Başkadır" dizisi yayınlanmaya başlaması sonrasında üzerinde çok cidi fırtınalar koptu. Sanal medyada çokca yazıldı çizildi. Bir çok köşe yazarı konu üzerine 'Bir Başkadırın neyi başka' diye sordu.Duvar gazetesinden Ezgi Sivrikaya Netflix'in yerli yapımlarından olan "Bir Başkadır" dizisi üzerine Akademisyen ve Sosyologlarla konuştu.

facebook-paylas
Tarih: 22-11-2020 15:00


Netflix'in yerli yapımlarından olan "Bir Başkadır" dizisi  yayınlanmaya başlaması sonrasında üzerinde çok cidi fırtınalar koptu. Sanal medyada çokca yazıldı çizildi. Bir çok köşe yazarı konu üzerine 'Bir Başkadırın neyi başka' diye sordu.Duvar gazetesinden Ezgi Sivrikaya Netflix'in yerli yapımlarından olan "Bir Başkadır" dizisi üzerine  Akademisyen ve Sosyologlarla konuştu.

Netflix'in yerli yapımlarından olan "Bir Başkadır" dizisi üzerine

Akademisyen ve Sosyologlar Konuştu

 

 

'Kendi aramızda konuşmasak bile, ortak bir konu hakkında konuşmuş olduk’

 

Akademisyen sosyolog Esin İleri: Bir Başkadır dizisinin üzerine kurulduğu ana akslardan birinin, bu memlekette düşüncelerimizi, hislerimizi içimize atmak, Ferdi Özbeğen’in şarkısındaki gibi “bir sır gibi senelerce saklamak” olduğunu düşünüyorum. Bir Başkadır, farklı “mahallelerden” insanların yaşamlarını göstererek onları yani bizi birleştiren sessizliğe dikkat çekiyor. Toplumda ya da onun en küçük formu olan aile içinde çok yaygın olan iletişimsizliğin, siyasette ya da “büyük ülke meselelerindeki” kutuplaşmanın en büyük etkenlerinden biri olduğuna ışık tutuyor. Dizi üzerine kısa bir süre içinde yaklaşık 80-90 yazı yazılmış olmasının da bu açıdan anlamlı buluyorum. Kendi aramızda konuşmasak bile, ortak bir konu hakkında konuşmuş olduk. Neyi “demediği”, neyi “eksik söylediği” üzerine bu kadar konuşulması ve yazılmasını da Bir Başkadır’ın başarısı olarak görmeliyiz.

' Ama başarıyla kaşıdığı için değil, kaşınanı konuşmaya yer aradığımız için konuşuyoruz’

Akademisyen Göksel Aymaz: Popüler olanın, edebiyattan sinemaya, televizyondan internete kadar her yerde, toplumsal hayatın (en sıradan ve en yüce) bütün kademelerindeki yayılmacı yükselişi, onu yorumlayacak olan teoriyi popüler kültürün bunu en hak etmez ürünleriyle bile ilgilenmeye sevk ediyor. Bir Başkadır dizisinin hararetlendirdiği konuşma şevkinin bununla da ilgisi var ama daha ziyade konuşma şevkini uyandıracak epeyce yeri kaşıdığı için bu kadar çok konuşuyoruz biz bu diziyi. Ama başarıyla kaşıdığı için değil, kaşınanı konuşmaya yer aradığımız için konuşuyoruz. Herkesi her taraftan boğan kutuplaşma ve kimlik çatışmasına yönelik bugüne dek dizi formatında işlenmemiş bir yüzleşmeyi konu ediyor dizi. Ve galiba bu yüzden hakkında konuşmak için birbirimizi fena halde “gaza getirdik”.

Oysa fazlasıyla klişe içeren bir dizi bu; kutuplaşma ve çatışmanın taraflarını temsilen yerleştirilmiş karakterler gerçekten çok yüzeysel. Üstelik kutuplaşma ve çatışmanın eski dizilişini görüyoruz biz orada. Burada tek tek saymanın imkânı yok ama örneğin laik elitler dizide gösterilen hallerinden epey yol aldılar; dua okuyan Ekrem İmamoğlu için mitingler yapıp bayraklar salladılar, mesela; ya da Saadet Partisi’ne bile sempati ile bakar oldular. Hatta Peri keskinliğindeki laiklerden epeycesi Perinçek gibi nasyonal sosyalistler aracılığıyla AKP müttefiki bile oldu çoktan. Üzerine hikâye kurulan karakterler eskinin imam-öğretmen çatışmasında kaldı. O imamın oğulları, kızları öğretmen oldu çoktan. Kutuplaşmanın yeni dizilişi, belki, türbanlı Peri ve iş bulamamaktan bunalmış eğitimli laik orta sınıf mensubu bir Meryem olabilirdi mesela.

Bu ve başka sebeplerden ötürü, herhangi bir popüler kültür ürünü hakkında konuşuyoruz şu anda. Benzerleri gibi gelip geçici bir ürün bu da. Popüler kültür ürünlerinin iyi olanları kalıcı da olur bazen ama belli bir temsil kabiliyeti olduğundan böyle olur. İşçi deyince Cem Karaca’nın “Tamirci Çırağı”, çocuk gelin deyince de Sezen Aksu’nun “Ünzile”si hemen akla gelir mesela. Ama bu dizi kısa bir süre sonra hiçbir şeyi akla getirmeyecek, unutulacak. Tıpkı geçen sene bir ara ortalığı kasıp kavuran, hepimizin çene bağını çözen “Susamam” gibi… O da bu ülkenin kanayan bütün yaralarına cesaretle parmak basmıştı, ama bir daha hiç hatırlanmadı. Benzer şekilde, kutuplaşma, kimlik çatışması, kültürel kamplaşma vs. denince de akla hiçbir zaman Bir Başkadır gelmeyecek.

Toplumsal sorunları layığınca ele almasını bekleyeceğimiz öncelikli yer popüler kültür alanı değildir, hiç şüphesiz. Diziyi bu sebeple beğenmemek hakkaniyetli bir yaklaşım olmaz. Ama diziyi bu sebeple beğenenleri eleştirmek hakkaniyetli bir yaklaşım olur; çünkü Bir Başkadır’ı bu beklentiyi karşıladığı iddiasıyla beğenmek gerçekten “gaza gelmek” demektir. Fakat bunun dışında, dizinin Türkiye’nin sosyolojik, kültürel ve ideolojik güncel sorunlarına el atma cesaretinin övgüye değer olduğunu söylememiz gerekir. Ve aslına bakarsanız, bu cesaretinden (ve Defne Kayalar’ın oyunculuğundan) başka dizinin övülecek bir tarafı da yok.

'Endüstriyel ürünle karşı karşıyayız.’

Akademisyen Zeki Coşkun: Dizinin kendisi değil, aurası insanların arayıp bulamadıkları bir şeylere karşılık geldi gibi görünüyor. Memleketi, insanı, "biz"i konuşma vesilesi oldu, bu gereksinimi ortaya çıkardı.

Uzun süredir "ötekileşme - ötekileştirmeler" silsilesi yaşanıyor. En başta yıllardır şiddeti giderek yükselen "onlaaar" söylemi var. Toplumsallığın yerini alan ve giderek içe kapanan, dışarı karşı öfkeli bir cemaatler topluluğu.Gücü eline aldığında ötekini hiçleştiren, geçersizleştiren bir cemaatleşme.

Dizide bu hal ve duruma "aslında iyi insanlarız, iyi toplumuz, içimizde kötülük yok” diyen bir söylem karşımıza çıkıyor. O insanlara memleketi, insanı, hayatı, konuşma arzusunu yaratıyor. İnsanlar bunu vesile edip belgesel tadında bir şeyler arıyor sanki. Ama sonuçta bir dramayla, endüstriyel ürünle karşı karşıyayız.

'Bu dizi ile ülkenin bir kakafoniye değil birbirini dinlemeye ihtiyacı olduğu da açıkça ortaya çıkmıştır.

Akademisyen Ali Murat Yel: Mathieu Kassowitz'in 1995 yılında gösterime giren filmi "La Haine" filmini İstanbul'da ertesi sene ancak bir festival dahilinde izlediğim geceyi hiç unutamam, sinemadan çıkarken kafama bir balyoz yemiş gibi hissetmiştim. Sonradan video player ile seyredince ya da derslerde 'ethnicity and religion' konusunun olduğu hafta sınıfta gösterdiğimde aynı etkiye sahip olmasa da genç arkadaşlardan Fransızca siyah-beyaz bir filmi İngilizce altyazı ile seyredebilen birkaç kişi gösterimden sonra biraz konuşabiliyordu. Filmin Paris'in banliyölerinde yaşayan üç gencin 24 saatlik bir gününü anlatmasının aslında 1990'larda Paris'te farklı etnik (Arap - Siyah) ve farklı dine (Yahudi - Müslüman - Hıristiyan) mensup olmalarından yola çıkarak marjinalleştirilmeleri anlatılmaktaydı. Gerçi film daha sonra meydana gelebilecek çatışmalara da işaret etmesi bakımından önemliydi ama pek fazla dikkate alınmamıştı. Yönetmenin (herhalde 25 yaşındaydı o zamanlar) sinemadaki tüm teknikleri başarılı bir şekilde kullanması, arada saati göstererek en başta anlatılan gökdelenden düşüş hikayesinin sonuna yavaş yavaş gelindiğine işaret edilerek bir gerilim yaratılması falan ayrıca konuşulabilir. Ama beni en çok etkileyen husus, farklı kesimlerin hayat tecrübeleri ve beklentilerinin birbirine ne kadar yakın olduğunun yalın bir biçimde beyazperdeye aktarılabilmesiydi. Paris'in banliyölerine sıkıştırılmış ve problem çıkarmamaları için oraya dondurulmuş ve "merkez"e gelmelerine ses çıkarmalarına engel olunan kesimlerin sesi olmuştu. Bu filmden sonra elbette başarılı yapımlar izledik ama benzer bir temanın bu kadar yalın anlatılabilmesine şahit olmadık. Dizinin adını ilk duyduğumda bir başkadır benim memleketim tadında bir şeyler olabilir diyerek pek umursamamıştım. Fakat yönetmenini duyduğumda benim all-time favorite dizim olan “Son” isimli dizinin senaristi Berkun Oya olduğunu öğrenince ve artık sosyal medyada üzerine bir şeyler söylemeyenin kalmadığını görsem de (popüler olandan kaçındığım için Orhan Pamuk'un kitaplarını da üzerinden zaman geçip hiç kimse bahsetmediği dönemde okumayı tercih ederim) seyretmeye karar verdim. Tabii başarılı oyunculuklardan ve yönetmenin becerisinden çok bahsedildi, beni etkileyen husus bu ülkenin farklı kesimlerden oluşan ama en önemlisi de bir arada hiç bir problem yokmuşçasına yaşamaya devam ettikleri bir mozaik olduğu öteden beri aşılanmaya çalışılmasına bireysel -ve tabii içsel- karşı duruşumu dışa vurmasıydı. Mozaik zaten donuk bir maddedir ve farklı unsurlar bir araya getirilerek "siz bundan böyle birlikte yaşayacaksınız"  denilerek sabitlenmiştir. Halbuki toplum, değerler, bakış açıları ve görüşler değişken ve daha önemlisi akışkandır. Unsurlardan birisi akışkan olmaya çalışınca veya biraz özgürlük talep edince onları donmaya mahkum eden sistem rahatsız olmakta. Halbuki ta en baştan beri aralarında konsensüs sağlanmış ve sosyal mutabakat  üzerine anlaşılmış olsaydı Carl Gustave Jung'un Sigmund Freud karşıtlığında "birey" olmanın önemine vurgu yapmasının varoş kahvelerinde tekrar edilmesine gerek kalmayabilirdi. Diziden herkesin bu kadar etkilenmesinin sebebi olarak da bu donukluktan toplumun her kesiminin bıkmış olduğu ve bir arada yaşanacaksa herkesin talebinin dikkate alınarak karşılıklı bir saygıya dayanan yeni bir sözleşmeye duyulan özlem olduğunu düşünüyorum. Yani, bu dizi ile ülkenin bir kakafoniye değil birbirini dinlemeye ihtiyacı olduğu da açıkça ortaya çıkmıştır.

 Bir başkadır biz Kürtlerin Bir Başkadır’ı

► Bir Başkadır karşısında tereddüt imkanımız

► 'Bir Başkadır' oyuncusu Tülin Özen: Bu bir dizi...

► Bir Başkadır: Orada başka bir Türkiye var

► 'Bir Başkadır' neden bu kadar sevildi?

► Psikoterapistli diziler ve Bir Başkadır üzerine 

Kültürelci bir Türkiye alegorisi

► Bir Başkadır: Öfkemi bir sır gibi senelerdir sakladım

Kadavralarla kavga

 




Kaynak: duvaR

Editör: Yeniden ATILIM

Bu haber 769 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER K-Sanat Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI