Bugun...



Avrupa’nın geleceği için iki manifesto Çeviri- M. Taş

170 Hollandalı akademisyen, uluslararası dayanışmaya dayalı sürdürülebilir, eşit ve toplumsal farklılıkları koruyan bir manifesto imzaladı Sekiz üniversitede çalışan akademisyenler aşağıdaki manifestoyu kamuoyuna duyurduktan sonra Hollanda basınında geniş yer buldu ve gelecek için plan yaparken geçmişteki hataların tekrarlanmaması için hangi önlemlerin alınması gerektiği hakkında tartışma yarattı.

facebook-paylas
Tarih: 02-05-2020 01:56

Avrupa’nın geleceği için iki manifesto Çeviri- M. Taş

Avrupa’nın geleceği için iki manifesto

Çeviri- M. Taş

Hollanda Manifestosu

Hollanda Merkezli Akademisyenlerden 5 Maddelik Bildiri

Kalkınma ile ilgili konularda çalışan Hollanda merkezli 170 bilim insanının imzaladığı bu kısa bildiri, COVID-19 sonrası dönemde uygulanacak yeni bir kalkınma modeli için beş temel politika öneriyor. Salgın sonrası dünyayı planlamaya mümkün olan en kısa sürede başlamak gerektiğini vurgulayan bildiri; daha sürdürülebilir, adil, eşitlikçi, sağlıklı ve dayanıklı bir (ekonomik) kalkınma biçiminin çerçevesini çiziyor.

devamı için

170 Hollandalı akademisyen, uluslararası dayanışmaya dayalı sürdürülebilir, eşit ve toplumsal farklılıkları koruyan bir manifesto imzaladı

Sekiz üniversitede çalışan akademisyenler aşağıdaki manifestoyu kamuoyuna duyurduktan sonra Hollanda basınında geniş yer buldu ve gelecek için plan yaparken geçmişteki hataların tekrarlanmaması için hangi önlemlerin alınması gerektiği hakkında tartışma yarattı.

Covid-19’un bu kadar yıkıcı olmasının temel nedeni son 30 yıldır küresel çapta egemen olan ekonomik kalkınma modelidir. Bu modelin yarattığı sayısız ekolojik sorunlara ve eşitsizliğe paralel olarak kesintisiz büyüyen mal ve insan dolaşımıdır.

Son birkaç hafta içinde, neoliberal büyüme makinesının zayıflıkları acı bir şekilde ortaya çıktı. Gördüğümüz diğer konuların yanı sıra:  etkin talep kısa bir süre için bile olsa ortadan kalktığında veya beklemeye alındığında büyük tekeller acil olarak devlet desteği için yalvarmaya başladıklarını gördük. Son zamanlarda istihdam yaratamayan ve çalışanlarına iyi ücret ödemeyen kamu sektörünün ne kadar önemli olduğunu ve ayrıca bu alanda çalışan sağlık, yaşlı bakımı, toplu taşıma ve eğitim gibi hayati mesleklere yatırımın önemi bir kez daha açığa çıktı.

Mevcut liberal sistemin, bir diğer zayıflığı, ekonomik kalkınma, biyolojik çeşitlilik kaybı ve ekosistem fonksiyonları arasındaki bağlantılar Covid-19 gibi hastalıkların insanlar arasında yayılmasına fırsat yaratmasıdır. Bunlar ölümcül bağlantılar ve çok daha fazlası gelebilir. Tahminlere göre, küresel olarak her yıl 4, 2 milyon insan açık hava kirliliğinden ölüyor ve iklim değişikliğinin etkilerinin 2030 ve 2050 yılları arasında yılda 250 bin ek ölüme yol açması bekleniyor. Uzmanlar, bu ekonomik modelle ekosistemlerin daha da bozulması kaçınılmaz olduğundan virüs salgınları konusunda uyarılar yapıyorlar.

Tüm bunlar köklü ve entegre eylem gerektirdiğinden en kısa sürede dünya için bir post-Covid-19  zirvesi planlanmalıdır. Toplumda destek, yerel örgütlenme ve dayanışma, daha az kirlilik ve SERA emisyonları gibi krizde bazı kısa vadeli olumlu sosyal ve çevresel etkiler ortaya çıkmış olsa da, bu değişiklikler daha geniş siyasi ve ekonomik değişim için ortak çabalar olmadan geçici ve marjinal kalacaktır. Bu nedenle, mevcut durumun ileriye dönük sürdürülebilir, adil, eşitlikçi, sağlıklı ve esnek bir kalkınma biçimine dönüştürmek için nasıl bir yol izlenebileceğini öngörmek gerekir; neoliberal modelin insan ve çevre üzerindeki sağlıksız baskılarını etkisiz hale getirmenin yolu sürdürülebilir ve eşitlikçi bir değişime ulaştıracak siyasi stratejik modeller geliştirmekten geçer.

Manifesto Covid-19 sonrası kalkınma modelleri için belirlenen beş temel ilke bu kriz  yatıştıktan hemen sonra uygulanabilir ve sürdürülebilir niteliktedir:

  1. GSYİH büyütülürken yönlendirmedeki rolleri nedeniyle radikal bir şekilde geliştirilmesi gereken sektörler (kritik kamu sektörleri ve temiz enerji, eğitim, sağlık ve daha fazlası) ve sürdürülemez ve aşırı tüketimi sürekli körükleyen sektörlerden (özellikle özel sektör petrol, gaz, madencilik, reklam vb.) uzaklaşmak;
  2. Yeniden bölüşüme dayanan ekonomik bir çerçevenin belirlenmesi; evrensel sosyal politik sisteme dayanan bir temel gelir; servetin, gelirin, karın kademeli vergilendirilmesi, çalışma saatlerinin azaltılması ve iş paylaşımı, bakıma muhtaç olanlara hizmetin sürdürülmesi; sağlık ve eğitim gibi temel kamu hizmetlerinin içsel değerler olarak tanınması.
  3. Biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilir, yerel ve vejetaryen gıda üretiminin yanı sıra adil tarımsal istihdam koşulları ve ücretlere dayalı rejeneratif tarıma doğru tarımsal reformların hedeflenmesi.

4.Tüketimi ve seyahatı azaltmak, lüks ve savurgan tüketimden radikalca uzaklaşmak; gerekli, sürdürülebilir ve tatmin edici tüketime ve seyahata yönelmek;

5.İşçilerin, küçük işletmelerin ve fakir güney ülkelerin (zengin ülkelere ve uluslararası finans kurumlara) olan borçlarının silinmesi.

Akademisyenler,” uluslararası dayanışmaya dayalı bu sürdürülebilir politik vizyonunun gelirde eşitliği, toplumda farklılıkları, ve ekonomik şok ve salgınları önlemeyi hedefleyen politikaların belirlenmesine yol açacağından eminiz. Bizim için sorun artık bu stratejileri uygulamaya başlamamızın gerekip gerekmediği değil, hangi yoldan yürüyeceğimizdir.Hollanda’da ve bu krizden etkilenen öteki ülkelerde proaktif duruş sergileyerek ve adeleti sağlayarak gelecekteki bir krizin az şiddetle atlatılmasına, daha az acının çekilmesine veya hiç çekilmemesine garanti verebiliriz” diyorlar.

SOSYAL AVRUPA MANİFESTOSU

Krizden sonra Avrupa’nın geleceği için dört senaryo

Koronavirüs krizinden sonra nasıl bir Avrupa şekillenecek? Sosyal ve ekolojik sonuçları açısından farklılıklar gösteren dört senaryo mümkün gibi görünüyor.

Covid-19 salgınının derin ve uzun vadeli sonuçlara yol açacağı gibi Avrupa Birliği’nin kurucu ilkelerinin yeniden sorgulanmasını da gündeme getirebilir.

AB üç ayak üstünde duruyor: tek pazar ve serbest dolaşım; Avro, İstikrar ve Büyüme projeleri; rekabet ve devlet yardımlarıdır. Üçü de salgınla beraber sarsılmaya başladı ve Avrupa’nın geleceğiyle ilgili tartışmaların merkezine oturdu.

Ulusal sınırlar

Ulusal sınırların kapatılması geçici bir uygulama olmakla beraber Avrupa’lıları potansiyel olarak tehlikeli, hastalık taşıyan yabancılar olarak görülmesine neden oldu. Bu çok hassas bir sorundur. Ne zaman ve hangi koşullar altında (sağlık, ekonomik, siyasi) fazla risk yaratmadan sınırlar yeniden açılabilir?

Sağlık krizini yönetmek için ortak koordineli bir yaklaşım gerçekleşmedi. Büyük olasılıkla farklı biçimlerde de olsa iç sınırlar kapalı kalacak. AB’nin dış sınırlarına gelince, Çin örneğinde olduğu gibi sağlık krizinin üstesinden gelebilmek için dış dünya karşısında ulusal toprakların katı bir şekilde korunması düşünülüyor.

Para biriminin Dayanışma mekanizmalarından ve uluslarüstü siyasi yönetimden yoksun kaldığından, İstikrar ve Büyüme Projelerinin bazı kuralları avro bölgesinde geçici olarak askıya alındı. Bundan sonra nasıl bir yol izlenecek bilinmiyor. Bütçe açıklarını ve devlet borçlarını finanse etmenin farklı yolları vardır, rasyonel olan bulunup uygulanacak. Tabi ki, tercih edilen politikalara göre mali ve sosyal sonuçlar da büyük ölçüde değişir. İster ‘helikopter’ parası, ister’koronabond’lara başvuralsun, ister Avrupa İstikrar Mekanizması’na bağlı kalınsın kurtarmanın nasıl finanse edilip, ne tür bir toparlanmaya gidileceği büyük ölçüde birliğin geleceğini etkileyecektir.

Ayrıca, SURE projesi gibi (kısa süreli çalışma uygulamaları) kurumsal yenilikler AB’de işsizliğin çözümü için başlatılabilir. Önceki krizde görüldüğü gibi para biriminin uluslarüstü yönetimine izin verilmiyor. Bu kriz, bunu yapmak için son bir fırsat olacaktır.

Son olarak, devlet yardımı kısıtlamalarının gevşetilmesi ve zor durumdaki şirketlerin kurtarılması, mümkün ve meşru kabul edilerek yeniden yapılandıracaktır. Böylece devletin ekonomik hayata müdahale etmesi meşruiyet kazanacak. Krizin reel ekonomi üzerindeki etkileri uzun süre devam edeceğinden Avrupa yakın tarihte normale dönmeyecektir.

Doğrudan ya da dolaylı olsun, devletin ekonomideki rolü geleneksel sektörleri (hava taşımacılığı, petrol veya araç üretimi) kurtarmaya odaklı olacaktır.

Farklı yapılar

Kriz sonrasında AB’nin hayatta kalabileceğini varsayarsak, üç ayağın sorgulanması devam edecek dolayısıyla farklı yapıların oluşumu kaçınılmaz olacak. Ama hangi küresel ortamda bu gerçekleşebilir? Dört olası senaryo vardır.

İlki, neoliberal ortodoks politikalara olası geri dönüş. Avrupa, 2009 krizinden sonra  neoliberal uygulamalara daha da radikal bir şekilde geri dönmüştü.

Bir ya da iki yıl içinde kamu sektöründe tasarruf uygulandığını görebiliriz. İşveren örgütlerinin zorlamaları ve kimi devletlerdeki artan gerginlikler (ve abd’de valiler ve başkan arasındaki çatışma) nedeniyle çevresel koşullar dikkate alınmadan sanayi ve hizmet sektörleri kurtarılabilir.

İkinci senaryo, ülkelerin nüfusu, Çin’de olduğu gibi, yapay zekaya dayalı yöntemlerle izlenmesi yani  otoriter bir devlete doğru ilerleme. Bunun yanında bilinen otoriter rejimler güçlenerek devam edebilir. Vatandaşları koruma karşılığında temel özgürlüklere kısıtlamaların getirilmesi. Sağlık krizinin devam etmesi durumunda Macaristan ve Polonya’daki gibi otoriter hükümetler kendilerini vatandaşlarının güvenlik garantörü olarak görebilirler.

Bu senaryo küresel parçalanma ya da radikal bir küreselleşmeyle el ele  gidebilir. 5G ağlarının yardımıyla artan sosyal kontroller kimi bölgeleri bağımlı birer ulusa dönüştürülebilir.

Ne pahasına olursa olsun büyüme

Üçüncü senaryo, çevreye önem vermeden ne pahasına olursa olsun sınırsız büyümeye geri dönüş, bu dünyanın sonu anlamına gelir. Konvansiyonel ekonomik göstergeler (gayri safi yurtiçi hasıla gibi) üzerinde olumlu bir etki yaratacağı ve kısa ve orta vadede iflasları ve işsizliği azaltacağı açık olmakla birlikte, bunun uzun vadede yıkıcı sonuçları olacaktır.

Çek Cumhuriyetinde olduğu gibi bazı hükümet ve sektörel aktörler Avrupa Yeşil Anlaşma’yı unutmaya çağrılar yapıyor. Eğer tüketim gerçekten toparlanmazsa, çevresel kaygılar daha az hesaba katılırsa emek piyasasına yeni bir ivme kazandırılabilir. Bu açıdan bakıldığında, üçüncü senaryo büyük ölçüde birincisine benzeyebilir.

Son senaryo, kamu sektörüne, ortak mallara ve dayanışmaya dönüşü, ekolojik geçişin hızlandırılmasını ve büyüme modelinin gözden geçirilmesini içeriyor. Bunun tohumlarını görüyoruz, birçok hükümet ve sivil toplum aktörleri Yeşil Anlaşma’yı destekliyor ve Paris ve Brüksel gibi bazı şehirlerdeki yüksek işsizlik ve ekonomik kriz ortamında bile ekoekonomiye hızlı bir geçişin mümkün olabileceğini gösteriyor.

Bu süreçte iki faktör belirleyici olabilir. Bunlardan ilki, üretim zincirlerinin bir kısmı yer değiştirerek çevre korumacılığı arttırılabilir. Asıl sorun, antagonistik korumacılık (başkalarına karşı kazanmak) yerine kooperatif korumacılığın (aynı amaca ulaşmayı amaçlayan) üstün gelmesidir.

İkinci ve önemli faktör çalışma süresinin azaltılmasıdır. Neoliberal restorasyonla maliyet senaryosu arasında farklılık dikkate alınarak stratejik bir kırılma yaratabilir.

Bu senaryolar birbirini dışlamaz. Güç dengelerine bağlı olarak dünyanın farklı bölgelerinde birleştirileştirilip geliştirilebilir. Birinden diğerine geçişin zaman alacağını unutmamak lazım.

-Philippe Pochet tarafından 30 Nisan 2020 tarihinde Social Europe sitesinde yayınlandı

-Hollanda manifestosu iklim ve kapitalizm sitesinden alındı.

-Çeviri M. Taş

 

 




Kaynak: Facebook

Editör: Yeniden ATILIM

Bu haber 595 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Çeviri Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI