Tweet |
Bu suça ortak olmayacağız!Bu suça ortak olmayacağız’ diyerek çatışmalı sürecin sona ermesini isteyen ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun hedefi olan 2 bini aşkın akademisyene, sinemacılardan da destek geldi. ‘Barış İçin Akademisyenler‘ inisiyatifine gazeteciler, edebiyatçılar, hukukçulardan sonra ‘Barış İçin Sinemacılar‘ oluşumuyla destek veren 400’ü aşkın sinemacı da bir bildiri yayınlayarak imza kampanyası başlattı. Sinemacıların açıklamasında “Bizler Türkiyeli sinemacılar olarak, Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin, 11 Ocak 2016 tarihinde hükümete yaptığı barış ve müzakere çağrısına destek veriyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğünün engellenmesini reddediyoruz. Eşitlik ve barışın yanındayız. Yaşam hakkının yanındayız. Özgür düşüncenin ve sanatın yanındayız. Ama’sız fakat’sız eğer’siz: “Bu suça ortak olmayacağız!” Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin, yanındayız” denildi. |
Edebiyatçılardan...‘Barış İçin Edebiyatçılar İnisiyatifi’ yayınladığı imza metniyle ‘Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi‘nin, hükümete yaptığı barış ve müzakare çağrısına, ‘kalpleri ve kalemleriyle katıldığını‘ açıkladı. 558 edebiyatçının imzası bulunan bildiride, “Düşünce ve ifade özgürlüğünün engellenmesini reddediyoruz. Eşitlik ve barışın yanındayız. Yaşam hakkının yanındayız. Özgür düşüncenin yanındayız. Ama’sız fakat’sız eğer’siz: Bu suça ortak olmayacağız! Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin, yanındayız” ifadeleri yer aldı. İlk İmzacılar: 1. Adnan Gerger 14.01.2015 Yeni isimler 490. Ali Aydemir |
Barış İçin Akademisyenler’in yayımladığı bildirinin ardından tartışmalar yaşanırken edebiyatçılar da bir bildiri yayımlayarak destek vermişti. Son olarak gazeteciler de bir bildiri yayımlayarak “Bu suça ortak olmayacağız” dedi.
Barış İçin Akademisyenler, bir bildiri yayımlayarak barış istemiş ve müzakere sürecine yediden dönülmesini talep etmişti. Bildiri önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedefi oldu, bunun ardından YÖK, rektörlükler ve savcılar harekete geçmişti. Sedat Peker ve ülkü ocaklarından bazıları da öğretim üyelerini tehdit etmişti. Son olarak bugün Başbakan Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan akademisyenleri yeniden hedef almıştı.
Akademisyenlerin imza kampanyası 2000‘i geçerken önceedebiyatçılar ardındansa gazeteciler birer bildiri yayımlayarak ” Bu suça ortak olmayacağız” dedi.
Gazetecilerin “Bu suça ortak olmayacağız” başlığıyla yayımladığı metinde şu ifadeler kullanıldı:
“‘Bu suça ortak olmayacağız’ diyerek çatışmalı sürecin sona ermesini ve yeniden müzakerelerin başlamasını istediklerini açıklayan Barış İçin Akademisyenler’in yanındayız.
Türkiye’nin geleceğini yetiştiren akademisyenlerin “barış istiyoruz” dedikleri için, bazı medya kuruluşları ve iktidar tarafından hedef haline getirilmesini, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü açısından tehlikeli buluyoruz.
Barış İçin Akademisyenler’in yayınladığı barış bildirisini, Türkiye’den ve farklı ülkelerden bini aşkın akademisyen imzaladı. İmza sayısının tüm tehdit, hedef göstermelere rağmen 2000’i aşmasının açığa çıkardığı tek gerçek vardır; o da bu toplumun derhal yeniden barış sürecine geçme isteği.
Biz, barış isteyen gazeteciler olarak, “Bu suça ortak olmayacağız” diyen akademisyenlerin yanında olduğumuzu ve savaş değil barış ortamı içinde habercilik yapmak istediğimizi beyan ediyoruz. Kamuoyuna duyurulur.”
Ayrıca, barış isteyen gazeteciler, metne imza atmak isteyenlerin barisicingazeteciler@gmail.com adresine mail atarak barış çağrısını güçlendirilebileceğini kaydetti.
İmzacılar
Metne imza atan gazetecilerin isimleri şöyle:
Adnan Genç, Ahmet Kömürcüoğlu, Ahmet Memiş, Ahmet Şık, Ali Ergin Demirhan, Alper Turgut, Akın Olgun, Amberin Zaman, Arzu Demir, Ayça Söylemez, Aysel Kılıç, Ayşe Oyman, Ayşe Yıldırım,Bahar Kılıçgedik, Banu Güven, Banu Tuna, Barış İnce, Barkın Karslı, Begüm Baki, Begüm Zorlu, Berat Günçıkan, Berkant Gültekin, Beyza Kural, Burak Şahin, Burcu Karakaş, Bülent Özdoğan, Can Bursalı, Can Soyer, Canan Coşkun, Canan Yıldız, Candan Yıldız, Celal Başlangıç, Cengiz Erdinç,Ceren Büyüktetik, Ceren Karlıdağ, Ceyda Karan, Ceyda Ulukaya, Cüneyt Cebenoyan, Çağla Ağrıgöl,Çağrı Sarı, Çınar Özer, Çiçek Tahaoğlu, Deniz Kanberoğlu, Derya Okatan, Ekin Karaca, Elif Akgül, Elif Ilgaz, Elçin Yıldıral, Emel Gülcan, Emel Soy, Emrah Temizkan, Emre Deveci, Engin Esen, Erhan Demirtaş, Erk Acarer, Erol Aral, Erol Önderoğlu, Ersin Şenel, Evrim Kepenek, Evrim Kurdoğlu, Eyüp Tatlıpınar, Ezgi Özer, Fatih Aça, Fatih Gökhan Diler, Faruk Eren, Fatih Polat, Fatma Koşar, Fehim Işık, Fehim Taştekin, Filiz Yavuz, Funda Yaşar Erdoğdu, Gökçe Uygun, Gökhan Durmuş, Gökhan Öner, Gözde Kazaz, Gülriz Ergöz, Gülşah Karadağ, Hakkı Özdal, Hale Sözmen, Haluk Kalafat, Hayko Bağdat, Hilal Köse, Hilal Solmaz, Hüseyin Aldemir, İbrahim Günel, İnci Hekimoğlu, İlhan Tanır, İshak Karakaş, İsminaz Temel, Kumru Başer, Mahir Özkan, Mahmut Akıl, Mehveş Evin,Mehmet Aydoğmuş, Mehmet Tarhan, Meryem Yıldırım, Metehan Ud, Murat Baykara, Murat Sabuncu, Müjgan Halis, Nazan Özcan, Nazım Alpman, Nazmi Belge, Necati Abay, Neşe İdil, Nejla Kahramanoğlu, Nevin Sungur, Nezahat Doğan, Nihan Bora, Nilay Can, Nilay Vardar, Nur Banu Kocaaslan, Oğuz Güven, Onur Erem, Onur Öncü, Önder Öner, Öykü Dilara Keskin, Özgür Gürbüz, Özlem Akcan, Özlem Altunok, Özlem Çiçek, Refik Tekin, Remzi Budancir, Rıfat Doğan, Pelin Cengiz, Pelin Batu, Pelin Ünker, Pembegül Gökçek, Pınar Ersoy, Saadet Yıldız, Said Sefa, Sami Menteş, Seçil Türkkan, Sedat Şenoğlu, Sedat Yılmaz, Semiha Şahin, Semra Çelebi, Sevan Ataoğlu,Sevda Karaca, Sibel Yerdeniz, Şafak Timur, Şengül Karadağ, Uğur Koç, Utku Zırığ, Timur Soykan, Tunca Öğreten, Uğur Güç, Uygar Gültekin, Volkan Ağır, Vural Nasuhbeyoğlu, Yıldız Tar, Zehra Doğan, Zeki Tezer, Zuhal Atlan.
Demokrasi İfade Özgürlüğü ve Akademik Bağımsızlıkla Gelir
11 Ocak Pazartesi günü bir grup akademisyen kendi bakış açılarından Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu ve devlete düşen sorumluluğu değerlendiren bir metni kamuoyuyla paylaştılar.
Bu paylaşımı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çağdaş demokrasilerde tanık olmadığımız sertlikte eleştirmiş; aralarında tüm Türkiye’nin ve dünyanın akademik faaliyetlerini gayet iyi bildiği, saygınlıkları, tutarlılıkları, duyarlılıkları, hayata bakışları, başta öğrencileri ve meslektaşları olmak üzere kamuoyunun önemli bir bölümünde değer atfedilen hocaların bulunduğu imzacıları, “terör örgütünden yana olmakla”, “haddini bilmemekle”, “mandacı olmakla” suçlamış, “karanlık”, “müsvedde” gibi sözlerle nitelendirmiş ve “tüm ilgili kurumları göreve davet etmiştir.
Bu açıklamaların ardından Başbakan’ın “herkes safını belirlesin” açıklamalarını, YÖK ve bazı üniversite yönetimlerinin inceleme için harekete geçtiklerini okuduk. Eli silahlı çete liderlerinden açıklamalar geldi.
İmzacılar ülkemiz için çok önemli bir konuda, hepimizin tedirginlikle, korkuyla izlediği, herkesin birbirine “Ne oluyor? Nereye gidiyoruz?” diye sorduğu yaşamsal bir konuda görüşlerini ve barış taleplerini ifade etmişlerdir.
Hiç kimse düşüncesi, sözleri, okuduğu şiir ya da giyim tarzı nedeniyle hedef gösterilmemeli, suçlanmamalı, cezalandırılmamalıdır.
Ölüm tehditleri ciddiye alınmalı, Cumhuriyet Savcılıkları bu konuda görevlerini yapmalıdır.
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve İçişleri Bakanı sayıları giderek artan imzacıların can güvenliğini sağlamalıdır.
Üniversite yönetimleri ve Yüksek Öğretim Kurumu soruşturma ve görevden almalarla tüm dünyada ifade özgürlüğünün mabedi olarak bilinen üniversiteleri bir utancın içine düşürmemelidir.
Bu olay bizlere bir kez daha Türkiye’nin ihtiyacının yeni bir anayasadan önce bir anlayış değişikliği olduğunu göstermiştir.
Anahtar; başka düşünene, başka konuşana, başka giyinene, başka yaşayana tahammül etmek, siyasal ya da fiziki gücümüzü kullanarak onu ezmeye, bastırmaya, yok etmeye çalışmamaktır.
Toplumda böyle bir anlayışın yaygınlaşması, ülkede barışın sağlanması bizi eşit, özgür, mutlu yaşayacağımız demokratik Türkiye’ye götürecektir.
Mimar, Mühendis ve Şehir Plancıları Meclisi’nin açıklaması:
“BU SUÇA ORTAK OLMAYACAĞIZ!
89 üniversiteden 1286 akademisyenin yaptığı katliamlara ortak olmayacağız açıklaması ve “insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin” diyerek barış mesajı veren Ayşe öğretmene karşı yürütülen baskı ve linç kampanyalarını kınıyor, yüreği insanlıkla dolu her türlü barış girişimini desteklediğimizi ve aynı metni biz Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları Meclisi olarak sahiplendiğimizi duyuruyoruz.
“Bu suça ortak olmayacağız! Em ê nebin hevparên vî sûcî!
Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız!
Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını Sur’da, Silvan’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir.
Bu kasıtlı ve planlı kıyım Türkiye’nin kendi hukukunun ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğindedir.
Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini, sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını, yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tespit edilerek tazmin edilmesini, bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini talep ediyoruz.
Müzakere koşullarının hazırlanmasını ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulmasını, hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturmasını talep ediyoruz. Müzakere görüşmelerinde toplumun geniş kesimlerinden bağımsız gözlemcilerin bulunmasını talep ediyor ve bu gözlemciler arasında gönüllü olarak yer almak istediğimizi beyan ediyoruz. Siyasi iktidarın muhalefeti bastırmaya yönelik tüm yaptırımlarına karşı çıkıyoruz.
Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini talep ediyor, bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak sessiz kalıp bu katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyor, bu talebimiz yerine gelene kadar siyasi partiler, meclis ve uluslararası kamuoyu nezdinde temaslarımızı durmaksızın sürdüreceğimizi taahhüt ediyoruz.”
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 23. Dönem Yönetim Kurulu açıklaması:
11 Ocak 2016 tarihinde yurtiçi ve yurt dışından 1128 akademisyen ve araştırmacının imzası ile ve “Bu suça ortak olmayacağız!” başlığıyla; Sur, Silvan, Nusaybin, Cizre, Silopi ve daha pek çok yerde, başta kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarının hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini vurgulayan ve barış için müzakere koşullarının hazırlanmasını talep eden basın açıklamasının yayınlanmasının ardından, imzacı akademisyen ve araştırmacılar “aydın müsveddeleri” ve “cahil” gibi sıfatlar kullanılarak küçük düşürülmeye çalışılmıştır.
Her zaman eşitlik ve barıştan yana olan ve bunun için toplum bilinci ile mücadele eden örgütümüz TMMOB`un üyesi olan mühendis, mimar ve şehir plancılarının da aralarında bulunduğu akademisyen ve araştırmacılara yönelik bazı medya kurumları ve kişilerce saldırı çağrısı yapılmış, bu akademisyen ve araştırmacılar isim isim hedef gösterilmişlerdir.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün engellenmesini, barış isteyen akademisyenlerin hedef gösterilmesini kınıyor; Barış çin Akademisyenler Grubu‘nun yanında olduğumuzu belirtmek istiyoruz.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu’nun açıklaması:
“Bu suça ortak olmayacağız!”
Yurtiçinden ve dışından bini aşkın akademisyen 11 Ocak‘ta “Sokağa çıkma yasağı” adı altında uygulanan savaş ve katliam politikalarına karşı yaşam ve özgürlükleri savunmak için “Bu suça ortak olmayacağız” ifadesiyle bir imza metni yayımlandı. İmzacılar, “ülkede gerçekleşen katliam ve sürgünlerin durdurulmasını ve kalıcı barışın sağlanabilmesi için gerekli adımların atılması”nı talep etti.
Ancak, barış çığlığı olan bu metne tepkiler tıpkı 5 Mayıs 1984‘te Cumhurbaşkanlığı ve Meclis Başkanlığı‘na sunulan ve 1300 kişi tarafından imzalanan “Türkiye‘de Demokratik Düzene İlişkin Gözlem ve İstemler” başlıklı Aydınlar Dilekçesi‘ne gösterilen tepkilerin benzeri hatta daha katmerlisi ile karşılaştı.
Cumhurbaşkanı yaptığı konuşmada akademisyenleri hedef gösterdi. Darbe kurumu olan ancak hala iktidarın en önemli baskı araçlarından biri olan YÖK de imzacı akademisyenler hakkında soruşturma açtı, durumdan vazife çıkaranlar, barış çağrısı yapan akademisyenlere yönelik “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve kanlarınızla duş alacağız” diye tehditler savunmaktan geri durmadı.
Yaşananlar 12 Eylül faşist zihniyetinin nasıl canlı tutulduğunu açıkça gösteriyor. Bu zihniyetin bundan sonra yapacaklarını tahmin etmek zor değil.
Ancak, bu karanlığa teslim olmayacağız! Akademisyenlerimizin yanındayız! Çünkü imza kampanyası hem fikir hürriyeti hem de dilekçe hakkı kapsamında anayasanın güvencesi altındadır. Her yurttaşın hükümet politikalarına ilişkin eleştiri hakkı vardır hatta bu hakkı kullanması bir yurttaşlık ödevidir.
Barış isteyen akademisyenler demokrasiyi, yaşama hakkını ve “barışı” isteyerek suç işlemediler.
Asıl Suç; barış isteyen herkesin “suçlu” ilan edilmesi, toplumsal ve hukuki linç çağrıları yapılmasıdır.TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak savaş histerisine kapılanlara karşı; savaşı ve ölümü savunmanın meşru, barışı savunmanın suç sayılmasına inat, barışın, insanca yaşamın ve vicdanın sesi olan bilim insanlarına ve onların ifade özgürlüklerine sahip çıkıyor, karanlığa karşı aydınlık günleri getirecek ışığın bu ülkede çoğalacağına inanıyoruz.
Başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirilen katliam ve sürgün politikasından derhal vazgeçilmesini talep eden ve “Müzakere koşullarının hazırlanmasını ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulmasını, hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritası oluşturmasını” isteyen 1128 akademisyen, Cumhurbaşkanı tarafından, içinde, aydın müsveddesi, güruh, mandacı, karanlık ve cahil sözcüklerinin geçtiği cümleler kurularak hedef gösterilmiş ve küçük düşürülmeye çalışılmıştır. Durumdan vazife çıkaran YÖK de acilen toplanarak “gereğinin yapılacağını” duyurmuştur.
Cumhurbaşkanı ve YÖK’ün tutumu sadece “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bir bildiriye imza atan akademisyenleri değil düşüncelerin özgürce ifade edilmesi gereken, toplumun aydınlık kadrolarının yetiştiği üniversite kurumunun tamamını hedef almıştır. Daha önce de mevcut siyasi iktidar; itiraz eden, hükümetin politikalarını eleştiren aydınlara “sözde aydın” diyerek yaftalamıştır. Ancak aydınlar bütün kritik dönemlerde toplumun vicdanı olmayı sürdürmüşlerdir.
Saray iktidarının hedef haline getirdiği Barış İçin Akademisyenler barış taleplerini cesaretle dile getirmiş, onurlu bir tutum almışlardır.
Akademisyenler yalnız değildir!
Barış Bloku olarak;
Barış İçin Akademisyen grubunun açıklamasını destekliyor; düşünce ve ifade özgürlüğünün engellenmesini reddediyoruz.
Bizler de barış, özgürlük ve eşitlik adına onların dediği gibi “Bu suça ortak olmayacağız!”